Karakter Eğitimi
COCUKLARI YEMEK YASAK!
Her insan dunyaya gelirken birtakım eğilimler ve ozelliklerle gelir. Orneğin pek cok bebeğin, basitce aşırı hareketli yerinde duramıyor diye nitelendirilen hiperaktivitesi, daha anne karnındayken bir farklılık oluşturur. Bu ozelliğe sahip bebekler, anne karnında diğer bebeklere gore cok daha hareketlidirler, dunyaya geldikten sonra da bu hareketlilikleri belirgin bicimde artarak devam eder. Buna benzer, doğuştan getirdiğimiz ve sıklığı, yoğunluk derecesi koşullara gore en aza inebilse dahi yaşam boyu bizimle birlikte olan ozelliklerimiz mizac başlığı altında toplanır. Mizac, uyaranlara o anda tepki verme bicimlerimizi belirler; belli olay ve durumlara anlamlandıramadığımız bir sebeple hep aynı tarz tepkiler veririz. Modern bilim ve psikoloji mizac denilen olguyu, daha cok genetik kodlarla acıklama eğilimindedir, ki bu, aslında doğrudur. Fakat genetik kodlarımızın da cevresel şartlarla, hatta oğrenmeyle zaman icerisinde kucuk de olsa değişikliklere uğrayabileceği de son donem araştırmalarıyla kanıtlanmıştır. Ozellikle tek yumurta ikizleriyle yapılan uzun sureli deneyler, kalıtımın rolunun hangi alanlarda daha etkili olabileceğini gostermek acısından onemlidir. Sozgelimi, obsesif kompulsif bozukluğun ve depresif kişilik yapılarının gorulmesinde genetik gecişe dair bulgular elde edilmiştir. Ancak yine de bu konudaki calışmalar, net bilgiler elde edilmesi icin yetersizdir. Acıkcası, bilim cevreleri hala kişiliğin oluşumu ve gelişiminde oğrenme ve kalıtım ın etkileri konusunda net bir cerceve oluşturamışlardır. Genel kanaat, insanın sosyopsikobiyolojik bir varlık olduğu yonundedir; yani kişiliğimiz kalıtım, cevresel koşullar, etkiler ve oğrenmenin etkileşimiyle oluşur.
Mizac olgusunu, en sağlıklı bicimde, potansiyellerimizi barındırması ve insan-ı kamile zemin hazırlaması acısından değerlendirebiliriz. Mizacı, uzerine nasıl tohum atılırsa atılsın urun veren, verimli bir toprak gibi duşunebiliriz. Bu durumda, tohumların niteliği urunun niteliğini belirleyecektir. Fakat unutmamamız gereken husus, herkesin en nitelikli urunlere gebe, bol mineralli bir toprakla var edildiği hakikatidir. Herkes kendisinden en nitelikli karakteri doğuracak potansiyellerle donatılmış olarak dunyaya gelmiştir. Her insanın yaşayacağı yaşam koşulları birbirinden cok farklı olacağına gore, her insan icin insan-ı kamili doğuracak potansiyellerin niteliği farklı olacaktır. Her toprak parcası, kendi bulunduğu coğrafyanın iklimine gore, en faydalı urunleri verecek minerallerle donatılmıştır. Dolayısıyla her insanın farklı farklı mizac ozellikleri vardır ki, yaşayacağı kendine ozgu hayat şartlarıyla uyuşarak potansiyellerini insan-ı kamile vardırabilecek imkanlara sahip olabilsin.
Kişilik ise, toprağa ekilen tohumların sonucunda ortaya cıkan urunun vasıflarından ibarettir. Yani, sizin cocuğunuza sozlerinizle, davranışlarınızla, mimikleriniz ve ses tonunuzla yıllar boyunca tekrar tekrar ilettiğiniz mesajlar sonucunda, cocuğunuz bir algıma ve kodlama sistemi geliştirir. Kendisini, kendisi dışındaki dunyayı ve insanları bu algılama ve kodlama sistemiyle anlar. Bu sistem, otomatikleşmiş duşunce ve inanclardan oluşur; iyi nedir kotu nedir, kimlere guvenilir, kimlere guvenilmez, sevgi nedir, tehlike nedir, doğru ve yanlış vb. nedir, hep bu bicimde icselleştirilip yerleşir. Anne ve baba olarak, farkında olmadan cok verimli bir toprağı yanlış zamanda verilmiş, yanlış tohumlarla, yanlış ekme bicme yontemleriyle coraklaştırabilirsiniz. Bu nedenle karakter eğitimini de iceren, ebeveyn cocuk ilişkisi hayati onem taşımaktadır. Cahiliye doneminde kızlarını diri diri toprağa gomen ebeveynlerin durumu aslında bu acıdan bakılacak olursa, modern cağın insanları icin cok manidar mesajlar taşımaktadır.
Kişiliğin yapı taşları olan algılama ve kodlama sistemlerimizi belirleyen otomatik duşunceler ve inanclar, kendileriyle ilintili otomatik duygulanım bicimlerine neden olurlar. Bu duygulanım bicimleri de otomatik davranışlarımızı belirler. Kişiliğin elementleri; duşunce, duygu ve davranış bicimleridir. Bu bileşenler birbirlerini etkiler, besler ve değiştirirler. Dolayısıyla kişiliğin bir tek elementinde oluşan kucuk bir değişiklik, tum kişilik yapısına oyle ya da boyle sirayet eder. Kişilik, mizac toprağı uzerine inşa edilen bir binadır da diyebiliriz. Kişilik gelişimi sanılanın aksine belli bir yaşla sınırlı değildir, yaşam boyu surer. Fakat oğrenme de değişme kapasitelerimizin yaşla ilintili olarak değişmesine bağlı olarak kişiliğin oluşumundaki hız ve hareketlilik de zamanla giderek azalarak devam eder. Ozellikle yaşamın ilk altı yılı bu değişimin en hızlı olduğu donemdir ve bu donem oldukca onemlidir; ancak zannedildiği kadar belirleyici değildir. Ozellikle on- on iki yaş ve sonrası ahlaki yargılar ve soyut cıkarımların coğunun henuz yeni yeni yerleşebileceği bir donemdir. Bu donemden once cocukların, ahlaki ve soyut değerlere dair yetişkinlerinkine benzer, sağlıklı cıkarımları henuz yapamadıkları gorulur. Bunun nedeni, bu yaşın gelişimsel olarak, bu tarz bir değişim icin yeterli zihinsel,sosyal, duygusal olgunluğa henuz sahip olamamasıdır. Yaşamın ilk altı yılı, cocukla sağlıklı iletişim ve ilişki acısından yeterince iyi değerlendirilememişse, ergenlik daha ciddi ve uzun sureli problemlerin beşiği olacaktır. Ergenlik doğal olarak, az ya da cok sorunlu, gerilimli gecirilecek bir surec olduğundan, bu doneme dek karakter eğitiminde belli bir yol alınması şarttır ama karakter eğitiminin ilk şartının ebeveyn cocuk arasındaki sağlıklı yakın ilişki olduğunu unutmadan
Bu ilişkiyi sağlıklı kılacak birkac sozcuk ise şoyle sıralanabilir: Merhamet, şefkat sevgi, tutarlılık, istikrar, kurallar, mahrumiyet, zorluk, odullendirme, takdir, guven, duygu ve duşunce paylaşımı, farklılıkları kabul, istismardan uzak olmak, cocuklarımızı kendi gecmiş yaralarımıza ilac olarak, telafi aracı olarak kullanmamak
Doğru karakter eğitimi, cocuklarımızın kendine ozgu yapılarını, farklılıklarını kabullenebildiğimiz olcude mumkun olabilir. Cocuğumuzun mizacının uzerine oğrenme yoluyla kazandığı kişilik ozellikleri, hem ozgul hem de ortak sosyal ozellikler geliştirerek uyumlu olmasını sağlayacaktır. Kesretin icindeki vahdet ve vahdetin icindeki kesret ifadesi aslında bu konuyu en guzel bicimde ozetlemektedir; sağlıklı insan, hem biricik ve kendine ozgu bir yapı taşır, hem de diğer insanlarla ortak ozellikler iceren bir yapı taşır.
Psikoloji bilimi, tarihsel gelişimi icinde pek cok kişilik teorisi ortaya cıkarmıştır. İlk donem teorileri kısır ve cokca hata barındıran teorilerdir. Maalesef ki, ulkemizde de hala bu ilk donem teorilerinin eğitim-oğretim modelleri uzerinde ve sosyal hafızamızda etkili olduğu goruluyor. İlk donem kişilik teorisyenleri kişilik gelişimini belli yaşlarla sınırlandırmışlar, ilk altı yaşa hatta daha da ileri giderek ilk uc yaşa aşırı onem yuklemişlerdir. Oyle ki insanı, bebekliğine ya da ilk cocukluk anılarının değişmez etkisine mahkum olarak gormuşlerdir. Ya da insanı sadece biyolojik bir yapı olarak damgalayıp, aşırı indirgemeci, koşulcu, katı ve negatife odaklı,belirsizliklerle dolu teoriler geliştirmişlerdir. Oysa bu teorilerin dışında, daha sonra geliştirilen teoriler cok daha fazla kabul gormuş ve onaylanmıştır; orneğin sosyal bilişsel oğrenme kuramları davranışcı kuramların bir uzantısı olarak oğrenme, bilişsel surecler ve sosyal etki konuları uzerine yoğunlaşır. İnsancıl kişilik teorileri ise oğrenmeye, sosyal sureclere ama daha cok da insanın secme ozgurluğune vurgu yapar. Her insan, cocukluk yaşantılarından, ebeveyn ilişkilerinden, cocukluk doneminde oğrendiklerinden cok etkilenir ve bakış acılarımız, algılama/yorumlama/duygulanma bicimlerimiz bu etkilerle belirlenir ama bu belirleniş, yaşamın icinde her yaşta devam eder. Belki yaşımız ilerledikce oğrenme kapasitemiz azalır veya oğrendiklerimizin bizi etkileme, şekillendirme oranı, yoğunluğu azalır ve yavaşlar; ama buna mukabil, cocukluktan cıktıkca ve yetişkinliğe vardıkca irade ve analiz gucumuz artar. Dolayısıyla var olan kodlamalarımızla bile on binlerce yeni bağlantı kurabilme ve o bağlantıları daha sağlıklı analiz edip daha guclu bicimde karar verip hareket edebilme kabiliyetlerimiz, yetişkinlikte dahi karakter gelişimimizi olumlu manada surdurmemizi sağlar.
Karakter eğitimi kişilik yapısı uzerine eklenen manevi, ahlaki, sosyal değerlerin kazandırılması surecidir. Değerler sistemi eğitimidir ve bu eğitim de kişilik yapısının nasıl geliştiğine bağlı olarak verim verir. Eğer siz, toprak diye betimlediğimiz cocuğunuzun mizacını anlayıp, kabullenip, o mizaca uygun tohumları (sozel, davranışsal, duygusal, bilişsel oğretilen her şey) doğru bicimde ve doğru zamanda (toprağın yapısına,ihtiyacına gore) ekebilir ve sulayabilirseniz (burada sulamak, odullendirmek, cesaretlendirmek, takdir etmek anlamlarında anlaşılmalıdır), ortaya o toprağa uygun, o toprağın verebileceği en leziz meyveler cıkacaktır. Ayrıca her meyve, meyvelik vazifesini gordukten sonra yeni bir meyveye donuşmek uzere ya da toprağın verimliliğini arttırmak uzere , tekrar toprağa geri donecektir. Her bir olumlu haslet, bir sure sonra başka bir olumlu hasleti tetikleyecektir. Fakat eğer, toprağı iyi tanımazsak, onun nasıl bir toprak olduğunu bilmezsek, hangi mevsimde, hangi tekniklerle, hangi ceşit tohumlarla yeşereceğini de bilemeyiz. O zaman da,yanlış tohumlar eker, mizac toprağının yapısını bozar ve acı meyveler yetiştiririz. Ancak bu meyve veren bitki oyle bir ozellikle donatılmıştır ki, belli bir yaşa gelince artık biz ona yanlış ne verirsek verelim, onun o yanlış beslenmeden kendini kurtarıp yenileme imkanı, kapasitesi onda vardır.
Karakter eğitiminde vereceğimiz değer tohumları icin onşart, once sağlıklı bir kişilik yapısının varlığıdır. Siz, değerler eğitimini gece gunduz yaparsınız, anlatıp durursunuz evladınıza, ama o bir turlu anlamaz, anlamak istemez; ya da o an anlıyor gibi yapar ama tam tersi şekilde davranır. Neden? Cunku siz değer eğitiminden cok once evladınızla doğru, sağlıklı, hakiki bir yakın ilişki kuramamışsınızdır. Ona ahlaki değerleri, korkutarak, cezalandırarak veya suc ve ceza vurguları yaparak vermeye calışmışsınızdır. Cok katısınızdır,hicbir esnekliğe izin vermezsiniz, mukemmelliyetcisinizdir veya esnek ama tutarsızsınızdır; soylediklerinizi siz yapmazsınız veya bir oyle bir boyle konuşursunuz, kurallarınız durmadan değişir. Ona vakit ayırmazsınız, onu sevdiğinizi ve ona guvendiğinizi sozlerinizle, davranışlarınızla yeterince gostermezsiniz. Surekli eleştirirsiniz, bazen takdir etseniz bile arkasından bir ama gelir mutlaka. Ya cok uzun izahlar ve nasihatlerde bulunursunuz ve onu pek dinlemezsiniz, ona nasıl hissettiğini, ne duşunduğunu, cozum onerilerini hic sormazsınız; ya da hic ornek vermeden, hicbir acıklama yapmadan, sebep belirtmeden oyle olmalı, bu boyledir diyerek kestirip atarsınız. Cocuk o davranışın temelinde yatan sebepleri hic anlayamaz boylece, vermeye calıştığınız değerler ona anlamsız gelir. Sırf siz istiyorsunuz diye ve sırf kendi zararına olmasından cekindiği icin o değerlere gore yaşar. Ama o değerleri gercekten benimsemez, bir sure sonra bağımsızlığını kazandığında da o değerlerin tam tersi gibi yaşayabilir ve bundan rahatsız da olmaz. Hatta daha bağımsızlığını kazanmadan, sizin ulaşamayacağınız kendisine ait alanlarda o değerlerden kendisini sıyırır kolaylıkla. Cunku o değerleri icselleştirmemiştir, o değerler onun değil, sizin değerlerinizdir. Cocukların değerleri icselleştirebilmeleri icin o değere dair caba vermeleri, o değerin inşasında payları olduğunu hissetmeleri gerekir. İcselleştiremediği değerler doğal olarak cocuğa anlamsız gelir. Değerlerin kazandırılması anlam eğitimiyle mumkundur, anlam ise ancak yakın ve sağlıklı bir ilişki vasıtasıyla deneyimleyerek ozumsenebilir.
Cocukları yalan soylediklerinde ağızlarına biber suren anneler! Cocukları ceplerinden para aşırdığında tekme tokat dayak atan babalar! Kırık notlu karneyle eve gelme diyebilen ebeveynler! Cocuğunuzun, hoşunuza gitmeyen bir surat hareketinde, bir mimiğinde, bir kelimesinde husrana uğrayan, yıkılmış, kuskun bedbaht anneler! Benim cocuğum nasıl bunu yapar! tekerlemesine kalbini sıkıştırmış babalar! Sizin hayalini kurduğunuz cocuğa benzemiyor diye suclayıp, cocuğuna onunla konuşmama cezası veren ebeveynler! Lutfen, cocuklarınızı coraklaştırmayın; onlara hata yapma, deneme, pişman olma, geri donme, af dileme, oğrenme ve değiştirme imkanı verin, Yaratıcı'nın biz yetişkinlere halihazırda verdiği imkanı!..
Psikolog Dilek Akıcı Tayanc
[h=2]Aydın Psikoloji uzmanlarına ulaşmak icin tıklayın![/h]
Karakter eğitimi
Sağlıklı Yaşam0 Mesaj
●15 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Sağlık Forumları
- Sağlıklı Yaşam
- Karakter eğitimi