Selam dostlar. 15 yaşındayım, resim, muzik ve edebiyat gibi uc farklı sanat dalı ile uğraşıyorum. Her birinde gelişmek istiyorum, bu yuzden yazdığım kısa bir hikaye parcasını buraya bırakacağım. Olay anlatımım değil de, betimlemelerim şuan asıl onemli olan şey. Sizce nasıl? Akıcılık, canlandırıcılık, vs. Zaman ayırıp yorumlarsanız cok sevinirim.
Not: Kitabın ana teması Fantastik olacak. Ancak Ejderha'lı, Elf'li vs değil de, Orta Cağ'ın politik ve siyasi yonunu işleyen bir kitap olacak. A Song Of Ice And Fire serisinin en sevdiğim yonu buydu, gercekci olay orgusu. İşin icine aşırı fantastik oğeler girmese, bana tamamen uygundu.

Giriş:

Soğuk diye ic gecirdi William. Bahar ruzgarları sırtını sıvazlayıp gecerken, yanında, ruzgarla dans eden calılardan hışırtı sesleri yukselip cizmelerinin altında ezilen yaprakların cıtırtısına karıştı. Guneş ışığını emen ağac dallarının kıvırcık yapraklarının arasından birkac su damlacığı suzulup burnuna kondu, vucudu ufak bir urperme ile titredi. Kemik kadar kuru bodur ağac govdelerinin kabuklarının altında kaynayan tıkırtı sesleri, toprak patika boyunca devam ediyordu. Sivri iğneli cam ağacları, Ihlamur ve Elma ağacları ufukta kabaran bulutları kucaklıyor, doğuda bulutların arasında yarım yamalak secilebilen guneşi de yutuyorlardı. Batı boyunca uzanan "Henuz bir isimleri yok” dağları bicimsiz bir yığın halindeydi artık. Dağlar, gokyuzunden birkac ton daha koyu bir griye burunmuş, William ’ın elindeki sikke kadar ufak gozukuyordu. William, yavaş adımlarını iyice seyrekleştirdi, en sonunda durdu. Kılıc kabzasını eski bir alışkanlıkla yokladıktan sonra şiddetlenen ruzgarın alnını ovmasına ve saclarını okşamasına izin verdi.