Doğumla birlikte annenin bebeğini kucağına aldığı ilk andan itibaren bebekle anne arasındaki ten teması ve koku alış verişi psikososyal gelişimin ilk adımıdır. Cocuk icin ilk anlam annesinin kokusudur. Bu koku cocuğun daha bilmediği ve algılamaya calıştığı dunyadaki ilk anahtarıdır. Anneyle cocuk arasındaki ten teması cocuğun guvenli bağlanması icin onemlidir. Bu adım bebeğin psikolojik olarak guven duygusunun kazanılması icin olmazsa olmazları arasındadır. Bebeğin annesiyle kurduğu ilişkiden doğan guven duygusu kişiler arası ilişkilerin gelecekteki yapısının zeminini oluşturur.
Cocuğun ilk iki yılında anneyle ya da bakıcısıyla kurduğu bu ilişki birlikteliğin suresi ve anne/bakıcının cocuğun taleplerine zamanında ve yeterli bir şekilde vereceği cevap ruhsal gelişim acısından inanılmaz derecede onemli olur. Cocuğun gelişiminde anneyi kaybetme korkusu bu yıllara karşılık gelir. Cocuğun yavaş yavaş bireyselleşmeye başlaması kısa surelerle anneden uzaklaşmaya başlamasıyla başlamış olur. Annenin bu evredeki tutumu onem arz eder. Anne cocuğun kendinden guven icinde uzaklaşmaya başlamasına destek olacak mıdır yoksa bu yeni gelişen ciceği solmaya mı terk edecektir? İşte bu sorunun cevabı ayrılma kaygısının diğer zamanlarda devam edip etmeyeceğinin cocuğun ergenlik ve yetişkinlik zamanlarında bu sıkıntıyı yaşayıp yaşamayacağının anahtarını oluşturur.
Cocuk ilk altı yılda cok yonlu bir gelişim gosterir. Fiziksel ve motor gelişimiyle birlikte yavaş yavaş başlayan konuşma ve kelime haznesinin gelişmesi gozlenir. Oğrenme ve yetenekleri baş veren bir surgun gibidir. Cocuk bireyselleşmeye başlamış sosyal cevrede kendini var etmeye başlamıştır. Bu cok yonlu gelişim esnasında ailenin ozellikle annenin tutumu onemlidir. Bu cicek ya acacak ya da acmaya calışırken solmaya başlayacaktır.
Ebeveynlerin okul cağına gelmiş cocuklara psikologlarca yapılan calışmalara gore beş farklı tutum sergiledikleri bilinmektedir. Bunlar;
1. Aşırı baskıya dayanan otoriter tutum,
2. Aşırı serbestliğe dayanan cocuk-merkezli tutum,
3. Dengesiz, tutarsız ve sorumsuz tutum,
4. Aşırı koruyucu ve kollayıcı tutum,
5. Sevgiye dayalı, guven verici, hoşgorulu tutum.
Ulkemizde ağırlıklı olarak gozlenen bu beş tutum arasında geleneksel aile modelimizde aşırı koruma ve kollayıcı tutum olduğu psikologlarca bilinmektedir. Aşırı koruyucu ve kollayıcı tutumda, ebeveynler cocuklarını yetiştirirken belli bir yaşa kadar sevgi ve şefkatle sarılmış bir yumakta buyuturler. Cocukları adına ne kadar sorumluluk gerektirecek –belki de buna hayatı test etmesini, hayatı oğrenmesini sağlayacak demeliyiz- ne varsa onun adına onun icin ustlenirler. Neyin iyi, neyin kotu, neyin doğru ya da yanlış olduğundan, kimle oynayacağına, sac şekline giydiği elbiseye, elbisenin rengine kadar ebeveynlerin tercihi on plandadır. Ozellikle anne bu karar verme surecinde baskın olduğu gorulur. Annenin bu baskın tavrı bazı vakalarda patolojik durumda seyreder. Akademisyen olmuş evladını gittiği her yerde takip eden, Bu tur anneleri cocuğu masada yemek yerken kaşıkla etrafı kirletirken – ki bu durum bircok anneyi cıldırtır- buna dayanamayıp cocuğunun ağzına yemek koyarken gorursunuz. Ayakkabısını giyebilen cocuğunu ayakkabı giydirirken gorursunuz. Ayakkabı bağını bile bağlamasına bunu oğrenmesine musaade edilmeyen cocukları gorursunuz. Tuvalet ihtiyacını kendi gorebilen bir cocuğun annesi tarafından tuvalete goturulduğunu gorursunuz. Sokakta oynarken cocuğunu gozleyen, oyunda sorun cıktığında ilk mudahaleyi annesinin yaptığını gorursunuz. Daha ileriki seviyelerde cocuğunun hastalık kapması- mikrop kapmasını onlemek, arkadaşlarınca itilip kakılmasını onlemek, uzulmesini onlemek, yaralanmasını onlemek, dış etkilerden korumak amacıyla dışarı cıkmasına arkadaş edinmesine fırsat vermeyen anneleri gorebilirsiniz. Cocuğunun kendine ait bir yatağının olmasına izin vermeyen ve cocuklarıyla yatan anneleri gorebilirsiniz. Butun bu yapılanları anneye sorsak cocuğu icin en iyisini yaptığını soyleyecektir. Sergiledikleri bu durum cocuklarını kendilerine bağlı ve bağımlı hale getirmektedir. Maalesef annelerin bunu coğunlukla fark etmediği gozlenir.
Aşağıdakilerden en az ucunun olması ile belirlenmiş, kişinin bağlandığı insanlardan ayrılmasıyla ilgili, gelişimsel olarak uygun olmayan ve aşırı duzeyde bir kaygı ya da korku duyması:
Evden ya da bağlandığı başlıca kişilerden ayrılacak gibi olduğunda ya da ayrıldığında hep aşırı tasalanma hali.
Bağlandığı başlıca kişileri yitireceği ya da bu kişilerin başına, hastalık, yaralanma, yıkım, olum gibi kotu bir olay geleceğiyle ilgili olarak, surekli bir bicimde aşırı tasalanma hali.
Bağlandığı başlıca kişilerden birinden ayrılmaya neden olacak, istenmedik bir olay (ornek olarak; kaybolma, kacırılma, bir kaza gecirme, hastalanma gibi) yaşayacağıyla ilgili olarak, surekli bir bicimde, aşırı tasalanma hali.
Ayrılma korkusundan oturu, okula, işe ya da başka bir yere gitmek icin dışarı cıkmayı, evden uzaklaşmayı hic istememe ya da buna karşı koyma.
Evde ya da başka ortamlarda tek başına kalmaktan ya da bağlandığı başlıca kişilerle birlikte olmamaktan, surekli bir bicimde, aşırı korku duyma ya da bu konuda isteksizlik gosterme.
Evinin dışında ya da bağlandığı başlıca kişilerden biri yanında olmadan uyuma konusunda isteksizlik gosterme ya da buna karşı koyma.
Yineleyici bir bicimde, ayrılma konusunu da icerene karabasanlar gorme.
Bağlandığı başlıca kişilerden ayrıldığında ya da ayrılacak gibi olduğunda bedensel belirtilerle (ornek olarak; baş ağrıları, karın ağrıları, bulantı, kusma gibi) ilgili yineleyen yakınmalarının olması.
Ayrılma kaygısı bozukluğu kaygı ya da kacınma sureklilik gosterir, cocuklarda ve ergenlerde en az dort hafta, erişkinlerde altı ay ya da daha uzun surer.
Bu bozukluk klinik acıdan belirgin bir sıkıntıya ya da toplumsal, okulla ilgili, işle ilgili alanlarda ya da onemli diğer işlevsel alanlarda duşmeye sebep olur.
[h=2]Konya Psikoloji uzmanlarına ulaşmak icin tıklayın![/h]
Kaygı anksiyete bozukluğu
Sağlıklı Yaşam0 Mesaj
●26 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Sağlık Forumları
- Sağlıklı Yaşam
- Kaygı anksiyete bozukluğu