dunyanın ilk 10 guzeli cıplak yarışmalar cıplak guzellik yarışması
Gunumuzden dort bin yıl onceye gidelim.
Dunyanın ilk guzellik yarışmasının ve Troya savaşının arifesindeyiz.
Ve en buyuk şiirine "İlyada" ya sahne olacak o gunun Anadolusu'na hayal gozuyle şoyle bir bakalım. Yumuşak cimenlere uzanarak yaz gununu kavalının sesiyle gecirmiş olan coban yorulup susunca, kendi acemi sanatının cıkarabildiği seslerden kat kat tatlı bir muziğin taa ucralardan geldiğini duyar ve gonul gozuyle guneş arabası ustunde Apollon'un bir altın liri calarak guneşle parlayan yeryuzunu buyulediğini gorurdu.
Gece avcısı yeni doğan hilalin ışığını şukran dolu yurekle karşılar; ay ışığı govdeli tanrıca Artemis'i ay ve yıldızlar gibi kendi perileriyle avının peşinde hızla koşmakta olduğunu sanırdı.
Ruzgar sıcak esince kaynağından serin ve berrak fışkıran sularından susuzluğunu giderirken gurbet yolcusu su perileri naiad'lara dualar ederdi.
Uzak dağ yamaclarından guneş ışınlarının ve golgelerin koğalaştığını goren ova orakcıları, dağ perileri oread'ların koşuşmakta ve birbirine unlemekte olduğunu sanırlardı.
Sık ormanlarda, sessizlik icinde, yaprakların derin derin ic cekişinde Zephyros'un sevgilisini, arayıp fısıldadığı işitilirdi.
Calılar arasında yaban kecisinin boynuzunu gorunce yolcular tanrı Pan'ı gormekte olduklarını sanırlardı.
Dunyanın o donemi masumluk, cocukluk ve duş donemiydi.
O donem Homerik Cağ'dı.
İşte o cağda dunyanın ilk guzellik yarışması, Artemis'ler, naiad'lar ve oread'lar Anadolu'sunda yapıldı.
Argo gemisi, dumenin yanında duran ozan Orpheus'un musiki uyumlu dizemine(temposuna) gore kurek calarak Canakkale'den gecti.
Marmara Denizi'ndeki yeşil diplerde, bu şanlı tekneye hayran kalan deniz kızları hep yuze geldiler.
İşte o gun Okyanus perileri, bellerine kadar denizlerin kopuklerinden cıkarak sutbeyaz gerdanlarını siftah olarak insanlara gosterdiler ve yine o gun Peleus, deniz tanrıcası Thetis' i gordu ve ona gonlu sevgiyle aktı. Thetis de hemen orada onun bu arzusunu gulumsemeyle karşılayarak onu cıldırasıya mutlu etti.
Peleus'un deniz perisi Thetis ile evleneceği gun duğune butun tanrılar cağrıldı. Yalnız fesat cıkarmaması ve oyunbozanlık etmemesi icin kıskanclık ve nifak tanrıcası Eris duğune cağrılmadı. İşte buna kızan Eris, coşkulu şolenin en aşkın anında masanın uzerine bir altın elma( Hespereid, Balear adalarında hasıl olan altın elmalardan, yani portakallardan) atmıştı.
Elmanın uzerinde "En guzele!" yazılıydı.
Her kadın gibi her tanrıca da kendini, "en guzel" sanarak elmaya sahip cıktı. Elemeler yapıldı ve sonunda guzeller uce indi.
Bunlar, Aphrodite(*), Hera, Pallas Athena idi.
Bu uc guzel, Tanrılar Tanrısı Zeus' a gidip, aralarında, en guzeli secmesini rica ederler. Zeus, bu işin sonunda bir capanoğlu cıkacağını tahmin ederek, onlara Troya'nın yanında İda dağına gitmelerini, orada hem Paris, hem de Aleksandros diye anılan bir prens olduğunu, babasının koyun surusune cobanlık etmekte olan bu gencin, mukemmel bir guzellik bilgini olduğunu, Paris'in bir şehzade olmasına rağmen, babası Troya hukumdarı Priamos' a bu oğlunun bir gun ulkesinin mahvına sebep olacağı icin uzaklara gonderdiğini soyler.
Paris o anda Kocakatran dağlarında Oinone adlı guzel bir peri kızıyla yaşamaktaydı. Ayın onbeşi Kocakatran dağlarının İda doruğunu tepeden tırnağa kadar gelin tellerine benzeyen nurla ortmektedir.
Kucuk Menderes nehri de kendi bolgesi boyunca ay ışığından hilalimsi gumuş kavisler cizerek Boğaz' a akmaktadır..
Tam o sırada uc tanrıca, guzelliklerinin butun gururuyla Paris'in karşısına cıkagelirler. Uc buyuk tanrıcanın olağanustu guzelliklerini gorunce delikanlı şaşırır. Tanrıcaların herbiri delikanlıya bir şey adar.
Hera, Paris' e Asya ve Avrupa'nın sahipkıranlığını;
Athena, Troya'lıları Akha'lar uzerine muzaffer etmeyi;
Aphrodite ise zevce olarak dunyanın en guzel kadınını vaad eder.
Esmer Hera bir eliyle sert, kabarık ve sivri memesini, oteki eliyle de mukellef ortuyu kalcalarının hizasında tutmaktadır.
Pallas Athena, guzellik yarışmasına katıldığı halde, kendisinin utangac yaradılışına ihanet etmeden giyinik olarak gelmiştir.
Aphrodıte, altın saclarının ağırlığı altında yine de başını dik tutmaktadır. Govdesi beyaz bir ırmak gibi akarak genişlemekte ve gobeğinde bir tek cicekle suslenmiş bir sut golune donmektedir.
Paris, elmayı kime verecektir? Yoksa uc parcaya mı bolecektir? Ya da hic bolmeden ve kimseye vermeden elmayı oturup kendi mi yiyecektir?
Aphrodıte, zon veya sestus denilen kısa bir kuşak takıyordu. O kuşağı takan kadın, erkeklerin gozlerinde guzeller guzeli olurmuş. Hatta Hera, kocası Zeus'tan iltifat gormediği zamanlar Aphrodıte den bir gece icin kuşağını odunc vermesini yalvarırmış. Bu kuşakta butun zerafetler, cazibeler, tatlı gulumsemeler, suzgun gozlu veya ateşli bakışlı davetler, kandırıcı ic cekişleri, anlamlı susuşlar ve bakışlar gizli bulunuyormuş.
Elmayı elinde tutan Paris'in gozlerini Aphrodıte'den ayırmadığını goren Hera, guzellik tanrıcasına kızarak ona, "Sen haksızlık ediyorsun. O kuşak senin belini sardıkca butun gozler sana donuyor." diye cıkışmış.. Bunun uzerine Aphrodıte, sinirli bir davranışla kuşağını koparırcasına cıkararak Hera'ya uzatmış. Hera kuşağı takınmış. Artık Aphrodıte yalınkılıc gibi boyunca cıplak kalmış.
Paris, altın elmayı yavaş yavaş ona uzatmış.
O devirde yaşayan kadınların en guzeli Helene olduğu icin, onun elini isteyen isteyeneydi. Bunların arasında kurnazlığıyla un salmış İlias da vardı. İlias, Helene kime varırsa varsın bir haksızlığa uğrarsa, kendisiyle evlenmeye aday olan herkesin kıza yardıma koşacaklarına yemin etmelerini istedi. Onlar yemin ettiler. Helene adaylar arasında Sparta kralı Menelaos ile evlendi.
Paris, guzel kadını Sparta'dan kacırıp Troya kentine getirdi. İşte o zaman butun adaylar, yani Akha'lar, Agamemnon'un emrinde Troya'ya saldırdılar.
Bu savaşta altın elmayı alamayan Hera ile Athena, Akha'lara; Aphrodıte ve savaş tanrısı Ares ile Apollon Troya'ya yardım ettiler.
(*) Aphrodıte'nin, Zeus ve karısı ya da Deus ile onun dişisi olan Dione'den doğmuş olduklarını soylerler. Ama Yunanca "aphro", kopuk; "aphrodıte" de kopuk yavrusu demektir. Aphrodıte, Batı Anadolu'nun guneyindeki ufuktan sabah yıldızının doğduğu gibi bembeyaz ve yumuşak kopukten cırılcıplak doğmuştur. Aslında Aphrodıte, bir bereket, ay, sevgi ve guzellik tanrıcasıydı. Doğuda onun adı yıldız anlamına gelen Astoreth ve Astarte idi. Guzellik ortu kabul etmediği icin, Olympos tanrıları arasında giyinmemiş olan biricik tanrı Aphrodıte'dir