Neyse, yayınlayamadığım yazım:
Sevişmek, prezervatif, doğum kontrol, evlilik, ilişki, taşıyıcı annelik, tup bebek, evlat edinme... bunlar ne kadar hastalıksa eşcinsellik de o kadar hastalıktır.
(bu cumleyi okuyup sakın kalabildiyseniz, yazının devamında cumlemi uzun uzun acıklamak isterim)
En ilkel seviyede bile butun hucreler "aktarım ve kalıtım" yapmak isterler. Hucreler bolunerek kendilerini geliştirirler. Bu, cok yavaş bir surectir. Cunku yaklaşık her 40000 bolunmede 1 defa DNA'da bir hata ortaya cıkar. Bu hatanın da doğada işe yarar bir şeye evrilip evrilmeyeceği belli olmaz. Buyuk ihtimalle kalıtsal bir hata değildir, hucrenin cocuklarında tekrarlamaz ve unutulur. Bir kac milyon yılda bir ancak kalıcı ve işe yarar DNA hataları ortaya cıkar ve hucre "evrilir". İlk kutup ayısı, yani ilk beyaz ayı, boyle bir şekilde ortaya cıkmıştır. Kutuplarda avlanması daha kolay olduğu icin onun cocuklarından koca bir ırk uretmiştir. Ama bu yontem cok yavaştır.
İkinci ve daha hızlı yontem ise "caprazlama" dır. Bu yontemi hucreler değil, organizmalar ve canlılar kullanır. Eşli ureme. Boylece evrim, iki tarafın da guclu genleri ile birleşen yeni bir canlı meydana getirmeyi dener. Bu sayede iki tarafın da guclu yanlarına sahip olunabilir. İnsanoğlu bu şekilde bir suru hastalığın ustesinden gelmiştir. Farklı şeylere bağışık olan iki bireyin cocukları buyuk ihtimalle hem annenin hem babanın bağışık olduğu şeylere karşı direncli olacaktır.
İstisnasız butun canlılarda, organizmalarda ve hucrelerde neslini devam ettirme durtusu ilk gorulen durtudur. Bu durtuyu aşan tek bir durtu vardır; hayatta kalma durtusu. Bir hucre bolunmeyi, sadece kendi hayatı tehlikede (hastalık, besinsizlik vs) ise erteler.
Buraya kadar insanları da icine alan var oluş sebebimizi ozetledim. Tum yaratılış buna dayanıyor. Bu arada her canlıda ureme durtusu farklı şekillerde ortaya cıkar. Orneğin kedi ve kopekler "kızışır". Yani cinsel, birleşme yaşamazlarsa ağrı, yanma vs hissederler. Bazı hayvan cinsleri birleşme yapmazlarsa hormon dengesizliğinden olurler.
İnsan oğlu da muhtemelen bundan cok uzun zaman once sadece ihtiyac ve durtuden uruyordu. Ancak zamanla bundan zevk alan bir nesil turedi ve onların nesli hızla yayıldı (daha cok, zevk daha cok ureme). Bir sure sonra aklı guclenen insan, ureme ile sevişmeyi birbirinden ayırdı. Cunku sistemi cozmuştu ve her seviştiğinde uremek zorunda değildi.
Buraya kadar neden anlattım biliyor musunuz? Cunku eşcinselliğe karşı yapılan en buyuk arguman "onlar doğaya aykırı cunku ureyemezler" argumanı. Kafaları tazeleme zamanı. Moderni bırakın, en eski insanlar bile uremek istediklerinde uruyorlar, sevişmek istediklerinde sevişiyorlar. Bu ikisi ayrılalı cok oldu.
Dahası, bundan 35000-70000 yıl onceki donemde "komun babalık" denilen sosyal duzen vardı. Yani aşk, ilişki, cift olma durumu soz konusu değildi. Herkes istediği ile "uruyordu". Kimse cocuğun kimden olduğunu tam bilemediği icin gruptaki erkekler her cocuğa babalık ediyor ve onları yetenekleri doğrultusunda egitiyorlardı. Bu yuzden gruptaki her cocuk eşitti. Bir cocuk orneğin, savaşcı olmaya ve balta kullanmaya meyilliyse grubun balta ustası tarafından egitiliyor, eli işe yatkınsa grubun sal yapımcısı tarafından egitiliyordu.
Sonra kalabalık artınca, eşya ve nesne sayısı da artınca insanlarda sahiplenme duygusu gelişti (o ev benim, o balta senin, bu ateş benim gibi). Ondan sonra insanlar daha kucuk gruplar ile eşleşmeye başlayarak cift olma, cekirdek aile olma kavramlarını urettiler. Yani duygu ve durtuler de evrimleşmeye ve şekillenmeye devam ettiler. Hem de cevre şartlarından etkilenerek.
Bakın boyle bakınca tek eşlilik, sevişmek.. hepsi doğamıza aykırı di mi? Hatta aşk bile..
Aynı sebeplerle evlat edinmek de yanlış o zaman. Hatta hastalık
Yine benzer sebeplerle kadınlar, donemlerindeki "gucu temsil eden" profildeki erkekleri kendileri icin istemeye başlamışlar. Cunku gezici/gocebe hayatta kalıcı ve guclu bir erkek, yolculuğun zorluklarını azaltan bir unsur. Hatta yer yer hayatta kalma sebebi. Bildiğiniz bodyguard ve damızlıkmışız yani. Bugun "guc" kendini para, şohret gibi sanal unsurlarla yeniden tanımlıyor olsa da kaslı, ve boylu poslu erkek tanımı buradan gelmekte.
Aynı sebeple erkekler de buyuk memeli ve geniş kalcalı kadınları tercih etmiş. Cunku onların daha doğurgan olduğu duşunulmuş. (gunumuzdeki araştırmalar boyle bir bağlantı bulamıyorlar, hatırlatmakta fayda var). Yine de koruyucu erkek en cok besin tuketeceği icin, kadının erkekten kısa boylu olması tercih sebebi olmuş. Tamamen yolda sınırlı yiyecekle hayatta kalmak icin.
Şimdi yukarıdaki paragrafa gore de 172'lik benle beraber olan eşim genlerine karşı suc işliyor. Zengin ve unlu de değilim. Ya da ben kafam kadar memeleri ve kocaman kalcaları olan bir kadın tercih etmediğim icin yaratılışımı inkar ediyorum. Halbuki hepsi genlerimde yazılı.
Gorduğunuz gibi hepsi bir surec. Aşk bile milyonlarca yıllık evimden sonra ancak kendine yer bulabilmiş bir duygu. Eşcinsellik, yaratılışın bir parcası. Ustelik yeni de değil. Ustelik biz insanlara ozgu de değil. Milyonlarca yıldır hem bizde hem de bir suru canlıda gorulen bir durum.
Eşcinselliği, bu devirde ve bu kadar bilgi/bulguya rağmen bir "hata", bir "hastalık" olarak duşunmek en buyuk yanlış.
Tekrar ediyorum, eşcinsellik ne kadar hastalıksa, ne kadar doğaya karşı gelmekse prezervatif kullanmak da o kadar hastalık, o kadar doğaya karşı gelmek. Her, sadece zevk almak icin sevişecek olan kişi 3 saniyeliğine bunu duşunse, eminim eşcinsellere hak verecektir.
Dip not: eşcinsellere empati kurunca eşcinsel olmazsınız, kahvede arkadaşınıza olmadık tepkiler sergilemezsiniz. Korkmanıza gerek yok, empati tamamen guvenli bir tecrubedir.
Dip not 2: her insan cinsel ve hormonal duzeylerinde 12 farklı duzey var. Yani tam kadın ve tam erkek yok gibi bir şey. Herkesin bilincaltında ve fizyolojik yapısında diğer cinsiyetten de gelen durtuler var. Sonucta erkekler babalarının kopyalası, kızlar da annelerinin yapıştırı değiller. Herkes hem annesinin hem de babasının genetik karışımı. Bilinc ustumuz bu durumu coğu zaman goz ardı ediyor ve sadece baskın olan duygularla kendimizi tanımlıyoruz, ama eser miktarda da olsa hemen hepimizin icinde karşı cinsiyetin algılarını ve hislerini taşıyan parcalara sahibiz. (Bu yazıyı buraya kadar dayanarak okuyan ve ağzından ofke kopukler cıkmamış herkes ne demek istediğimi anlamıştır sanırım)..