~Prostat kanseri erkeklerde sık gorulen kanserler arasındadır. Erken teşhis edildiğinde tedavi ile tam şifa gosteren bir hastalıktır. Kan tetkikinde baktığımız PSA (prostat spesifik antijen) prostata ozgu bir tumor belirleyicisidir. 40 yaşından sonra altı ayda bir bakılmasını tavsiye ettiğimiz PSA prostat kanserinin erken yakalanmasında biz urologlara yol gostermektedir.

PSA yuksekliği veya makattan parmak ile yapılan prostat muayenesindeki şupheli muayene bulgusu neticesinde urolog prostat biyopsisi yapılmasına karar verir. Tanının konulması icin biyopsiye ihtiyac vardır. Prostat biyopsisi makattan ultrasonografi (TRUS - transrektal ultrasonografi) eşliğinde yapılır. Bu işlemde prostattan ultrasonografik goruş altında parcalar alınır. Bu parcalar patolog tarafından incelenir ve prostat kanseri tanısı konulur. Yuksek PSA değerleri, şupheli muayene bulgusu veya goruntuleme tekniklerinin hicbirisi tanıyı koydurmaz. Biyopsi yaptırmaktan korkan bir kısım hastalar başka teşhis yontemleri kullanarak tanının konulmasını istemektedir. Ancak prostat kanseri tanısı sadece biyopside alınan parcaları inceleyen patoloji uzmanı tarafından yapılır. Dolayısıyla tanıyı koymak icin biyopsi yapılması gerekmektedir.
PSA yuksekliğinin eşik değeri 4 ng/ml dir. Bu değerin uzerindeki rakamlar prostat kanseri acısından şuphelidir. Ancak ne bu değerin uzerinde olması yuzde yuz kanser olduğunu, ne de altında olması yuzde yuz kanser olmadığını gostermez. Yani bu rakamın altında kanser yakaladığımız vakalar olduğu gibi, bu rakamın cok uzerindeki değerlerde kanser tespit edemediğimiz vakalar da mevcuttur. İşte bu yuzden PSA değerleri sadece yol gostericidir, teşhis koydurucu değildir.
Erken teşhis neden onemlidir? Prostat kanseri tespit edildiğinde kanser prostatın icinde ise yani prostat dışına taşmamışsa tam tedavi edilebilir. Bu durumda hastanın yaşı ve genel durumu musait ise radikal prostatektomi dediğimiz hastayı bu hastalıktan tamamen kurtaracak ameliyat yapılır. Bu ameliyat acık cerrahi, laparoskopik veya robotik yapılabilir. Bu uc teknikte de yapılan işlem ve alınan dokular aynıdır.

Farklı olan şey acık cerrahide 6-7 cm lik bir kesi gerekirken laparoskopik yada robotik cerrahide 1 cm lik 5 veya 6 adet acılan deliklerden vucut icerisine gonderilen aletlerle ameliyat yapılmaktadır. Robotik ya da laparoskopik teknikle daha kozmetik bir gorunum sağlanmakta ayrıca hastanede kalış suresi de kısalmaktadır. BPH dediğimiz iyi huylu prostat buyumesinde yapılan ameliyattan farklı olarak bu ameliyatta prostatın kabuk kısmı da alınıp prostata ait doku bırakılmadığı gibi seminal vezikul dediğimiz meni keseleri ve komşu lenf bezleri de temizlenir.

Burada gorulduğu gibi hem cerrahi hem de medikal tedavisi tamamen farklı olduğundan prostat icerisinde kanserli bir odak olup olmadığı yapılması duşunulen tedaviden once mutlaka tespit edilmelidir. Radikal prostatektomi ameliyatından sonra hastada artık meni gelmez. Cunku bu ameliyatta meni yolları bağlanarak kesilir. Ameliyattan sonraki bir diğer sorun erektil disfonksiyon yada empotans dediğimiz sertleşme sorunudur. Ameliyatta sinir koruyucu teknik kullanılırsa hastada erektil disfonksiyon gelişmez. Ancak şu unutulmamalıdır ki sinir koruyucu teknik de geride tumor dokusu bırakma ihtimali artmaktadır.

Ameliyattan sonra diğer bir problem ise inkontinans dediğimiz idrar kacırma konusudur. Bir cok hasta icin bu bir kabustur ve hayat kalitesini tamamen bozan bir durumdur. Hatta kimi hastalar kanserle beraber yaşamayı idrar kacırmaya tercih etmektedirler. Ancak idrarı tutan mekanizma olan eksternal sfinktere zarar vermeden iyi yapılan bir cerrahide hasta ya idrar kacırmaz ya da kacırsa bile bir sure sonra idrar kacırması durur.
Bazen hastada prostat kanserine ait hicbir bulgu tespit edilemez ve iyi huylu prostat buyumesi olduğu duşunulup TUR-P, Plazmakinetik TUR-P, greenlight lazer veya ameliyat teknikleri kullanılarak ameliyat edilir. Ameliyatta cıkarılan parcalar mutlaka patologa gonderilir ve incelettirilir. Nadir de olsa bu parcalardan da prostat icerisinde prostat kanseri olduğu ortaya cıkabilir. Boyle durumda da tedavide izlenecek bundan sonraki yol yukarıda bahsettiğim şekilde makattan prostat biyopsisi yapılıp kanser tespit edildikten sonraki yol gibidir.

Greenlight lazer tedavisinin yuksek maliyetinin yanında diğer bir olumsuz yanı da dokuyu buharlaştırarak tedavi ettiği icin patologa gonderilebilecek dokunun olmamasıdır. Dolayısıyla hastanın prostatında kanser olsa bile bunun teşhisi mumkun olmamaktadır. BPH ameliyatında prostatın kabuk kısmı bırakıldığından geride kanser dokusu bırakılmış olsa da ameliyat greenlight lazer tedavisi ile yapılmışsa kanser teşhisi konulamayacaktır.

Halk arasındaki yaygın yanlış bir inanış ile lazer tedavisinin en iyi tedavi olduğu zannedilmekte hatta bazı hastalar bu yuzden prostat kanserlerinin bile lazer ile tedavi edilmesini istemektedirler. Prostat kanserinin tedavisinde biraz once bahsettiğim gibi lazer tedavisinin yeri olmadığı gibi iyi huylu prostat buyumesinin tedavisinde de en iyi tedavi değildir, sadece cerrahi tedavi seceneklerinden birisidir.
Kanser tespit edildikten sonraki aşama tedavi seceneğini belirlemede cok onemli bir kriter olan kanserin prostat dışına cıkıp cıkmadığının, lokal veya uzak yayılım yapıp yapmadığının tespit edilmesidir. Bunun icin x-ray filmleri, ultrasonografi, tomografi, kemik sintigrafisi veya MR gibi goruntuleme tekniklerinden yararlanılır.
Kanser sadece prostat icerisinde, hasta yaşı ve genel durumu da uygun ise yukarıda bahsettiğim tedavi olan radikal prostatektomi yapılır. Bu tedavi hastayı mevcut hastalığından tamamen kurtaran bir tedavidir. Ancak hastalık prostat dışına cıkmış lokal veya uzak yayılım yapmış (metastaz) ise hasta radikal ameliyat şansını yitirmiştir. Bu durumda palyatif tedavilerden uygun olan secilmelidir. Bu tedavilerle hastalık bir sureliğine durdurulur veya hastalığın ilerlemesi yavaşlatılır.

Prostat kanserinin varlığını surdurmesi ve ilerlemesi icin erkeklik hormonuna (testosteron) ihtiyacı vardır. Testosteronun kandaki seviyesi ya hormon kaynağını (testisler) yok ederek sıfıra yakın değerlere indirilir ya da hormon vucutta etkisiz hale getirilir. Bu tedavinin en etkili olduğu donem tedaviye başlanılan ilk 18 aydır. Erkeklik hormonlarının vucuttaki en buyuk kaynağı (%95) testislerdir. Diğer bir kaynak ise bobrek ustu bezleridir. Bu yuzden bu aşamada en etkin tedavi testislerin icinin boşaltılması (subkapsuler orşiektomi) ameliyatıdır. Ancak bazı hastalar radikal prostatektomiye gore cok daha kucuk bir cerrahi işlem olan bu ameliyatı istemeyebilir ya da mevcut diğer hastalıklarından dolayı bu ameliyatı da kaldıramayacak durumda olabilirler.

Bu durumda diğer bir secenek testis kaynaklı testosteron hormonlarının her ay ya da uc ayda bir yapılan iğne tedavileri ile durdurulmasıdır. Bu durumda da hasta cerrahinin olası komplikasyonlarından veya riskinden korunmuş olsa da iğne tedavisinin yan etkilerine maruz kalacaktır. Testislerin icinin boşaltılması ya da iğne ile testis kaynaklı erkeklik hormonlarının etkisizleştirme tedavisinin yanında bobrek ustu kaynaklı erkeklik hormonlarını da etkisizleştirmek icin ağızdan alınması gereken bir diğer ilaca da gerek vardır. Hem iğne grubunun hem de ilac grubunun piyasada cok ceşitli ornekleri mevcuttur. Hastayı takip eden uroloji uzmanı hastanın genel durumuna ve vucut yapısına gore uygun bir tedaviyi secer.

Yukarıda bahsettiğim iğne ve ilac tedavisi bir sure sonra etki etmemeye başlayacaktır. Cunku bir sure sonra prostat kanseri artık erkeklik hormonunun olmadığı ortamda da coğalmaya devam edecektir. Bu aşamaya gelindiği PSA nın yukselmesinden anlaşılır. Bu tumore artık hormon refrakter yada hormona direncli prostat kanseri ismi verilmektedir. Bundan sonra ise artık yapılacak tedavi kemoterapidir.

Kemoterapi ilacları da palyatif tedavinin bir parcasıdır. Yani gidişatı yavaşlatan ilaclardır. Bu ilaclarla hicbir zaman tam kur elde edilemez. Ayrıca bu ilacların yan etkileri coktur. Genel durumu bozuk duşkun hastalara bu tedavi verildiği zaman hasta hastalıktan değil de kemoterapiden kaybedilebilmektedir. Hasta bu tedaviden fayda gorse bile bu faydanın sağladığı survi (hayatta kalma suresi) artımı aylarla ifade edilmektedir. Hicbir zaman surviyi yıl suresinde uzatamamaktadır. Bu yuzden bircok urolog hastaya hormon refrakter aşamaya gelmiş prostat kanserli hastaya kemoterapi verilmesi konusunda cok istekli değildir.
Radyoterapi dediğimiz ışın tedavisinin prostat kanserindeki yeri nedir?
Radikal prostatektomi gerektiren hastalarda, mevcut diğer hastalıklardan dolayı cerrahinin yapılamadığı durumlarda veya hastanın cerrahiyi istememesi durumunda radyoterapi bir diğer tedavi seceneğidir. Radyoterapi, bu tedaviyi uygulayan bazı hekimlere gore radikal tedavi yerine gectiği iddia edilse de bu tedavi bir palyatif tedavidir. Hicbir zaman radikal prostatektominin yerine gecemez. Radyoterapiye maruz kalan komşu organların da etkilenmesinden ve bircok komplikasyona sebep olmasından dolayı radyoterapi cihazları geliştirilip sadece prostat uzerine ışınlama yapan cihazlar ve teknikler geliştirilmiştir. Ancak komplikasyonları sıfırlanmamış sadece azaltılmıştır. Bu komplikasyonlardan en cok goruleni radyasyon sistiti (idrar torbasının ic tabakasının iltihabı) ve radyasyon rektiti (kalın bağırsağın son kısmının iltihabı) dir. Bu iki komplikasyon hastanın hayat kalitesini duşurmekte, idrar yapma ve dışkılama bir kabusa donuşmektedir. Radyoterapi tedavisine başlandığında bir sure sonra PSA sıfırlı rakamlara inmekte, bu durum hasta ve yakınlarında rahatlamaya sebep olmakta ancak birkac yıl icinde PSA tekrar yukselmeye başlamakta yani hastalık nuks etmeye başlamaktadır.
Yukarıda anlattığım tedaviler kombine halde, ayrı ayrı veya biri diğerinin ardından yapılabilmektedir. Buna karar verecek olan hastayı takip eden uroloji uzmanıdır. Tedavi aşamasında bizlere yol gosterici kabul edilen en onemli tetkik kandaki PSA değerleridir. Yani PSA sadece kanser taramasında değil tedavinin takibinde de bizlere yol gosterici cok onemli bir markırdır.

[h=2]Bursa Urolog uzmanlarına ulaşmak icin tıklayın![/h]