Kaygı, insanlarda huzursuzluk ve tedirginliği de beraberinde getiren psikolojik bir kavramdır. Kaygı ile korku sıkca karıştırılan iki kavram olarak karşımıza cıkar. İki kavramın en temel farkı kaynaktır. Korku kaynağı belli olan bir duygudur. Orneğin yanınızdan havlayarak gecen bir kopekten korkmanız oldukca doğal bir durumdur, korkunuzun kaynağı saldırgan bir kopektir. Kaygının kaynağı ise belirsizdir. Yanınızda bir kopek olmadığı halde ‘’acaba karşıma bir kopek cıkar mı?’’, ‘’başıma bir iş gelir mi?’’ gibi duşunceler kaynağı belli olmayan ve kaygı yaşamaya sebep olan duşuncelerdir.
Korku, kaygıdan daha şiddetli bir duygudur ancak kısa surelidir. (Yanınızdan havlayarak gecen kopek uzaklaştıktan sonra korkunuz sona erer.) Kaygı ise şiddeti daha az olmasına rağmen uzun sure devam eden bir duygudur. Korkuyu meydana getiren bir nesne vardır (orneğin kopek), oysa kaygının nesnesi olmadığı icin kaynağı zihnimizden gecen olumsuz duşuncelerdir. (‘’Başıma kotu bir şey gelir mi?’’)
Kaygı zihnimizin urettiği olumsuz duşuncelerden kaynağını alsa da her zaman insanları başarısızlığa, mutsuzluğa surukleyen bir duygu değildir. Belli bir olcude hissedilen kaygı, bireyleri başarıya ulaşmaları icin teşvik eden bir sistemdir. Orneğin belli bir olcude hissedilen sınav kaygısı oğrencileri ders calışmaya teşvik eden en temel motivasyonlardan biridir.
Peki kaygılarımız bize destek değil de kostek olmaya başlarsa?
Kaygı hissinin bize kostek olmaya başladığını bedensel tepkilerimizden anlayabiliriz. Kostek olmaya başlayan kaygı coğu zaman kendini el titremesi, aşırı terleme, bedende gerginlik ve huzursuzluk, cok hızlı kalp carpıntısı gibi belirtilerle gosterir. Bu belirtiler işlevselliğimizi bozacak kadar ilerlediğinde kaygı bozukluğundan şuphelenmeye başlayabiliriz.
Peki kaygı bozukluğu belirtileriyle nasıl baş etmeliyiz?
Yazımın başında belirttiğim gibi kaygının kaynağı zihnin urettiği olumsuz duşuncelerdir. Bu olumsuz duşuncelerin farkında olmak ve onları değiştirmeye calışmak kaygı hissini azaltacaktır. (Orneğin başıma birşey gelir mi acaba diye duşunmeye başladığımızı farkettiğimiz anda kendimize guvende olduğumuzu, bunların sadece birer kuruntu olduğunu telkin edebiliriz.) Zihnimizin urettiği bu olumsuz duşunceler bir sure sonra otomatik hale gelir bu sebeple olumsuz duşuncelerimizin farkında olmak biraz vakit alabilen bir surec olabilir. Ancak pes etmeden yapılan farkındalık calışmaları ve değişime acık olmak mutlaka ruhsal alanımızda bir şeylerin yoluna girmesini sağlayacaktır.
Duşuncelerin yanı sıra kaygı bozukluğunda bedensel rahatlamayı sağlayabilmekte cok onemlidir. Nitekim kaygı boukluğu yaşayan kişileri en fazla zora sokan durum bedenin kontrolunu sağlamakta gucluk cekmektir. Bedensel belirtiler arttıkca (kalp carpıntısı gibi) olumsuz duşuncelerimizde artar (‘’eyvah kalbim cok hızlı carpıyor!’’). Bedenin ve zihnin urettiği bu olumsuz belirtiler bir sure sonra bir kısır dongu icinde birbirini besler ve işin icinden cıkamaz hale getirir. Bu sebeple kaygı bozukluğuyla baş ederken mutlaka hem bedeni hem zihni rahatlatmak gereklidir.
Nefes ve gevşeme egzersizleri yardımıyla bedensel belirtiler kontrol altına alınabilir. Yavaşca burundan alınıp burundan verilen derin birkac nefes, kas gerginliğini azaltmayı sağlayacak vucut egzersizleri kaygıyla baş ederken bedenimizi rahatlatan en onemli tekniklerdir.
Hem zihinsel hem de bedensel rahatlamayı sağlamak adına yapabileceğimiz bu tekniklerin yanında bir ruh sağlığı profesyonelinden destek almak kaygı bozukluklarının tedavisinde oldukca faydalıdır. Psikiyatrik ilac tedavisi ve psikoterapinin aynı anda yurutulduğu calışmalar maksimum faydayı elde edebileceğimiz tedavi yontemleridir.
Psikolog E. Elanur GURBUZ

[h=2]İstanbul Psikoloji uzmanlarına ulaşmak icin tıklayın![/h]