Tabii ki uzun burunlu tırları Avrupa ve cevresinde, duz burunluları ise Amerika ve cevresinde nadiren de olsa goruyoruz. Bu ayrımın bu kadar keskin olmasında birkac neden bulunuyor; o halde, bunların neler olduğuna değinelim.
Oncelikle tırların uzunlukları ile ilgili yasal sınırlamalardan bahsedelim:

Şu anda Amerikan otoyollarında gezen tırların cok buyuk bir kısmı az once soylediğimiz gibi uzun burunlu (standart kabin) tırlardır. Ortalama uzunlukları toplam 21 metre, dorse uzunlukları ise 16 metredir. Ancak maalesef bu her zaman boyle değildi.
Amerikan motoryollarında seyahat edebilecek tırların uzunluğunu sınırlayan bir bela vardı, Motorlu Taşıyıcılar Yasası. Bu yasa yuzunden cekicilerin boyu olabildiğince kısa tutularak, taşınan kargonun miktarı maksimumda tutulmaya calışılıyordu.
Ancak 1980 yılında bu yasanın guncellenmesiyle birlikte uzunluk sınırı ortadan kaldırıldı ve yalnızca cekilen dorsenin boyutu sınırlandırıldı. Boylece tır ureticileri farklı uzunluklarda tırları uretebilir oldu. Tabii bu duzenleme yalnızca Amerika icin gecerliydi ve Avrupa ’da ureticiler hala toplam uzunluk kuralı olan 18.75 metre sınırına uymak zorundaydılar. Bu yuzden onlar, taşıyacakları yuk miktarını maksimumda tutmak icin burunlarını duz tutmaya devam ettiler.
Tahmin edeceğiniz uzerer tırlar devasa motorlara sahip.

En kucuk ornekleri 10 litre civarında sıralı 6 motorlardan başlayıp, 12-14 litrelik V8 motorlara kadar ilerleyebiliyor. Tabii bu devasa motorları da sığdırmak kolay bir iş değil. Ornek vermek gerekirse duz burunlu bir tırın motoru, gerekli komponentlerle birlikte sığabilmesi icin surucu kabininin tam altında konumlandırılır. Tabii bu konumlandırma da yanında bazı dezavantajlar getiriyor.

Oncelikle motorun tam altınızda olmasından dolayı ses yalıtımı zayıf ve titreşim muazzam seviyelerde olur. Bu yeni tırlarda buyuk miktarlarda tolere edilse de gecmişteki tırlarda buyuk bir problemdi. Bunun yanında yine motorun altınızda bulunmasından dolayı kabin alanınız kucuk ve tavan yuksekliği az oluyordu. Tırların yolda bulunduğu sureleri goz onune alırsak bu da buyuk bir problem haline geliyordu. İşte bunun cozumu de uzun burunlu yani standart kabin diye adlandırdığımız tırlarda saklı idi.
Artık uzunlukla alakalı bir problemimiz kalmadığına gore, neden motoru surucunun altına koyalım ki diye duşunmuş olmalılar ki tıra bir burun ekleyip motoru da bu burnun icine yerleştirdiler. Bu, ureticilere iki avantaj sağlamış oldu. Bunlardan birincisi ve en onemlisi, kabin alanının onemli derecede buyumesi ve tavan yuksekliğinin artması oldu.
İkincisi ise motorun kabinden uzaklaşmasıyla birlikte gelen ses ve titreşimlerin azalması ve uzun yolculukların daha katlanılabilir hallere gelmesi oldu. Peki madem uzun burunlu tırların bu kadar onemli avantajları var, bunlar neden Avrupa ’da bulunmuyor?
Yol ve şehir planlamalarının tırların uzunluklarına etkileri:

Bir tır şoforu olmanın başlıca problemlerinden biri de 18 veya 21 metrelik aracları limanlarda, otoparklarda ve şehir icinde yonlendirmek. Ancak Amerikanlar bu konuda biraz daha şanslılar. Amerikan coğrafyasının ve yapılanmasının bir sonucu olarak şehirler birbirinden cok uzak, yollar geniş ve duz, limanlar ve park alanları da devasa. Bu durum, boylesine uzun aracları yonetmeyi bir nebze de olsa daha kolay kılıyor ve aracın toplam uzunluğunu kritik bir durum olmaktan cıkarıyor.

Ancak Avrupa ’da maalesef durumlar cok daha farklı. Avrupa ’nın coğrafi yapısı ve cok eski şehirleşme yapılanmasına sahip olması; yolların dar, mesafelerin kısa, manevra alanlarının az olmasına yol acıyor. Bu sebepten manevra kabiliyetine kazandırabileceğiniz her santimetre bile devasa bir avantaja donuşuyor.
Aynı zamanda akışkan dinamiklerine az da olsa hakimseniz eğer uzun burunlu bir tırın daha aerodinamik olacağını tahmin edebilirsiniz. Bu da yuksek hızlarda ve uzun surelerde seyahat edilen uzun Amerikan otobanlarında yakıt ekonomisine hatırı sayılır miktarlarda destek oluyor.

Bununla birlikte yukarıda bahsettiğimizin aksine, Avrupa ’da yolculuklar nispeten daha kısa ve duşuk hızlı. Aynı zamanda motorlar daha kucuk ve verimli. Bu sebeple aerodinami, Avrupa ’da kullanılan tırlarda Amerikan tırlarında olduğu kadar buyuk bir rol oynamıyor.
Bu sebepten dolayı Amerikanlar duz burunu bırakıp uzun burunluları tercih etmiş olsalar da, Avrupalılar yuksek ihtimalle yasalar izin verse bile uzun burunlu tırları tercih etmiyor olacaklardı.
Uzun suruş saatleri ve tırların tasarımlarının bunlara katkıları:

Aslında az onceki başlığın devamı niteliğinde olacak olan bu konu da yolculuk sureleri ile alakalı. Duşunurseniz; aracın sağlayacağı konfor, yaşam alanı ve benzeri ozellikleri yolculuk sureleri ile doğru orantılıdır. Bunun en guzel orneği olabilecek tırlardan bazıları şantiye tırlarıdır.
Bir şantiye tırı gunde maksimum uc ile dort saat arası ve gunaşırı olmayan yolculuklar yapacağından herhangi bir kabine ihtiyac duymaz. Ama Amerika ve Avrupa fark etmeksizin uzun yolculuk yapacak tırlarda en azından bir yatak bulunduracak bir kabin bulunur.

Ancak tabii ki bu konuda da Amerikan ve Avrupalı tırlarımız yine ayrışıyor. Oncelikle yolculuk surelerinden biraz bahsedelim. Amerika ’da aktif olarak calışan bir tır, gunde ortalama 14 saat calışıyor ve bu 14 saatin 11 saati ise yolda geciyor. Geri kalan 3 saat molalar, yakıt dolumu gibi ekstra işlere gidiyor. Gunun geri kalanında ise şofor bir tır parkında uyuyor ve ertesi gun yola devam ediyor.
Ancak Avrupa ’da ise durum cok farklı. Yasalarla sınırlandırılmış 9 saati gecmenin mumkun olmamakla birlikte zaten bir gunde 9 saatten daha fazla yol yapmayı gerektirecek bir durum da olmuyor. Cunku yukarıda bahsettiğimiz gibi mesafeler kısa ve yolculukların suresi az. Bu yuzden Avrupalı tırlar Amerikan kardeşlerinden daha kucuk kabinlere şofore rahatsızlık vermeden sahip olabiliyorlar.
Amerikan şoforler tırların sahibi iken, Avrupalılar yuksek oranda ya kiracı ya da kontratlı şoforler.

Avrupa ’daki tırlar ile Amerika ’daki tırların, daha doğrusu tır şoforlerinin arasındaki buyuk farklardan biri de Amerikalı coğu şoforun aynı zamanda tırın sahibi olmasıdır. Ote yandan Avrupalı tır şoforleri ise yuksek oranda ya kiralık araclar kullanıyor ya da kontratlı şoforler olarak calışıyor. Peki bu tırın tasarımında nasıl bir etkiye yol acıyor diye soracak olursanız, hemen acıklayalım.
Amerikan tır şoforleri, tırın ve dorsenin sahibi oldukları icin genellikle tum surelerini tırlarında gecirirler. Bir yuku alıp başka bir yere bıraktıktan sonra tekrar aynı dorseyi doldurur ve yollarına devam ederler. Bu surecte uzun sureler tırlarından inmezler. Bu sebeple geniş bir yaşam alanı ve buyuk depolama alanları onemli bir gereksinimdir.

Ancak Avrupalı tır şoforleri icin durum tam tersi. Avrupalı şoforler genellikle kontratlı veya kiralık tırlarla calıştıkları icin, tırın icerisinde yalnızca calıştıkları saatler bulunurlar. Geri kalanında tırın icinde bulunmalarını gerektirecek bir durum olmaz cunku ne bir daha o tırla ne de o dorseyle işleri olur.
Bu konuda daha şanslı diyebileceğimiz Avrupalı tır şoforlerinin tabii Amerikan iş arkadaşları kadar fazla alana ve konfora ihtiyacı da olmuyor. Zaten duz burunlu tırların Avrupa gibi bir bolgede sağladığı avantajları da duşunduğumuzde, olmamasının daha iyi olduğu acıkca ortaya cıkıyor.