Eski bir hipnotistin bir kişiyi hipnotik bir duruma soktuğunu ve guclu bir telkinde bulunduğunu hayal edin lutfen. (Guclu bir telkinin ne olduğunu merak edenler; işe yarayanlar gucludur, yaramayanlar da gucsuz). Hipnotist oğleden sonra saat 4'te kişinin burnunun kaşınacağını ve kişinin burnunu kaşımak zorunda kalacağını soyluyor. Eğer bu telkin etkili olsaydı, kişi beklendiği gibi tepki verecekti. Eğer bu tepkiyi ust uste uc dort gun tekrarlasaıdy, her gun saat 4'te burnunu kaşımak icin bir kalıp geliştirmiş olacaktı. Hipnoz eğitimi olmayan bir kişi bile bir kalıbın hipnotik telkin sonucu olduğunu anlayabilirdi. Tabi ki!

Bir cocuk alın ve tekrar tekrar onun ne babası ne de kardeşi kadar iyi olamayacağını ve hicbirşeye ulaşamayacağını soyleyin. Yıllar sonra her ne zaman bir “terfi” alacak olsa sarhoş olur ve işe gitmeyi “unutur” ve birşeye ulaşamaz. Buna hipnoz sonucu oluşan bir kalıp diyemezdik... yoksa diyebilir miydik?

Kalıplar davranışımızın onemli ve gerekli bir parcasıdır. Bircok kalıp faydalı işlevler olarak hizmet eder ve zihnimizi yeni oğrenme deneyimlerinden kurtarır. Bunu okurken yıllar once oğrendiğiniz kalıplara guveniyorsunuz: oturma, kitap tutma[2], kelimeleri gorme, anlama ve oğrenmedeki kalıplar.

Caddeden aşağı arabayla inerken başka bir arabanın kırmızıda gectiğini goruyorsunuz. Otomatik olarak frenlere asılıyorsunuz, geriliyorsunuz ve olası bir carpışma icin hazırlanıyorsunuz. Bu hareketler suresince size yardımcı olmak icin tasarlanan kalıplar biciminde yuzlerce fizyolojik, psikolojik ve duygusal tepkiler meydana geliyor. Eğer durumu duşunmek ve tepkilerinizi analiz etmek zorunda kalsaydınız şuphesiz bir kaza gecirirdiniz.

KALIPLAR: BİR DENEY

Biz insanlar sadece kalıplara guvenmeyiz fakat birazdan gostereceğim gibi kalıpları da hızlı bir tarzda benimseriz. Buna ek olarak kalıplarımız bozulduğunda veya değiştiğinde duzensizizdir – hatta bazen sefil. Taşındığınız bir zamanı duşunun şimdi... veya iş değiştirdiğiniz hatta mobilyalarınızı duzenlediğiniz bir zamanı. O huzursuz duyguları belki hayal meyal hatırlayabilirsiniz.

Şu deneyi deneyin: Sabahları giyinme sıranıza (kalıbınıza) dikkat edin. Pantolonunuzu gomleğinizden once mi giyiyorsunuz? Sağ ayakkabı soldan once mi? Bluz etekten once mi giyiliyor? Traş olurken yuzun sağ tarafından mı başlıyorsunuz? Kalıplarınızı keşfettikten sonra birkac gun sonra her gun kalıplarınızı değiştirmek icin her turlu cabayı gosterin. Acayip ve biraz da acemi hissettiğinizi farkedebilirsiniz. Sonra yatakta her zaman uyuduğunuz tarafı değiştirin. Hazırlıklı olun! Uykuya dalmakta zorluk cekebilirsiniz. Diğer yandan hic uyuyamayabilirsiniz de. Eğer birisiyle uyuyorsanız, ve umarım oyle yapıyorsunuzdur, yattığınız tarafları değiştirin ve sabah deneyiminizi paylaşın. Son olarak eğer aile yemeğini belli bir duzende yiyorsanız herkesin kalıplaşmış duzenini değiştirin. Dahili tepkilerinize dikkatinizi verin ve etrafınızdakilerin davranışlarını gozlemleyin.

Davranışlarımızın en az %70-%80'inin kalıplaşmış tepkiler olduğu belirlenmiştir. Kalığlar bizi daha yaratıcı emekten kurtarır. Faydasız ve kendine zarar verici davranışlar da aynı zamanda kalıplaşmış tepkilerdir. Benim fikrime gore hangi metod veya yapıyla olursa olsun her ne zaman acı veren kalıplar bozulur ve yerlerine daha başarılı kalıplar yerleştirilirse terapi başarılı olur[3].

Sistemle birlikte gelen biyolojik kalıplar var fakat bizim keşfetmek istediklerimiz oğrenilmiş olanlar. Oğrenilen herşey yeniden oğrenilebilir. Nasıl emeklendiğini biliyoruz ve her zaman da bileceğiz. Fakat nasıl yuruneceğini ve bir cok durumda bunun daha iyi bir secenek olduğunu da oğrendik. Emeklemenin en etkili olduğu zamanı ve o kalıba ne zaman guvenebileceğimizi biliyoruz. Faydasız kalıplara guvenen insanların ne zaman ve nerede bir başka kalıp kullanacaklarıyla ilgili bir secenekleri bulunmadığı goruluyor. Faydasız bir davranış bir ortamda tamamen uygunsuz olabilir veya eskiden bir amaca hizmet etmiş ve şimdi arkaik(cok eski) olabilir. Veya acı veren sonuclar o kalıba ne zaman guvenileceğiyle ilgili secenek eksikliğinden olabilir.

BİR KALIP OLARAK AĞRI

Fizyolojik ağrı ağrıdan daha otedir. O da bir kalıptır. Bir hastalık veya yaralanmadan dolayı ağrı ceken kişi o ağrıya kalıplaşmış bir yolla tepki verir. Kalıp onların ağrıyla olan gecmiş deneyimlerine, inanc sistemlerine, ağrıyla baş etme yeteneklerine ve aynı zamanda gelecek beklentilerine dayanır. Gecmiş deneyimleri ve inanc sistemleri bununla başa cıkabileceği beklentisine yol acan bireyler – her zaman iyi olmuş ve kolay iyileşeceğini “bilenler” – “azaltıcı” olurlar. İsimden anlaşıldığı gibi bu kişiler sadece ağrıya olan tepkilerini azaltmıyor aynı zamanda ağrıya olan algılarını da duşurebiliyorlar. Olceğin diğer ucunda “artırıcılar” var. Bir artırıcının inanc sistemi ve ağrıyla ilgili hatırlanan gecmişleri – yani ağrının berbat olduğu, her zaman daha kotuye gittiği – berbattır. Onların gelecek beklentilerine gore ağrı iyileşmek yerine her zaman daha kotuye gidecektir.

Duşunmenin bu kalıplaşmış tepkisi hastanın seyirmeleri, iyileşmenin kaşıntılarını, basıncı, ameliyat sonrası gazı, vb.'yi ağrının sinyali olarak yorumlamasına yol acar ve sanki kara buyu kişi gercekten daha fazla ağrı hisseder. Artırıcılar azaltıcılara nazaran bir ameliyattan daha yavaş iyileşirler, daha fazla komplikasyon yaşarlar ve daha fazla şikayet ederler. Bir artırıcıyla tartışmak veya vazgecip tiksintiyle uzaklaşmak aslında onların inanc sistemlerinin ve tepki kalıplarının bir hipnotik telkini yuruttuğunu unutmak anlamına gelir. Mantık veya akıl yurutmenin bununla az veya hic ilgisi yoktur. Yani unutmaya devam edin... mantığı kullanmayı unutmaya...

Tıpkı bir kalıbın etkili ve faydalı sonuclar ureten otomatik bir tepki olması gibi bir kalıp kendi kendini yenme icin de otomatik ve etkili bir tepki olabilir. Eğer bir kişi “başaramam ve her zaman başarısız olacağım” gibi bir inanc sistemini kendi kendini yenmeye yonelik bir davranış kalıbıyla birleştirirse sadece başarısız olmaz fakat başarısızlığın kendisi inanc sistemini doğrular. Bu inanc ve davranışın otomatik kalıplarının pekişmesine yol acar. Bilimsel ve akademik topluluklarda bir bireyin bir hipotez sunup teoriyi kanıtlamak icin onu veri ve istatistiklerle desteklediği cok iyi bilinir. Bu ilke inanc sistemleri ve kalıplar icin de doğru kabul edilir. Bir inanc sistemi bir kalıbın tekrarına yol acan bir inanc sistemini kanıtlayan bir tepkiyi otomatikleştirmeye yol acar.

G.A. Miller, E. Galanter ve K. H. Pribram (Plans and the Structure of Behavior, 1960) alışkanlık ve becerilerin gonullu surecler olarak başladığını fakat tekrar etme ve aşırı oğrenme surecinde sabit ve otomatik hale geldiklerine işaret ediyorlar.


CEVİRİ: Hasan ARSLAN



[1] H. Steven, S. Terry Lee. Monsters and Magical Skills: There is no such thing as hypnosis. New Falcon Publications, 1987.

[2] C.N.: Kitap dijital ortama gore duzenlenmediği icin bu şekilde geciyor. Şimdi “ekrana bakma” olarak duzenleyebiliriz.

[3] C.N. İtalikler bana ait.

[h=2]İstanbul Psikoloji uzmanlarına ulaşmak icin tıklayın![/h]