Psikoterapi ve yazı Her şeyi anlatırken kullanır da yazıyı insan, yazıyı anlatacağı tuttuğunda neyi kullanacağını kestiremez. Tarifinden zor kutsallığını anlamak. Yemin edenlerin en yucesinin neden yazıyı sectiğini anlamak zor. Sadece bu bile insanı caresizliğiyle, yani kendisiyle yuzleştirmeye yetiyor.
Yazı kutsal; insan, en şereflisi tum yaratılmışların. Yazı ve insan ilişkisi aslında, kutsal ile eşrefin ilişkisidir.
Yazı en temelde bir iletişim aracıdır. İletişim; yani kendini karşı tarafa iletmek ve karşı tarafın sana ilettiklerine kendinde bir yer edindirmek. Kutsallığı belki de buradan geliyor; En Ulu olanın iletisinde bir arac olmasından. Getirenin kıymeti gonderenle ve getirilenle ilişkili değil midir zaten?
Yaratılmışların en şereflisinin, ozgurleşmek(ozunu gurleştirmek) icin girdiği meşakkatli yoldur psikoterapi. Yazmak, insanın kendini yeniden inşa surecinde kutsal olanı kullanmasıdır. Yazı ise, insanın ozunde olanı kendine getirmesinde, kendi kuyusundan su cekmesinde kullandığı aractır. Yazı bu onemli işlevini, duşunceyi, duyguyu, davranışı ve fizyolojiyi damıtarak gercekleştirir. Yazı ile insan, kendini biteviye tekrar etme durumundan, kendini gozleyen pozisyonuna gecer. Bu acıdan, insanın tek başına dahi olsa(terapi sureci haricinde) doğru sorular eşliğinde, kendine donuk yazması terapotik bir etki yaratır. Zaten tum teorisyenler, bilgeler, arifler kendilerinden hareketle insanı ve insanlığı anlamaya calışmış değiller midir?
Yazı yaratıcı, farkındalık sağlayıcı ve ozgurleştirici arac olmasının yanında kaygı verici de bir şeydir. Cunku yazarken, yani kendi kuyunuzdan su cekmeye kalkıştığınızda ne ile karşılaşacağınız bir muammadır ve tum muammalar anksiyete yağmurunu taşıyan kara bulutlardır. Genelde insanlar, bu kara bulutlarla yuzleşmemek icin, başını gokyuzune cevirmezler. Ancak bu şekilde davranmak kendini, yağmurun rahmetinden de mahrum etmek demektir. Oysa en cok ihtiyacımız olan şey belki de bu rahmettir.
Psikoterapide yazı, danışanlara ev odevi/terapi calışması olarak sunulur. Danışanlardan, bir gunde yaşadıklarını, beli durumlardaki tutumlarını, tum terapi surecini vb. değerlendirmeleri. istenir. Terapi surecine aktif katılanların bu sureci daha iyi işlettikleri dikkat cekicidir. Ancak yazı yazma konusunda bahane bulanların, ozunu gurleştirmekten kacmak icin de cokca bahane urettikleri gorulebilir. Bu bahaneler arasında, kotu bir eş, kotu bir cocukluk, kotu yaşam şartları, kotu kader vb. yer alır. Tum bu bahanelerin ortak ozelliği ise kişinin sorumluluk spotunu kendisi dışındaki noktalara odaklamasıdır.
İnsanın duşuncelerini yazılı halde gormesi, farkındalık sağlayıcı sonuclar ortaya cıkartabiliyor. Diğer insanlarla iletişim kurarken yuzunun kızarması problemiyle terapiye gelen bir hanım, bu durumda en cok onemsediği şeyin yuzunun kızarması olduğunu, diğer insanların kendisi hakkında ne duşunduğunun onemi olmadığını ifade ediyordu. Ancak, yazı aracılığıyla damıtılan duşuncelerin altında, yuz kızarıklığı, olması gerektiğine inanılan mukemmellik portresine atılan bir cizik olarak değerlendiriliyordu. O Turkiye'nin en prestijli okullarından birinde, cok iyi bir bolumde okumuştu. O zaten ornek bir kızdı. O hic hata yapmamalıydı. O hep en iyisi olmalıydı. Kısacası o mukemmeldi ve oyle olmaya devam etmeliydi. O yuzden bu cizik halledilmeliydi. Bu farkındalık yaşandıktan sonra, yuz kızarıklığında cok onemi oranda azalma ortaya cıktı ve psikoterapi sureci cok farklı bir boyuta doğru yol aldı.
Yaşadığı yoğun kaygı dolayısıyla ailesi tarafından terapiye getirilen danışanın bu, OSS'ye dorduncu girişi olacaktı. Aslında daha iyi puan alabilecekken yaşadığı kaygı, onun duşuk puan almasına sebep oluyordu. İlk etapta kaygı, danışan tarafından nefret edilen, istenmeyen bir şeydi. Cunku onu hasta ediyordu. Yaşanılan yoğun kaygı, danışanın deneme sınavlarından once terapisti arama ihtiyacına sebep oluyordu. Bu, sınavdan onceki son seanstı ve kaygı belirtileri en tepe noktasındaydı. Danışan, ayağının kendi kendine sallanmasını dahi kontrol edemiyordu. Bu benim acımdan da son derece zor bir durumdu ve yapabileceğim cok şey olmadığı duşuncesi beni umitsizliğe sevkediyordu. Bu durumlarda en onemli yardımcım genelde şimdi ve burada yaşamak oluyor. Son bir değerlendirme yapmamız gerekiyordu:
T- Sence bir oğrenci, olası hangi sebeplerden dolayı sınavı kazanamaz?
D- Hasta olması(danışanın sınava ilk girişinde ayağı tutmaz olmuştu), ders calışmaması(danışan cok ders calışıyordu), kaygı yaşaması(danışan cok kaygılıydı), cevapları forma gecmesinde yanlış kodlama yapması, soruların cok zor olması vb.
T- Sen bu sebeplerden hangisi dolayısıyla sınavı kazanamazsan eleştirilmezsin?(Danışan icin eleştirilmek korkunc bir şeydi. Bunu onceki seanslardan biliyordum)
D- Galiba hasta olursam ve kaygı yaşarsam.
T- Tahtadakiler sana ne ifade ediyor?(Yapılan değerlendirmeleri tahtada not alıyordum)
D- (Hayret eder bir şekilde) Ben bunları eleştirilmemek icin mi yapıyorum?(Bu tepkiye birlikte ani ve beni de hayrete duşurecek bir şekilde danışanın ayak sallanması kesilmişti.)
T- Şu anda kaygın ne yoğunlukta?
D- Hic kaygım yok. Allah Allah. Cok ilginc. Yani tum bunları ben eleştirilmemek icin mi yapıyorum?
T- Tahtada gorduklerin sana anlamlı geliyor mu?
D- Doğru. Galiba haklısınız. Eeeee(Gulerek) Ben şimdi eleştirilmemek icin hangi bahaneyi kullanacağım?
Sınav sonrasında danışanım beni aradı; sınavının cok iyi gecmemesine rağmen kaygısının olmadığını soyledi. Bu durum bana, gerceklik terapisinin mazeret yok ilkesini hatırlattı ve benim icin bu ilkenin bir farkındalığıydı.
Bu iki ornekte elde edilen sonuclar yazı kullanılmadan da elde edilebilirdi belki de. Benim amacım, kendi kuyumuzdan(tabii danışanımızın da) su cekerken yazıyı kullanabileceğimize ornek gostermektir.
[h=2]İstanbul Psikoloji uzmanlarına ulaşmak icin tıklayın![/h]
Psikoterapi ve yazı
Sağlık0 Mesaj
●26 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Kültür & Yaşam & Danışman
- Sağlık
- Psikoterapi ve yazı