.


Cok uzaklardayım senden.
Bir mavinin ızdıraplarımı kaldırabileceğini
duşunduğum bir şehirdeyim.
Oysa bir umuttu hep.
Oysa şehrin ilk simidini birlikte
yemek isteme heyecanımız ve ilk guneşin doğuşunu seyredeceğimiz hayali.
Cınarın altında şehrin en erken cayını icme
ve şehrin o muhteşem havasında caddelerini
adımlayacağımızın hayali.
İste Zuhre bu da bir hayal. İşte kaldırımlarda ki
yorgun ayak izlerim.
Hepsi hayal.
Bazen Akif soruyor da yalan diyorum.
İcime kılıclar kadar keskin bir yara bırakıyor sana yalan demek.
Seni hayal etmenin fedakarlığına bile katlanamıyorum artık.
Sana ilk isyanım şuursuzca.
İlk isyan.
İlk kez kırılganım
ve ilk kez inadım.
Sorgulanmadan kabul edilen cağrışımlarının inadı.
Cokmuş,yıpranmış, terk edilmiş bir şehir.
Ben artık yokum.


Bir elmayı ikiye bolduğum
ve kandillerine ışıksız iz bıraktığım.
Yoksun.
Merhametin bir ayağı aşınmış kopruler ustunden huznumle ırmağın mikrakına
tutunur ve bir ayağı cığır acar merhamete husran ile.
Kacıncı merhametsizliğin bilmem ki.
İşte yoksun.
Bazen varolduğunu duşunerek hissiyatına sığınıyorum
ve bazen
yokluğuna bir zelzele telaşesi ile sarılıyorum.
Seninle ilgili o an kalbimin
kaldırabileceği ne varsa serpiliyor onume.
Bir an karanlıklar aşıyorsun ve kapkaranlık,
zifiri karanlıklarda zemherileşen soğuk bir yuzle karşılaşıyorsun bir anda.
Artık oyle yalansın ki, bitiyorsun.


Bir yıldız sağanağı ve bir yanım veda.
Bir ateşin icinden gulumseyebiliyorum sana.
Cunku
sende oğrendiğim aşk bende bir sadakat.
Tanıdığım bir şey bu.
Bulutlar ulvi bir el tarafından ağlayabiliyorsa beni de ağlat demeliyim.
Her an birden bire bir sadakat ile gelecekmişsin gibi.
Yuzumde ki hazana bak.
Sonbaharın son gununde doğmuşum gibi.
Neden yoksun?
Neden parmaklarınla kavisler cizmiyorsun artık?
Sacların nerede?
Bilmiyor musun artık butun eşyalar benimle alay eder oldu.
Butun sevdiklerimi başucumda
gorme isteğim bile suc.
Yoksun ve perdeleri siyaha soyunan bir gun ile
karşılıyorum yok oluşunu.
Şehrin ilk simidini ben yedim.
Butun karlar suskunluğumun ve sensizliğimin uzerine beyaz yalnızlıklar
ortuyor.
İlk cayını ben ictim bu şehrin.
Sen yoksun...
Yitik bir şehrin korkularını emziren butun gecelerini buğulu bir camdan seyrediyorum.
Sonun nerede olduğunu bilmeden ve zahir bir hayata feryatlar bırakarak
aşikar cumlelerle sinsi ızdırapların ardına adını kazıyorum.
Bu yuzden anımsadığım zuhre ve bu yuzden adına zahir cumleler bırakmam.
Bir adın kaldı dayanabildiğim
huzunlerden.
Kimi zaman "gidenler unutmaz geride kalanları"beni avutan.
Kimi zaman "evet son kez git ve bir daha donme"kalbimi yıkan.


Dokunduğun yurek aynı.
Mağrur bakışlarınla izliyorsun bu şehri.
Yureğinde yas diye tasvir ettiğin
ayrılıkların bir gun nefesini senden alacağını hic duşunmedin.
Adımlarını ne de cabuk sıklaştırdın gitmek icin
ve neden acele ettin
haykırışlarını cığlıklarına adamak icin.
Gozlerim kan dolu izliyorum seni.
Bir yerlerde hala varsın biliyorum


Sen yoksan bu şehri ,olumler kuşatır
ve bazen bekleyenler değişir adını haykırmak icin.
Sonra adın mor murekkeplerle kazınır vaktin
darağacına.
Ama her şeyden once yalnızızdır bilirsin.
Gitsen de
yalnızız ve kalsan da yalnızız.
Bu şehir ozlediğim bir cift goz icin ayakta sanki.
Sanki
muptelası olduğum puslu bir gokyuzunde melek sacların.
Sanki bir ucurum duşuyor
avuclarımdan. Kac bahar oldu soyler misin?
Bir sığınma duygusu ile sana
topladığım guller gideli kac bahar oldu?
"Ebediyen olmeyecek
ruhumun bir şehri var sende."
.