Kalp krizi nasıl olur ? Goğus ağrısı nasıl yorumlanmalıdır ?Kalbin kan ihtiyacını karşılayan ve "koroner arter" adı verilen damarlardan birinin tıkanması sonucunda kalp hasarı oluşması tablosuna Kalp Krizi (Miyokard İnfarktusu) denir. Kan akımı bozulunca, ciddi bir ritm bozukluğu ile ani olum gelişebilir veya kriz, ani olume yol acmadan ama kalp dokularının dakikalar-saatler icinde giderek kaybedildiği bir surec halinde ilerleyebilir.
Genellikle goğsun ortasında geniş bir alanda baskı-yanma-sızlama ile karışık bir ağrı ile kendini belli eder. Goğsun ortasındaki bu ağrı hissi yaygın vasıfta olup, boynun on kısmına, sırta, sol kola veya her iki kola-omza doğru yayılabilir. Bu esnada soğuk terleme ve bulantı hissi, genel durum bozulması, korku ve endişe hali de eşlik edebilir.
Ancak bu anlatılanlar, sadece sık gorulen belirtileri ifade eder. Her hastada tablo aynen boyle olmayabilir. İstisna olarak; gerek ağrı şekli, gerek ağrı bolgesi ve gerekse de eşlik eden diğer belirtiler acısından farklılıklar olabilir. Bu belirtilerin hepsi birden olmayabilir, bazen hicbiri olmayabilir, hatta ağrı bile olmayabilir. Ozellikle kadınlarda, diyabetli (şeker hastalığı) kişilerde ve ceşitli sinir sistemi hastalıklarında, kalp krizi tablosu bu klasik anlatımın biraz dışına cıkan belirtilerle de seyredebilir, teşhis koymak gucleşebilir.
Diğer yandan, bu anlatılanları hisseden her kişi mutlaka kalp krizi geciriyor demek de değildir. Mide-yemek borusu hastalıkları, safra kesesi hastalıkları, şiddetli stres ve gerginlik gibi pek cok durumda da buna benzer belirtiler hissedilebilir.
Ağrı şiddetinin hicbir anlamı yoktur. Ağrının hafif olması olayın onemsiz olduğu anlamına gelmediği gibi, cok şiddetli ve buyuk ızdırap veren bir ağrının altından da onemli bir şey cıkmayabilir.
Belirtiler kalp krizinden şuphelenmemizi sağlar, ama teşhis koydurmaz. Teşhis; bir acil klinikte CKMB ve Troponin-I veya Troponin-T gibi laboratuar testleri ve kalp elektrosu (EKG) bulguları ile konur. Yine burada da, laboratuar bulguları ve EKG değişikliklerine başka durumların da yol acabileceğini ve diğer yandan, bir hastada o sırada kalp krizine giden bir surec yaşandığı halde en azından erken donemde laboratuar testleri ve EKG'de hicbir değişiklik saptanmayabileceğini de belirtmekte fayda vardır. Bu tahlillerin ağrının uzerinden 6 saat gectikten sonra da normal olması olayın kalp krizi olmadığını gosterir, ama kalp hastalığı olasılığını tamamen kaldırmaz. Cunku kalp krizi yani infarktus, damar tıkanıklığı surecinin en son noktasıdır. Tahlilin iyi bulunması sadece bu en son basamakta olmadığınızı gosterir, ama ara basamaklarda olmadığınızı garanti etmez. Daha oz olarak soylemek gerekirse, ağrının uzerinden 6 saat gecmiş ve bu tahliller iyi bulunmuşsa henuz infarktus olmadığınız icin şimdilik rahat bir nefes alabilirsiniz, ama ağrınızın kalp damar problemiyle ilgili olma olasılığı hala vardır!
Bir hastanede kalp krizi teşhisi konulunca ilk yapılması gereken şey, kalp damarını tıkayan pıhtının hızla ortadan kaldırılmasıdır. Bu da ya pıhtı eritici (trombolitik tedavi) ilaclarla veya acil anjiyoplasti-stent işlemi ile olur. Bunların hangisinin tercih edileceği, tamamen merkezin ve bolgenin imkanlarına, krizin suresine ve hastanın ozelliklerine bağlıdır. Pıhtıyla tıkanma yani kriz sureci ne kadar uzunsa kalp dokularındaki kalıcı tahribat o kadar artar. Dolayısı ile kalp krizi sureci dakikalarla yarışılan bir surectir, luzumsuz bekleyişlere ve ertelemelere tahammulu yoktur. Hastanın geri kalan omur suresine ve kalitesine fayda sağlamak bakımından, krizin 30.dakikasında mudahale etmekle 3. saatinde mudahale etmenin arasındaki fark dağlar kadardır.
Kalp krizinden şuphelenilen bir durumda ne yapılacağı sık sık sorulmaktadır. Yukarıdaki tablonun her zaman kalp krizi anlamına gelmediğini zaten belirtmiştim. Dolayısı ile "Kalp krizinde hemen şoyle aspirin alınmalı, boyle ilac yutulmalı" diye bir oneride bulunmayı yersiz buluyorum. Zira benzer bir tablo mide kanamasında veya aort damarı yırtılmasında da yaşanabilir ve aspirin gibi ilaclar kullanmak veya dil altı hap almak, aslında belki kurtarılabilecek bir hastanın sırf boyle bir hata yuzunden kaybedilmesine de sebep olabilir. Kimse, hatta o sırada evinize gelen bir kalp doktoru bile sadece ağrınıza bakarak size kalp krizi teşhisi koyamayabilir ve yanılabilirken, siz hic koyamazsınız.
Peki ne yapılmalıdır? Ben "ne yapılmamalıdır?" sorusunun cevabını vereyim. En yapılmaması gereken; boyle bir şuphe doğduğunda olayı uşutme, midesini bozma, gaz ağrısı gibi sebeplere bağlayıp evde kıvranma ve doktora ertesi gun gitme planları yapmaktır. Varsın boşuna evham yapmış olun. Varsın, buyuk ihtimalle size onemli bir şeyinizin bulunmadığı, olan bitenin de sadece bir gaz sıkıştırmasından ibaret olduğu soylenecek olsun. Peki ya gercekten kalp kriziyse? Ne olur, saat gecenin-sabahın kacı olursa olsun, kalkıp hemen bir acil kliniğe gidin. Bir de şu onemli; lutfen "İlle filan kalp hastanesine gideceğim veya filan doktora ulaşıp bir de ona soracağım" derdinde olmayın. Ya kalp krizi değil de mesela bir mide kanaması ise? Eve doktor cağırmaya veya telefonunu cevirip doktorunuza ulaşmaya hic kalkmayın. Doktorunuz kalkıp evinize bile gelse, ev şartlarında size hicbir yardımı dokunamaz, sadece vakit yitirmiş olursunuz. En azından teşhis koyup ilk mudahaleyi yapabileceğine inandığınız en yakın acil kliniğe gidin.Gercekten kalp krizi saptanacak olursa, o acil klinik zaten en hızlı şekilde uygun kalp merkezine naklinizi sağlayacaktır.
Mesleki hayatım, krizin o en kıymetli ilk saatlerini evde gecirirken kalbinin buyuk kısmını "artık geri kazanılamaz şekilde" kaybetmiş sayısız hasta orneğiyle dolu. Kalp dokuları kaybedildikten sonra, ne yazık ki artık geri donuşu yok. Ertesi gun anjiyo yapılsanız, stent takılsa veya ameliyata verilseniz ne olur, verilmeseniz ne olur? Altın kıymetindeki o ilk saatler gectikten sonra bunların artık hicbir yararı yok.....
Dr. Sinan Coşkun Turan










[h=2]İstanbul Kardiyolog uzmanlarına ulaşmak icin tıklayın![/h]