Cocuklukta ve yetişkinlikte sergilenen yakın ilişki bicimlerini anlamaya yonelik araştırmalardan biri Bowlby tarafından geliştirilen bağlanma (attachment) kuramıdır. Bowlby, (1969)'e gore bağlanma davranışı başka bir bireye karşı yakınlık arama ve surdurme olarak tanımlanmıştır. Bowlby, bağlanan nesne olarak bebeğe ilk bakım veren kişiyi tanımlamıştır. Bu ilk bakım veren kişi buyuk oranda anne olduğundan bağlanma kurumanı bebeğin annesiyle olan ilişkisini temel alarak oluşturma yoluna gitmiştir. Bowlby'e gore temeli bebeklikte atılan anne ile kurulan ilişki modelleri, bebeğin tum yaşamına damgasını vuracak nitelikte suregelen bağlanma davranışları oluşturmakta ve başkalarıyla kurulan yakın ilişkilerde etkisini gostermektedir.

Hazan & Shaver, (1987)'e gore bağlanma teorisi temel olarak psikanalitik gelenekten İngiliz John Bowlby'ın bağlanma ve nesne ilişkileri kuramına dayanmaktadır. Bağlanma teorisi anne-cocuk arasındaki bağlanma ilişkisine ve bununla ilişkili olarak genellikle ciftler arasındaki ilişkilerin doğasına eğilir. Orneğin, evrimsel adaptasyon acısından tartışılmaz bir onemi olan cocukluktaki bağlanma sisteminin temel ozelliklerinin yetişkin ilişkilerinde de surduğunu gosteren calışmalar bulunmaktadır. Bunun yanında “bağlanma stili” kavramı ile yurutulen araştırmalar insanların duygularını nasıl duzenlediklerine, stresle nasıl başa cıktıklarına, ilişki tatminine ve depresyona kadar bircok konuda anlamlı mesajlar vermektedir En onemlisi, bu teori icerisinde kişi ya da birey diğer kişilerle beraber ilişki bağlamı icerisinde değerlendirilmektedir.

Bağlanmaya Yonelik Tanımlar


Bowlby (1980)'e gore bağlanma davranışı, bir bireyin korktuğunda bir figurle ilişki kurmak ya da yakınlık aramak icin duyduğu istek şeklinde tanımlamıştır. Temeli bebeklik doneminde oluşan bağlanma davranışı, yetişkinlik donemindeki bağlanma davranışı uzerinde de etkili olmaktadır.

Ainsworth (1989)'e gore bağlanma kuramı, John Bowlby ve Mary Salter Ainsworth'un ortak calışmalarına dayanmaktadır. Bebek, doğduğunda bakım verenle yakınlığı surdurmeye yonelik bir davranış repertuarıyla donatılmıştır. Bu davranışlar arasında en dikkat cekici olanı bağlama davranışıdır. Bebeğin ağlaması bakım verme davranışını aktive eder ve bakım verenin bebeğin yakınına gelmesini sağlar. Başlangıcta bu bağlanma davranışları direkt olarak ozgul bir kişiye karşı yoneltilmekten uzaktır, ancak zamanla bebek bir kişiyi diğerlerinden ayırmaya başlar ve doğrudan bağlanma davranışını farklılaştırır. Bebekliğin ilk yılının ortalarında yeni bir donem ortaya cıkar. Kendiliğinden onemli değişiklikler meydana gelir. Bu donemde ortaya cıkan bağlanma davranışları yakınlığı koruma amacına yonelik daha etkin davranışlardır. Ustelik bebek birincil bakım vericiyle ilgili ilk icsel temsillerini (representation) şekillendirir. Birinci yılın başından sonuna kadar bebek yavaş yavaş bakıcısına yonelik beklentilerini de oluşturur. Başlangıcta bu oldukca ilkel duzeyde meydana gelir. Bebeğin uyku- uyanıklık dongusu ve diğer donguleri bakım verenin ritmine uyum sağlamaya başlar, ancak bazı durumlarda bebek bu donguye tam olarak uyamayabilir, zamanla bu beklentilerini icsel olarak organize etmeye başlar. Cocuğun dil becerilerinin gelişmesi cocuk ve bakıcı arasındaki iletişime, ortak planlarına ve birbirlerinin isteklerini daha iyi anlamalarına yardım eder. Cocuğun kendilik tasarımları ve başkalarıyla ilgili tasarımları (icsel calışan modelleri) geliştikce bakıcıdan ayrılmayı daha iyi tolere edebilir, bakıcıdan daha uzun sureler ve daha az sıkıntı duyarak ayrı kalabilir. Motor hareketlerinin gelişimiyle beraber cocuk yurumeye, koşmaya başlayınca guvenli us (secure base) olan bakıcıdan oyun arkadaşlarıyla birlikte olma ve cevreyi keşfetme icin uzaklaşır.

Campos ve ark. (1984)'a gore, yakınlığı sağlayacak ve surdurecek hareket yeterliliğinden yoksun olan bebekler, erken bebeklik donemlerinde yakınlığı başlatmak icin diğerlerine ağlama ya da gulumseme gibi davranışlarla bir takım sinyaller gondeririler. Fakat insanlar arasında bebek ve yetişkin arasındaki yakınlık sadece bebeğin yakınlık sağlayıcı sinyaller gondermesine değil aynı zamanda yetişkinin bu sinyallere cevap verecek butunleyici yatkınlığına da bağlıdır. Etolojik-bağlanma teorisyenlerine gore, gelişmiş uyumu yansıtan bu yatkınlıklar sayesinde bebekler, yakınlık-sağlayıcı sinyallerine tutarlı ve tekrar eder bicimde uygun tarzda tepki veren yetişkinlere karşı bir bağlanma geliştirirler. Boylece bebekler bu kişilerin, ihtiyac duyduklarında kendilerine koruma ve bakım sağlayacaklarına ilişkin bir guven geliştirirler. Bebeklerin yakınlık sağlamak amacıyla yetişkinlere gonderdiği sinyallere yetişkinlerin uygunluk ve dakiklik bakımından farklı tepkiler vermeleri sonucunda da bağlanma bakımından bireysel farklar ortaya cıkar.

Bartholomew (1990)'e gore bağlanma kuramının temel ilkesi, bebeğe bakım veren kişiyle erken bağlanma ilişkilerinin daha sonraki sosyal ilişkiler icin prototip sağlamasıdır. Yetişkinlerin yakınlıktan kacınmasının kokeni, erken bağlanma deneyimlerindeki ebeveynin bebeğe karşı reddedici olmasıyla ilişkili olan duygusal hassaslıktır. Yetişkinler cocuklardan farklı olarak bağlanma ihtiyaclarının yerine getirilmediğinin bilincindedirler.

Bağlanmaya Yonelik Kuramsal Yaklaşımlar


Bağlanma davranışlarını inceleyen ceşitli ekoller yaptıkları araştırmalar doğrultusunda farklı kuramlar cercevesinde bu davranışı acıklamaya calışmalardır. Bu kuramların bazıları; Bowlby'nin bağlanma kuramı, Psikanalitik kuram, oğrenme kuramları, Nesne İlişkileri Kuramı ve İlişkisel Kuram olarak ele alınabilir.

İnsan yavruları ile primat yavrularının duygusal tepkileri arasındaki dikkat cekici benzerlik Bowlby'ı bunun evrimsel bir durum olduğu sonucuna goturmuştur. O, bu duygusal bağın bebekleri anneden kısa sureli ayrılmalarda av olmaktan ve diğer cevresel tepkilerden korumak icin biyolojik bir işlevi olduğunu varsaymıştır. Ozellikle yaşamları boyunca az yavru yapabilen turler icin bu ilişki cok onemlidir. Bu goruşe gore hem anne hem bebek boyle bir ilişkinin kurulabilmesini kolaylaştırmaya yarayan beğeniler, tercihler, fiziksel ozellikler ve davranış eğilimleri ile donatılmışlarıdır.

Bowlby (1989)'e gore yaşamın ilk yıllarında bakıcının cocuğa verdiği tepkiler ve onun yakınlık isteğine karşı sergilediği davranışlar cocuk tarafında zihinsel temsiller olarak kodlanırlar. Bowlby zihinsel temsilleri icsel calışan modelleri olarak tanımlar. Bu tanıma gore bebek ilk bakım veren kişiyle etkileşimlerinden yola cıkarak kendisi ve başkalarına dair algılar geliştirir. Bakıcının bebeği algılayış şekli ve ona yonelik olan davranış bicimleri bebeğin kendisiyle ilgili bir benlik algısı geliştirmesine ve sonraki yaşantısında da bu benlik algısını icsel bir model olarak taşımasına neden olur. Aynı şekilde bebeğin gozlemlediği bakıcı davranışları ve yaklaşımları da bebekte başkalarına yonelik başkası algısı ortaya cıkarmakta ve bu başkası algısı hayatının ilerleyen donemlerinde icsel bir model olarak kurduğu ve kuracağı ilişkileri etkilemektedir.

Bowlby, kaynağının bebeklikte bakıcıyla olan ilişkiden alan icsel calışan modellerin değişmez nitelik taşıdığını iddia ederek bireylerin tum yaşantılarında etkili olduğunu ve kuşaktan kuşağa aktarıldığını savunmuştur. Bowlby yetişkinlerin kişilik problemlerinden nevrotik duzeydeki semptomlarına; evlilik problemlerinden cocuk yetiştirmede yaşanılan sorunlara kadar bircok yetişkin işlevsizliğinin icsel calışan modellerin etkisi altında gercekleştiğini iddia etmiştir. Buna karşın; Barthelow, Erick Erickson ve Daniel N. Stern gibi diğer kuramcılar her ne kadar icsel calışan modellerin kişilerin yaşamlarında etkili olduğunu kabul etseler de bunların bireyin tum yaşamını etkileyecek bir kader niteliğini taşımadığını iddia etmişlerdi. Bu kuramcılar bireylerin kurduğu sosyal ilişkiler, yaşamsal deneyimler ve yuksek etki bırakan olaylar sonucu bu modellerin değişebileceği dolayısıyla yeni oluşabilecek ilişki modelleriyle yaşamın ileriki donemlerinde yeniden yapılandırılabileceğini savunmuşlardır.

Psikanalitik kurama gore yaşamın ilk iki yılını kapsayan oral donemde bebeğin temel haz kaynağını ağız ve cevresi ile ilgili faaliyetler oluşturmaktadır. Emzirme yoluyla bebeğe bu hazzı veren kişi olduğu icin anne bebeğin temel sevgi objesi haline gelmektedir.

Melaine Klein tarafından ortaya atılan ve Psikanaliz ekollerinden biri olarak kabul edilen Nesne ilişkileri kuramına gore, Psikanalitik kuram'da odipal donem oncesi kabul edilen oral ve anal donemlerde bebeğin dış dunyayı nasıl algıladığı ve dış dunya deneyimlerini zihninde nasıl organize ettiği ileri yaşamında oldukca onemli etkiler bırakmaktadır. Bu donemde nesne olarak kabul edilen bakım veren anne ve diğer kişilerle kurduğu ilişkilerin bebeğin zihinsel yapısında ve yaşam boyu kuracağı yakın ilişkilerin şekillenmesinde onemli roller oynadığını ileri suren bir zihin teorisi olarak ele alınabilir.

Bağlanmaya yonelik kuramsal acıklamaların bir yenisi de son donemde Paul Watchel'ın savunduğu “İlişkisel Kuram” olmuştur. Watchel bu kuramı ile şimdiye kadar suregelen bağlanma teorilerine yeni bir acılım getirmiştir. Watchel'ın ilişkisel kuramına gore; bebek gelişim surecinde annesiyle etkileşim halinde olarak hem edilgen hem de etken bir rol oynamaktadır. Dolayısıyla Watchel kurulan bu ilk ilişkinin tek taraflı olmadığını, annenin davranışlarıyla bebeği davranışlarını şekillendirdiği gibi bebeğin de aynı şekilde annesinin davranışlarının şekillenmesinde aktif bir rol oynadığı teorisini ortaya atmıştır.

Ainsworth'un Ganda Projesi


Ainsworth 1953-1955 yılları arasında Uganda'da kalmış ve bu sure zarfında Uganda'daki bebekleri ve annelerini oğleden sonra birkac saatliğine ziyaret ederek incelemiştir. Calışmada yirmi beş anneyi yaklaşık yedi aylık bir donem boyunca ziyaret etmiştir. Bu calışmayı anne-bebek etkileşiminin kalitesindeki bireysel farkları incelemek ve bebeğin verdiği işaretlere annenin duyarlılığını değerlendirmek amacıyla yapmıştır. Yapılan ziyaretlerde cok iyi, kusursuz bilgi veren ve kendiliğinden ayrıntılar sağlayan anneler yuksek duzeyde duyarlı olarak değerlendirilmişlerdir. Tersine, bebeğin davranışlarındaki ince ayrıntılara duyarsız gorunen diğer anneler de duşuk duzeyde duyarlı olarak değerlendirilmişlerdir

Anisworth'un Ganda calışmasının sonucunda bebeklerde uc tip bağlanma oruntusu gozlenmiştir. Guvenli olarak bağlanan bebekler az ağlamakta ve annenin varlığında keşfetme davranışında bulunmaktan memnun gorunmektedirler. Guvensiz olarak bağlanmış olan bebekler anneleri tarafından kucağa alındıklarında bile daha sık ağlamaktadırlar ve daha az keşfetme davranışında bulunmaktadırlar. Henuz bağlanmamış olan bebekler anneye karşı belirgin olarak farklı bir davranışta bulunmamaktadırlar. Guvenli bağlanma anne duyarlılığıyla anlamlı olarak ilişkilidir. Duyarlı annelerin bebekleri, guvenli bağlanma eğiliminde olmaktadırlar. Buna karşın daha az duyarlı annelerin bebeklerinin guvensiz olarak sınıflanmaları daha muhtemeldir. Ayrıca annelerin bebeklerini emzirmekten zevk almaları ile bebeklerin guvenli bağlanmaları da ilişkili bulunmuştur.

Margeret Mahler'in Calışması


Bağlanmayla ilgili bir diğer araştırma ise Margeret Mahler'in İngiltere'de uygulamaya koyduğu ve daha sonra sonuclarını “İnsan Yavrusunun Psikolojik Doğumu” adlı eserinde yayınladığı araştırma projesidir. Mahler ve ark. (1975) devlet destekli bu araştırma icin bir bakım merkezi kurmuşlardır. Bu bakım merkezin amacı anneleri ve bebekleri arasında uc aydan altı yaşa kadar olan etkileşimlerini gun ve gun gozlemleyerek, bu ilk kurulan ilişkinin dinamiklerini ortaya cıkarmak olmuştur. Bu bağlamda bolgedeki gonullu anne ve bebekler gunduz vakit gecirdikleri bu merkezde profesyonel bir ekiple gozleme tabi tutulmuşlardır.

Sistematik gozlemler bebeğin periyodik olarak annenin varlığını ve ilgisini kontrol ettiğini gostermektedir. Bebek anneden zamanla yavaş yavaş uzaklaşmaya ve ozerkleşmeye başlar, ancak arada optimal bir mesafe bırakır. Yani gereksinim duyduğu anda anneyi gorebilecek ya da işitebilecek uzaklığa gider. Optimal durumlarda belirli dereceye kadar ayrılık kaygısı yaşar ve bu kaygı arttığı anda, yavru anneye koşup duygusal yakıtını yeniden doldurur. Yani anneye bakar, ona dokunur, onun kokusunu alır, onunla iletişim kurar. Bu araştırma sonucuna gore cocuk, anneyle etkileşimin urunu olarak ilişkisel davranış modelleri oluşturur. Bu ilişkisel davranış modelleri cocuğun ileriki zamanlarında kurulan tum yakın ilişkilerde kendini tekrar eder nitelikte kişilik yapılanmalarına donuştuğu teorisi gundeme gelir.

Ainsworth'un Yabancı Durum Calışması


Bağlanma ilişkisinde bireysel farklılıkları tespit etmek amacıyla yapılan bir diğer araştırma ise Ainsworth, Bleher, Waters ve Wall (1978) tarafından Bowlby'ın kuramını temel alarak “Yabancı Oda” adını verdikleri araştırmadır. Bu araştırma ile 12-18 aylık bebeklerinin anneleri, yabancılarla ve cevreleriyle olan etkileşimleri incelenmiş, bebeklerini tepkilerine gore raporlar tutularak bağlanmadaki bireysel farklılıklar ortaya cıkarılmaya calışılmıştır.

Yabancı oda durumu yaklaşık ucer dakika suren sekiz aşamadan oluşur. Gozlem, icinde oyuncaklar ve anne icin bir koltuk ve dergiler bulunan oda gibi duzenlenmiş bulunan bir psikoloji laboratuarında yapılır. Gozlem başlamadan once anneye bebeğine doğal davranması, bebeğin dikkatini odadaki oyuncaklara ozelikle cekmemesi, ancak bebeğin iletişim girişimlerine icinden geldiği gibi karşılık vermesi soylenir.

Bu sekiz aşama şunlardır:

Birinci aşama: Anne, bir gozlemcinin eşliğinde bebeği odaya getirir. Gozlemci anneye bebeği nereye koyacağını ve kendisinin nereye oturacağını soyler ve odadan cıkar.

İkinci aşama: Anne bebeği odadaki oyuncakların yanına koyar ve sandalyesine oturur. Bu aşama 3 dakika surer.

Ucuncu aşama: Tanıdık olmayan bir yabancı kapıyı vurarak iceri girer. Bir dakika sessizce oturur sonra bir dakika anneyle sohbet eder ve sonra yavaş yavaş bebeğe yaklaşır ve ona bir oyuncak gosterir. Bu sure icerisinde anne koşesinde sessizce oturur ve ucuncu dakikanın sonunda gorulmeyen bir şekilde odadan cıkar.

Dorduncu aşama: Birinci ayrılık; eğer bebek mutlu bir şekilde oyunla meşgul olursa yabancı katılımcı olmaz. Eğer pasif kalırsa bebeğin ilgisini oyuncaklara cekmeye calışır. Eğer bebek rahatsızlık, sıkıntı duyarsa, yabancı onun dikkatini başka bir yone cekmeye ya da onu rahatlatmaya calışır. Eğer bebek rahatlayamıyorsa, bu aşama kısa kesilir ve anne bebeğin cok rahatsız olduğunu duşunurse odaya girebilir.

Beşinci aşama: Birinci kavuşma; anne iceri girer ve bebeğe hareketlenmesi ve kendisine spontane bir tepki vermesini sağlamak icin kapıda bekler. Daha sonra yabancı gorulmeyen bir şekilde odadan ayrılır. Anne cocuğu rahatlatarak tekrar oyuncaklarla oynamasını sağlar

Altıncı aşama: İkinci ayrılık; işaret verildikten sonra anne cantasını odada bırakarak tekrar cıkar. Bu kez cıkarken bebeğe mutlu bir şekilde “hoşca kal” der oyle cıkar. Bebek uc dakikalığına yalnız başına bırakılır. Cok fazla sıkıntı yaşarsa bu aşama kısa kesilir.

Yedinci aşama: Anne odada yokken yabancı iceri girer ve bebeğe dorduncu aşamada olduğu gibi davranır. Bebeğin yabancı tarafında rahatlatıp rahatlatılmayacağı, yabancıyla birlikteyken oyuncaklarla oynayıp oynamadığı gozlenir. Bebeğin duyduğu sıkıntı ve rahatsızlık fazla olursa bu aşama kısa kesilir.

Sekizinci aşama: Anne geri doner, yabancı odadan cıkar. Burada bebeğin anneyle tekrar bir araya gelme tepkileri gozlenir.

Ainsworth ve ark. (1970)'nın yapmış olduğu bu araştırma sonucunda uc değişik bağlılık turu belirlenmiştir.

Guvenli Bağlılık (secure): Bu bağlanma stiline sahip bebekler anneleriyle guvenli bir bağ geliştirip onların yokluklarında az huzursuzluk yaşadıkları ve bir yabancı ile odada yalnız kaldıklarında ise onunla rahat iletişim kurdukları fark edilmiştir. Bu bebeklerin anneleri odaya geri donduklerinde az olan huzursuzluklarının cabuk sakinleştiği ve cevreyi keşfe ve oyunlarına geri dondukleri fark edilmiştir.

Kacınan Bağlılık (anxious avoidant): Bu bağlanma stiline sahip olan bebeklerin anneleri odadan cıktığında cok fazla tepki gostermemekte oldukları, duygusuz gorundukleri ve ustunkoru olarak oyuncaklarla oynadıkları gozlenmiştir. Anneleri odaya geri donduklerinde ise anneleri ile temas kurmaktan kacındıkları, daha cok cevreyle ilgilendikleri fark edilmiştir.

Kaygılı-kararsız Bağlılık (anxious resistant): Bu bağlanma stiline sahip bebekler anneleri odadan cıktığında oldukca yoğun bir sıkıntı, kaygı ve kızgınlık sergiledikleri gozlenmiştir. Anneleri odaya tekrar geldiklerinde ise olumsuz duygu durumlarının devam ettiği, sakinleşemedikleri ve başka şeylerle ilgilenme konusunda isteksiz oldukları gozlenmiştir.

İcsel Calışan Modeller


Araştırmacılar son yirmi yıl icinde bağlanma yonelimlerindeki bireysel farklılıkları ortaya cıkarmışlardır. Orneğin Hazan ve Shaver (1987), bağlanma stillerine ilişkin olarak ergenler ve yetişkinleri guvenli, kacınan ve kaygılı olarak sınıflandırmışlardır. Bartholomew ve Horowitz (1991) ise bağlanma stillerini, olumlu ve olumsuz kutuplarda değerlendirilen zihinsel modellerin kesiştiği noktada tanımlamışlardır. Boylece, iki boyutun -olumlu ve olumsuz kutuplarda değerlendirilen zihinsel modeller- caprazlanmasından dort temel bağlanma stilinin ortaya cıkacağını ileri surmuşlerdir.

Guvenli Bağlanma: Bu bağlanma stilinde cocuk “olumlu benlik” ve “olumlu başkaları” modellerini esas alarak bakıcısıyla guven temelli bir ilişki yapılandırır. Guvenli bağlanma stili, kişinin ileri yaşamında icten ve samimi ilişkiler kurabilme, tutarlı davranışlar sergileme, doğal olma, iyi niyet ve yaşama karşı pozitif bir bakış acısı takınmak gibi beceriler olarak kendini gosterir. Bu bireyler karşılaştıkları problemler karşısında baş etme becerilerini etkin olarak kullanmakta, sağduyulu hareket edebilmekte ve gerektiğinde başkalarından destek almakta sorun yaşamamaktadırlar. Bu bağlanma stiline sahip olan bireylerin sağlıklı bir kişilik yapılanmasına sahip olduğu soylenebilir.

Bartholomew ve Horowitz (1991)'e gore guvenli bağlanan bireylerin, başkalarıyla kolaylıkla yakınlık kurdukları ve bu konuda daha az kaygı yaşadıklarını, başkalarının onayına daha az gereksinim duyduklarını ve dolayısıyla da ozerk kalmayı başarabildiklerini belirtmişlerdir.

Saplantılı Bağlanma: Bu bağlanma stilinde cocuk; “olumsuz benlik” ve “olumlu başkaları” modelleri esas alarak bir bağlanma gercekleştirir. Saplantılı bağlanma stiline sahip bireyler başkalarına karşı olumlu duygular beslemesine rağmen aynı duyguları kendi benliğine gostermeme gibi ilişki modelleri cercevesinde ilişkilerini yapılandırır. Eksik olan guven duygusunu başkalarına bağlı kalarak, başkalarının boyunduruğunda onlara hizmet ederek tamamlamaya calışırlar. Reddedilmek ve terk edilmek bu tarz bireyler icin katlanılması guc bir hal alır.

Saplantılı bağlanma stiline sahip kişilerdeki en belirgin ozellik kendine guven eksikliğidir; hem reddedilmekten hem de terk edilmekten korkarlar. Bu nedenle bu tur kişiler ilişkilerinde kendilerini kanıtlama eğilimi gosterirler, ilişkilerinde takıntılıdırlar ve ilişkileri ile ilgili gercekci olmayan beklentilere sahiptirler.

Kayıtsız Bağlanma: Bu bağlanma stilinde cocuk; “olumlu benlik” ve “olumsuz başkaları” modellerine esas alarak bir bağlanma gercekleştirir. Kayıtsız bağlanma stiline sahip kişiler ozerkliklerine oldukca onem verdikleri gibi başkalarıyla kurulan ilişkilerde bağımlı kalmayı reddederler.

Bartholomew (1990)'e gore bağlanma figuru tarafından reddedilme durumunda olumlu kendilik imgesini (self image) surdurme yollarından biri, bağlanma nesnesiyle arasına mesafe koymak ve uygun bir kendilik modeli geliştirmektir. Boylelikle kişi bağlanma sistemi etkinleştiğinde olumsuz duygulara karşı hassas olmaz. Savunmacı kacınma başarılıdır. Bağlanma ihtiyaclarının ortaya cıkmasına karşı savunma stratejileri kullanılır. Bu stildeki insanlar edilgen olarak yakın ilişkilerden kacınırlar. Bağımsızlığa fazla değer verirler ve yakın ilişkilerin onemsiz olduğunu ifade ederler. Hayatın kişisel olmayan alanlarında da (iş gibi, hobiler gibi) aynı durum soz konusudur. Bu kişiler kayıtsız bağlanma stiline sahiptirleri

Korkulu Bağlanma: Bu bağlanma stilinde cocuk; “olumsuz benlik” ve “olumsuz başkaları” modellerine esas alarak bir bağlanma gercekleştirir. Guvenli bağlanmanın tersine korkulu bağlanma stiline sahip bireyler kurduğu ilişkilerde hep guven sorunu yaşarlar. Reddedilmek ve incinmek gibi duygulardan kacma amacıyla ilişkilerine hep bir mesafe koyma ihtiyacı duyarlar. Duygularını karşısındakine ifade etmekten, icten ve samimi ilişkiler kurmaktan kacınırlar.

Bartholomew (1990)'e gore korkulu bağlanma stilindeki bireyler, kacınmacı stildeki cocuklar gibi bağlanma ihtiyacına ket vurmaktadırlar. Sosyal temas ve yakınlık istemektedirler, ancak kişiler arası guvensizlik ve reddedilmekten korkma deneyimleri yaygındır. Huzursuz olan sosyal ilişkileri sosyal onaya karşı aşırı bir duyarlılıkla kendini belli eder. Bu bireyler, reddedilme ihtimalini ortadan kaldırmak icin sosyal durumlardan ve yakın ilişkilerden kacınırlar, kendilerini reddedilmeye karşı hassas olarak algılamaktadırlar.

Ergenlikte Bağlanma


Freud gizil donem diye adlandırdığı 6-11 yaş arasını daha cok akranlarla ilişkilerin on planda olduğu, gelişimsel krizler acısında nispeten dingin bir donem olduğunu vurgular ancak Freud'a gore bu donem deyim yerindeyse fırtına oncesi sessizlik donemidir, zira bir sonraki donem olan ergenlik donemi psikoseksuel gelişim acısında oldukca sancılı bir donemi oluşturmakta ve bu donemdeki ergenler yoğun gelişimsel krizlerle baş etmek zorunda kalmaktadır. Aynı şekilde Erik Erikson'a gore ergenlik, kimlik karmaşasından kaynaklı krizlerin yoğun olarak yaşandığı bir kimlik edinme sureci olarak değerlendirilir. Hem psikoseksuel hem de psikososyal olarak fırtınalı gecen ergenlik donemi, kaynağını ilk bakım verenle kurulan ilişkiden alan bağlanma stillerinin de yoğun bir şekilde aktive olduğu ve ergenlerin ilişkilerini, duygu durumlarını, hayata bakışlarını, kararlarını ve daha bircok yaşamsal alanlarını etkileyen oldukca kritik bir donemdir.

Howe ve ark. (1999)'a gore bağlanma davranışı, ergen kişinin kaygı ya da stres yaşaması durumunda bağlanma figurleriyle kurduğu yakın, koruyucu ilişkileri cağrıştıran herhangi bir davranış bicimidir. Bağlanma davranışı sıklıkla temel ihtiyaclarını (orneğin yemek, guvenlik, rahatlık, tehlikeden korunma) karşılamada bebekler icin bir yol olarak tanımlanır. Sonraları, ergenlerin gelişimsel donemleri icinde bağlanma davranışı guvensizlik ya da kaygı verici durumlara karşı ergenin alışılagelmiş ya da otomatik davranışları haline gelir. Bağlanma davranışı, icsel modelin doğasına bağlı olarak uyum sağlayıcı ya da uyumsuz olabilir. Guvenli bağlanma, bağlanma figurunun psikolojik ve fiziksel olarak onlara uygun olduğu algılamasını gerektirir. Boylece ergen, guvenli bir temelde, dunyayı keşfedebilir ve yeni deneyimler sıklıkla bu gelişimsel donem ya da yaşam donemiyle ilişkilendirilir. Ayrıca, ergenlik doneminde akran ilişkilerinin ebeveynlere olan yakınlaşmanın yerini aldığı belirtilmektedir. Akran bağlanmalarının doğasını anlamak uygulama icin bu nedenle onemli hale gelmektedir. Ergenlik donemindeki akran ilişkilerinin bu kadar onemli olması nedeniyle aileyle bağlanma kadar akranla ilişkilerin de ele alınması bir zorunluluk olmaktadır.

Zimmermann ve Becker-Stoll (2002)'a gore bağlanma kuramına gore temel bakım vericiyle yaşanan deneyimler icsel calışan modellerle temsil edilirler ve bu modeller ergenliğe uzanan gelişim suresince giderek guclenir ve sağlamlaşır. Ozellikle, ergenlik doneminde icsel calışan modellerin son halini aldıkları ve sonuc olarak da değişime daha direncli hale geldikleri kabul edilir. Yeterliklerin artmasıyla ergenlik doneminde bağlanma davranışları bebekliğe nazaran daha az gorulur. Buna ek olarak bu donemde bağlanma davranışları doğrudan fiziksel yakınlık aramaktan cok ihtiyac duyulduğunda bağlanma figuruyle duyguları, kaygıları ve korkuları paylaşmak biciminde ortaya cıkar.

Bağlanma stilleri ergenlik doneminde, ergenlerin bağlanma davranışlarını ve ilgilerini ebeveynlerinden cok akranlarına yonlendirdikleri icin değişikliğe uğrar. Ergenlikteki bu değişiklikler sırasında ergenin cocukken bakımını ustlenen bireylere karşı geliştirmiş olduğu bağlanma ilişkisi onemli rol oynar. Ergenin ebeveyn figurlerinden akran gruplarına doğru yonelmesine rağmen ergen bağlanma ilişkisi ergen icin kalıcı ve guclu bir etkiye sahiptir.

Bağlanmayla İlgili Araştırmalar


Kaynağını cocukluktan alan kişilerin bağlanma stilleri gerek yurticinde gerekse yurtdışında bircok değişkenle incelemeye tabii tutulmuştur. Gelişimsel krizlerin yoğun yaşandığı ergenlik doneminde bağlanma stilleri ve bunların farklı alanlarda ergenin yaşamına olan etkisi acısından incelenmiştir, ancak bu calışmalar cocuk ve yetişkinlerle yapılan calışmalara gore sayıca nispeten azdır. Calışmanın bu bolumunde, buraya kadar ortaya konulmaya calışan teorik yaklaşımları desteklemek amacıyla ergenlerle yapılan bazı calışmalar uzerinde durulacaktır.

Leondari ve Kiosseoglou (2000), bağlanma kalıpları ve ebeveynlerden psikolojik ayrılma arasındaki ilişkinin uyum sağlamaya donuk psikolojik işlevselliğe katkısını incelemişlerdir. Bu araştırmada, lise oğrencilerinin bağlanma ve yalnızlık duzeylerine yaş, cinsiyet, sosyo-ekonomik duzey, ikamet edilen yer ve ebeveynlerin eğitim duzeyi acısından bakılmıştır. İki yuz elli lise oğrencisi ile yapılan calışmada; bağlanma guvenliği, kaygı ve yalnızlık arasında pozitif bir ilişkinin olduğu gorulmuştur. Guvensiz olarak bağlanan oğrenciler, guvenli bağlanan oğrencilerle karşılaştırıldığında, guvenli bağlanan oğrencilerin oz-saygı olcekleri uzerinde yuksek; kaygı ve yalnızlık olcekleri uzerinde daha duşuk puanlar aldığı belirlenmiştir. Leondari ve Kiosseglou aynı araştırmada lise 1. sınıf oğrencilerinin daha yalnız olduklarını bulmuşlardır. Guvenli bağlanma uzerinde erkeklerden yana, kayıtsız bağlanma uzerinde sosyo-ekonomik duzeyi yuksek olanlardan yana farklılığa rastlanmıştır. Leondari ve Kiosseglou'nun guvenli bağlanmaya ilişkin bulguları bağlanma teorisi ile tutarlılık gostermiştir.

Zimmermann ve Becker-Stoll (2002)'un yaptıkları boylamsal calışmada bağlanma zihinsel temsillerinin 16–18 yaşları arasındaki kalıcılıklarını incelemişlerdir. Buna ek olarak da 16 yaşındaki kimlik statusunun 16 ve 18 yaşındaki bağlanma temsilleriyle olan zamandaş ve boylamsal ilişkisini test etmişlerdir. Yapılan analizler ışığında bağlanma temsillerinin buyuk oranda kalıcılık gosterdiği sonucuna varılmıştır. Genel olarak orta ergenlik (16 yaş) doneminde guvensiz bağlanma gosteren bireylerde ergenliğin sonlarına gelindiğinde daha guvenli bağlanma temsilleri geliştirme yonunde bir ilerleme gozlenmemiştir, bu durum ozellikle saplantılı bağlanma stiline sahip bireyler icin gecerlidir. Bağlanma zihinsel temsilleri ile benlik-kimliği statusu arasındaki ilişkiye bakıldığında ise guvenli bağlanma temsilleri ile kimlik statusu başarısı arasında ve kayıtsız bağlanma ile kimlik statusu karmaşası arasında zamandaş ve boylamsal acıdan anlamlı bir ilişkinin bulunduğu belirtilmiştir.

Deniz (2006), ergenlerde bağlanma stilleri ile cocukluk istismarları ve sucluluk-utanc arasında ilişki olup olmadığına yonelik bir araştırmada bulunmuştur. Selcuk Universitesi'ndeki 566 birinci sınıf oğrencisi uzerinde yapılan bu araştırma sonucunda guvenli bağlanma ile utanc duygusu arasında negatif yonde anlamlı bir ilişkinin olduğu, korkulu bağlanma ile utanc duygusu arasında ise pozitif yonde anlamlı bir ilişki olduğu gorulmuştur. Bağlanma stillerinden korkulu bağlanma ile utanc duygusu arasında ve cocukluktaki istismarlarla saplantılı bağlanma arasında pozitif yonlu bir ilişki olduğunu gorulmuştur. Ayrıca guvenli bağlanma ile de utanc duygusu arasında anlamlı duzeyde negatif yonlu bir ilişki saptanmıştır.

Erozkan (2004), tarafından Trabzon ilinde beş farklı lise oğrencilerinin bağlanma stilleri ve yalnızlık duzeyleri arasındaki ilişki incelenmiştir. 300 lise oğrenci uzerinde yapılan araştırma sonucunda; yalnızlık ile bağlanma stillerine ilişkin guvenli bağlanma arasında negatif yonde, korkulu bağlanma arasında pozitif yonde, saplantılı bağlanma arasında pozitif yonde, kayıtsız bağlanma arasında pozitif yonde anlamlı bir ilişki olduğu gorulmuştur. Ayrıca bağlanma stillerine ilişkin korkulu bağlanma ile saplantılı bağlanma arasında pozitif yonde, korkulu bağlanma ile kayıtsız bağlanma arasında pozitif yonde, saplantılı bağlanma ile kayıtsız bağlanma arasında da pozitif yonde anlamlı bir ilişki ortaya cıkmıştır.

Damarlı (2006), tarafından ergenlerde bağlanma stilleri, toplumsal cinsiyet rolleri ve benlik kavramı arasındaki ilişki Ankara'nın ceşitli bolgelerindeki liselerde okuyan 572 ergenle yapılan calışmayla incelenmiştir. Yapılan araştırmada Guvenli bağlanma stiline sahip katılımcıların saplantılı, korkulu ve kayıtsız bağlanma stiline sahip katılımcılardan daha olumlu benlik kavramlarına sahip oldukları; kayıtsız bağlanma stiline sahip bireylerin ise saplantılı bağlanma stiline sahip bireylerden daha olumlu benlik kavramlarına sahip oldukları ortaya cıkmıştır. Ayrıca araştırmada toplumsal cinsiyet rolu, bağlanma stilleri ve benlik kavramı arasında anlamlı korelÂsyonlar gozlenmiştir.

Sonuc


Sonuc olarak bağlanma stillerinin bireylerin yaşamları boyunca benlik algılarında, secimlerinde, iş yaşamlarında, aile ici ilişkilerinde, otoriteyle kurulan ilişkilerde, yakın ve romantik beraberliklerde ve daha bircok yaşamsal alanda onemli rol oynadığı fark edilmiştir. Bundan dolayı son zamanlarda ulkemizde ve dunyada bağlanma stillerinin hangi yaşamsal alanlarla ne derecede ilişkili olduğuna dair bilimsel araştırmalara ağırlık verilmeye başlanmıştır.

Kaynağını erken cocukluk yıllarındaki bakım veren kişi ile kurduğu ilişki modellerinden alan bağlanma stilleri; bireylerin hayat boyu kurduğu yakın ilişkilerde, aldığı kararlarda, kendisini ve diğerlerini algılayış biciminde, eğitim hayatlarında, meslek hayatlarında, kurduğu ve kuracağı evliliklerde ve daha bircok yaşamsal alanda etkilerini gostermektedir. Guvenli bağlanma stiline sahip bireyler diğer bağlanma stillerine gore ruhsal olarak sağlıklı bir grubu oluşturmaktadır. Guvenli bağlanma stiline sahip olmayan diğer bireyler ise bağlanma stilleri kaynaklı olarak yaşamın bircok alanında sorunlarla karşılaşmaktadır. Bu acıdan bakıldığında anne-baba tutumları ve anne-babaların bağlanma stilleri konusundaki farkındalıkları hem bireylerin kişisel yaşamları hem de toplum icin uzerinde onemle durulması ve onlemler alınması gereken bir konudur. Dolayısıyla ailelerin bu konuda bilinclendirilmesi, onlara bu konuda eğitimler ve danışmanlık hizmetleri verilmesi buyuk onem taşımaktadır.

Umit AKCAKAYA
Uzm. Psk. Dan. & Psikoterapist

Faydalanılan Kaynaklar:

Deniz, M. E. (2006). Ergenlerde Bağlanma Stilleri ve Cocukluk İstismarları ve Sucluluk-Utanc Arasındaki İlişki. Eurasian Journal of Educational Research, Y. 5, S. 22 (Temmuz, 2006), s. 89-99.

Demirkan, S. (2006) Ozel Sektordeki Yoneticilerin ve Calışanların Bağlanma Stilleri, Kontrol Odağı, İş Doyumu ve Beş Faktor Kişilik Ozelliklerinin Araştırılması. Yayınlanmamış Yuksek Lisans Tezi,Ankara Universitesi Sosyal Bilimler Enstitusu.

Damarlı, O. (2006) Ergenlerde Toplumsal Cinsiyet Rolleri, Bağlanma Stilleri ve Benlik-Kavramı Arasındaki İlişkiler. Yayınlanmamış Yuksek Lisans Tezi, Ankara Universitesi Sosyal Bilimler Enstitusu.

Hortacsu, N. (2003), İnsan İlişkileri (3. Baskı). İstanbul: İmge Kitabevi.

Kart, N. M. (2002) Yetişkin Bağlanma Stillerinin Bazı Bilişsel Sureclerle Bağlantısı: Sağlık Personeliyle Yapılan Bir Calışma. Yayınlanmamış Doktora Tezi, Ankara Universitesi Sosyal Bilimler Enstitusu.

Macit, H. (2006) Lise Oğrencilerinin Bağlanma Stilleri ile İnsan İlişkileri, Kendini Kontrol, Empati Becerileri Arasındaki İlişkinin İncelenmesi. Yayınlanmamış Yuksek Lisans Bitirme Projesi,İstanbul Ticaret Universitesi Sosyal Bilimler Enstitusu.

Sayar, O.O. (25 Nisan 2011). Bağlanma Teorisi ve Yetiştirme Yurtlarındaki Sosyal Hizmet Uygulaması-1. t.y., http://www.sosyalhizmetuzmani.org/baglamateorisi.htm

Uretmen, S. (2003) Yetişkin Bağlanma Stilleri, Mekana Bağlanma Eğilimi ve Keşfetme Yonelimi Arasındaki İlişkiler. Yayımlanmamış Yuksek Lisans Tezi,Hacettepe Universitesi Sosyal Bilimler Enstitusu.
[h=2]İstanbul Psikoloji uzmanlarına ulaşmak icin tıklayın![/h]