Gulu Koparmadan Sevebilmek
Başarılı, sorumluluk sahibi anne ve babalar cocuklarından yakınarak geliyorlar. “Bu cocuk sinirli, her şeye cabuk parlıyor. Dediklerimizi yapmıyor. Kendi istediği olmayınca bizi canımızdan bezdiriyor. Zorla cok pahalı bir cep telefonu aldırdı, şimdi başka bir şey istiyor. Haylaz ve tembel”.
HÂlbuki kendileri bu zor hayat şartlarında var olmuşlar, hayat karşısında yenik duşmemişler. Baba, evine ekmek getiriyor anne cocuklarına cok iyi bakıyor. Evlerinde her turlu imkÂnları var. “Her şeyleri dort dortluk doktor bey… Ne isterlerse yapıyoruz ama ders calışmıyor. Vurdumduymaz ve hicbir şeyden memnun olmuyor. Amacsız ve anlamsız yaşıyor”.
Bu şikÂyetlerde cok haklı anne atılıyor “biz boyle değildik neden bizim cocuklarımız boyle oldu?” diyor.
“Bizim cocuklarımızın boyle olmasının sebebi biz anne-babaların tutumu olabilir mi diyorum”. Anne atılıyor yine “iyi de bizim anne ve babamız bu kadar ilgilenmezdi ki bizimle”. Diye karşı cıkıyor.
Evet, bizim anne babamız daha az ilgilenmiş olsa da gulu koparmadılar diyorum. Anne ve baba şaşkınca bana bakıyor.
Gunumuzde bazı anne babalar cocuklarına aşırı bir sevgi besliyorlar. Tıpkı luks arabalara, bahceli villalara yaptıkları gibi bu aşk ya da tutkularını cocuklarına da yoneltiyorlar. Bu yonelme oyle ki ebeveyn cocuğunu adeta icine katıyor. Asla soğuk bir ruzgÂrın yanağını yalamasına izin vermiyor. Kat kat giydiriyor onu. Hic dert tasa gormesin istiyor biricik yavrucağı. Turlu turlu formul mamalar, turlu turlu guzel oyuncaklarla buyutuyor. Sokakta koruyor, bahcede koruyor, okulda koruyor, ama hayattan koruyamıyor.
Biz her şeyi yaptığımız halde derslerine calışmıyor diyor. Ne icin calışacak? İnsan kendisi icin amaclar taşır. Cocuğun ruhsal acıdan bir “kendisi” yok ki. Sadece bedensel doyumları ve hazları var. İnsanın ‘ruhsal ya da psikolojik bedeni’ de var ki onun da doğması gerekir.
Anne cocuğunun internet başından yemeğe bile gelmediğinden zorla peşinde koşarak yemek yedirdiklerinden yakınıyor. Ben bunu siz yaptınız deyince şaşırıyor aile. Biz elimizden geleni yaptığımız halde suclu biz miyiz diye. Suc başka hatalı davranış başkadır. Ac olan yemeğin peşinden koşmaz mı? Hic ac kalmasına neden musaade etmez ki anneler. Bırakın diyorum acıksın. Soğukta uşusun. Her şey zıddıyla bilinir. Tok ağırlamak zordur. Ne diye elinde ekmek koşuyorsun peşinden.
“Ben okuyamadım o okusun, ben gezemedim o gezsin.” gibi duşunceler hep ebeveynin tuzakları. Hayatın hep olumlu yuzunu gosteriyoruz onlara. Bizim cocukluğumuzda isteklerimizi anne-babamız uzulmesin diye ertelerdik, onlar da bizim her istediğimizi zaten almazlardı. Cunku anne-babalarımız bizden beslenmiyordu. Sadece kendilerinden olduğu kadar veriyorlar ama hic bizim sınırımızı gecmiyor ve benliklerimizi istila etmiyorlardı.
Ağacın meyvesinde ortaya cıkan bir soruna meyvenin kendisi kadar dallar, govde ve hatta koklerin de katkısı vardır. Yaşadığımız bircok ruhsal surecin adeta genler gibi nesilden nesile aktarılması da soz konusudur.
Ebeveynler genel nesne ilişkilerindeki acmazları en fazla cocuklarında yaşıyorlar. Şimdiki cocukların sorunları şimdiki anne babaların varoluş tarzlarından kaynaklandığını duşunuyorum. Anne babalar cocukların kalıbı gibidir, onlardaki fazlalıklar cocuklarda eksiklik olarak, eksikliklerde fazlalık olarak ortaya cıkabilir.
Anne-babaların cocuklarını aşkla sevmeleri ve her şeyleriyle fazlaca ilgilenmeleri bir sınır problemine yol acıyor. Cocuğun benlik sınırları ihlal ediliyor ve adeta bir istila gercekleşiyor. Bu istilaya uğrayan cocuklar, başka bir benliğin kendi adına her şeyi duşunduğu, planladığı bir ust gucun gudumunde yaşarken kendi cevherleri işlenmemiş bir halde birer zombiye donuşuveriyorlar. Bir ulke duşunun ki her şeyini bir başka ulke planlıyor, bu durumda iki ayrı ulkeden bahsedilemez. Ya da hÂkim ulke elini cektiğinde istila edilen ulke ne yapacağını bilmez halde ortada kalıverir. Bunun gibi istila edilmiş cocuklar derslerini, ilişkilerini, secimlerini ve tabii ki geleceklerini ve hayatlarının anlamını ‘gorunmez bir şekilde yonlendiren’ anne babaları varken, ‘kendileri’ olamıyorlar. Sadece ebeveynlerinin yaptıkları ve yapmadıklarına gore varolan cocuklarla dolu her yer. Aksiyonları yok sadece reaksiyonları var. Ve bu reaksiyon da genellikle ofke şeklinde… Boyle ailelerin cocuklarında istisnasız gorduğum tek şey anne ve babalarına duydukları yoğun ofke. Ne kadar ilginc değil mi? Aile onun icin en iyisini yaptığını sanıyor ama onlar ofkeli. Bu anne-babazedeler yanlış davranış icinde olduklarını da kabul ediyorlar coğu zaman. Yani aileyle catışmalarında ofkeli davranışlarını kabul ediyorlar. O zaman gunumuz gencliğinin boyle sorunlar yaşamasının bir nedeni de gunumuz yetişkinlerinin problemli olmasıdır. İyi niyetli olmak hata yapılmadığı anlamına gelmiyor.
Aşırı sevgi nesnesi olmak hic de hoş bir şey değildir. Cunku sevgi sevenin bir eylemi ve de ihtiyacıdır aynı zamanda. Sadece cocuklar beslenmez anne-babadan, anne baba da manevi olarak beslenir cocuktan. Bunu anlamak icin bakın cocuğu olmayan insanların cektiği cileye, doktor doktor gezerler ve olmadı evlatlık alırlar. Yani cocuklar da varlıklarıyla zaten ebeveynleri beslerler.
Ancak her birey; sevdiği ister mal mulk, ister sevgili, ister cocuk olsun, bunlara gonlunu kaptırırsa sorun o zaman başlıyor. Sevgi tacizi diyorum ben buna. Kim neyi cok severse bakıyorsun onunla başı dertte. Bunu yapan bizzat sevenin kendisi, ah bunu bir anlayabilsek…
Yani bir gulu dalında sevmek guzeldir, ama koparıp eline almaya kalkarsan soldurursun onu. Ya da suyunu eksik vermek gibi fazla vermekte kurutur onu… İşte sevgi tacizi de bunun gibi bir şey.
Cocuğu zamanı geldiğinde sutten kesmezsen ona başka tatlar bulma şansı tanımazsın. Mikrobun zayıf haliyle aşılamazsan daha sonra atlatamaz hastalıkları. Anne baba cocuğun yemeğini, kıyafetini dersini geleceğini onun yerine duşundukce bu rahatlık cocuğa da hoş geldiği icin o kendisi hic sorumluluk almadan yetişiyor. Cocuğunu patolojik bir şekilde koruyup kollayan anne giderek artan istekler karşısında gun gelip yetersiz kalıyor. Cocuk buyurken zamanı geldiğinde sutten kesilmeli, koltuk değneklerinden kurtulmalı ve kendi ayakları uzerinde durmayı, risk almayı, sorumluluk almayı oğrenmeli.
Hayatının sorumluluğunu alabilmeli. Derste başarısız olmanın bedelini kendi odemeli. İte kaka bir iş tutan, bir okul bitiren var mı?
Gulu dalında sevmek onun kendi kaderini yaşamasına izin vermek demektir. Yoksa onu koparıp kendi avucunda istediğin menzillere taşımaya calışırsan, bu bencillik karşısında en cok gulu incitirsin ve erken soldurursun.
Gercek sevgi, gulu koparmadan sevebilmek değil midir?

Uzm. Dr.Vedat BİLGİC
Psikiyatrist/Psikoterapist


[h=2]İstanbul Psikiyatri uzmanlarına ulaşmak icin tıklayın![/h]