Cocukların heyecanını gozlerinden okuyordum. Acaba bu oğretmenimiz kim, ne kadar sure bizi okutacak der gibi meraklı gozlerle beni suzuyorlardı. Sınıftaki oğretmen masasına oturup kahverengi kaplı yoklama defterinden sınıf listesini almaya calışırken, iclerinden biri sanki bu dunyanın tum yukunu sırtında taşır gibi usulca yanıma yaklaşıp: "Oğretmenim ben sınıfı gecerim" diye tatlı bir tebessumle soru sordu. (Bilenler bilir soru eki kullanılmaz buralarda.) Oğrencimin korku dolu gozlerle benim vereceğim cevabı beklemesi, zaten soğuk olan sınıfta yureğime sıcacık bir havanın girmesine vesile oldu. Yaşıtlarına gore nispeten kısa boylu, kıvırcık saclı, renkli gozlu; yuzunde hafif hafif kucuk cilleri olan bu guzel cocukta, hem yeni bir oğretmenin gelmiş olmasından kaynaklı korku; hem de oğretmeninin gozune bir an once girip sınıfı gecmenin telaşı vardı. Bu soru uşuyen ve tedirgin olan cocukların rahatlamasını sağladı. Birbirimize alışma suresini kısalttı.
Aslında ben cocukların değişen -inanılması zor ama- altıncı oğretmenleriydim. Sanırım yedinci oğretmenlerini goreceklerinden bir haberlerdi. Sahi İlkokul ucuncu sınıfa gidip de altıncı oğretmenlerini gormek cocuklar icin ne kadar zordur siz duşunun...
yazının devamını okumak icin hepinizi: http://hayatsanati.blogspot.com/2013...aman-1_14.html adresine bekliyoruz..

__________________