Araştırmalar, kadınların kendi bedenlerinin uremeyle ilişkin fonksiyonlarını bile bilmediklerini ortaya koyuyor. Kadınların adet, hamilelik, doğum ve bu sureclerde cinsel yakınlaşmaların sonucları uzerinde cok az bilgiye sahip olduklarını soyleyen İstanbul Universitesi İstanbul Tıp Fakultesi Psikiyatri Anabilim Dalı Oğretim Uyesi Prof. Dr. Şahika Yuksel, “Kadınlar bedenlerine yabancı. Kadınların kendi bedenleri ile ilişkileri erkeklerden cok daha zayıf ve olumsuz. Yetişme ve gelişme cağındaki “ortalama bir kız cocuğu” bedenini ona bakanların gozu ile gormeye şartlanıyor. Coğu kadın bir omur boyu bedeninden nasıl haz alabileceğini keşfetmeden yaşıyor, buyuyor, cocuk doğuruyor ve yaşlanıyor” dedi.
Kadınlar acısından cinselliğin bazen hoş, keyifli, romantik sıcak bir yakınlaşma bazen bir zorunluluk dolayısıyla cekince ve tiksinti kaynağı olarak yaşandığına dikkat cekiliyor ve “Konu cinsel hazza gelince, kadınların bilgileri daha da azalıyor. Kendini cinsel hazza aday gormeyen birinin bilgi araması da soz konusu olamıyor, kadınlar ilişkiye, erkekler ise hazza odaklı yaşıyor, kadınların odaklandıkları nokta haz değil, icinde bulundukları ilişki. Cunku aile ve toplum tarafından bu duruma koşullandırılarak yetiştiriliyorlar” deniyor.

Kadının kimle, ne zaman ve ne tur cinsellik yaşayacağının erkeklere gore daha kontrol altında bulunduğunu soyleyen Bilkent Universitesi Siyaset Bilimi Bolumu Oğretim Uyesi Doc. Dr. Dilek Cindoğlu, “Bu topraklarda kadın cinselliği korkular uzerine kuruludur.
Kadın da bu korkuları icselleştirmiş durumda, ilk korku, bekaretini kaybetme korkusudur. Bunu bekaretinin belli olmaması, ilk ilişki, evlendiğinde yeterince arzulanmama, hamile kalıp kalmama, hamilelikten sonra beğenilmeme, yaşlanma, menopoz ve menopoz sonrası terk edilme korkusu izler. Korku da kadının cinsellikten keyif almasına engel olur” şeklinde konuştu.

Ozellikle bekaretin, kadının ve koca ile babanın namusu olarak algılandığını belirten Doc. Dr. Cindoğlu, “20 ilde 1537 kişiyle yapılan araştırmaya gore, toplumun yuzde 70’i, kadının namusunun bekaretle doğrudan ilişkili olduğunu duşunuyor” dedi.

Dosyada kliniklere başvuran kadınların temel sorunları vajinismus ya da cinsel isteksizlik olduğunu vurgulayan ve “Cinsellik bacaklarımızın eğil, kulaklarımızın arasında” diyen uzmanlar, ozgur secimlere dayalı cinsel yakınlıkların cinsel sağlığın on koşulu olduğunu belirtiyorlar.

Araştırmaların kadınların 3’te 2’sinin cinsel konularda pek bilgisi olmadığını ortaya koyduğunu vurgulayan İstanbul Universitesi İstanbul Tıp Fakultesi Psikiyatri Anabilim Dalı oğretim uyesi Prof. Dr. Şahika Yuksel de, “Kadınlar, evlilik ve cinsel yaşama aynı anda bilgisiz ve deneyimsiz olarak giriyor” dedi. Kadınların “dışardan nasıl gorundukleri” veya “yatak odası perdesi ile yatak ortusunun aynı renk olmasına” kendilerinden daha cok onem verdiğini anlatan Prof. Yuksel, “Kadınlar o yuzden de fantezilerine sansur koyuyorlar, bundan sucluluk duyuyorlar. Tabular arttıkca da cinsellikten haz alma azalıyor” diye konuştu
Evlilik ici tecavuz ve ensestin en ağır ve yaygın 2 cinsel şiddet turu olduğuna dikkati cekilen dosyada “Kadınlar, cinsel şiddeti daha cok yakınlarından goruyor. Her 5 kadından biri, şiddetin yanı sıra aynı zamanda eşinin tecavuzune uğruyor” denilerek kadınların cinsel mutsuzluğunda bu olguların onemine parmak basılıyor. “Fantezisi olmayanın cinselliği kısa suruyor. Cinsellik potansiyelinizin artması icin duş gucunuze sansur koymayın” şeklinde onerilerin yer aldığı dosyada, toplumda kadın cinselliğindeki hatalı inanclar ise şu başlıklar altında toplanıyor.
Erkeklerin yuzde 59’u evlenecekleri kadının guzel olmasını isterken, kadınların yuzde 44’u yakışıklılığa bakıyor. Kadınların yuzde 43’u erkeğin kendinden yuksek eğitimli olması şartını ararken, erkeklerde bu oran sadece yuzde 17’de kalıyor.
Turkiye İstatistik Kurumu (TUİK) verilerinden yaptığı derlemeye gore, kadınların da erkeklerin de yuzde 90’ı karşı tarafın kendisine aşık olmasının onemli olduğunu belirtiyor.
Aile yapılarının benzer olmasının onemli olduğunu duşunen kadınların oranı yuzde 87 olurken, bu oran erkeklerde yuzde 80’de.

Erkeğin ilk kez evlenecek olması kadınların yuzde 79’u tarafından onemli gorulurken, erkekler bu konuda daha muhafazakar gorunuyor ve burada oran yuzde 86’ya cıkıyor.
Dunyanın hicbir ulkesi, kadın-erkek eşitliğini sağlayamadı
Dunyada hicbir ulkenin cinsiyet eşitliğini sağlayamadığı bildirildi.
115 ulkeyi kapsayan Cinsiyet Ayrımı Endeksi'nde, kadın-erkek arasındaki eşitsizliği azaltmada en başarılı ulke İsvec cıktı. Bu ulkeyi Norvec, Finlandiya ve İzlanda takip ediyor.
Eşitsizliğin en az olduğu ulkeler arasında Filipinler, ilk 10'a giren tek Asya ulkesi olurken, ABD 22. sırada yer alabildi.
Dunya nufusunun yuzde 90'ını kapsayan araştırmada, kadın-erkek arasındaki ''ekonomik katılım ve fırsat eşitliği'', ''eğitim olanağı'', ''sağlık ve yaşam'' ile ''siyasi guc'' alanlarındaki eşitsiziliğe bakıldı.
Araştırmada, dunyanın her yerinde kadın-erkek arasındaki eşitsizliğin en az olduğu alanın sağlık olduğu belirlendi.
Mecliste kadın-erkek oranı, kadın bakanların ve kadın devlet başkanlarının erkeklere oranı gibi siyasi alanlarda, eşitsizliği en aza indiren ulke İsvec olurken, Suudi Arabistan bu alanda en sonda geldi
Kadın - erkek eşitliği soz konusu mudur?
Bu soruya hemen “evet” veya “hayır” demek cok zor. Cunku, soru bu haliyle yeterince acık değil. Onu bir başka soru ile acmak gerekiyor. “Nerede? Hangi konuda? Ne yonden?” gibi. Eğer, “hukukî acıdan” soruluyorsa, cevap olarak “evet” diyebiliriz. Eğer, her hususta denilirse, o zaman, bu soruya cevap vermeye gerek kalmayacaktır. Zira, cevabı sorunun icindedir. Madem ki, iki ayrı cinsten soz ediliyor. Oyleyse mutlak eşitlik nasıl duşunulebilir? Kadınla erkeğin eşit oldukları sahalar bulunduğu gibi, erkeğin kadını cok gerilerde bıraktığı, yahut onun cok gerisinde kaldığı sahalar da mevcut. Onun icin, meseleyi sadece bir tek madde cozumlemek mumkun değil.
Şayet, “Kadınla erkek arasında iyi insan, ustun insan olma noktasında bir fark var mıdır?” diye sorulursa o zaman şunu hemen belirtmek isteriz: Hakimiyet başka, ustunluk ve fazilet daha başkadır. Bu ikincisinde hemen calakalem şu yahut bu ustundur, demek cok zordur Soruyu bir de psikolojik yonden ele alabilir ve şoyle sorabiliriz: Kadınla erkek arasında psikolojik yonden farklılık var mıdır? Bu soruya hic tereddut etmeden elbette diye cevap veririz. Kadınla erkek arasındaki psikolojik farklılık kendini cocukluk cağından itibaren gostermeye başlar. Erkek ve kız cocukların oyuncakları farklıdır. Bir kız cocuğu en cok oyuncak bebekleri sever. Henuz evlilik nedir bilmediği o yaşlarda, bebeklerini bağrına basar, oper, elbiselerini değiştirir, beşikte sallar ve uyutur. Gunun buyuk bir kısmını onlarla gecirir. Erkek cocuk ise, taksi, ucak, tabanca gibi oyuncaklara daha fazla rağbet gosterir.Bu cocuklar buyuduklerinde bu defa, sohbetleri değişir. Erkeklerin toplantılarında daha cok, iş hayatı yahut politika konuşulurken, kadınlarda on sırayı ev eşyaları ve orguler alır.Kabiliyet yonunden de iki cins arasında bariz bir fark var. Erkek, terkip ve tahlilde, kadın ise taklit ve ezberde daha ileri. Bir misal ile anlatmak gerekirse; erkek bir mimari eseri ortaya koymakta, onun butun bolumlerini guzelce yerleştirmekte, kadından daha ileri. Kadın ise, o eserin herhangi bir bolmesini ince nakışlarla suslemekte erkekten cok daha hassas. Erkek dış aleme daha acık. Şefkatte kadından geri, ama teşebbus kabiliyetinde ileri. Kadın ise erkeğe nispeten daha ice donuk. Bunun en buyuk faydası, yavrusuna ve yuvasına gostereceği ihtimam. Bu iki cinsin zafiyetleri de farklılık gosteriyor: Erkekte, tahakkum ve baskı hastalığı mevcut. Kadında ise, gosteriş ve desinler belÂsı. Kadının en bariz bir ozelliği de hassasiyetidir. Buna “teessurilik” deniliyor. Kadın, cevreden etkilenmekte erkekten daha hassas. Dolayısıyla, telkine kapılmaya, aldatılmaya ondan daha musait. Kadında sezgi gucu, erkekten cok kuvvetli. Değişikliğe ondan daha cok ihtiyac duymakta, yenilik ve heyecana daha acık. Vucut buyukluğu itibariyle ve guc ile kuvvet yonunden, kadın erkekten genellikle daha geri. Bunun neticesi olarak, sığınma ihtiyacı kadında kendini daha fazla hissettiriyor. Ama bazılarında bu ihtiyac, aşağılık kompleksine donuşuyor; bu da erkeklik kompleksi olarak kendini gosteriyor.
Kadın, hayat arkadaşına daha cok bağlı. Ondan daha vefalı. Dunya sevgisinde erkekten cok ileri. Kadını bu psikolojisi icinde değerlendirmek ve onun erkekleşmesine değil, ideal bir kadın olmasına calışmak gerekir. Butun canlılarda bedenler ve ruhlar arasında mukemmel bir uygunluk var. Ceylan ruhunu, aslan bedenine sokmak ve onu aslanca davranmaya zorlamak, en başta o sevimli ruha zarar verir. Her kukreyişte ruhundaki letafetten birazını kaybeder; her hamlede kendi oz guzelliğinden bir parcayı harap eder. Kadın ve erkek eşitliği diyerek kadını erkekce davranışlara itmek de en başta kadına zarar verir. Sosyal hayatta artık eşitlik hakim. Erkekler kadar, kadınlar da iş hayatında (butun engellemelere rağmen) başarılı oluyorlar. Evde artık aile reisi erkek değil. Bu davranış eşitliğine, Amerika'da yapılan bir araştırma fiziksel bir boyut da kazandırıyor. Buna gore, kadınların boy ortalaması gittikce uzuyor. Buna karşılık erkeklerin kas yapısı da zayıflıyor.
Kadın ve erkek, belki de 2 milyon yıldır ilk defa fiziksel olarak birbirlerine bu kadar yakınlar. Peki, yıllardır suregelen bu gelişmeler sonucunda, erkek ve kadın bir noktada birleşecekler mi? Belki, ama hala bazı farklılıklarından sozetmek mumkun.
İş fiziğe geldiğinde, erkek daha kuvvetli ama onların guclu yapılarına rağmen, kadınlar daha uzun yaşıyor. Dahası, enfeksiyonlara ve kalp hastalıklarına (en azından 50'li yaşlara kadar) daha dayanıklılar. Bununla beraber, ağrılar karşısında savunmasızlar. Depresyon ve bağışıklık sistemiyle ilgili hastalıklara da daha cabuk yakalanıyorlar...
Erkekler ve kadınlar farklı zamanlarda ve şekillerde hastalanıyorlar. Ama kadın, yıllara daha dayanıklı. Erkeklere oranla altı yıl daha fazla yaşıyor. Dolayısıyla, ortalama olum yaşının 80'lerde olduğu duşunulurse, erkekler 74 yaşında oluyorlar.
Depresyon
Kadınlar, bu rahatsızlığa erkeklere oranla 5 kat daha fazla yakalanıyorlar.

25 yaş civarında, her 4 erkekten 1'i kellik sinyalleri vermeye başlıyor. 50 yaşına geldiğinde, saclarının neredeyse yarısı dokuluyor. Kadınlardaysa sac kaybı ancak 70'li yaşlardan sonra başlıyor.

Erkekler kadınlara gore %30 oranında daha kuvvetliler. Ama soz konusu fiziksel faaliyetler olduğunda, kadın yorgunluğa karşı inanılmaz bir dayanıklılık gosteriyor ve doğurmak gibi olağanustu stresli bir olaya katlanabiliyor.

Erkeğin vucudundaki tuylerle kaplı yuzeyin olcusu 610 santimetrekare. Kadın vucudundaysa bu miktar, 518.5 santimetrekareye duşuyor.

Erkek vucudu %15-18 oranında yağdan oluşuyor. Kadın vucudundaysa bu oran 25-28.
Erkek 13 yaşında gelişiminin ancak %87.5'ini tamamlamıştır. Dişilerse aynı yaşta neredeyse %96.5 oranında buyumesini bitirmiştir.

İngilizlerin yaptığı bir araştırmaya gore, 13 yaşındaki kızlar, bir konuya maksimum 15 dakika konsantre olabiliyorlar. Erkekler icinse, konsantre kalma suresi ciddi bir problem: 5 dakika.

Bir kadının kalbi, bir dakikada 78 kere atıyor. Erkeğin kalbiyse daha sakin. Onun rakkamı 73.

Kadın, erkeğe oranla beş kat daha fazla doktora gidiyor. Cunku acı sınırı erkeğinkine gore cok daha duşuk. Bu da onu daha hassas yapıyor. Dahası, hayatı boyunca gerek jinekolojik, gerek dermatolojik, gerekse hormonal olsun, cok daha fazla doktora gitmesi gerekiyor.

Kadınlar daha fazla uşuyor. Bunun nedeni, tiroid bezlerindeki ısı duzenleme sistemidir. Ama hucrelerdeki su miktarının (ki bu kanama oncesi donemde artış gosterir), kilonun ve erkeğinkine gore daha yavaş calışan metabolizmanın da bunda etkisi olabilir.

Erkekler sporda daha ustun. Bunu Olimpiyatlarda alınan sonuclardan rahatlıkla gorebiliriz
Kadınların hayatları boyunca ortalama 5 sevgilisi oluyor. Erkekler icinse bu sayı 13.1
Peki neden kadınlar daha icgudusel de, erkeklerin hareket kabiliyetleri daha fazla? Kanada'da Batı Ontario Universitesi'nce yapılan bir calışmaya gore, bunun temelleri tam 50 bin yıl once atılmış. O zaman gorevleri avlanmak olan erkeklerin, doğru yerde konumlanmaları, alanın ozelliklerini tanımaları, iyi koku almaları gerekiyormuş. Ancak evlerine yakın kalan kadınlar, meyve, kok ve tohum topluyor ve daha cok sezgilerini kullanarak, sınırlı bir alanda organize olmaya calışıyorlarmış.
Bu calışma farklı cinsiyetten bireylerin “erkeklik ve kadınlık” rollerine ilişkin sahip oldukları sosyokulturel değer yargılarını psikososyal bağlamda ele alarak incelemeyi amaclamaktadır. “cinsiyet rolu” biyolojik cinsiyet temel alınarak belirli bir kulturde kadın ve erkeğe uygun olduğu duşunulen davranışlar, tutumlar, değerler ve inanclardır (Budak, 2000).
Cinsiyet rollerine ilişkin tutum ve davranışlar, değer yargıları ve inanclar toplumdan topluma bireyden bireye farklılıklar gostermektedir. Bu bağlamda her bireyin duşunce yapısı ve bunun davranışlar yoluyla cevreye yansımaları sosyokulturel etkenlerle beslenerek yaşadığı toplumun değer yargılarını yansıtmaktadır. İşte bu toplumsal değer yargıları “kışkırtılmış erkeklik, bastırılmış kadınlık…” gibi kavramları goz onune cıkarmaktadır.
PSK.RAMAZAN KAMCI / TEMMUZ 2007
DİCLE UNİVERSİTESİ FEN - EDEBİYAT FAKULTESİ PSİKOLOJİ BOLUMU
KIŞKIRTILMIŞ ERKEKLİK BASTIRILMIŞ KADINLIK
KİŞİLİK KURAMLARI ARAŞTIRMA ONERİSİ




[h=2]Diyarbakır Psikoloji uzmanlarına ulaşmak icin tıklayın![/h]