Ulu onderimizin bu gunu ozel olarak secmesinin nedeni, 30 Ekim'e 5 yıl sonra attığı bir tokat olmasıdır. Ne yaşanmıştı 30 Ekim'de? 1918 yılında Mondros'un imzalandığı gundur. Mondros Ateşkes Anlaşması birilerinin ihaneti nedeniyle Osmanlı Devleti'ni bitiren, İngiliz işgaline yol acan bir parcalanma ve cokuş anlaşmasıdır.
Yani Ata'mız, Turkiye Cumhuriyeti'ni 29 Ekim'de ilan ederek aslında 30 Ekim'e karşı "bir milletin ahını, intikamını" ilan etmiştir.

Anlattıklarına kulak verelim: Ataturk hep "mazlum bir millet" derdi. Cumhuriyet'in ilanından epey bir sure gecmişti. Ben de, hep neden 29 Ekim diye kendi kendime sormuşumdur. Bir gun Cankaya'da sofra dağıldıktan sonra, "Paşam, benim dikkatimi cekmiştir. Hep duşundum. 30 Ekim 1918 gunu mutareke ilan edildi. Adana'daki karargÂhınızdan Başkent'e (İstanbul'a) verdiğiniz şifreyi hatırlıyorum. Şimdi aradan zaman gecti, Cumhuriyet'imizin ilanının 29 Ekim gecesine gelmesi acaba bir tesaduf mudur? Uc gun evvel, beş gun sonra da olabilirdi' diye sordum".
Bunun uzerine Ataturk şunları soyluyor: Mutarekenin ilk gunlerini hatırlarsın. Saray ve hukûmet teslimiyeti kabul etmişti. Hukûmet sarayın, saray da İtilaf Devletleri'nin elinin altına girmişti. Saray bu halinden memnundu. Fakat, ben bunu kabul edemezdim. Buna karşı koymakla bir cıkış yolunu temin ederek, bu mazlum milleti tarih sahnesinden silmek, ortadan kaldırmak isteyenlere karşı harekete gecmek icin kendimi vazifeli saymıştım. Dunyada tek başımıza idik, fakat benim inandığım ideale benimle beraber olanlar da bağlandılar ve netice hasıl oldu. Mutareke 30 Ekim 1918'de imzalanmıştı. Vatan parcalanmış, istilaya uğramıştı. Peki, 30 Ekim 1918'den bizim İzmir'e girdiğimiz tarih olan 9 Eylul 1922'ye kadar kac yıl gecti? Dort yıl. 29 Ekim 1923'te Cumhuriyet'i ilan ettik. İşte beş yıla sığdırdığımız buyuk inkılap, bizim yaşadığımız şartlara ducar olmuş, hangi milletin tarihinde vardır? Bu mazlum millet kendisinin hakkı olan yere ulaşmıştır, cektiğimiz acıların, sıkıntıların en buyuk mukafatı işte budur. Butun dunya bunu gormuştur. Daha da gorecekleri vardır. Beni en cok mesut eden hadise, bu mazlum milletin hak ettiği bu yere gelmesidir. Sen benim 30 Ekim 1918 sonrası gunlerdeki cektiğim azabı bilirsin. Yanımdaydın. Mondros 30 Ekim'dir, Cumhuriyet 29 Ekim. İşte bu da bir milletin, mazlum bir milletin ahıdır. Sanırım ki o zamanki devletler bunu anlamışlardır.
Ataturk bir an durdu, Fahrettin Paşa'ya baktı ve sonra elini masanın uzerine vurarak: Deyiniz ki, bu tarihten silinmek istenilen bir milletin ocudur…

"DÂhi odur ki, ileride herkesin takdir ve kabul edeceği şeyleri ilk ortaya koyduğu vakit herkes onlara delilik der" diyen Ataturk, Cumhuriyet'in tarihini secerken bile, dunyaya ve Turk ulusuna bir deha orneği daha gostermiş oluyordu.

1. Dunya Savaşı'nın etkileri yuzunden millet, yorgun ve fakir duşmuş, ulkeyi savaşa sokan İttihat ve Terakki'nin kadrosu kendi hayatlarının endişesine duşerek ulkeden ayrılmışlardı.

İtilaf Devletleri, Mondros'un ozellikle 7. maddesinden yararlanarak ulkenin hemen her yerini işgal etmektedir. İşgallerle beraber katliamları da yaşayan bu vatansever ve gururlu Turk milleti dış duşmanla boğuşurken, yureği yanarak icerideki işbirlikcilerin de ihanetine uğramaktaydı.
NÂzım, o gunler icin "Ateşi de ihaneti de gormuş bir milletiz" diyor. Butun bu ağır dış ve ic koşullara rağmen gur sesiyle ilk gunden itibaren Mondros!a karşı cıkan, ulusun başına neler orulmekte olduğunu haykıran bir Mustafa Kemal vardır. Askeri ve siyasi dehasıyla Anadolu ihtilalini gercekleştiren ve beş yıl suren muthiş bir mucadelenin sonunda Mustafa Kemal Ataturk, Cumhuriyet'i kurdu.
Her anlamı ile buyuk Turk ulusunun oz ve aziz malı olan Cumhuriyet kıymetli evlatlarının elinde daima yukselecek ve sonsuza dek yaşayacaktır. Kaynaklar: 1, 2