Psikanalitik kurama gore neden yemek yiyoruzObezite hastalığını acıklamaya yonelik genetik, endokrinolojik kuramların yanı sıra, psikanalitik goruşler de mevcuttur. Psikanalitik kurama gore; obez bireylerin cozumlenmemiş bağımlılık gereksinimleri bulunduğu ve bu kişilerin psikoseksuel gelişimin oral donemine fikse oldukları şeklinde acıklanmaktadır.
Bu doneme de fiksasyon(saplanma) yaşayan birey iyimserlik veya karamsarlık, oburluk, hırs, bağımlılık ve sabırsızlık ile karakterize tipik bir kişilik yapısına sahiptir. Bireyin oral karakter yapısı etiolojik olarak onemlidir ve obezite ile guclu bir ilişkisi vardır. Psikanalitik kuramın kurucusu S. Freud’a gore obezite ve yeme davranışı arasında en cok bağ kurulan donem oral donemdir. Bu donem doğum sonrasında gecirilen ilk 1 yılı kapsamaktadır. Libido ( tatmin noktası- yaşam enerjisi-haz kaynağı) daha cok ağız, dudak ve dilden doyum sağlamaktadır. Yani bu evrede doyum sağlayan, haz veren bolge ağız ve cevresidir. Emme, ciğneme ve yutma eylemlerinde belirginleşen ice alım, bu bolgenin ve evrenin egemen işlevidir. Bebeklerin davranışlarında ice alım ve doyum onceliklidir. Ancak bu gozlemler bebeklerin alma ile verme arasında dalgalandıklarını da gostermiştir. Sadece doyum amaclı tek yonlu bir alıştan cok, yaşamın erken donemlerinde başlayan bir alışveriş insan ilişkilerinin ozgul ozelliklerinden biridir.
Bu alışverişte 2 başrol oyuncusu sahne almaktadır. Birisi daha hayata gozlerini yeni acan bebek diğeri ise onu hayata getiren ve devamlılığını sağlayacak annedir. Alışveriş anında olayların kritik noktasını belirleyecek etken ise annenin kişiliğidir. Cocuğun veren ya da alan bir kişi olarak gelişmesini annenin alıcı ve verici ozellikleri belirlemektedir. Verebilen bir anne, almasını bilen bir cocuğun gelişmesine olanak sağlamaktadır. Almayı oğrenmek verebilmenin on koşuludur. Gucsuz, kuşkulu, veremeyen ve kendi gereksinmeleri peşinde koşan bir anne, cocuğun sağlıklı bir bicimde almasını engellemektedir. Boyle bir anne cocukta vermekten cok almayı duşunen nesne tasarımlarının gelişmesine ve cevreyle ilişkilerinin bozulmasına neden olmaktadır. Oral donemde alışveriş dengesizliği yalnızca veren ya da yalnızca almayı duşunen (bencil) bir kişiliğin gelişmesine neden olabilmektedir. Yeme bozukluğu olan bircok bireyde bu dengesizliğin izlerine rastlanmaktadır. Otoriter karakter yapısına sahip olan anne bu alışverişi bebeğe karşı farkında olmadan bir guc gosterisi haline donuşturebilmektedir. Cocuk bu tutum sonucu almayı gucluluk, vermeyi ise gucsuzluk olarak algılamaktadır.
!!Aşırı şişmanlığın dinamiğinde ebeveynin cocuğa senin ne zaman acıkacağını ve ne zaman doyacağını ben bilirim ve ben belirlerim gibi bir yaklaşımın etkisi cokca vurgulanmıştır
Umutsuz ve karamsar anneler, cocuklarında geleceğin umut icerdiği inancının gelişmesini, sevemeyen anneler ise cocuklarının kendilerini sevilir varlıklar olarak algılamalarını engellemektedir. Bu nedenle bu donem umudun, inancın, temel guven duygusu ve sevginin belirleyicisi olarak duşunulmektedir.
Psikanalitik kurama gore aşırı yeme, depresyon ve anksiyete ile uyuma yonelik olmayan veya uyumu bozan bir baş etme tepkisi olarak gorulmektedir. Obez bireylerin aşırı yemek suretiyle anksiyete ile baş etmeyi oğrendikleri ve bu bireylerin edilgen bağımlı ozelliklerinin bu kişileri alternatif baş etme becerileri geliştirmekten alıkoyduğu one surulmektedir. Ayrıca Obezite kişilik bozukluğunun psikosomatik bir semptom kompleksi olarak kabul edilmiştir.
Şişmanlık gibi bilinc dışı psikosomatik bir semptom kompleksi seciminde genetik, biyokimyasal, norolojik, endokrinolojik ve sosyolojik faktorlerden birisinin ya da birkacının katkıda bulunduğu belirtilmektedir . Bu konudaki veriler genellikle yetişkin hastalarla ilgili olup, obez hastaların genellikle şişmanlık sorunları nedeniyle değil, depresyon ve fobi gibi norotik semptomlarla tedaviye başvurdukları belirtilmektedir.
Obez hastalar arasında cok geniş ve dinamik yapısal farklılıklar olmasına karşın bu hastaların ego yapıları belirgin olarak anoreksi hastalarından ayırt edilebilmektedir.‘Psikanalitik goruşe gore obezite, kişilik bozukluklarının coğuna eşlik edebilen bir semptom kompleksidir. Psikiyatrik ya da psikodinamik tanı ne olursa olsun şişmanlık altta yatan durtu bozukluğunun bir belirtisidir.’ Bu konuda yapılan calışmalar incelendiğinde; Psikanalitik literaturde şişman hastalarla ilgili değişik psikodinamik ve bilinc altı catışmalar tanımlanmış olduğu gorulmektedir.
Dişiliği inkar etme, oedipal rekabetten vazgecme, erkeksi saldırganlığa karşı korunma, fallusun ice alınması gibi fanteziler, kaybedilmiş bir nesneyi tekrar kazanma duşuncesiyle yemek durtulerinin yukarı doğru yer değiştirmesi, can sıkıntısına karşı yemek, depresyona karşı yemek, anne sevgisinin yerine koymak icin yemek, diğer psikosomatik belirtilerden şişmanlığa kayış ile sonuclanmaktadır.
Genel kanı gelişme ve olgunlaşma seviyelerindeki her turlu celişkinin inkar edilip, bolunduğu ya da şişmanlık korkusu kompleksi ile yeme ya da yememe şeklinde dışsallaştırıldığı şeklindedir. Şişman hastaların beden algılarına ilişkin calışmalarda, ağırlık duzeyleri ne olursa olsun şişman hastaların anoreksik hastalara benzer bir şekilde, şişman olma korkusu ve zayıf olabilme takıntısı ile yaşadıkları dikkat cekmektedir.
Şişmanlıklarından rahatsız olmadıklarını soyleyen bireyler aslında aşırı bir inkar icerisinde olabilirler ve cozemeyecekleri bir problemi rasyonelize etmeye calıştıkları duşunulebilir.
Obez bireylerin psikanalitik acıdan kişilik ozelliklerine bakıldığında sabırsızlık, buyusel duşunceye inanma( birgun bir şey olacak ve bende 34 beden olacağım), kararsızlık ve doyumsuzluk belirtilerinin ortak ozellikleri olduğu gorulmektedir. . Herhangi bir başarıyla omnipotens yaşayan birey herhangi bir başarısızlık ve engellenme karşısında en hızlı şekilde her turlu işini bırakarak direkt yemeğe ulaşmaya calışmaktadır. Bu veriler ışığında ekzojen obezite etyolojisinin tek bir nedenle acıklanamadığı gorulmektedir. Genetik, beslenme şekli, sosyoekonomik durum ve psikolojik etkenlerin bazen birisinin bazen birden fazlasının etkisi sonucunda oluştuğu kabul edilebilir..
Doyurulamayan her aclığın geleceğimizden
koparılmış ve onumuze
sunulmuş bir parca olduğunu unutmamalıyız..

[h=2]İstanbul Genel Cerrahi uzmanlarına ulaşmak icin tıklayın![/h]