Soma’dan peş peşe gelen acı haberlerle gunduzlerimiz gecenin karanlığına gomuldu...

Kanımız cekildi vucudumuzdan, kalbimiz karardı, toprağın altında atmaya başladı, kalbimiz Somalı maden işcilerimizden gelecek “canlı cıkarıldı” haberlerini bekleyerek carptı, umutlarımız simsiyah olana kadar.

Somalı madencilerin ve Soma halkının değil, hepimizin yureğine ateş duştu, yuzumuz komurun rengine burundu. Turkiye ağladı, dunya ağladı.

Modern yaşam diyoruz, cağdaşlaştık diyoruz. Ancak cağdaşlığın gerektirdiği insan hayatına verilen değeri toprağın altına işleyememişiz.

Biz işleyemedikce, doğanın kanunlarını kontrol edemedikce, doğa gozumuzun yaşına, kalbimize duşen acıya aldırmıyor.

Toprağımın altındaki madenleri isterseniz alabilirsiniz diyor tabiat ana. Ancak benim kırılma noktalarım var, kurallarım var, kırıldığımda ofkem cıkar ortaya diye uyarıyor.

Bu ofke en cok madencilerin hayatını kararttı ve karartmaya devam ediyor. Bedenleri toprağa, suya, mavi gokyuzune karışırken geride kalan oğulları, kızları, eşleri ve sevdiklerinin geleceği gozyaşıyla ıslanıyor.

Eşini kaybeden bircok kadının hamile olduğunu gosteriyor televizyon ekranları. Madenci bir babanın evladı olarak Turkiye’de doğmanın acısını daha anne karnında hissetmeye başlıyor bebekler.

Babasını kaybeden cocukların gozlerinden akan korku yanaklarını ıslatıyor. Bir cocuğun yureğine bu korkuyu duşurmeyi hicbir gerekceyle acıklayamazsınız.

Bu korkuyu ve gozyaşını yaşatmamak ve yaşamamak icin vicdan sahibi aydın bir birey olarak hepimiz uzerimize duşen sorumluluğu yerine getirmeliyiz ki, madencilerin solgun ve umutsuz ifadesi, yuzundeki siyahlığın ardında bile aydınlık ve hayat dolu bir tebessume donuşebilsin.

İnsanlığın başı sağ olsun…