Kemikler Hakkında Genel Bilgiler
Cok basit hayvanlar dışında, canlıların coğunda govde yapısının temelini teşkil eden, ve butun govdenin ve ayrı ayrı parcalarının genel şekil ve buyukluklerini tespit eden ve aynı zamanda govde ve ceşitli organlar icin destek gorevini yapan bir İskelet vardır.
İnsan iskeletinin cok erken cağlarda insan embriyosunun iskeleti, embryonal bağ dokusundan yapılmış chorda dorsalis ve sklerotom uzantılarından ibarettir. Bir muddet sonra iskelet taslaklarını yapan embryonal bağ dokusu, kıkırdak dokusu şeklini alır. Yalnız bazı baş kemikleri ve clavicula taslağının dokusu, bağ dokusu şeklinde gelişir. İntrauterin hayatın 9-10. haftasında kıkırdak dokusundan yapılmış taslakların kemikleşmesi başlar. İskelet parcalarının kemikleşme olayı insanlarda dunyaya geldikten sonra da devam eder, cok uzun surer ve ancak 22. – 25. yaş arasında sona erer. Bu muddet zarfında insanın ceşitli iskelet parcaları, birbirine kıkırdak dokusu ile bağlı ayrı ayrı kemikleşmiş parcalardan meydana gelmiştir. Kemikleşmiş parcaların ve aradaki kıkırdak parcalarının şekil, buyukluk ve sayıları, kemiğe ve yaşa gore cok değişir.
Ceşitli şekil ve buyuklukte olan 206 kemik, insan cinsi icin belirli olan bir sıra ve sistem icinde birbirine bağlanmak suretiyle butun govde ceşitli organların desteğini yapan iskeleti meydana getirirler. iskelet, aynı zamanda govde yapısının esasını teşkil eder ve yumuşak dokulardan yapılmış ceşitli organlar, bu esasa dayanmakta ve butun organlar, ya doğrudan doğruya veya başka organlar aracılığı ile iskelet parcalarına bağlanmıştır. Ceşitli oynar eklemler aracılığı ile birbirine bağlı olan kemikler, ceşitli vucut parcalarımızı harekete gecirirken, kaldırac gorevini yaparlar. Bundan başka kafa ve goğus boşluğu icin boşlukları sınırlamak suretiyle, kemikler bu boşluklarda bulunan onemli organları dışarıdan gelebilecek etkilere karşı korunmasını sağlarlar. 60-70 kilo ağırlığında olan vucudumuz icin destek, oldukca ağır govde parcalarımızın hareketleri sırasında kaldırac ve beyin, yurek ve akciğer gibi onemli organlarımız icin koruma gorevini yapabilmesi icin kemiklerin, sert, sağlam ve dayanıklı dokudan yapılmış olması lazımdır. Kemiklerin ince yapısını inceleyecek olursak, dokunun gorevi bakımından kemiklerde aranılan niteliklerin bulunduğunu goruruz.
Kemik dokusunun % 33’unu organik ve % 67 sini anorganik maddeler oluştururlar. Anorganik maddelerin % 86 sını kalsiyum fosfat, % 10 nu kalsiyum karbonat, % 1,5 unu magnesium fosfat, % 0,5 ini kalsiyum fluorid ve kalsiyum klorit ve % 2 sini alkali tuzlar yaparlar. Kemiğin sertliğini anorganik maddeler, elastikiyetini de organik maddeler sağlar. Bu iki cins madde kemik dokusunda birbirine cok sıkı bir şekilde bağlanmış durumdadır ve kemik yapısının en ince ayrıntılarında bile organik ve anorganik maddeler arasındaki bu sıkı ilgi gorulmektedir.
Her hangi bir kemik parcasını bir muddet icin asit icerisinde bırakırsak kemik dokusunda bulunan butun anorganik tuzlar erir ve dokudan kaybolurlar. Bu şekilde muameleye tabi tutulan bir kemik, sertliğini kaybeder, fakat şeklini ve elastikiyetini muhafaza eder. Kemiği yakmak suretiyle organik maddeleri tahrip edersek, kemik gene şeklini muhafaza eder, fakat elastikiyetini ve sağlamlığını kaybeder, cok az bir kuvvetin etkisi ile parcalanır ve toz haline gelir. Her iki deneyde kemiğin şeklini muhafaza etmesi, bize her iki ceşit maddenin de kemik strukturunun en ince kısımlarına kadar katıldıklarını gostermektedir.
Butun destek ve bağ dokularında olduğu gibi, kemik dokusunda da fonksiyon bakımından en onemli gorev, dokunun esas maddesine duşmekte ve dokuda aranılan butun nitelikler esas madde tarafından sağlanmaktadır. Kemik dokusunun temel maddesi, fonksiyon icabı belirli yonlerde uzanan kollagen liflerden ve bu liflerin arasını dolduran ve bunları birbirine bağlıyan ara maddeden ibarettir. Bu ara maddede, yukarıda oranlarını gosterdiğimiz ceşitli anorganik tuzlar bulunur. Bu tuzlar albumin bulunduran sıvılı bir madde icerisinde dispersion durumundadır. Kemik dokusunun yapısını betonarme inşaatla mukayese edebiliriz. kollagen lifler, inşaatta kullanılan demir cubuklardır, ara madde ise demir cubukların arasını dolduran beton gorevini yapar. Esas maddeyi, unsurların nitelikleri, aralarındaki munasebet ve dokunun struktur, şekli, kemiklerden istenilen ozelikleri sağlamaktır. Kemik dokusu sert olmakla beraber aynı zamanda bir miktar elastikiyeti de muhafaza eder. Bu durum kemiğin sağlamlığı ve ceşitli etkilere karşı direnme bakımından cok onemlidir. Direnme bakımından kemiği tahta ile mukayese edecek olursak, kemiğin basınca karşı direnci tahtaya nazaran 8 misli, gerilme direnci 3 misli fazladır.
Kollagen lifler ve bunların arasını dolduran maddeden yapılmış esas maddeyi meydana getiren kemik hucreleri, esas madde arasında bulunan kucucuk boşluklarda bulunurlar. Bu boşluklar incecik kanallar aracılığı ile birbiriyle birleşirler ve bu kanalcıklara hucrelerin uzantıları sokulurlar. Bu şekilde komşu hucreler birbiriyle birleşip bir sinsitium meydana getirirler. Hucrelerden meydana gelen sık bir ağ şeklinde olan bu sinsitium, kemiğin her tarafında vardır. Kemiğin buyumesi, metabolizması, esas maddenin oluşması ve ara maddedeki ceşitli anorganik tuzların miktar ve nispetleri, yani kemiğin butun varlığını ve niteliklerini sağlayan olayların hepsi, kemik hucrelerinin canlı kalmasına ve normal calışmasına bağlıdır. Kemik dokusunun en onemli struktur elementlerini yapan kollagen liflerin durumuna gore, yapı bakımından kemik dokusu. Fibrinli ve lamelli olmak uzere iki temel gruba ayrılır.
Fibrinli kemik dokusunda kollagen lifler kalın huzmeler halinde ceşitli yonlerde, bazen birbirini caprazlayarak, bazen paralel olarak uzarırlar. Anorganik tuzlar bulunduran ara madde ile birbirine yapışmış durumda olan bu huzmeler arasında kemik hucreleri ve kemiği besleyen damarlar bulunur. Kemiğin dış yuzeyinde kollagen lif huzmeleri kemiği orten periost'da bulunan liflerle uzarırlar. Damarların gecmesi icin birbiriyle sık anastomoz yapan incecik kanallar gorulur. Bu nevi kemik dokusu yuksek sınıf hayvanlar ve insanlarda başlıca embryonal hayatta ve kucuk yaşlarda gorulur. İnsanlarda 3.-4. yaşa kadar kemiklerin yapısı tedricen değişir ve teknik bakımdan daha mukemmel olan lamelli yapı şeklini alır. Yetişkin İnsanlarda fibrinli yapı yalnız kirişler, kaslar, ve bağların yapıştığı kemik kısımlarında gorulur. Bazı aşağı sınıf hayvanlarda kemiklerin fibrinli yapısı yaşam boyu kalır.
Lamelli kemik dokusunda temel madde, yani kollagen lifler ve bunları bir birine bağlayan ara madde, 4,5 -11 mikron kalınlığında ince lameller meydana getirirler. Bu lameller icerisinde kollagen lifler birbirine paralel olarak eğik durumda uzarırlar. Uzun kemiklerde bu lameller, Havers kanalı denilen, damar ve sinirleri barındıran bir kanalın etrafında konsantrik durumda sıralanırlar. Bu şekilde 3–8 lamel birbirini dıştan sarmak suretiyle Havers kanalının her tarafını kuşatan ince bir duvar meydana getirirler. Ceşitli lamellerde bulunan kollagen liflerin yonleri ve kanal eksenine gore eğiklik dereceleri olduğuna gore, birbirini saran ceşitli lamellerin kollagen lifleri arasında caprazlar meydana gelir. Havers kanalını kuşatan ve bir kac lamelden yapılmış olan ince duvarı, birbirine caprazlayan ince cıtalardan yapılmış bir duvarla mukayese edebiliriz. Bu şekilde az madde sarf etmek şartıyla aynı zamanda daha sağlam ve ceşitli yonlerden gelen kuvvetlere karşı daha dayanıklı bir yapı elde edilmiş olur. Lamellerin arasında bulunan kucuk boşluklarda kemik hucreleri bulunur. Cok ince kanalcıklar aracılığı ile bu boşluklar, bir taraftan birbiriyle, diğer taraftan Havers kanalı ile bağlantıdadır. Hucrelerin protoplazma uzantıları bu kanalcıklara sokulur. Bu şekilde hucreler bir taraftan Havers kanalından gecen damar ve sinirlerle, diğer taraftan kendi aralarında da bağlantı sağlamış olurlar. Havers kanalı, etrafını kuşatan lameller ile beraber Havers sutunu veya osteon denilen oluşumu meydana getirir. Osteonların uzunlukları birkac santimetre olup, ceşitli kemiklerde ve aynı kemiğin ceşitli parcalarında cok değişiktir. Kanalları, Havers kanalının genişliğine ve kanalı saran lamellerin sayısına gore 100 - 500 mikron arasında değişmektedir. Uzun kemiklerde osteonların durumları kemik eksenine paraleldir. Lamellerin yapısına katılan kollagen lifler osteonların dışına cıkmazlar ve periost dokusuna karışmazlar. Burada kemik dokusu ile periost arasındaki bağlantı bir taraftan kemik dokusuna diğer taraftan periost dokusuna karışmış Sharpey lifleri denilen lifler aracılığı ile sağlanır.
Osteon'lar arasında gelişi guzel ve ceşitli yonlerde uzanan lameller gorulur. Bu lamellere interstisial lameller denir. İnterstisial lameller kemik dokusunun gelişmesi sırasında ve sonradan da durmadan meydana gelen değişmeler sırasında kısmen resorbe olan osteon’ların artıklarıdır. Bunlar havers sutunları (osteon) arasında kalan aralıkları doldururlar. Bundan başka kemiklerin dış yuzune ve uzun kemiklerde bulunan boşluklara bakan ic yuzune yakın kısımlarda, kemiğin şekline uygun ve birbirine paralel durumda lameller gorulur, bunlara dış ve ic lameller (bazik lameller) denir. Esas lamelleri delerek ceşitli yonlerde kemiğin icerisine doğru uzanan ve periosttan gelen damarların gecmesine mahsus kanallar vardır bu kanallara Volkmann kanalları denir. Volkmann kanalları, Havers kanalları gibi, lameller tarafından kuşatılmamıştır. Her bir Volkmann kanalı, bir kac Havers kanalı ile birleşir ve bu şekilde Volkmann kanalından gecen damarlar, Havers kanalları icerisindeki ince damarları kanla beslerler. Kemik dokusunun bu şekil ve yapısında yer alan osteon'lar, başlıca kemiklerin sert kabuk kısımlarında (substantia compacta) gorulur. Substantia compacta uzun kemiklerin orta kısımlarında bilhassa kalın olur. Uzun kemiklerin uclarında ve kısa kemiklerde, substantia compacta yalnız ince bir tabaka halinde kemiğin dış yuzunu orter. Bu tabakanın altında bulunan kemik dokusu farklı bir yapı gostermektedir. Burada birbirine sık durumda, muntazam sıralanmış ve belirli yonde uzanan osteon'lar yoktur ve bundan dolayı substantia spongiosa'nın makroskopik gorunuşu farklıdır. İsminden de anlaşıldığı gibi, substantia spongiosa'nın yapısı, sunger dokusunun yapısına benzer ve burada ceşitli durumda olan ince kemik bolmelerle sınırlanmış ceşitli buyuklukte, fakat kolayca gozle gorulen boşluklar goruruz. Boşluklar canlılarda ve taze kadavralarda kırmızı ilik (medulla osseum rubra) bulundururlar. Boşluklar, aralarındaki kanalcıklar aracılığı ile birbiriyle bağlantıdadır. Boşlukları sınırlayan ince kemik bolmeler, birbirine yapışmış birkac lamelden yapılmıştır. Bu bolmelerin durumları ilk bakışta gelişi guzel ve duzensiz gibi gorunmekte ise de. spongiosa uzerinde yapılan esaslı incelemeler, bu ince kemik bolmelerin durumlarının belirli bir sisteme gore ayarlanmış ve bu sistemin kemiğin fonksiyonuna gore duzenlenmiş olduğunu meydana cıkarmıştır.
Kemikler daimi olarak başlıca iki onemli kuvvetin etkisi altında kalırlar. Bunlardan biri ağırlık diğeri de kemiklere yapışan kasların cekme kuvvetidir. Bu kuvvetlerin etkisi belirli yonleri izleyerek kemikte dağılır. Kuvvetlerin etki yonlerini cizgilerle gosterebiliriz. Bu cizgilere kemik trajektoru denir. Araştırmalar insan uyluk kemiğin baş ve boyun kısımlarının spongiosa yapısının tetkikinde burada boşlukları sınırlayan kemik bolmeleri ve ince sutun şeklinde boşlukların icerisinde uzanan ince kemik parcalarının durumlarının yukarıda anlattığımız trajektorlara, yani kuvvet etkisinin yonune gore ayarlanmış olduğunu gostermiştir. Boşlukları sınırlayan bolmelerin durumu, basınc ve cekme kuvvetinin en cok etki gosterdiği yonlere gore ayarlanmıştır. Bolmeler arasında uzanan ve bunları birbirine bağlayan ince kemik parcaları, bolmeleri destekler ve durumlarını sağlamlaştırırlar. Bu sistemin uygulamasıyla, makinelerde olduğu gibi insan kemiğinde de az madde sarfiyatı ile kemiğin fazla dayanıklı olmasını sağlamak mumkun olmuştur. Femur (uyluk kemiği) aralıksız ve kompakt bir dokudan yapılmış olsa idi sağlamlık ve dayanıklılık bakımından fazla bir şey kazanmış olmazdık. Fakat madde sarfiyatı bakımından ve kemiğin ağırlığının artması yonunden cok şey kaybetmiş olurduk.
Periost, yapı ve fonksiyon bakımından birbirinden farklı iki tabakadan meydana gelir. Dış tabaka sağlam fibroz bağ dokusundan yapılmıştır (stratum fibrosum) ve kemik uclarında eklemleri saran eklem kapsulunun fibroz tabakası ile devam eder. Yumuşak bağ dokusundan yapılmış. damar ve sinirlerden zengin tabakaya cambium tabakası denir. Kemiğin gelişmesi sırasında cambium tabakasında kemik dokusunu meydana getiren hucreler, osteoblast'lar bulunurlar. Kemikleşme tamamlandıktan sonra osteoblast’lar kaybolurlar. Fakat, kıkırdaklardan sonradan yeni kemik dokusu yapılması gerektiği zaman, cambium tabakasında tekrar osteoblast'lar ortaya cıkarlar. Bundan dolayı kemik regenerasyonunda periost cok onemli rol oynamaktadır. Cambium tabakasında bulunan damarlar Volkmann kanalları aracılığı ile kemik dokusuna sokulur ve Havers kanalları icersinde bulunan ince damarlara kan getirirler.
Kemik Dokusunun Meydana Gelmesi
Yukarıda da anlatıldığı gibi kemik dokusu kokenini embriyonal bağ dokusundan alır. Cranium’u yapan yassı kemikler ve calvicula'nın taslakları bir muddet bağ dokusu şeklinde gelişir ve sonra doğrudan doğruya kemikleşirler. Başka kemik taslaklarında, embryonal bağ dokusu once kıkırdak dokusu şeklini alır. Butun kemik taslakları bir muddet bu durumda kalırlar ve sonra farklı kemikler icin farklı zamanlarda kıkırdak dokuların kemikleşmesi başlar. Kemlikleşme olayı genel olarak cok uzun surer, fakat belirli kemikler icin bu olayın başlangıc ve sonuc zamanları oldukca sabittir.
Bağ veya kıkırdak dokusunun kemikleşmesi, mevcut dokunun şekli değiştirmesinden ibaret değildir. Bir taraftan kemik dokusu meydana gelirken, diğer taraftan mevcut bağ veya kıkırdak dokusu tahrip edilir ve resorbe olur. Kemik dokusunu meydana getiren ve mesenşim hucrelerinden menşeini alan hucrelere osteoblast denir. Osteoblastların faaliyeti sonucunda obsteoid denilen, esas madde meydana gelir ve bu madde icerisinde kollagen fibrinler meydana gelirler. Bir muddet sonra fibrinler arasında bulunan ara madde icinde anorganik tuzlar toplanmaya başlar. Yukarıda da soylediğimiz gibi insanlarda embryonal hayatta ve 3.–4. yaşına kadar kemik dokusunun yapısı fibrinlidir. Bundan sonra liflerin durumu değişir, lameller ve osteon'lar oluşurlar.
Kıkırdak dokusundan yapılmış kemik taslaklarının kemikleşmesi iki tarzda olur. Kısa kemik taslaklarında kemikleşme, taslağın ic kısmında başlar. Bu tarz kemikleşmeye enkondrol ossifikasiyon denir. Uzun kemiklerde ise kemikleşme evvela kıkırdak taslağın dış tabakasından başlar (perikondral ossifikasiyon). Perikondrium'un ic tabakasında bulunan osteoblastların faaliyeti ile meydana gelen kemik dokusu once, ince olur ve bir manşet şeklinde uzun kemiklerin cismini (diaphysis) her taraftan sarar. Bu kemik tabakası gittikce kalınlaşır. Bir muddet sonra kan damarları ile beraber taslağın icerilerine doğru sokulan bağ dokusunda bulunan hucrelerin etkisi ile kıkırdak dokusu resorbe olmaya başlar ve bu şekilde taslağın icerisinde boşluklar meydana gelir. Bu primer boşluklar gittikce buyur, birbiriyle birleşir ve bu şekilde uzun kemiklerin diafizlerinin icinde bulunan ilik boşlukları meydana gelir (cavum medullare). Bu boşluklarda erişkin İnsanlarda sarı kemik iliği (medula osseum flava) bulunur. Kıkırdak taslağın icerisinde primer boşlukların meydana gelmesi ile bu boşlukların sınırlarında kemikleşme olayı, yani kısa kemiklerde olduğu gibi enkondrol kemikleşme başlar.
Kısa kemiklerde de kısmen perikondral kemikleşme vardır. İceriden başlayan ve enkondrol kemikleşme sonucunda meydana gelen kemik dokusu, kısa kemiklerin dış yuzune yaklaşınca, burada da uzun kemiklerde olduğu gibi, perikondral kemikleşme başlar ve taslağı dıştan saran bir kemik tabakası meydana gelir.
Uzun kemiklerin uclarında. (epiphysis) diafizden ayrı olarak kemikleşme noktaları meydana gelir. Epifizlerin kemikleşmesi taslağın icerisinde başlar. Burada meydana gelen ve gittikce artan kemik dokusu ile kemikleşmiş diafiz arasında kemikleşmemiş dar bir kıkırdak parcası kalır. Kıkırdak hucreleri coğalma ve butun doku buyume kabiliyetini muhafaza ettiğine gore, bu kıkırdak tabakası kemiğin buyumesi bakımından cok onemlidir. Burada buyumekte devam eden kıkırdak dokusu, diafize yakın kısımlarından tedricen kemikleşerek, peyderpey diafizin dokusuna eklenir. Bu şekilde kemik cisminin uzunlamasına buyumesi ve sonunda butun govdenin buyumesi sağlanmış olur. Bundan dolayı diafiz ile epifizler arasında bulunan bu kıkırdak tabakası, tarafların ve butun govdenin buyumesinde cok onemli rol oynar. Epifiz cizgisi veya buyume cizgisi (epifizeal plakt) adı verilen bu ince kıkırdak tabakası harap olduğu takdirde o kemiğin buyumesi geri kalır. Bundan dolayı cocuklarda kaza sonunda kemiklerin bu cizgiden ayrılması, onemli sakatlıklara sebep olur.
Kemiklerin kalınlığına buyumesi periost’ un surekli bolunme ozelliği gosteren tabakasında bulunan osteoblast' ların faaliyeti ve yeni yeni kemik tabakalarının eklenmesi ile olur. Epifiz cizgilerinin kemikleşmesi ile kemiğin ve butun govdenin buyumesi sona erer. Bundan dolayı bu cizgilerin kemikleşmelerinin erken. olması, govdenin buyumesine engel olur. Gec kalması, govdenin ve bilhassa extremitelerin fazla buyumesine sebep olur.
Gelişme sırasında kemiklerin yapısı durmadan değişir. Bir taraftan yeni dokular yapılırken, diğer taraftan mevcut dokular rezorbe olur ve bu şekilde sonunda her kemik kendine has şeklini alır. Erişkin insanlarda da kemik dokusunda değişmeler devam eder. Fakat bu değişmeler şekil ve buyukluk bakımından olmayıp, daha ziyade dokunun ince strukturunda ve esas maddede bulunan ceşitli maddelerin miktar ve nispetleri bakımından olur. İhtiyarlıkta kemik dokusunda rezorpsiyon fazla olduğuna gore, kemikler şekil bakımından da bazı değişikliklere uğrarlar ve kemiklerin sağlamlığı da azalır. Kemiklerin gelişmesi uzerinde hormonların buyuk etkisi vardır.
Thyroid bezi ve hipofizin on lobunun salgıları kemiklerin buyumesini cabuklaştırırlar. Genital bezlerin ic salgıları buyumeyi frenler. Bu salgıların etkisi normal zamanda ve normal nispette olursa, kemiklerin ve butun govdenin buyumesi normal olur. Bazı salgı1arın eksikliği, veya etkinin zamanından evvel veyahut cok gec oluşması, buyumede ceşitli anormalliklerin meydana gelmesine sebep olur.
Kemiklerin şekilleri, yaptıkları gorevlere gore ve govdenin genel yapı planına uygun olarak ayarlanmıştır. Uzun kemikler, ağırlığı taşımaktan başka, kaldırac gorevini de yaparlar. Kısa kemikler hareketsiz ve az hareketli eklemler aracılığı ile birleşerek elastiki ve yaylı sutunlar ve kubbeler meydana getirirler. Yassı kemikler, onemli organları icine alan boşluklar icin sağlam duvarlar yaparlar. Kemiklerin dış gorunuşu uzerinde komşu organların, bilhassa kasların etkisi buyuktur. Kasların yapışma yerlerinde, cekme kuvvetinin etkisi ile kemikler uzerinde cıkıntılar ve kabartılar meydana gelirler. Şekillerine gore bunlara, tuberculum, tuberositas, processus, crista ve spina gibi ceşitli isimler verilir. Kemik uzerinden gecen damar ve sinirler kemikte sulci (oluklar), kemiği delerek gecen damar ve sinirler de delikler (foramina) meydana getirirler.
Kemiklerin Sınıflandırılması :
İnsan iskeleti aksial ve appendikuler İskelet olmak uzere iki kısımdan meydana gelir. İnsan vucudunda toplam 206 kemik bulunmaktadır. Ancak bu sayı sabit değildir.yaşa gore değişiklik gosterebilir.
Aksiyal ve apendikuler iskeletteki kemik sayısı.
Bu kemikler şekillerine gore de sınıflandırılabilir.Buna gore:
1. Uzun kemikler : ossa longa
2. Kısa kemikler : ossa brevia
3. Yassı kemikler : ossa plana
4. Duzensiz kemikler : ossa appendiculare
5. Sesamoid kemikler : ossa sesamoidea
1. Uzun kemikler (ossa longa) : Uzunlukları genişliklerine gore fazladır. Ekstremitelerde bulunurlar.Orneğin: ulna, femur, tibia, metatarsallar gibi.Her uzun kemik, ince uzun bir govde ve coğunlukla eklem yuzu bulunan iki uctan oluşmuştur. Govde kısmına diafiz, uc kısımlarına epifiz denir.
Gelişmekte olan bir kemiğin epifizleri tamamen kıkırdak yapıdadır.Epifizial kemikleşme başladığı anda bunlar diafizden bir discus epifısiale ile ayrılırlar. Diafizin discus epifıziale ile komşu olan kısmı diğer kısımlarına gore daha genişcedir. Bu geniş kenar gelişme cizgisi ve yeni oluşan kemiği icerir. Bu bolume metafiz denir. Metafiz ve epifiz yetişkinlerde kemik halindedir.
Uzun bir kemiğin diafizi kompakt kemikten yapılan bir tupten ibarettir. Bunu ortasındaki boşluğa cavitas medullaris denir. Bu boşlukta kemik iliği bulunur. Epifiz ve metafızler duzensiz, aralarında anstomoz yapan kemik cubukları ve trabekulalardan yapılmıştır. Buna spongioz kemik denir. Yuzeyleri ise ince bir tabaka kompakt kemik ile kaplıdır. Eklem yuzleri genellikle hiyalin kıkırdak ile kaplanmıştır. Kemiğin yuzeyini periost denilen bağ dokusu zarı orter.
Periost bir dış -fıbroz- tabaka ile icte fazla hucreli bir osteojenik tabakadan ibarettir. Periost kemiğin uclarında ve eklem yuzlerinde yoktur. Periost kemiğin beslenmesini ve korunmasını sağlar. Kemik kırıldığı zaman osteojenik tabaka yeniden kemik yapımına karışır. Ayrıca kas ve tendonların kemiğe tutunmasını sağlar. Tendonun kollagen lifleri periost icine yelpaze gibi dağılırlar. Bazı lifler daha iceri giderek kemik duvarını da delerler. Kompakt kemiklerin ic yuzeyleri endosteum denilen bir hucresel tabaka ile kaplıdır.
2. Kısa kemikler (ossa brevia): Kalınlık, uzunluk ve enleri az cok birbirine yakın kemiklerdir. El ve ayakta cok sayıdadır. Esas olarak spongioz kemik ve bunu cevreleyen ince bir kompakt kemik dokusundan ibarettirler. Kemik iliği icerirler. Eklem yuzleri dışında periost ile kaplanmışlardır.
3.Yassı kemikler (ossa plana): Costalar, sternum, skapula ve kafatası kemikleri bu guruba girerler. Genellikle ince ve kıvrık bir tabaka halindedirler. Dış ve ic iki kompakt tabaka ile bunun arasında spongioz kemikten yapılmışlardır. Kemik iliği icerirler. Kafatası kemiklerindeki spongioz tabakaya ozel olarak -diploe- denir. Diploe icinde bir cok ven kanalcıkları vardır. Bazı yassı kemikler (lacrimal) yalnızca bir kompakt kemik yaprağından ibarettir. Eklem yuzleri kıkırdak veya fıbrozdoku ile kaplıdır.
4.Duzensiz kemikler (ossa appendiculare) : Yukarıdaki sınıflandırmanın hicbirine uymayan, duzensiz şekillidirler. Bazı kafatası kemikleri, vertebralar, os coxsa bu gruba girer. Coğunlukla compakt tabaka tarafından cevrelenmiş spongioz kemikten yapılmışlardır. Ancak pek cok kısımları yalnızca kompakt kemikten ibarettir. Bunların bir kısmı hava ile dolu sinusler icerirler. Bunlara ozel olarak pneumatik kemikler denir. Orneğin: maxilla, temporal, frontal, ethmoid kemikler gibi.
5.Sesamoid kemikler: El ve ayakta tendo veya eklem kapsulu icine gomulmuş kısa tip kemiklere susamsı (sesamoid) kemikler denir. Bazıları patella gibi tendo cekme acısını rahatca değiştirebilirler. Bazıları ise susam veya mercimek buyukluğundedirler.
Yardımcı kemikler : Bunlar her insanda bulunmayabilirler. Kısa ve yassı tipte olabilirler. Bazı tip sesamoid kemikler ile gelişkinde herhangi bir nedenle epifızle birleşmemiş kemik parcaları bu ismi alırlar. Orneğin: os trigonum gibi. Bu tip kemikler radiogramlarda kırıklarla karıştırılabildiği icin klinik onem taşırlar.
Kemik Yuzeyindeki Yapılar
Coğunlukla kemiğe bir collum aracılığıyla tutunmuş bir processus articularis vardır. Bazen condyl denilen lokma şeklinde cıkıntılara rastlanır. Kondiler eklem yuzu icerirler. Eklem yuzu hiyalin kıkırdakla kaplıdır. Eklem yuzu icermeyen lokma şeklindeki cıkıntılara epiconyl denir.Şekil ve buyuklukleri cok değişen diğer tip cıkıntılara processus, trochanter, tuberositas, protuberantia, tuberculum ve spina adları verilir. Cizgi şeklindeki cıkıntılara arcus, crista veya linea, cizgi şeklindeki oluklara ise sulcus adı verilir. Cukurcukların buyuk celerine fovea veya foveola denir. Bir kemiğin icindeki buyuk boşluğa sinus veya antrum, kemik icindeki boşluğu dışarıya acan deliğe foramen veya ostium denir. Ayrıca kemikteki değişik şekildeki acıklıkları tanımlamak icin canalis, hiatus, aditus, aquaductus gibi terimler kullanılır. Kemik uzerindeki duz sahalara facies, kenarlara margo denir. Yarık veya centilmiş kısımlar incisura, fissura diye adlandırılır.
Kemiğin Damar ve Sinirleri
Kemikler zengin bir damar sistemine sahiptirler. Uzun kemikler aşağıdaki tipte damarlar tarafından beslenirler.
Bir veya birkac art, nutricia diyafizin kompakt tabakasındaki foramen nutricia denilen deliklerden gecerek, metafize kadar uzunluğuna seyreden dallara ayrılır. Kemiği ve iliği besler. Foramen nutrisyum'lar butun kemiklerde bulunurlar.
Cok sayıda periostal damar dalları kompakt kemiği beslerler. Esas olarak eklemi besleyen arterlerden doğan metafızial veya epifızial damarlar kompakt tabakayı delerek spongioz kemiği beslerler. Kemikte metafizial ve epifıziyal damarlar kıkırdak bir lamina tarafından cevrelerinden ayrılmışlardır. Butun bu saydığımız damar tipleri gelişme cizgisinin beslenmesinde cok onemlidirler. Eğer kan beslenmesinde bir bozukluk olursa kesin olarak gelişme bozukluğu da oluşur.
Epifiziyal ve metafiziyal arterler aralarında anastomoz yaparlar. Kan damarları ile gelen enfeksiyonlar kemiklerin daha cok uclarında yerleşirler. Gelişkin kemiklerin kan akımı icerden dışarıya doğru seyreder. Kan once medullar arter sisteminden substantia kompakta kapillerine oradan da dışa, periost kapillerlerine akar. Sinir lifleri, kan damarları ile birlikte kemiğe girerler. Bu liflerin coğu vazomotor, bazıları da duyu lifleridir. Sinir lifleri periost ve damarların dış tabakasında sonlanırlar. Duyu liflerinden bazıları ağrı lifleridir. Periost yırtılma ve gerilmeye karşı aşırı şekilde duyarlıdır.
Kompak tabakasına anestezisiz olarak girilirse bir sızı ve sıkıntı verici duyu oluşur. Spongioz kemiğe girilmesi ise cok aşırı ağrı yapar. Kırıklar son derece ağrılıdır. Kırık yuzeylerine anestezik madde enjekte edilmesinin ağrı kesilmesinde buyuk yararı vardır.
Kemiğin genişlemesine neden olan bir tumor veya enfeksiyonda ağrılıdır. Kemikteki ağrı lokal olarak ve doğrudan stimilasyon sahasında duyulur. Ancak ağrının yayıldığı veya aksettiğinde sık gorulur. Orneğin; femur diafizindeki bir ağrı, uyluğun alt kısmında ve dizde hissedilebilir. Periostta pozisyon duyusu taşıyan sinir ucları vardır.
Kemik Mimarisi : Architecture ossea
Kemikler surekli olarak iki onemli faktorun etkisi altında kalırlar. Bunlardan biri ağırlık, diğeri de uzerine yapışan kasların cekme kuvvetidir.
Bu kuvvetlerin etkisi, belirli yonleri izleyerek kemikte dağılırlar. Bu kuvvetlerin etki yonlerini cizgilerle gosterebiliriz. Bu cizgilere trajektor denir.
Anatomistler insan femur kemiğinin baş ve boyun kısmını incelemişler ve buradan ince kemik etkisinin yonune gore sıralanmış olduğunu kanıtlamışlardır.
Kemikteki boşlukları sınırlayan bolmelerin durumu, basınc ve cekme kuvvetinin en cok etki ettiği yonlere doğru ayarlanmıştır. İki kemiğin eklem yaptığı bolgelerde, bir kemikteki trajektorlerin komşu kemikte de aynen devam ettiği rontgen filmlerinde gorulur.
Varyasyonlar
Kemikler ırk, yaş ve cinsiyete gore değişiklikler gosterdikleri gibi kişiden kişiye gore de değişiklikler gosterirler.
Kadın kemikleri coğunlukla daha hafif ve daha kucukturler. Cunku gelişmelerini daha erken tamamlarlar. Muskuler cıkıntılar erkeklerde daha fazla belirlidir.
Cocukların kemikleri cok esnektir. Kırıldığı anda, kırılmasının fidan cubuğu gibidir. Gelişkin kemikleri kuru odun gibi kırılırlar.
Kişisel varyasyonların coğunluğu kemiklerin buyukluk, şekil ve ağırlığına aittirler. Kasların gelişme derecesi kemiğin şekline etki eder. Kaslar kuvvetli ise kemiğin cıkıntıları da belirlidir, orneğin; mandibula’nın prosessus coronoideus'u ciğneme kasları tam geliştiği zaman belirli olur. Kemik yuzeyindeki kabarıntılı veya hatlar gibi sekonder işaretler puberte zamanında belirlenmeye başlar. Bunlar daha cok tendonların tutunduğu yerlerdir. Orneğin; linea aspera bu devirde daha cok kalınlaşır. Eğer ekstremite de bir kemik cıkarılırsa veya doğmalık olarak yoksa komşu kemik hipertrofıye uğrar. Orneğin; fibula cıkarılırsa tibia hipertrofiye uğrar. Tersi olarak kemik uzerine kas faaliyetleri ortadan kalkar veya azalırsa kemik atrofıye uğrar. Felcli hastalarda ve atellerde bu olay gorulur. Kemiğin hem organik hem inorganik maddeleri yavaş yavaş kaybolur.
Eğer herhangi bir nedenle eklem kıkırdağını kaybederse bu defa kemik yuzeyi cok sert ve cilalı bir şekil gosterir.
Kemiğin Sağlığı
1. Kemiklerde organik kısmın inorganik kısma gore oranı yaşla birlikte değişir. Cocukluk doneminde organik kısım daha fazladır. Raşitizm ve osteomalazi gibi bazı metabolik bozukluklarda kemik matriksinde kalsifikasyon yetersiz kalır. Kalsiyum kemiğe sertlik kazardırdığı icin, kalsifiye olmamış sahalar ozellikle fazla ağırlık taşıyan kemiklerde eğilir ve ilerleyici deformitelere neden olur. Orneğin; raşitizm sonucu bacakların yay şeklinde bukulmesi gibi.
2.Kırıklar, gunluk hareketlerinde daha dikkatsiz ve daha sert oldukları icin cocuklarda gelişkinlere gore fazla oranda gorulur. Bereket fidan cubuğu şeklindeki bu kırıklar cabuk iyileşirler. Ancak epifiz diski kırıkları cok onemlidir. Cunku bu kırıkları iyileşmesi sonucu diafiz ve epifiz daha erken kaynaşacağı icin sonucta kemiğin kısa kalmasına neden olabilir, orneğin; on kolda radius alt epifızin kırığında radius kısa kalacağından ve ulna boyunca buyumeye devam edeceğinden elin radial devıasyonu gibi bir şekil bozukluğu ortaya cıkabilir. Cocuklarda ve genclerde epifizlerin diafize birleşmemesi olgusundan tedavi amaclarıyla yararlanılabilir. Orneğin; diz epifiz diskinin diafizle bağlantısını engelleyecek şekilde yerleştirilen bir metal plak ekstremitenin boyunca uzamasını durdurur. Bu yolla kısa kalmış diğer ekstremitenin boyunun, plak yerleştirilmiş normal ekstremite boyuna ulaşması sağlanabilir.
3.Yaşlılıkta kemiğin hem organik, hem inorganik kısmı azalacağından (osteoporozis) elastiklik kaybolur ve kemikler kolay kırılır bir duruma gelirler. Osteoporozise yaşlı kadınlarda, erkeklere oranla daha sık rastlanır.
Sağlıklı gunler dileği ile...
Uzman Dr.Ali AYYILDIZ - Veteriner Hekim - İnsan Anatomisi Uzmanı Dr.(Ph.D.)

[h=2]Antalya Anatomi Uzmanı uzmanlarına ulaşmak icin tıklayın![/h]