İnsan ve hayvan davranışlarıyla ve bilişsel surecleriyle ilgilenen psikoloji biliminin bir asırlık bir tarihi vardır. Psikoloji, biyolojiden sosyolojiye kadar uzanan oldukca geniş bir alanı kapsamaktadır.
Psikoloji insan ve hayvan davranışlarını ve bu davranışlarla ilintili psikolojik, sosyal ve biyolojik surecleri inceleyen bir alandır. Bir meslek olarak ise psikoloji, psikoloji bilgilerinin insan sorunlarını cozmek icin kullanılmasıdır. Bu bilginin kullanılması psikolojinin alt alanlarına gore değişmekle birlikte dili iyi kullanma, araştırma, istatistiksel analiz ve empati gibi bazı ozel beceri ve yetenekleri gerektirir.
Psikologlar iki onemli ilişki uzerinde calışırlar: ilki; beyin ve davranış, ikincisi; cevre ve davranış ilişkisidir.
Psikologlar hem araştırmacı olarak gozlem, deney ve analiz gibi bilimsel yontemleri izlemek hem de bilimsel bulguları uygulamak icin yaratıcı olmak durumundadırlar. Psikologlar araştırma yaparak geliştirdikleri kuramları sınarlar ve araştırmalar sonucu ortaya cıkan yeni bilgileri uygulama alanında calışanların kullanımına sunarlar. Ayrıca, bireylerin ve toplumların değişen gereksinimlerini karşılamak amacıyla yeni yaklaşımlar geliştirirler.
Psikoloji oldukca geniş bir alandır. Psikologlar temel ve uygulamalı alanlarda araştırma yaparlar, toplumdaki orgutlere ve diğer kurumlara danışmanlık hizmeti verirler, bireylere tanı koyar ve tedavi ederler, lise ve universitelerde psikoloji oğretirler, ceşitli testler kullanarak zekÂyı ve kişiliği olcerler, davranışları ve bilişsel işlevleri değerlendirip gerekli durumlarda yardımcı olurlar.
Cok kapsamlı bir alan olan psikolojinin gelişim psikolojisi, klinik psikoloji, eğitim psikolojisi, endustriyel psikoloji, klinik psikoloji, noropsikoloji gibi alt dalları bulunmaktadır. Bu alanlardan noropsikoloji, beyin yapısı ve işleyişi gibi zihinsel faaliyetleri ve bu fonksiyonlar ile insan davranışı arasındaki ilişkiyi ele alan psikoloji alt daldır.
NOROPSİKOLOJİ
Psikolojinin alt dallarından biri olan noropsikoloji, beyninin yapı ve fonksiyonlarının belirli psikolojik olaylarla olan ilişkisini anlamayı hedefler. Noropsikoloji bilim alanında amac; tum canlıların ve ozellikle de insan bedeninin en onemli organı olan beyinde meydana gelen işlev bozukluklarının, zihinsel ve davranışsal surecleriyle etkisini belirlemektir.
Noropsikoloji, zihinsel sureclerin sinir sistemi ve ozellikle de beyindeki karşılığını inceleyen disiplinlerarası bir daldır. Bilimsel calışmalar, zihnin ve beynin birbiriyle etkileştiğini ortaya koymaktadır. Bu bakımdan noropsikoloji bilimi tum canlıların, ancak ozellikle de insanın anlaşılması acısından buyuk onem taşımaktadır.
Bu bilim dalının ana konusu; beyinde tumor, enfeksiyon ve metabolik nedenlerle oluşan hasar ve bozuklukların zihinsel sureclere, bilişsel ve duygusal etkinliklere etkisini incelemektir. Bu 'klinik' turden bir noropsikolojidir ve kapsamındaki temel işlemler; tanı koyma, tedavinin etkililiğini değerlendirme ve hastaya ozel rehabilitasyon programı oluşturmaktır.
Ancak noropsikoloji sadece klinik yonu olan bir bilim dalı değildir. Gunumuzde noropsikoloji bilimi; klinik noropsikoloji, uygulamalı noropsikoloji ve temel noropsikoloji gibi alt dallara ayrılmaktadır. Temel noropsikolojinin amacı, beyin ve zihin ilişkileri uzerinde araştırmalar yapmak ve bu ilişkiler konusunda model ve kuramlara ulaşmaktır. Ayrıca, gerek klinik ve gerekse temel noropsikolojideki en temel ve kritik oğe bilişsel sureclerin guvenilir ve gecerli bir şekilde olculmesidir. Bu ise noropsikolojik testler kullanılarak yapılır. Noropsikolojik testler ve bunların standardizasyonu, temel noropsikolojinin en temel faaliyetleri arasındadır.
Noropsikolojinin Uygulandığı Alanlar
Noropsikolojinin, temelde, beyin-zihin ilişkinin değerlendirilmesine dayanan, sergilediği butunleşik yaklaşımın kapsamındaki uzmanlık alanlarının bilgi ve becerisinin kullanımını gerektiren ve bu nedenle de disiplinlerarası nitelik taşıyan bir uzmanlık dalı olduğu belirtilmiştir. Bu niteliklere sahip olan noropsikolojinin uygulandığı alanları uc temel başlık altında toplamak mumkundur: tanı, hasta takibi ve rehabilitasyon, araştırma.
BEYİN’İN YAPISI VE FONKSİYONLARI
Yaklaşık 1250-1300 gr. ağırlığında olan insan beyninde, yaklaşık 100 milyar noron ve yaklaşık 900 milyar Glial hucresi bulunmaktadır. Glial hucrelerinin gelişmiş noronların buyumesini yonlendirmek, desteklemek ve noronların etrafını sararak, elektriksel yalıtımı sağlamak gibi gorevleri vardır. Diğer bir beyin hucresi olan noronlar ise; gorme, işitme koklama gibi duyusal bilgilerin iletimini sağlamanın yanı sıra, kas hareketlerini kontrol eden, hazmı duzenleyen, hormon salgılayan, hayal kurma, hatırlama, duşunme gibi pek cok surecin oluşmasını sağlayan bir ağ/şebeke halinde calışırlar.
Bir beyin hucresi olan noronda, hucre govdesinden cıkan uzantılara akson adı verilir. Aksonun ucunda var olan yumru şeklindeki dallarda ise, komşu noronlarla iletişimi sağlayan norotransmitter adı verilen kimyasal ileticiler yer alır. Noronlar arasında iletişimi sağlayan bu norotransmitter maddeler cok ceşitlidir: Dopamin, serotonin, norepinefrin, gamma-aminobutirik asit en cok bilinenlerdir. Aslında ceşitli duşunme, bellek, dikkat, hayal kurma gibi bilişsel davranışlarımızın yanı sıra, durtu, gudulenme, kalp atışı, uyku, yeme, cinsellik vb. motor ve duygusal davranışlarımızın oluşmasını sağlayan beyindeki temel mekanizmanın işleyişi bu norotransmitter maddelerin aracılığıyla oluşmaktadır. Bu maddelerin beyinde az ya da cok salınması ise bazı norolojik ve psikiyatrik hastalıkların ortaya cıkmasına neden olmaktadır.
Milyarlarca noronun bir araya gelerek oluşturduğu beyin/serebral korteksin yuzeyinde gyrus ve sulcuslar beynin girinti ve cıkıntılı alanlarını oluştururlar. Sulcuslar ve gyruslar sayesinde beyin, kafatası icinde sıkıştırılmış bir şekilde yer alır. Serebral korteks işlevlerine gore 4 temel loba ayrılarak incelenir. Korteksin buyuk kısmını kapsayan ve alnımızın hemen ustunde yer alan, alın lobu olarak da adlandırılan frontal lob kişilik, duygular, cevredeki olaylara dikkat etmek, ahlaki değerler, kısa-sureli bellek, karar verme, planlama, akıl yurutme gibi pek cok bilişsel, duygusal ve motor davranışımızın oluşmasında rol oynar.
Korteksin en ust, tepe bolgesinde ise parietal lob yer alır. Algı ve duyusal davranışlarımızın oluşmasında gorev almasının yanı sıra ceşitli duyu organlarından gelen bilgileri birleştirmede, ısı ve acıyı hissetmede ayaklar ve eller gibi vucut organlarının nerede olduğunun bilinmesi ve etkili bir şekilde kullanılmasında, nesnelerin yerlerinin belirlenmesinde, kullanılmasında ve bazı mekansal goruş işlemleri, yonun bulunması parietal lobun fonksiyonları arasındadır.
Kulakların hemen ustunde yer alan temporal (şakak lobu) lob işitmeyle ilgili duyusal girdilerin işlenmesinin yanı sıra, tutarlı bir şekilde konuşma (wernicke alanı), sozlu ve yazılı malzemenin işlenmesi, bellek gibi davranışlarımızdan sorumlu beyin bolgesidir.
Beynin arkasında yer alan oksipital lob ise, renklerin gorulmesi, nesne ve hayvanların tanınması, gorsel butun bilgilerin işlenmesinde rol oynar.
Beyin işlevlerini yerine getirebilmek icin vucuda giren oksijenin %22’sini kullanır. Kalbin dolaşım sistemine pompaladığı total kan miktarının %16-20’si beyne gelmektedir. Bu da beynin vucuttaki onemini anlamak icin yeterlidir.
Beyin hucreleri arasında fiziksel bir bağ bulunmakla birlikte noronlar arası elektrokimyasallar beyin hucreleri arasındaki bağlantıyı sağlamaktadır.
Dış dunyadan gelen ışık ve ses enerjisi gibi fiziksel uyaranlar duyusal sistem tarafından yakalanır, sinir hucrelerine uyum sağlar ve beyne iletilir. Daha sonra bu iletiler ilk analiz aşamasından gecirilir, diğer merkezlere ve hipocampusa eş zamanlı olarak gonderilerek soz konusu iletilerin bircok işlevi yanında duyusal iceriği de değerlendirir. Bu iz ileride tekrar kortekse ve norokimyasalların aktive edildiği diğer alanlara yonlendirilir. Bazen bu durum surekli bellek izlerinin oluşmasına neden olur. Oyle ki aynı ve ya benzer duyusal izlenimler algılandığında bellek izi faaliyete gecirilebilir.
Dış dunyadan gelen uyaranlar aracılığı ile bir noron ne kadar cok ateşlerse bağlantılı olduğu noronlar uzerinde o kadar buyuk etkisi olur. Norol işlenme beynin tamamına yayılır ve bircok golgede paralel bicimde gercekleşir.
Ozellikle bellek, algı duşunme ve problem cozme gibi yuksek duzeyli bilişsel ve karmaşık surecler algısal ve motor alanların ilişkileri sonunda ortaya cıkar ve beynin tamamına dağılmış alt işlevlere ayrılır. Beyin işleyişi ile ilgili bircok bilgi patolojik beyin calışmaları, hayvanlar uzerinde yapılan deneyler ve beyin goruntuleme yontemleri ile elde edilmiştir.
Yapılan araştırmalarda deneklere yaptırılan faaliyetlerin beynin hangi bolgesini daha cok aktive ettiği Positron Emisyon Tomografisi (PET) calışmaları ile belirlenmiştir. Diğer beyin goruntuleme yontemleri de bu araştırmaları desteklemektedir.
PET beyindeki glikoz kullanımını tarar. Pet taramalarında kan dolaşımındaki radyoaktif parcaları olcen dedektorler kullanılmaktadır. Beynin aktif kısımları daha cok kan akışına ihtiyac duymaktadır. Kanlanmanın yoğunlaştığı bu bolgeler tarama sonucunda net olarak belirlenebilmektedir.
Her ne kadar beynin belli bolgeleri belli işlevler icin ozelleşmiş olsa da dikkat, bellek, zeka gibi bilişsel fonksiyonlar aynı zamanda beynin butununu kapsayan surecleri icermektedir.
Beyinde işleyen bu surecler bircok bilim dalında incelenmekle birlikte, insan davranışlarının araştırıldığı psikoloji bilim dalını ilgilendirmektedir. Kognitif Psikoloji bu alanda; tecrube edinme ve duşunme vasıtasıyla edinilen kognitif davranışlar ile ilgilenir. Duşunmeyi, problem cozmeyi ve lisanın kullanılmasını kapsayan bir araştırma ve uygulama alanıdır.
Bunun icin oncelikle dikkat, bellek, zeka gibi bilişsel fonksiyonların tanımlanması, bu fonksiyonların geliştirilmesi icin uygulanan kognitif rehabilitasyon sistemlerini incelemek gerekmektedir.
DİKKAT
William James’e gore dikkat: Zihnin aynı anda beliren nesne ya da duşuncelerden birini acık ve net olarak sahiplenmesidir. Dikkatin temelinde odaklanma, konsantrasyon ve bilinclilik yatar. Dikkat denilince bazı uyaranlarla daha etkili olarak uğraşabilmek icin onları secip diğerlerinden vazgecme anlaşılır. Cevremizde cok fazla sayıda uyarıcı bulunmaktadır. Organizmanın bu uyarıcıların tumunu algılaması mumkun değildir, uyaranlardan birinin secilmesine algıda secicilik denir. Cevredeki uyarıcılardan hangisini sececeğimiz dikkatimize bağlıdır. Dikkat seciciliği gerektirir. Bu satırları okurken bir an durun ve gozlerinizi kapatarak size ulaşan ceşitli uyaranlara dikkat edebilirsiniz. Bu secim yapma surecine secici dikkat denir. Bir şeye gozlerimizi hareket ettirmeden de secici dikkat gosterebiliriz.
Dikkatimizi neye yonelteceğimizi ise ihtiyaclarımız belirlemektedir. Beynin, girdilerin secimine aracılık eden iki ayrı sistem icerdiği gorulur. Bir sistem yerleştirmeyle ilgili olup pek cok yer arasından birini secmekten ve bir yeri başka bir yerden ayırmaktan sorumludur. Buna posterior sistem denir, cunku beyin yapıları –parietal korteksin bir bolumu ve bazı altkortik yapılar- beynin arkasında yer alır. Dikkatle ilgili diğer sistem, bir nesnenin yerinden cok ozellikleriyle, orneğin bicimi ya da rengiyle ilgilidir. Buna da anterior sistem denir, cunku bu yapılar – anterior kuşak ya da bir altkortik yapı- beynin on kısmında yer alır.
Bu işlemler dikkatle ilgili faaliyetleri koordine eden ve tepkileri yoneten bir merkezi yurutucu tarafından duzenlenir. Merkezi yurutucu hangi olayların dikkat etmeye değer olduğuna, hangilerinin gormezden gelineceğine karar veren bir denetleyici gibi davranır. Ozetle; dikkat edeceğimiz nesneyi, onun ya yeri ya da başka bir ozelliği uzerinde yoğunlaşarak secebiliriz ve beynin tamamen farklı iki bolgesi bu iki tur seciciliği tamamlamak icin kullanılır.
Bilim cevreleri secici dikkat gorevlerinin yerine getirilmesi konusunda araştırmalar yaparken PET taramalarını, kullanmışlardır. Bu taramalarda bir denekten dikkatini bir yerden diğerine kaydırması istenildiğinde kan akımında dolayısıyla noral faaliyette (en fazla artışın gorulduğu kortik bolgeler) artış gozlemlenmiştir. Bu sonuc dikkatin beyindeki yerinin her iki yarıkurenin parietal lobları olduğu gorulmuştur. Dolayısıyla, normal bir beynin gorevi gercekleştirirken faal olan bu bolgeleri, bu gorevler yerine getirilemiyorsa hasara uğramış demektir.
Bilim adamları patolojik beyin incelemeleri sonucunda, bu bulguları birlikte ele aldıklarında beynin parietal bolgelerindeki faaliyetin, dikkatin belirli yerlerde toplanmasına aracılık ettiği fikrinde birleşmişlerdir.
Dikkat edilecek nesne secildiğinde, noral surecte nasıl değişiklikler olur?
Sorunu somutlaştırmak icin bir dizi renkli geometrik nesnenin kullanıldığı bir deneyi ele alalım. Bu deneyde, denekten yalnızca kırmızı olan nesnelere dikkat etmesi ve bir ucgen verildiğinde bunu işaret etmesi istenir. Anterior sistem, dikkati renge yoneltecektir. Peki, her uyaran noral surecte başka ne gibi değişiklikler yaratır? Yanıt şudur; Gorme korteksinin renkle ilgili bolgeleri, deneğin secici olarak renge dikkat etmediği bir duruma kıyasla daha etkin hale gelir. Daha genel olarak anlatılmak gerekirse, beynin dikkat edilecek ozellikle ilgili bolgeleri (bu ozellik renk, bicim, doku, hareket vb. olabilir) faaliyetlerini artıracaktır. (Posner ve Dehaene, 1994).
Dikkat edilen ozelliklerin bu şekilde buyutulmesiyle ilgili en iyi bulgulardan bazıları PET araştırmalarından sağlanmıştır. Bir deneyde (Corbetta vd, 1993), beyin taraması uygulanan deneklere ceşitli renk ve bicimlerde hareket eden nesneler gosterildi. Deneklerden bir durumda hareket halindeki nesneler arasında meydana gelen değişiklikleri, bir başka durumda ise renk değişikliklerini keşfetmeleri istendi. Burada, ilk durumda dikkat edilen ozellik hareket, ikincisinde ise renkti. Fiziksel uyaran her iki durumda ozdeş olsa da, hareketle ilgili olduğu bilinen kortik alanların ilk durumda, renkle ilgili olan alanların ise ikinci durumda daha etkin oldukları goruldu.
Bu tur calışmalar sonucunda, dikkatin coğalmasıyla ilgili olan şeylerin yalnızca psikolojik değil, biyolojik olduğu da ortaya cıkmıştır.
Dikkat, farklı ihtiyacları karşılamak icin ozelleşmiştir. Yoğunlaştırılmış dikkat ile bolunmuş dikkat de dikkat turlerinden olmakla birlikte aralarında onemli bir fark bulunmaktadır.
Yoğunlaştırılmış Dikkat
Yoğunlaştırılmış dikkati analiz etmek adına yapılan deneylerde deneklere aynı zamanda iki veya daha fazla duyusal uyarının verilmesi ve bunların tekine tepkide bulunmaları talimatının verilmesi istenmiştir. Bu calışmalardan elde edilen sonuclar bize insanların belli girdileri, diğerleri arasından ne derece etkili bir seviyede secebileceğini gosterir. Secme surecinin yapısını ve dikkat edilmeyen uyaranların akıbetini araştırma imkÂnı verir.
Bolunmuş Dikkat
Bolunmuş dikkati analiz etmek adına yapılan deneyler de ikiden fazla duyusal uyarının aynı anda verilmesiyle incelenir ama burada, deneklerden butun uyaran girdilerine dikkat edip tepkide bulunmaları istenir. Cok genel olarak, bolunmuş dikkat deneyinde iki farklı uyaranın aynı anda surecleşmesi soz konusudur (Kendilerine soylenen kelimeleri tekrar ederken bu kelimeleri kÂğıda yazmak gibi). Bolunmuş dikkat calışmaları kişinin prosesleme sınırları hakkında kullanışlı bilgiler sağlarken aynı zamanda da dikkat mekanizmaları ile onların kapasiteleri hakkında fikir verebilir. Prosesleme duzenindeki ceşitli noktalarda; ilgili malumatı, ilgisiz olanından ayıklamak icin bir mekanizma olarak ele alınabilir.
Milyonlarca dış uyarana rağmen belirli olaylarla diğerlerine gore daha cok ilgilenmemizin nedenlerinden biri, kanal kapasitesinin bilgi işleme yeteneğimizi kısıtlamasıdır. İkinci neden ise hangi detaylarla ilgileneceğimiz konusunda kontrol yetkimizin olmasıdır. Beyinde aynı anda birkac sinir lifi ateşlendiğinde beyne aynı anda birkac duysal mesaj gelebilir. Filtre modelinde Broanebdt’ın secici dikkat ve bellek arasında bir bağlantı oluşturması pratik ve teorik acıdan onem taşımaktadır. Bu teori secici dikkatin birkac fenomene bağlı olmadığını neredeyse butun bilişsel sistemlerle iletişim icinde olduğunu hatırlatmaktadır. Bu modele gore dikkat bir kanaldayken diğer kanal kapatılır.
Otomatik İşleme
Bilginin otomatik işlemesi konusunda Posner ve Snyder (1974-1975) cok yapısal bir tanımı paylaşmışlardır. Otomatik surec istemdışı gercekleşmektedir. İcinde farklı renklerle yazılmış kırmızı, yeşil gibi sozcukler gecen ve katılımcılardan sozcuğun rengini soylemleri istenen stroop testinde kişiler, iki gorev arasında celişkiye duşerler ve genelde sozcuğun rengini soylemek yerine sozcuğu okurlar. Renk tanımlamaktan daha guclu bir otomatik işlem olan okuma işlemi baskın cıkar.
Otomatik işlemler hakkındaki calışmalar bize bilincdışında gercekleşiyormuş gibi gozuken karmaşık bilişsel faaliyetler hakkında bilgi vermesi acısından onemlidir. Keman calmak, araba kullanmak gibi faaliyetler muhtemelen uzerinde cok calışılmış ve hatta bircoğu otomatikleşmiş faaliyetlerdir. Bu faaliyetlerdeki başarılı performansımız bilincimizi daha zor ve dikkat gerektiren işlemlere yonlendirmemizi sağlar.
Belirli koşullar sağlandığında bilincaltı kolaylaştırma etkisi gorulduğu bilinmektedir. Ancak bilincin sınırlı kapasitesi vardır. Eğer bir iş, bilincin cok fazla katkısını gerektirmiyorsa aynı anda iki faaliyeti gercekleştirebiliriz. Klasik olarak calışan bellekte yaklaşık 5-9 sozcuk veya sayı tutulduğundan bahsederiz. Ama bu sayı onları tekrarlamıyorsa 3 veya 4 e duşer. Aynı şekilde otomatik surecler aynı anda gercekleşirken kısıtlı hareketler (kontrol edilmiş) bir şekilde once biri sonra diğeri olmak uzere gercekleşir. (Laberge 1980) Dikkatli, şekilde calışmış ikili gorev durumlarında; bilincli bir şekilde kontrol edilen gorevler birbirleri ile karıştırılır, gecikme ve hatalara neden olurlar ama gorevlerden biri ya da ikisi pratiklerle otomatikleştiğinde karışma azalır ve tumu ile kaybolabilir.
BELLEK
Bellek, benlik duygumuza ilişkin sureklilik duygusu sağlayarak, bilgiyi bir surec aracılığıyla belli bir zamandan sonra geri getirme becerisi olarak tanımlanabilir. Bellek, algı ve dikkat ile birlikte calışan kognitif bir fonksiyondur. Bellekten bazı şeylerin geri getirilmesi gibi psikolojik bir işlev, beynin her tarafına dağılmıştır ve bilgiyi geri getirme sureci ceşitli yerlerde paralel yollarla başarılır.
Bellek kısaca; oğrenilen bilgilerin zihinde tutulması işlemidir. Belleğin değişik turleri vardır. Orneğin, zaman acısından sınıflandırıldığında, oğrenilen bilgilerin kısa sure sonra hatırlanabildiği kısa-sureli bellek; oğrenilen bilgilerin cok uzun sureler boyunca hatırlanmasını sağlayan uzun-sureli bellek gibi. Bellekteki bilgilerin bilincinde olunması ile ilgili sınıflama acık ve ortuk belleği icerir. Acık bellek bilerek ve isteyerek, farkında olunarak oğrenilen ve belleğe atılan bilgileri icerir. Ortuk bellek ise farkında olmadan oğrenilen bilgilerle ilgili bellektir. Oğrenilen bilgi otomatik hale geldiğinde de ortuk bellek kapsamına girer. Mesela bisiklete binme, otomatik hale geldikten sonra artık ortuk bellekte yer alır; kişi bu etkinliği genelde duşunmeden surdurur. Niteliksel acıdan bakıldığında belleğin anısal (episodik) ve anlamsal (semantik) turleri vardır. Anısal bellek belirli yer ve zamanda oluşmuş olaylara ilişkin bellektir. Semantik bellekte ise episodik bellek izleri ozumsenmiş, dinamik bellek işlemleri sonucunda kavramlara ulaşılmıştır.
Belleğin norolojik temelini araştırma yollarından biri tek tek noronların ve onun sinapslarının molekuler ve hucresel biyolojisinin araştırılmasıdır. (Squire 1986) Bellek, ozel beyin sistemleri her olayın belirli yonlerini temsil etmeleri bakımından lokalize olmuştur. Ancak butun halinde bir olayın temsilinde bircok noral sistem rol oynadığı icin de yayılmıştır. (Sequire )
Bilginin kısa bir sureliğine kısa sureli bellekte (KSB) de gorsel olarak kodlandığı bulunmuştur. İki hipotetik bellek deposu arasında bir etkileşim vardır ve bircok kuramcı da kısa sureli bellek ve uzun sureli bellek arasındaki bu etkileşimi kabul eder.
Bu alanda yapılmış onemli calışmalardan biri Sternberg Paradigması olarak adlandırılmaktadır. Bu paradigma Saul Sternberg tarafından geliştirilen bir tekniktir. Bu teknik bir dizi tarama gorevi icermektedir. Katılımcılara her biri 1.2 sn suren bir rakam dizisi gosterilir. Bu objelerin katılımcıların KSB’ine kaydedildiği varsayılır. Butun diziler bir bellek seti oluşturur. Katılımcı bu objeleri belleğinde tutabileceğine emin olduktan sonra duğmeye basar ve anında ekranda bir rakam gorunur ve katılımcıdan bu rakamın kendi anlık bellek setindeki rakamlardan birisi olup olmadığına karar vermesi istenir. Katılımcıların gorevi o anda aklında bulunan rakamlarla ekranda gorunen rakamı karşılaştırmaktır.
Benzer calışma harfler, sozcukler, yuzler, renkler ve fenomler gibi uyaran setinde de gozlenmiştir. Sternber deneyinde bellek setindeki objelerin her birisinin işlenmesi icin gereken zaman miktarı 38 milisaniye olarak bulunmuştur. Bellek setinde olan ve olmayan itemler icin elde edilen reaksiyon zamanları aşağı yukarı aynı olmuştur.
Hipocampus tek başına USB (Uzun Sureli Bellek)’nin surekliliğini sağlamaz. Eğer bilgi KSB’de uzun sure kalırsa bu bilgi USB’ye donuşur. Cunku KSB kapsamında beyinde kendi kendini faaliyete geciren bir noral faaliyet dongusu mevcuttur. Eğer bu dongu bir sureliğine aktif kalırsa bazı kimyasal ve yapısal değişiklikler olur ve bunun sonucunda anı kalıcı şekilde depolanır. Bilgiyi sadece KSB’de depolamak onun kalıcı olmasını garantilemez. Bununla birlikte eğer bilgi mevcut diğer anlamlı anılarla birleşirse daha uzun sureli hatırlanabilirliği artar.
Heyecanlı bir olay olduğunda adrenal medullanın (şimdilerde bir anıyı pekiştirdiği gosterilmiş olan) kana yaptığı epienfrin salgı artar. Epinefrin, muhtemelen beyin sinapslarını doğrudan uyarmaz. Cunku kan beyin engelini aşamaz. Ancak epinefrin depolanmış glikojeni bir şeker olan glikoza cevirir, boylece beyni besleyen kandaki glikoz miktarı artar.
USB’de bilgi acıkca işitsel, gorsel ve anlamsal şekilde depolanır. USB hakkındaki belki de en yaygın varsayım buradaki bilginin duzenli bir şekilde organize olduğudur. Belirli bir bilginin hatırlanması bu bilgiye ulaşıncaya kadar ilişkili diğer bilgilere de erişme kapasitesi olan bu ağa giriş yapılarak meydana gelir.
Duyusal hafıza deposu, bilginin geliş yoluna (goz, kulak) has bir depodur ve bilgiyi cok kısa bir sure icin tutar. Daha ileri duzeyde işlenmek uzere uygun bilgilerin secilmesi ve uygun olmayan bilgilerin elenmesi arasında ince bir denge var gibi gorunur. Yakınsak ve gorsel depoda olduğu gibi duysal verinin kısa surede ve yanlışsız kaydedilmesi bize sadece uygun olan bilgiyi daha ileri duzeyde işlemek uzere secmemiz icin bir mekanizma oluşturmamızda yardımcı olur.
Kısa sureli hafıza deposu, nispeten sınırlı kapasiteye sahiptir. Cevremizden sayısız uyaran toplayan resptorler ile geniş bir bilgi deposu olan uzun sureli bellek arasındadır.
Uzun sureli hafıza deposunun, temelde sınırsız bir kapasitesi vardır ve bilgiyi cok uzun zaman dilimleri icerisinde tutar.
Gorsel Depo: Pek cok araştırmacı gorsel belleğe giren bilginin doğru olarak temsil edildiğini ancak bilginin daha ileri seviyede işleme tabi tutulmadıkca cabucak kaybolduğunu bulmuştur.
Hafıza depolarının kendisi temel yapıyı şekillendirir, dikkat ve tekrar surecleri ise hafıza depoları arasındaki bilgi akışını kontrol eder. Bununla birlikte, bu cok depolu hafıza modeli yapı icerisinde işleyen sureclerden ziyade yapının kendisi uzerinde yoğunlaşmıştır. (George Sperling.) Cok depolu hafıza sistemi modeline gore uzun sureli depodaki objeler işlenmiş bir şekilde depolanır.
Belleğin iki temel boyutta belirgin ozellikleri vardır;
Birinci boyut belleğin aşamalarını ifade eder;
Kodlama, depolama ve ara-bul-geriye getir aşamaları. Kodlama dış dunyadaki uyarıcıların belleğe kaydedebilecek bicime donuşmesine, depolama kodlanan bilginin tutulmasına ve ara-bul-geriye getir işlemi de depolanan bir bilginin gerektiği zaman aranıp bulup cıkarılmasına verilen addır.
İkinci boyut belleğin turlerini ifade eder:
Kısa sureli ve uzun sureli bellektir.
Gunluk yaşamda bireyler arasında gozlenen bellekteki yetenek farklılığı, uzun sureli bellekten ileri gelir. Anlaşıldığı kadarıyla, kısa sureli belleğin ara-bul-geriye getir duzeni tum insanları kapsayan evrensel bir surectir. Araştırmacılar, kısa sureli belleğin insan duşunme surecini doğrudan etkilediği kanaatindedir. Bircok psikologa gore, kısa sureli bellek kapasitesi, insan duşunmesinin de sınırlarını belirler. Bazı psikologlar yaptıkları araştırmalarla bu sonucu bilimsel olarak kanıtlamışlardır. (Daneman ve Carpenter, 1981; Miller ve Kintsch, 1980)
Hatırlama
Oğrenilen bilginin uzun sureli hafızaya kaydedilebilmesi icin farklı birkac etken gerekmektedir. Bir bilginin uzun sureli belleğe girmesi protein sentezi ile gercekleşir.
Bir ornekle acıklamak gerekirse: Size bir dizi kelime cifti verilsin ve dizideki kelime ciftlerinden biri soylenince sizin obur kelimeyi hatırlamanız istensin Orneğin tarak-kitap kelime ciftinde, tarak dendiğinde (uyarı kelime) sizin kitap kelimesini (tepki davranım) hatırlamanız isteniyor. Boyle bir belleme durumunda, iki kelime arasında anlamlı bir ilişki kurulursa, hatırlama miktarları artar.
Anlamlı ilişki iki turlu kurulabilir. Ya (1) tarak ve kitap kelimeleri aynı cumle icinde kullanılır. (“tarak kitabın icinde saklı”), veya (2) tarak ve kitap hayalinizde birbirleriyle ilişkili hale getirilir. (kitap icinde duran bir tarağın resmi duşunulur). Cumle icinde kullanılarak, ya da hayalde birbirleriyle ilişki icine sokulan kelimeler uzun zaman bellekte kalır.
Hayal etme ve Kodalama: Herkes kendine gore belleğe yardımcı bir duzen geliştirebilir.
Ayrıntılama ve kodlama: Ne kadar ayrıntılara giderek oğrenilirse bilgi, o kadar rahat hatırlanmaktadır.
Sık algılanan ozellikler bellekte nadir algılananlardan daha kalıcı şekilde depolanır. Heyecan dolu olaylar, heyecansız olaylardan daha fazla insan zihnini uğraştırır ve bu nedenle zihinde daha cok tekrar edilir. Zihinde cok tekrar edilen bu bilgi uzun sureli hafızaya daha kolay kaydolur.
Bir bilgiyi kodlarken (oğrenirken) onu nasıl arayıp-bulup-geriye getireceğinizi (hatırlayacağınızı) planlar, ara-bul-geriye getir ipuclarını acık secik belirterek araştırma yaparsanız bu, hatırlama anında bilginin kolayca bellekten alınıp cıkarılmasına yol acar. Yaptığınız organizasyon size anlamlı geldiği surece doğru yoldasınız demektir. Boyle bir orgutleme hatırlamamıza mutlaka yardımcı olur.
William James’e gore bellekten bulup cıkarma caba gerektirir ve bu bulup cıkarma yani hatırlama ile bir şeyi doğrudan bilincli deneyimlere dayanarak hatırlama arasındaki fark gozden kacırılmamalıdır.
Hatırlanması gereken iki kavram arasındaki ilişkiyi ne kadar sıradışı ve tuhaf bir şekilde canlandırırsanız sozcuğu hatırlama olasılığınızda o oranda artacaktır.
Beyin hatırlamada geri getirilen bilginin uygun olduğunu tespit eder. Tanımada ise, geri getirilen bilginin aranılan bilgi olduğuna karar verilir. Bu goruşe gore hatırlamada, bir bilgi hem geri getirilir, hem de tanınırsa gercekleşir. Hatırlama ve tanımayı farklı şekillerde etkileyen değişkenler vardır. Sıklıkla kullanılan kelimeler, daha az sıklıkta kullanılan kelimelere gore, daha kolay hatırlanır. Gunluk dilde sıklıkla kullanılan kelimeler arasındaki bağlantı kodlarını işlemek daha kolaydır. Bu kolaylık bilginin tespit edilmesine yardımcı olur ve boylece bilgi hatırlanır.
Hatırlama ve tanımayı etkileyen ikinci bir değişken oğrenme niyetidir. Orneğin, bir kelime listesinin belirli bir amacla oğrenilmesi tanımayı cok az engellerken, hatırlamayı daha cok engeller. Tanımanın cok az engellenmesi, bilginin tekrar edilmesi yoluyla aşinalığın artmasına neden olur. Aşinalık arttıkca, tanıma artacaktır. Amaclı olarak oğrenilen, materyale tekrar yoluyla aşinalık arttıkca, bilgiye ilişkin tanıma kararı o denli hızlı verilir. Aşinalık az olduğunda ise, bilginin hatırlanması gerekmeyen bir materyal olduğu kararı daha cabuk verilecektir.
Hatırlama ve tanımayı etkileyen ucuncu bir değişken ise, oğrenme staratejisidir. Deneklerin kendilerine oğrenmeleri icin verilen materyali, daha sonra bir hatırlama veya tanıma testine tabi tutulup tutulmayacaklarına dair beklentilerine bağlı olarak, farklı şekillerde oğrendikleri gorulmektedir. Hatırlama testine tabi tutulacağını sanan bir grup denek ile tanıma testine tabi tutulacağını sanan bir grup deneğin gosterdikleri performans farklı olmuştur. Beklentileri yonunde, teste tabi tutulan deneklerin, performansları daha başarılı olmuştur. Hatırlama/geri getirme, depodan hedef materyalin orijinal halinin geri getirilmesine dayanır. Ancak bazen, materyal olduğu gibi geri gelmez. Gecmiş ile ilgili bilgilerimiz, bu materyali yeniden yapılandırır ve materyal bu yapılandırılmış hali ile geri getirilir.
USB’deki bilgiler edilgen oldukları icin coğunlukla hangi bilgilere sahip olduğumuzu bilmeyiz. Uzun sureli bellekteki bilgiler yeri geldikce hatırlama sureci ile kısa sureli belleğe cağrılarak etkin hale gelir. Hatırlayabilmemiz icin iki koşulun yerine getirilmesi gerekir: (1) Hatırlamak istediğimiz bilginin belekte depolanmış olması ve (2) depolanmış bilgiye bizi goturen ara-bul geriye getir ipuclarının var olması gerekir. Hatırlama ile ilgili yapılan araştırmalar ara-bul-geriye getir ipucları kaybolmasının hatırlayamama olayının en belli başlı nedenlerinden biri olduğunu gosterir. Hatırlama ile ilgili deneyler tekrar tekrar gostermiştir ki orgutlenerek oğrenilen bilgi, hic orgutlenmeden bellenen bilgiden iki veya uc kat daha kolay hatırlanır. Bilginin hatırlanma hızı ve kapsamı orgutleniş bicimine gore değişir. Buna karşılık iyi kodlanmayan hicbir şema ile ilişkilendiremediğimiz bilgiler ise zor hatırlanır. Bu nedenle basit tekrarla (ezberleyerek) uzun sureli belleğe kodladığımız bilgileri hatırlamakta gucluk cekeriz.
Yapılandırıcı Bellek
Oğrenilecek bilginin ya da olayın karmaşıklık derecesi arttıkca belleğin bir başka ozelliği kendini belirtmeye başlar. Bellek pasif bir depolama yeri olarak hareket etmez, aktif bir bicimde gelen bilgileri yapılaştırır, eklemeler ve cıkarmalar yapar, boşlukları “uygun bir bicimde” doldurur. Belleğin bu yonune yapılandırıcı (constructive) ozellik adı verilir. Belleğin yapılandırıcı ozelliği daha onceden olmuş bir olayı hatırlarken kendini daha etkin bir bicimde gosterir.
Kısa sureli bellekteki bir birimi bulmak icin yapılan ara-bul-geriye getir sureci bellekteki her birimi sırayla gozden gecirilerek başarılır. Uzun sureli bellekteki bilgileri kullanarak kısa sureli bellekteki yeni bilgileri daha buyuk anlamlı bilgi grupları halinde toparlamaya kumeleme adı verilir ve kısa sureli belleğin kapasitesini artırmada tek yol olarak kullanılır.
Uzun sureli bellekte bilgi temel anlamına gore kodlanır. Hatırlanması gereken yeni bilgiler ne kadar anlamlı ise ve birimler arasında ne kadar iyi ilişkiler kurulmuşsa, o kadar iyi hatırlanır.
Oğrenme sırasında bilgi orgutlenmişse ve oğrenmenin icinde yer aldığı bağlama hatırlama anındaki bağlam birbirine benzerse ara-bul-geriye getir ipucları da o kadar cok olur ve boylece hatırlama kolaylaşır.
Unutma (Birbirine Etki Ederek Bozma Teorisi)
Unutma ile ilgili teoriler arasında en etkili olandır. Bu goruşe gore unutulan bir hatıra ne kaybolmuştur ne de hasar gormuştur. Sadece diğer hatıralar arasında yanlış yere konmuştur.
Bu teori temel olarak uc fenomenle ilişki halindedir;
1)Aktarma (transfer)
2)Daha once oğrenilmiş olanın (eski hatıraların) yeni oğrenenlerin (yeni hatıralara) etkileyerek bozması ve yeni oğrenilmiş olanın hatırlanmasını engellemesi. Bozucu Etkinini İleriye Yonelik Etkisi İYE (proactive interference)
3)Yeni oğrenilmiş olanın eskiden oğrenilmiş olanı etkileyerek bozması ve onun hatırlanmasını engellemesi. Bozucu Etkinin Geriye Yonelik Etkisi GYE (retroactive interference).
Bir fizyolojik bilgi olmaksızın, depolamanın etkisini, geri getirmenin etkisinden ve de kayıt etmenin etkisinden ayırt etmek zordur (Watkins1978).
Son zamanlarda hafızanın temelinde yatan beyin surecleri artık acıklanabilmektedir. Oğrenilen materyal hafızadaki yerini ancak, beyinde belli fizyolojik değişiklikler meydana gelirse almaktadır.
Mikroskobik değişiklikler, noronlar icerisindeki, arasındaki ve muhtemelen sinaptik bağlantılardaki faaliyetleri kapsar. Bircok araştırmacı; oğrenmenin bir dizi sureci başlattığını ve bu sureclerin de, proteinlerin imal edinmesine ve uzun sureli yapısal ve işlevsel değişimleri ureten sinapslara aktarılmasına sebep olduğunu ileri surer. Bunun yanı sıra, bu sureclerin tamamlanması zaman alacağından hafızanın da, bu aradaki zaman zarfında oğrenmenin hemen başında hızla sahneye giren ayrı bir kısa sureli hafıza deposu aracılığıyla ortaya cıkması gerektiğine inanmaktadır.
Bilişsel psikologlar uzun sureli belleğe depolanan bilgilerin turu ve orgutleniş bicimlerine gore uc turlu bellek tanımlamaktadır. (Woolfolk 1993) bunlar anlamlı bellek, anısal bellek ve işlemsel bellektir.
Anlamlı bellek (semantic memory) bilginin anlamlı hale gelmesini sağlar. Bu bellekte birbiri ile ilintili bilgiler bir araya gelerek onermeler ağını oluşturur.
Anısal bellek (epsodic memory) ise yaşadığımız olayların depolandığı yerdir. Episodik hafıza, kognitif faaliyetin bir kaydı olarak gorulmektedir. Bu sebeple, semantik hafızanın durumu, Episodik hafızayı ister istemez etkilemektedir.
İşlemsel bellek (procedural memory) belli bir işin yapılması icin gerekli işlem basamaklarının sırası ile saklandığı yerdir.
Bir kişi anlamsal bellek faaliyetleri yaparken korteksin bir bolgesi, episodik bellek faaliyetleri yaparken ise korteksin başka bir bolgesi aktiftir.
Bellek ve Secici Algılama
Cevrede olan nesne ve olaylar, o olay ya da yaşantının turune uygun bir duygusal kodla algılanır ve kısa sureli belleğe gelir. Yapılan calışmalar resimlerin hatırlanmasında sesle ilgili kodlama yerine, gorsel kodlamanın daha ağır bastığını gostermiştir.
Calışma Belleği
Calışma belleği biz bilişsel gorevleri yerine getirirken bilgiyi gecici olarak tutan ve duzenleyen bir sistem olarak tanımlanan bir bellektir. Calışma belleği yeni ve eski bilgilerin surekli olarak donuşturulduğu, birleştirildiği ve aktarıldığı bir calışma masası olarak kavramsallaştırılabilir.
Calışma belleği kavramı ayrıca kısa sureli belleğin kapasitesinin yedi item ile sınırlı olduğu goruşune karşıdır. Baddeley belleğin genişliğinin bilginin tekrarlanma hızı tarafından belirlendiğini one surer.
Calışma belleğinde sadece bilginin sınırlı bir kısmını tekrar edebiliyor olmamız, fenolojik dongu olarak adlandırılan bolgede sozcuğu seslendirme zamanının belirleyici bir faktor olmasındandır. Fenolojik dongu sozel kavrama icin icsel konuşmayı tutan bir tekrarlama alanıdır. Ayrıca imgeleri tekrarlamadan ve onları kabaca tutmadan sorumlu olan gorsel mekansal alan vardır.
Calışma belleği modeli ortaya atıldıktan kısa bir sure sonra araştırmacılar uygun psikolojik olcumler kullanarak fonolojik dongu, gorsel mekansal dongu ve merkezi yurutucunun doğasını oğrenmeye daha cok odaklanmışlardır. Ayrıca son zamanlarda norobilişsel olcumler bu modele buyuk bir başarı ile uygulanmaktadır. Bunlara ek olarak beyin goruntuleme teknolojisi ile yapılan cok sayıda gozlem bellek modellerine uygulanmaktadır.
Uyaranlar dış dunyadan calışma belleğine kodlanır ve sistem icersinde dondurulur ve cıktı performans olarak bazı davranışlarda kendini gosterir. Bilgi sistemin etrafında donduğu zaman meydana gelen olaylar ilginctir. Bu yapı icinde uc tip bellek vardır bellek tipleri; calışma, ifade edilebilir ve uretici bellektir. Calışma belleği kısa sureli belleğin bir ceşididir. Bu sistem USB’den cağrılan bilgi de dahil olmak uzere o anda mevcut olan bilgi uzerinde işlem yapar. Calışma belleği aslında aktif belleğe işaret etmekte olup işe karışan sureclerin coğunun merkezidir.
Bağlantıcılık ve Bilginin Temsili
Bellek algı duşunme gibi zihinsel operasyonların ust seviyede kompleks bir sinir ağı boyunca paralel bir şekilde yayıldığı duşunulur. Bu teori birimlerinin paralel veya eşzamanlı olarak sistem boyunca birbirini uyardığı veya ket vurduğu varsayımına dayanır. Bir nesne imge veya duşunce diğer nesneler, imgeler veya duşuncelerle olan bağlantıları ve atıflarıyla birlikte bellekte depolanır. Bir şeyin tanınması gerektiğinde depolanmış olan bilgi ile sorunun unsurları arasında bir eşleştirme yapılır. Bilginin temsil edilme şekli durağandır ve bilgiye erişmek icin kullanılan arac ipucunun bellekteki bilgiyle eşleşmesidir.
Bilginin temsili konusunda PDBI (Pararel Dağılımlı Bilgi İşleme) modelleriyle geleneksel modeller arasındaki fark hem surec hem de oğrenme icin oldukca onemli cıkarımların olmasıdır. Bilginin temsili, bilgi surecinin gidişatını etkilemesiyle oluşur. Surecteki bilgiyi kullanmak icin bellekteki ilgili bilgiyi bulma ve geri getirme meselesi cok da uzun sure almaz; bu bir araştırma olup bu surecin kendisinin bir bolumu ve parcasıdır. (McClelland, Rumelhart Hinton)
Geleneksel modellerde oğrenmenin amacı ipuclarının genellenmesine ve bilginin geri getirilmesine imkan veren acık kuralları oluşturmaktır.
BELLEK GELİŞTİRME MODELLERİ
Miller 7 birim bilginin tutulabildiği bir bellek modeli varsaymıştır. Bu modelde her bir harf bir bilgiyi temsil eder boylece bir boşluğu doldurur. Fakat bir sozcuğu oluşturan harfler bir sozcuk birimi icinde kumelendiğinde, bu sozcuk birimlerinin her birisi yine KSB deki yedi boşluktan birisini doldurur. Boylece harf dizileri sozcuk birimleri halinde kodlanarak KSB’nin kapasitesi bir defada tutulan harf sayısı cinsinden ayrılmış olur. Bu yuzden anlık kapasitemiz yedi birimlik bilgi ile sınırlı gorunse bile kumeleme yontemi kapasitemizi buyuk olcude genişletir.
Waugh ve Norman: Kısa sureli depolama sisteminin kısıtlı bir kapasiteye sahip olduğu kabul edilmiştir. Oyle ki kısa sureli depodaki bilgi kaybının zamanın basit bir işlevi değil yeni bilginin eski bilginin yerini almasının bir sonucu olduğu varsayılmıştır.
ZEKA
Zeka terimi cok yaygın olarak kullanılmasına rağmen, henuz psikologlar tek bir tanım uzerinde anlaşamamışlardır. Zeka, cevredeki uyaranların algılanması, uyarıcılar arasında ilişki kurulması, algılanan bu uyarıcıların doğru bir şekilde değerlendirilmesi, soyut akıl yurutme, duşunme, oğrenme, oğrenilenler ve deneyimler arasında bağlantı kurma ve bunları kullanabilme, zihinsel esneklik, cok aşamalı plan yapabilme, yaratıcılık v.b. gibi yetenekleri icermesinin yanı sıra; kişinin amaclı eylemde bulunmak, akılcı bicimde duşunmek ve cevresiyle etkin bir bicimde ilgilenmede sergilediği kişisel bir ozelliktir. Bir bilişsel surec olan zeka, kompleks bir yapıdan oluşur.
Kognitif Yaklaşım
ZekÂdaki donum noktasının, organizmanın dunyaya ait cepheleri zihinsel olarak temsil edebilme ve daha sonra da dunyanın bizzat kendisinden ziyade bu temsilleri kullanarak işlemler yapabilme yeteneğinde yattığını ileri surer.
Yuz hafızasıyla renk hafızası iki ayrı hafıza faktoru gibi gozukmektedir. Bu bolgelerin kodlarındaki farklı işlevleri ile kodlanan materyalin hatırlanışı, bu materyali oğrenen kişinin kodlamada muracaat edebileceği bilgi deposunun zenginliğine bağlıdır. Yuksek zekÂnın da mukemmel hafızayla bazı bağlar gostermesi hic de şaşırtıcı değildir.
Binet ve meslektaşı Simon, “zekÂnın, daha ziyade kognitif işleyişin bircok alanında kendini gosteren, genel bir vasıf olduğu” onermesiyle işe başlamışlardır. ZekÂnın doğasını acıklamada psikometrik yaklaşımı kullanan araştırmacılar zek testlerinden sağlanan sonucları inceleyerek zekÂnın yapısı hakkında bir şeyler keşfetmeye calışırlar. ZekÂnın bolunmez bir butun yetenek mi yoksa birbiriyle ilişkisiz ceşitli yeteneklerin butunu mu olduğunu belirlemek icin araştırmacılar farklı alt testler arasındaki korelÂsyonlara bakmışlardır.
Zekice (veya zeki ve olamayan) performansı anlamak bizim, lisan, hafıza, dikkat, algı gibi diğer kognitif sureclere olan ilişkisini de kapsayan makul bir duşunme ve problem cozme teorisine ihtiyacımız vardır.
ZekÂnın temelinde bulunan sureclerin araştırılmasında oldukca farklı bir hareket tarzı da, esas ilgi alanları oğrenme, hafıza, dikkat gibi kognitif surecler olan psikologlarca geliştirilmiştir.
BEYİN İLE İLGİLİ KURAMLAR & BEYİN UZERİNE YAPILAN ARAŞTIRMALAR-DENEYLER
Dikkat ile ilgili bilgi-işleme bakış acısı, buyuk bir oranla işitsel araştırmalardan gelmiştir; ancak, o zamandan beri gorsel ve anlamsal araştırmalar da ortaya cıkmıştır. Cherry (1953) tarafından yapılan ilk araştırmalardan biri, golgeleme adı verilen bir deneysel yontemin geliştirilmesine yol acmıştır. Golgeleme, artık işitsel dikkat araştırmalarında standart bir yontem haline gelmiştir. Golgelemede katılımcıdan bir sozel ifadeyi, ifade sunulurken tekrar etmesi istenir.
Gorev eğer konuşma hızı yavaşsa zor olmamakta; fakat eğer konuşmacı hızlı konuşursa katılımcı işittiği konuşmanın hepsini tekrar edememektedir; ancak Cherry’nin deneyinde, aynı anda sunulan iki işitsel mesajdan biri golgelenirken, diğerinin yok sayıldığı bir ekleme yapılmıştır. Bu mesajlar bazen kulaklıklardan bazen de farklı noktalara konmuş hoparlorlerden sunulmuştur. Cherry (1966) şunları gozlemlemiştir.
Katılımcı cok geniş bir metin aralığında başarılı olmuş ancak cok zorlanmıştır; cunku mesajları aynı konuşmacı okuduğunda gercek hayattaki kokteyl partisinde olduğu gibi, ses farklılıklarının ipucu olarak kullanılması şansı ortadan kalkmıştır.
Cherry katılımcıların golgeleme yaptıkları halde golgeledikleri mesajın cok azını hatırladıklarını bulmuştur. Bilgi işlemenin buyuk bir kısmı muhtemelen gecici bellekte yapılmış ve boylece mesaj ne surekli bellekte saklanabilmiş ne de anlaşılabilmiştir. İlgilenilmeyen mesajlar daha da zor hatırlanmıştır. Mesaj bir konuşma olduğunda, katılımcılar mesajın bir konuşma olduğunu bildirmişler; fakat dikkat edilmeyen mesajda dilin İngilizce’den Almanca’ya değiştiğini fark edememişlerdir.
Bu mesaja odaklanıp diğer mesajın işlenirliğini azaltmak, insanoğlunun onemli bir ozelliği gibi gorunmektedir. Bu ozellik, bilgi işleme kapasitemizi fazla yuklemeden kısıtlı miktarda bilgiyi işlememizi sağlamaktadır.
Cherry’nin gozlemlerinden nasıl bir sonuca varılabilir? Gorsellik gibi onemli ipuclarının coğu Cherry’nin deneylerinde elendiğinden, katılımcıların başka uyaranlara odaklandığı ve bu uyaranların dilin genel kuralları ile ilgili olduğu duşunulebilir. Yaşamımız boyunca, fonetik, harf eşleşmeleri, soz dizimi, tumce yapısı, ses motifleri, klişeler ve dil bilgisi hakkında cok fazla bilgi toplarız. Dil bir kulağa verilirken, obur kulağa başka bir işitsel sinyal verilse bile, biz bağlamsal ipuclarına dikkat ettiğimiz icin anlaşılır. Dil bilgisi kurallarına ve standart cumle yapısına uymayan mesajların anlaşılabilmesi icin guclu sinyal karakteristiklerinin olması gerekir. Cok tanıdık mesajlar daha kolay işlenir.
“Unutulan” mesajın kaderi daha buyuk bir teorik oneme sahiptir. Dikkat edilmeyen kanallarda ne kadar bilgi kaybolmaktadır!
Bir deneyde Moray, (1959) diğer kanalı dinleyen katılımcıların, ihmal edilen kulağa sunulan bilginin, 35 kere tekrar edilse bile kalıcı olmadığını gormuştur. Moray katılımcılarına reddettikleri kanaldan soru soracağını soylese bile soylenenlerin cok azını hatırlayabilmişlerdir. Moray bunun uzerine dikkat edilmeyen kanala katılımcının ismini vererek onemli bir adım atmıştır. Bu durumda mesaj daha cok anlaşılmıştır. Bu bazı toplantılarda da olmaz mı? Odanın diğer koşesindeki biri “Anladığım kadarıyla, Ahmet’in eşi…” der ve o anda butun Ahmet’ler ve eşleri konuşmacıyı dinlemeye başlarlar. Bu duruma “kokteyl partisi fenomeni” denir.
Burada yaşanan tam bir secici dikkat durumudur. Kendi adımızın gectiği konuşmalara ya da ilgimizi ceken şeylere başka bir konu ile ilgileniyorsak bile dikkat ederiz. Orneğin bir otomobil satın almaya karar vermişizdir ve bir marka belirlemişizdir. Trafikte giderken surekli o otomobiller dikkatimizi ceker. Ne kadar da cokmuş deriz. Oysaki sayıları hep aynıdır. Sadece biz yeni fark etmeye başlamışızdır.
Şimdiye kadar beyin yapısı ve beynin uyarılmasıyla ilgili yuzlerce araştırma yapılmıştır. Buyuk bir kısmı fareler, maymunlar ve kediler uzerinde uygulanan bu araştırmalarda beyinin her bolgesi elektronlar aracılığıyla uyarılmıştır. Bazı beyin bolgelerinin uyarılmasından hayvanlar hoşlanmış ve bu bolgelerin uyarılması olumlu pekiştirec işlevi gormuştur. Hayvanlar bazı bolgelerinin uyarılmasından ise hoşlanmamışlarıdır, bu bolgelerin uyarılması olumsuz pekiştirme işlevini yuklenmiştir. Uyarılmaması ise hayvanın davranışında hicbir değişiklik yapmamış, başka bir ifadeyle, bu bolgelerin uyarılmasının hicbir pekiştirici etkisi olmamıştır.
Oğrenme ile ilgili yapılan deneylerden en cok bilinen “Sultan Deneyi” olarak bilinen şempanze deneyidir. Deneyde, odada yalnız bırakılan şempanzenin ortamda bulunan nesnelerin birbiriyle nasıl ilişkisi olduğunu kavraması beklenmektedir. Algılama ve kavramayı gerektiren araştırmalar, şempanze gibi evrim merdiveninde yuksek basamaklarda bulunan hayvanlarda gozlendiği gibi, fare ve guvercin gibi daha duşuk duzeylerdeki hayvanlarda da gozlenmiştir.
Başka bir araştırmada beynin alın (on) birleştirme bolgesi problem cozmede gerekli olan duşunme sureclerinde onemli bir rol oynadığı belirlenmiştir. Ayrık beyin araştırması yapan Roger Sperry araştırma sonucunda vardığı sonucları bilim dunyasına sunmuş ve 1981’de Nobel odulunu kazanmıştır.
Yine patolojik beyin araştırmaları sonucunda dikkatin korteksin belirli bir bolgesi ile ilişkili olduğunu ileri surulmuştur.
Beyin goruntuleme yontemleri de beynin bir işlem sırasında hangi bolgesinin daha cok aktif olduğu yonunde aydınlatıcı olmaktadır. Bu goruntuleme yontemlerinin en sık kullanılanlarından biri daha once de bahsedildiği gibi PET’dir. Beyin kan ile beslendiğinden calıştıkca daha cok kana ihtiyac duyar. Bu kan akışı radyoaktif alıcılar tarafından gosterilir ve bilgisayardaki korteks haritasına aktarılır. Petersen ve arkadaşları 1990 bu konuda deneyler yapmışlardır. 118 serebral korteksin farkındalık ve dikkat uzerindeki etkisi ile ilgili son bilgilere gore dikkat sistemi farkındalığı, gorsel sistem gibi beynin diğer bolgeleri ile aynı şekilde uretir ve gorsel dunyanın algılanmasındaki gibi diğer duyular nasıl işliyorsa o şekilde duzenlenir.
Noral goruntuleme teknikleri ve faaliyet yolları, geleneksel davranışsal calışmalara ek olarak ilerlemiş noral goruntuleme teknolojisinden yararlanarak sozcuğun fiziksel, fenolojik ve anlamsal kodlarının farklı noral alanları faal hale getirdiğini gosterirler. (Posner ve ark.)
Petersen ve arkadaşları PET taramasını kullanarak farklı anlamsal gorevlerle bağlantılı noral faaliyeti olcmek icin korteks icindeki bolgesel kan akışını değerlendirdiler. Calışmadan elde edilen veriler sozcuğun gorsel sunumunun ventral oksipital lobu faaliyete gecirdiğini buna karşılık anlamsal gorevlerde beynin sol kısmının faal olduğunu gosterdi. Katılımcı pasifken, orneğin katılımcıya sadece sozcuğe bakması soylendiğinde bile sozcuk oluşturma alanları faal gibi gorunmuştu.
Şablon Eşleştirme Teorisi’ne gore; beynin şekilleri ve goruntuleri nasıl tanıdığına dair bir duşunce, şablon eşleştirme olarak isimlendirilir. (Template Matching) goruntu tanıma bağlamında bir şablon icsel bir yapıya işaret eder ve bu yapısal uyaranlarla eşleşir ise o nesnenin tanınmasını sağlar. Bu surecte beynin bircok bolgesi ile birlikte ozellikle bellek ile ilgili alanlar aktive olmaktadır. Ozel şablonlar veya tanımamız gereken cok sayıdaki farklı goruntulere ait ozellikler oluşturmaktan ziyade goruntulerin bir ceşit soyutlamasının USB’de depolanması ve bu soyutlamaların prototip gorevi yapması muhtemel gorulmektedir.
20. yy ilk yarısında oğrenme laboratuarlarının dışında oğrenilen şeylerin nasıl depolandığı ve donuşturulduğu konusuna ilgi duyulmuştur. KSB (Lloyd Peterson ve Margeret Intons Peterson) gecici bir bellek deposunda bilgiyi depolama kapasitemizin ciddi bir şekilde sınırlı olduğunu ve eğer bu bilgi kullanılmazsa buyuk miktarda unutulacağını gostermişlerdir. Ancak eş zamanlarda yapılan farklı calışmalar beyinde kısa sureli bellek kapasitesinin artırılabileceği yonunde olmuştur.
Hatırlama duzeyi ile ilgili Zinchenko isimli Rus bir psikolog tarafından yazılan makalede, niyet olmasına gerek olmaksızın derin anlamı ile kodlanmış sozcuklerin yuzeysel anlamı ile kodlanmış sozcuklere gore daha iyi bellekte tutulabileceği belirtmiştir.
Bir başka deneyde ise Kapur ve arkadaşları deneyin bir koşulunda katılımcılardan bir sozcukte bir harfin olup olmadığını bulmaları istenmiştir. (orneğin sozcukte a harfi var mı gibi) diğer bir koşulda ise farklı katılımcılarla her bir sozcuk uzerinde calışmalar yapılmış ve gosterilen sozcuğun canlı mı cansız mı yapıldığı sorulmuştur. İlk durumda bilgi işlemenin yuzeysel olduğu ikincisinde ise bilginin derin işlendiği duşunulmuştur. İlki algısal gorev ikincisi ise anlamsal derin gorev olarak kabul edilmiştir.
Bellek guclendirme ile ilgili Standfor Universitesinden Gorden Bower (1790b-1972) yaptığı calışmalarda yerleştirme yontemini analiz etmiş ve bir alışveriş listesinin bu yontemle hatırlanabileceğini gostermiştir.
Dauglas Herrmann genel bir bellek guclendirmeden ziyade bazı materyallerin bazı tekniklerle daha iyi hatırlanabileceğini, diğer tekniklerin ise başka turlu materyalleri hatırlamada etkili olabileceğini bulmuştur. Ozellikle eşlemeli cağrışımsal oğrenme icin; imgeleme kullanılması, serbest hatırlama oğrenmesi icin; hikÂye hatırlama tekniği, seri halde oğrenme icin; yerleştirme yontemi en iyi yoldur.
Cağrışımcı Yaklaşım
Bower, bellekteki anlamsal unsurların organizasyonunun bellek ve hatırlamada daha once gosterilenlerden daha guclu bir etkiye sahip olduğuna inandı. Bower, 1972’de bir dizi araştırma yapmış ve cumle icinde kullanılan veya hayalde ilişki icine sokulan kelime ciftlerinin hatırlanma duzeyinin %75, yalnız ezberleme yoluyla hatırlama duzeyinin ise %35 duzeyinde olduğu gozlenmiş
Kognitif rehabilitasyon nedir?
Sağlık0 Mesaj
●38 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Kültür & Yaşam & Danışman
- Sağlık
- Kognitif rehabilitasyon nedir?