Babaları Kronos’un yok edilmesinden sonra uc oğul yani Zeus,Poseidon ve Hades kalan mirası anlayış icinde paylaşmış. Zeus’a ucsuz bucaksız gokyuzu, Poseidon’a engin denizler, Hades’e ise tum toprakaltı miras olarak kalmış. Toprakaltı karanlığı dolayısı ile olumu ve kederi simgeler. Hades, insanları kendi diyarına goturebilmek icin gorulmemek zorunda olduğunu hissettiğinden , ona bu gorulmezlik ozelliğini sağlayacak bir miğfer giyermiş. Oluler ulkesinin tanrısı doğal olarak insanlar tarafından sevilmez ve kendisinden korkulurmuş. Cehennemdeki muhteşem bir sarayda tanrıcalardan ve olumlu kadınlardan uzakta tek başına yaşarmış. Kendine eş olarak yeryuzunden cebren ve hile ile getirdiği guzel kadınlar bile ışıksız ve hareketsiz olan bu ortamda dalından koparılmış bir cicek gibi gunden gune solarak olurlermiş. Hades de sevgiye muhtac, ancak caresiz bir şekilde o zenginliğe rağmen mutsuz bir hayat surermiş. Buraya girmeye cabalayanlar icin giriş cok kolay, ama cıkış olanaksızmış. Kapıda bekleyen Kerberos adlı kopek buraya girmeye niyetlenen insanlara kuyruğunu sallayıp, olanca şirinliğini takınarak, ayaklarına surunur, onlerinde yuvarlanır onları iceri sokmaya calışırmış. Ancak iceri giren insanlar karar değiştirdiklerinde , acımasız bir canavara donuşurmuş. İceri girildiğinde, insanlar eski hallerinden farklı olarak adeta bir jole gibi naylonumsu bir inceliğe ve saydamlığa burunur, solgun ve inisiyatiflerini kullanamaz bir duruma gelirlermiş.

Burası birbirinden korkunc ortamlara sahip bir yermiş. İlk olarak cok buyuk bir gurultu ile tepelerden aşağıya şelaleler oluşturarak akan, insanları bir kayadan diğerine hızla carpan, anaforlarla diplere cekildikleri, zaman zaman soğuktan dondukları buzlu sular; insanı bir anda yakan sıcaklıktaki goller ve su ve akışı yavaşladığı zaman bastıklarında icine goctukleri bataklılar iceren ,cok derin ve genel olarak yuksek debili acılar nehri Akheron ile karşılaşırlarmış. Bu nehirde gelen kişileri karşıya geciren bir kayıkcı bulunurmuş. Ancak bu kayıkcı bu işi yapmak icin cok az para istermiş. Eğer gelenlerin parası yoksa bu kişileri kayığına almaz ve ceşitli zulumlere başvururmuş. Bu nedenle o donemlerde mezara az miktarda para koymak adetmiş. Eğer kişi intihar etmişse ya da gomulmemişse bu kayığa binemezmiş.Burada birbirinden vahşi yaratıkların insanın kanını donduracak sesleri duyulurmuş. Burada daha eski donemlerden beri cezasını cekmekte olan başka mitolojik kokenli canlılar da bulunurmuş. Bunlar arasında Artemis’i kucumseyen dev goğsunu surekli olarak didikleyen bir akbabanın verdiği acı ile feryat ederek, zincirlere bağlı olarak yaşayan Tityos ; tanrılardan duyduğu sırları başkalarına yetiştiren, hile ve fesatlık icinde yaşayıp, oğlunu pişirip tanrılara yedirmeye kalkan, susuzluk ve aclığa mahkum olarak yaşayan Tantalos; kendini tanrı gibi hisseden krallar ; yabancılara kotu davranıp onlara zarar vermenin cezasını devasa bir kayayı bir tepenin zirvesine dek yuvarlayarak itip, sonra o kayanın tekrar aşağıya yuvarlanması ile tekrar aynı şeye baştan başlayan Sisyphus ve kocalarını oldurmek sucundan, dibi olmayan bir kabı, sonu gelmez bir şekilde hababam suyla doldurmakla cezalandırılan Danaos’un kızları bulunmaktaymışlar.Bu kısmın dışında iyi niyetli, yardımsever, calışkan,durust insanların gittiği bir de cennet varmış ki, burada insanlar tanrılar gibi yaşarlarmış.