goğsunden sut cıkaran kadın kadın tanrıcalar
KADIN TANRICALAR NASIL OLUŞTU ?

Bugun erkek bilicilerin ağız birliği ettikleri gercek şudur:
Once dişil yaratıcılar vardı. Eril tanrı kavramı, ilk once simgesel anlamda da olsa onların oğullarından cıktı. Adlarını analarından aldılar, e.d tanrı-analardan. Ancak daha sonra kadının erkekten yaratıldığı duşuncesine uygun olarak kadın adlarına son ekler eklendi. Boylece bu cinsin sonradan yaratıldığını sozcuklerle doğrulamak istediler.

"Kadın bebeğini kucağına aldı, kendi bebeğini, bir eliyle bebeğini tutup, bir eliyle de goğsune vurup duruyordu. Ne yazık ki kimse onun ne demek istediğini anlamıyordu.Garip sesler cıkarıyodu, hem de karmaşık.Anlamak icin cok caba harcıyorlardı, acz icinde bakıyorlardı.Kadın yılmıyor, bu kez başkasının bebeğini alıp oyununu surduruyordu. O bebek onun değil ! Anlatmak istediği de bu zaten, onu annesine veriyor tekrar kendi bebeğini alıyor, eliyle kendi karnını işaret ediyor,onun kendinin olduğunu anlatmaya calışıyor; ağzından peşi peşine cıkan MEE sesiyle. Bir koyun gibi meliyor. (Keci de olabilir, yavrusunu cağıran inek gibi Muuu da yapabilir). BENİM, BANA AİT, BEN!!!"

Soz ilizyondur, hangi varlığın adı soylenirse o varlığın imgesini ve ona bağlı başka imgeleri zihnimizde canlandırır. Topluluğun da zihninde ,koyun, keci, inek, manda canlandı. O cağda kadın olması, ana olması buyuk kazanc. Camuru comleğe, elyafı dokumaya,ağacı meyvaya donuşturen; sonra da elinde bicim bulan nesnelere ad veren, yaptıklarını sozcuklerle seslendiren kadınlardan biriydi o. Once ANA olduğu icin, sonra doğada orneği bulunmayan nesneler urettiği icin ilk " BEN YAPTIM" ," BANA AİT ", "BENİM" diyen ( bu sozcuklerin o cağdaki karşılıklarını soyleyen) kişi ILK BIREY.
Kadın neden bu hayvanların seslenişlerini seciyor kendine ad olarak ya da kendisiyle o sesi ozdeş kılıyor ? Temel neden bu hayvanlardan kaynaklanıyor. Munis kişilikleri ve başta sut olmak uzere sayısız yararları. İnsanları en cok rahatlatan ses , ozellikle doğada yaşayanların anneleri ile ilişkilerinde cıkardıkları ses, anaların yavrularına yanıt verişi. Doğada mee sesi cınlıyor, ve insanlar binlerce yıl bu sesten etkileniyorlar.
O cağdaki insanın zihinsel dizgesi boyle acıklar. İlk yaratıcı, neyin ne olduğunu, ne zaman ,nerede, nasıl yaratıldığını bilir. Adları ilk ortaya cıkaran, adları bilen olduğuna gore, butun bunları bilen de odur. Cocuk yapmasını bildiği icin ilk yaratıcı dişildir. Canlılar hatta cansız varlıklar, seslemler, sozcukler ,adlar, ezgiler onun karnından cıkmışlardır.. Dolu olan urun veren odur. Sozdeki gizil guc de onun soluğuyla govdesinin icinden gelmektedir. Soluk, can, ruzgar... bunlar birbiriyle ve tanrı anayla ozdeş sayılırlar. Sozcukler onderin icinden geliyor ve sozu edilen varlığın yerine geciyorlar . Ad koymayla başlayan seruvenin onu nereye gotureceğini bilmiyor.
Tanrı-ana, kucuk topluluğun sorunlarını, evren ve doğa boyutlarında ele alıyor. Onderin ve topluluğun başları uzerindeki gokyuzu, ayaklarının altındaki toprak, dağlar, akarsular goller, deniz, guneş, ay, yağmur, gece ve gunduz.Tanrı-ana onlara ad koyuyor,onlarla adları arasında, onların adlarıyla kendi adı arasında ilişki kurarak ad koyuyor. Cunku o dilin sahibi olunca dilin gosterdiği herşeyin de sahibidir. Doğadaki ureme, yaratma yeteneği dilde de vardır, tanrı- anada da. Tanrı-ana ve doğa butun mitoslarda berekettir.
O halde tanrı-ana dilinin neden butun coğrafyaların mitolojilerinde cinsellik ve doğumu konu alarak one cıkardığını anlamak olası. Cunku o en iyi yapıyor " BEN YAPTIM" dediğinde once yaptığı cocuk ve sonra da urettiği işe yarar eşyalar var kucağında, elinde." BENİM" sozcuğu bile onda once doğumla ilişkili. Doğum, cinsellik, buyutme, coğaltma, olum ve yeniden canlandırma. Bunların hepsi tanrı-anadaki sozun gizil gucuyle olmaktadır.
Tanrısal varlık, bu ulaşılmaz sayılan evren varlıklarına, gok cisimlerine ad koyan tanrı-ana onlara ulaşabilir, onlarla konuşabilir, onlarla pazarlık edebilir. Duşmanlarına onlarla zararlı, dostlarına onlarla faydalı olabilir. Onlara buyruk veren onları yoneten o. Topluluğun ondan istediği insan neslinin hep surmesi, kısırlığın ve kıtlığın olmaması. Doğa duzeni bozulmadan sursun ki insan nesli de devam etsin.Ad, tanrı-anaların yetki alanlarını, kimliklerini yaşam oykulerini gosteren bir işarettir, bunların ozetidir.
Ad koyma ile tanrı-ananın yazgı vermesi arasında da ilişki vardır. Butun mitolojilerde yeni doğmuş bebeğe kader verenler tanrı-analar ya da doğum tanrıcalarıdır. Eski Mısırda sayıları yedi bazen de dokuz olarak gosterilen HATOR adlı tanrısal kadınlar yeni doğmuş bebeğe kader verirlerdi.
Tanrı-ananın adı da tanrı-analığı gosteren bir işarettir.Tanrı-anaların tanrıcaların evrensel adı " MA " onun niteliğini acıklar. MA sozcuğu Sanskritcede, bilmek, yapmak, olcmek anlamına gelir ki bu " MA " adının tanrı-anaya doğumunda verildiğini, kendini yararlı bir buluşla, bir calışmayla kanıtladıktan sonra verildiğini gostermektedir. Ad, tanrı-anaların yetki alanlarını, kimliklerini, yaşam oykulerini gosteren bir işarettir. Eski Turk toplumlarındaki geleneğe gore yiğitlik gosterene kadar erkek cocuğa ad verilmezdi. Eski gocebe topluluklarda, cocuklara verilen hayvan adlarının, hayvandaki bazı guclerin onlara gececeğine inanılırdı. ( Tanrı Musaya " adlarına gore say" der. Musa kavmindeki kişileri tek tek sayar ,ama hepsi erkektir,aralarında birtek kadın yoktur . Bu erkeklerin sayımı eski kadın tapımlarındaki " kadın kahramanların sayımına" bir yanıttır."siz bizi, yani erkekleri hesaba katmıyordunuz. Biz de şimdi sizleri saymıyoruz" dercesine).
Kadın tapınmalarının, tanrı-ana yonetimlerinin yazıdan binlerce yıl onceye kadar gittiği bilimsel araştırmalarla bilinmektedir. Anaerkil tapımlar kadar eski olan bir dilin cok guclu bir kadın soylemi geliştirmesi ve soylemleriyle ( kadın tapımlarının zaman boyutu yanında, kucucuk kalan bir zaman diliminde yeralan ) ataerkilliği etkilemesi olağandır. Buna karşın yazıyla birlikte kadınların konuşma dilinde bıraktığı cok guclu izler yok edilmeye calışılmış ve beşbin yılda başarılmıştır da. Kadın tapımlarındaki, tanrı-ana yonetimlerindeki hemen her konuda atılan temeller unutturulmuştur( Ama eski alfabeler cozuldukce ve metinler okundukca yalan uzerine kurulmuş imgelerde teker teker yıkılmaktadır).
Sumerde yazı yazmayı oğreten okullardaki oğrenciler erkekti, saray ve tapınaklarda da kayıt tutanlar erkekti. Bu yuzden, daha once kadın tapımlarında soylenen ve kuşaktan kuşağa ezberlenerek gecirilen şiirler erkek yazıcılar tarafından tabletlere gecirilirken ataerkil niteliklere burunmuştur ve Tanrı-analar devri sona ermiştir.