hurrem sultanın resmi
mutlaka okuyun






Osmanlı Devleti’nde 19. yuzyıla gelinceye kadar cağdaşı bulunan pek cok Avrupa ulkelerinde olduğu gibi madeni para sistemi uygulanıyordu. Sistemde altın, gumuş ve ufaklık ihtiyacını gidermeye matuf olarak her iki madenin dışında genelde bakırdan mamul paralar kullanılıyordu. Kağıt paranın kullanımı batılı ulkelere paralel olarak 19. yuzyıl icerisinde başlar.

Sistem esasta altın ve gumuşe dayandığından her iki madenin mumkun olduğunca mubadelede kullanılması ve eşya olarak kullanılmamasını ongoruyordu. Bu sebeple ulke icine kıymetli maden girişi teşvik ediliyor, cıkışı ise yasaklanıyordu. Şahısların ellerinde ve sarayda bulunan altın ve gumuşten mamul eşyalar darphanelere getirilerek para basımında kullanılıyordu.

Ulaşım imkanlarının yetersizliği ve ulaşımın risk taşıması ceşitli bolgelerde darphane acılmasını zorunlu kılıyordu. Dolayısıyla darphaneler başta İstanbul olmak uzere ulkenin muhtelif yerlerine dağılmıştı. Bir darphane acılırken bolgede maden bulunmasına ve bolgenin ihtiyacına cevap vermesi gozetilirdi. Bazı darphaneler sadece belli bir parayı basardı. Mesela 16. yuzyılda Urfa'da faaliyet gosteren darphanede sadece bakır para basılıyordu. Darphanelerin idaresi genelde emanet yontemi ile emin adı verilen gorevli şahıslar tarafından yurutuluyordu. Darphanelere para basımı icin getirilen altın ve gumuş maden ve eşya uzerinden darp hakkı adıyla alınan bir kesinti darphaneyi işleten kişinin gelirini oluşturuyordu. Altın ve gumuşu cari paraya cevirmek isteyen kişiler serbestce gelerek darphanede para bastırabilirlerdi. Serbest darp hakkı darphane gelirlerini surekli kılıyordu. Paranın ayarından sahib-i ayar sorumlu idi Kalb para basan sahibi ayar şiddetli cezaya carptırılıyordu. Bir keresinde (1564 yılı) Uskup darphanesinde basılan altın ve gumuş paraların ekseri kalb cıkmaya başlayınca sahibi ayar işten el cektirilerek İstanbul’a mucazat icin gonderilmişti. Paranın ayarı denildiğinde gumuş ve altın para icerisindeki bakır oranı anlaşılıyordu. Darphaneye gelen gumuş ve eski akceleri sahib-i ayar ve ustad, emin gozetiminde akce haline getirirlerdi. Yeni akcelerin kesilmesinden sonra ulkede eski akce ve kulce ile alış veriş yasaklanırdı. Herkes elinde bulunan eski akceleri ve avani dışındaki gumuşleri darphaneye getirerek yeni akce bastırmaları zorunlu idi.

Osmanlı devleti kıymetli maden hareketlerinin yaşandığı bir coğrafyada bulunuyordu. Gresham kanunu işliyor, kotu para iyi parayı kovuyordu. Doğuda altın ve gumuş fiyatlarının yuksek seyredişi daimi bir şekilde İran ve Hindistan'a kacışa sebep oluyordu. Alınan zecri tedbirlere rağmen altın ve gumuş kacakcılığının onu alınamıyordu. Ulkenin siyasi sınırları icerisinde de hareketlilik yaşanıyordu. Mesela Mısır'da basılan altın paraların İstanbul'da basılan altın paraların ayarında olmayışı sebebiyle İstanbul'da altın para piyasadan cekilerek yerine Mısır altınları tedavul ediyordu. Onlem olarak Mısır'da İstanbul ayarında altın para darbı isteniyordu.

16. yuzyılda Amerika ve Guney Afrika kıymetli maden yataklarının keşfi ile birlikte Avrupa ulkelerinde kıymetli maden hacmindeki yukseliş ve gumuşun altın karşısında değer kaybetmesi yuzyılın ikinci yarısından itibaren Osmanlı dunyasını etkisi altına alacak ve Osmanlı yoneticilerini yeni arayışlara ve acil onlemlere itecektir. Dış dunyadan gelen bu baskıya paralel olarak, artan nufus oranında ic guvensizliğin de etkisiyle uretimde artışın gercekleşmemesi, fiyat yukselişleri, artan burokratik harcamalar ve hazine icin kaynak anlamına gelen yeni fetihlerin olmaması gibi bir kısım olumsuz gelişmeler ve yuzyılın sonuna doğru Avusturya ve İran savaşları dolayısıyla da artan savaş harcamaları birbiri arkasını izleyen devaluasyonları getirmiştir. Sikke tashihleri adı verilen bu operasyonda paranın ayarı değiştiriliyor, sikkeler kucultuluyordu. 16. yuzyılda en onemli para operasyonu sayılan ve daha sonra da devam edecek ayarlamaların başlangıcı olan 1584 yılında yapılan duzenlemeye gore 100 dirhem gumuşten kesilen akcenin miktarı 450 den 800'e, 1600 yılında yapılan bir ayarlama ile de 950'ye cıkmıştır. Osmanlı paralarının değer kaybına uğraması sadece bu yuzyılın ikinci yarısında gorulen bir olgu değildir. Fakat bu zamana gelinceye kadar paradaki değer kaybı uzun zaman icerisinde oldukca az oranda gercekleşmiş idi. Mesela Orhan Bey'den FÂtih'e gelinceye kadar akcenin vezni odukca sabit tutulmuştur. 1327 yılında 100 dirhem gumuşten 270 adet olarak kestirilen Osmanlı akcesi 1451 yılında 293 adet kestirilmiştir. 1500 yılında 100 dirhemden 420 akce kesilirken 1580'lerin başında 450 akce kesilmekteydi. Yine da yapılan hesaplamalara bakılırsa 1326 yılından 1740 yılına gelinceye kadar ki 414 yıllık surede yıllık ortalama değer kaybı % 0.24 gibi duşuk bir oranda kalmaktadır.

Osmanlı Devleti’nde Osman GÂzî'den FÂtih'e gelinceye kadar sadece gumuş paralar basılmıştır. Altın para olarak ulkede revac bulan Venedik dukası (filori, filorin) tedavul ediyordu. FÂtih 1479 yılında sultani adlı ilk Osmanlı altın parasını basmıştır. Fiilî olarak iki değerli madene dayanan bir para sistemi işliyordu. Dolayısıyla altın ve gumuş fiyatları değiştikce tedavulde bulunan sikkelerin fiyatları ya da kur farkları da değişiyordu. Ufaklık ihtiyacını karşılamak uzere I. Murad'dan (1360-1389) 17. yuzyıl ortalarına kadar mankur veya pul adı verilen bakır paralar da basıla gelmiştir. 1688 yılında ise para arzındaki yetersizlik dolayısıyla akceyi ikame ve likidite ihtiyacını gidermek icin mankur basılmış, 1 mankurun 1 akce uzerinden sonsuz ibra hakkı tanınması kalpazanlık faaliyetlerini hızlandırmış ve piyasaları alt ust etmiştir. Bu tecrubeye 1691 yılında son verilerek mankur tedavulden kaldırılmıştır.

Ulke icerisinde muhtelif yabancı altın ve gumuş paralar yerli paralar ile birlikte tedavul ediyordu. 17. yuzyılda osmani, şahi, pare, mangır, peniz, sikke-i hasene/şerifi adlı yerli paraların yanında sumun, zolata, babka, rub, yaldız/filori/efrenci, engurus, esedi ve riyal adında yabancı paralar tedavul ediyordu. Ulkede paraların tedavul ettiği bolgeler ortaya cıkmıştı. Mısır pare, Doğu Anadolu şahi, Macaristan penz bolgesi idi.

Osmanlı Devleti’nde paradan bir finansman aracı olarak değişik yontemler kullanılarak istifade ediliyordu. Darphanelerde kıymetli madenlerden ve eski sikkelerden para basılarak hem para arzı artırılıyor hem de darb hakkı adıyla alınan para darphanelere gelir temin ediyordu. Tahta yeni cıkan padişah eski paraları tedavulden kaldırarak kendi adına ve yeni değerler ile para bastırıyordu. Elinde eski para olan kişiler paralarını darphaneye getirerek yenisiyle değiştirirler, bu değişimden para sahibi bir miktar zarar eder, hazine ise kazanırdı. Ayrıca paranın ayarında oynamaya gidilerek sikkeler kucultuluyor, aradaki değer kaybını devlet bir finansman yontemi kabul ediyordu. Tağşiş işlemi butce acıklarını kapatmak icin devletin ek para basması anlamına da geliyordu. Cunku yapılan yeni ayarlama ile hem tedavule surulecek para miktarı artıyor hem de devletin kullanabileceği yeni bir fon oluşuyordu. Yine hazine giriş cıkışlarını farklı raiclerde tutarak aradaki farkı (tefavut-i hasene ve guruş) hazineye gelir kaydediyordu.

1775 yılında pay ve gelir ortaklığı senetleri anlamına gelen esham uygulaması başlatılır. Bu uygulama temsili paraya gecişin ilk habercisi sayılır. Senetlerin vergiye tabi olmak uzere tedavulu serbestti. İlk kağıt para 1840 yılında tedavule cıkarılır. Piyasaya surulen banknotların değeri hızla aşınır. Esnaf ve taşrada halk madeni para kullanmayı tercih eder. Kaime denilen kağıt para ile madeni para arasında fiyat farkı oluşur. Osmanlı para biriminin dış paralar karşısında değeri duşer.

Kaime denemesi 1862 yılında son bulur. SultÂn Abdulhamid donemine gelinceye kadar kaime basımına gidilmez. Osmanlı- Rus savaşının finansmanı dolayısıyla ikinci defa 1876-7'de kaime basılarak piyasaya surulur. Bu kaimeler de kısa bir sure sonra tedavulden kaldırılır. Kağıt para basma yetkisi kendisine bırakılan Osmanlı Bankası I. Dunya Savaşı'na gelinceye kadar sınırlı miktarda kağıt para basımına gider. 1915 yılında kaime ucuncu kez cıkarılır. Bu kaimeler temsili para niteliğinde idi. Cunku altın karşılığı vardı ve ne zaman tedavulden kaldırılacağı belliydi. Bu kaimeler Cumhuriyet devrine kadar devam etmiştir.

Ulkede istikrarlı bir para sistemi oluşturmak amacıyla 1844 yılında cıkarılan KararnÂmeye gore temel para birimleri olarak kuruş, 20 kuruş değerinde gumuş mecidiye ve 100 kuruş değerinde altın lira kabul edilir. Osmanlı parası ile yabancı paraların kur değerlerinde ise uzun bir donem değişiklik gorulmemektedir. Mesela bu tarihten I. Dunya Savaşı'na kadar İngiliz sterlini ile Osmanlı parası arasındaki parite 1 İngiliz sterlini =110 Osmanlı kuruşu duzeyinde kalmıştır.

1873 yılından itibaren gumuşun dunya piyasalarında değer kaybetmeye başlaması Osmanlı Devleti'nde 1/16 altın-gumuş paritesini gecersiz hale getirir. Devlet gelirlerinin gumuş para ile, giderlerin altın uzerinden yapılması hazine kayıplarına yol acar. Bunun uzerine mecidiye basımına son verilir. 1881 yılında para birimi olarak Osmanlı altın lirası kabul edilir. Ancak gumuş fiyatlarının duşukluğu sebebiyle tedavuldeki gumuş paralar gercek değerinin altında işleme tabi tutulur. 20 kuruş değerindeki mecidiyeler Hazinece 19 kuruştan işleme tabi tutulur. Sarraflarda ise daha duşuk duzeyden işlem gorur. 20. yuzyılda kuruşun Osmanlı lirasına oranla uc değişik değeri ortaya cıkar.

Diğer taraftan değişik para birimlerinde cekilen darlık nedeniyle ufak paralar altın lira ve mecidiyeye oranlarından farklı olarak işlem goruyordu. Piyasaya yeterince ufaklık surulememesi ve mahalli bazı darlıkların ortaya cıkışı da ufaklıkların değerini yukseltiyordu. TicÂret erbabı daima muşterilerine buyuk para veriyor, halk ise alış veriş yapabilmek icin elindeki parayı belli bir komisyonla sarraflara bozdurmak zorunda kalıyordu. İktisadi faaliyetlere, yoreye ve mevsimlere gore de ufaklık ihtiyacı değişiklik gosteriyordu. Mesela Bursa'da yumurta ticÂreti bu tur paraların değerini yukseltiyordu. Yine İzmir'den İstanbul'a surekli mecidiye, karşılığında İstanbul'dan İzmir'e ufaklık gonderiliyordu. Hazinenin bir soruşturmasına gore ulkenin değişik yorelerinde altın ve gumuşun 88 ceşit raici bulunuyordu.

Yorelere gore de halkın rağbet ettikleri paralar değişiklik gosteriyordu. Yabancı paralar da ulke icerisinde serbestce alım satımda kullanılıyordu. Para sisteminin karmaşıklığı sebebiyle sarraflık kurumu iyice revac bulmuştu.

Para duzenine ceki duzen vermek maksadıyla 1909 yılında kurulan komisyonun onerisi doğrultusunda savaşın etkisiyle biraz da gec olarak 1916 yılında Tevhid-i Meskukat Kanunu cıkarılarak 1 lira = 100 kuruş paritesi benimsenir ve değer olcusu altın, para birimi kuruş kabul edilir. Ulkenin değişik yorelerindeki farklı para raicleri kaldırlır. Ancak cıkarılan yasanın başarısı sınırlı kalır. Cunku savaşla birlikte artan giderleri karşılamak icin piyasaya surulen kağıt paralar madeni ve ufaklık paraların piyasadan cekilmesine yol acar. 5 ve 20 kuruşluk olarak basılan kağıt paralar da ufaklık sorununu cozmez. Aynı fonksiyonu gormesi icin kısa bir sure sonra 1 ve 2.5 kuruşluk kağıt ve aynı işlevi gorecek 5 ve 10 paralık posta pulları cıkarılır. Bu durumda madeni paradan tamamen arınmış kağıt para sistemine gecilmiş olur. Cumhuriyet idaresi aynı sistemi devam ettirir