Kaslar Hakkında Genel Bilgiler
Kaslar hareket sisteminin aktif unsurlarıdır. Hareketi meydana getirebilmek icin lazım olan kinetik kuvvet kaslarda meydana gelir. Kuvvetin kaynağı, besin olarak aldığımız ve alimenter organlarında bircok değişikliklere uğradıktan sonra kana karışarak dolaşım organları aracılığı ile kas hucrelerine gelen maddelerdir. Bu maddelerde saklı olan potansiyel enerji, kas hucrelerinde meydana gelen olaylar sırasında kinetik enerji şekline cevrilir. Bir motor gibi kinetik enerji meydana getiren kasların harekete gecebilmesi icin butun motorlarda olduğu gibi (kontakt), bir uyarmaya ihtiyac vardır. Bu uyarma mekanik, kimikal veya elektrik akımı şeklinde de olabilir. Kasın uzerine yapılan bir darbe, bazı kimikal maddelerin etkisi veyahut elektrik akımı ile kasları harekete gecirebiliriz. Fakat bu gibi dışarıdan gelen uyarmaların meydana getirdiği hareketler normal ve fizyolojik değildir. Butun canlılarda kasların normal hareketlerini meydana getiren uyarmalar, beyinde veya medulla spinalis'te bulunan sinir hucrelerinden gelirler.
Kasların calışması, yapışma noktalarından biri veya her ikisi de hareketli ise, şeklinin değişmesi kısalma, kalınlaşma ve sertleşmesi ile kendini gosterir. Başka kuvvetlerin etkisi ile kasın her iki ucu da sabit kalırsa, kas kısalmaz, fakat sertleşir. Bu gibi hallerde kas herhangi bir hareket meydana getiremez. Fakat boyle olmakla beraber kas yine calışır belirli bir kuvvet meydana getirir ve bu kuvveti başka bir kuvvete karşı koymak icin kullanılır. Orneğin elimizde bir ağırlığı belirli bir yukseklikte tutabilmemiz icin o anda hic bir hareket yapmadığımız halde, kol ve on kol kaslarımızın calışması ve ağırlığa karşı koyabilecek derecede bir kuvvet meydana getirmeleri lazımdır. İkinci bir omek olarak da, vucudumuzun bir, parcasının belirli bir durumda kaslar tarafından tespit edilmesini gosterebiliriz. Bu sırada da bu işe katılan kaslar calışırlar, fakat kısalmaz, şekillerini değiştirmez ve tespit ettikleri organı harekete getirmezler.
Kasların kısalması, kalınlaşması ve sertleşmesi ve yapıştıkları organı harekete gecirmeleri, kas hucrelerinin kendilerine has olan ve kontraktilite (kısalma yetenekliği) adı verilen spesifik nitelikleri sayesinde mumkun olmaktadır.
Kas dokusu; kas hucrelerinin yapısı, hucrenin fonksiyonuna gore ayarlanmıştır ve kasılma sırasında hucrenin ceşitli unsurları şekil ve durumlarını değiştirebilecek durumdadır. Şimdi insan vucudunda gorulen ceşitli kas dokularını kısaca gozden gecirelim.
Mikroskobik yapı bakımından insan vucudunda gorulen kasları duz kaslar, cizgili iskelet kasları ve yurek kasları olmak uzere uc gruba ayıra biliriz. Mikroskobik yapı bakımından olduğu gibi, bu uc ceşit kaslar fonksiyon bakımından da birbirinden farklıdır. Bunlardan duz kaslar ve cizgili yurek kaslarının calışmaları isteğimize tabi olmayıp autonom sinir sistemi tarafından idare edilirler. Cizgili iskelet kaslarının calışmaları isteğimize tabidir ve cerebro spinal sinir sistemi tarafından idare edilir.
Cerebro spinal sistem tarafından idare edilen cizgili kasların calışması cok zaman haberimiz olmadan refleks yolu ile meydana gelebilirler. Diğer taraftan autonom sinir sistemi tarafından idare edilen bazı duz kasların calışması uzerinde cortikal merkezlerin cok buyuk etkisi vardır. Biz burada duz kas liflerinin yapısını ve ozelliklerini kısaca gozden gecirdikten sonra başlıca cizgili iskelet kaslarını inceleyeceğiz. Cizgili yurek kasları ise, cardiovasculer sistemi anlatırken bahsedilecektir.
Duz kas lifleri, coğunlukla ic organlarımızın ve damarlarımızın duvarlarında bulunurlar. Fakat bundan başka ceşitli organlarımızı birbirine bağlayan bağlar icerisinde ve ceşitli organların ceşitli parcalarında gorevli olan duz kas lifleri de vardır. Duz kas lifleri yavaş, kasılırlar ve kasılma olayının herhangi bir devresinde duraklayarak o anda aldıkları şekil ve durumu fazla enerji sarf etmeden ve fazla yorulmadan uzun muddet muhafaza edebilirler. Bundan dolayı duz kas lifleri, genellikle hareketlerin yavaş oluşmasına, fakat bu hareketler sonucunda meydana gelen durumun uzun muddet muhafaza edilmesi gereken organlarda bulunurlar.
Duz kas lifleri iğ biciminde, en cok 0,5 mm. kadar uzunlukta, 3 - 4 mikron kalınlıkta, soluk renkte ve tek cekirdekli hucrelerdir. Cekirdek oval biciminde olup hucrenin ortasında bulunur. Sarkoplazma icinde birbirine ve hucrenin uzunluğuna paralel durumda cok ince fibriler (miofibril) bulunur. Kas hucrelerinin kasılma yetenekliği başlıca bu miofibrillere bağlıdır. Burada miofibriller, cizgili kaslardan farklı olarak, duz ve homojendir ve ışık kırma yetenekliği butun kısımlarında aynıdır. Bazı duz kas hucreleri cok kucuk olurlar (22 - 25 mikron). Bu gibi kucuk hucreler yan uzantılar ile birbiriyle birleşir ve bir sinsitium meydana getirirler. Bu şekilde duz kas hucrelerinden meydana gelen sinsitiumlar bilhassa duz kas liflerinin ince bir tabaka halinde buyuk yuzeyleri orttukleri ve yahut başka dokular arasına katılarak uzardıkları yerlerde gorulurler. Organ boşluklarını sınırlayan duvarlarda bulunan duz kas lifleri, birbirine paralel olarak sıralanır, huzmeler ve tabakalar meydana getirirler. Komşu kas lifleri cok ince membranlar ile birbirine bağlanmıştır. Bu membranlar, kasılma ve esneme sırasında liflerin normal durumlarının değişmemesini sağlarlar. Daha kalın olan huzmeler bir bağ dokusu ile cevrilmiş olup bu doku aracılığı ile birbirine ve komşu organlara tutunurlar. Bazı duz kas huzmeleri bu gibi elastiki kirişler aracılığı ile, bazıları doğrudan doğruya elastiki membranlara tutunarak muskulo elastik sistemler yaparlar. Bu gibi sistemlerde kasların uzaması veya kısalması liflerin elastikiyet kuvvetinin derecesini değiştirir ve bu şekilde sinirler tarafından idare edilen kaslar, aktif olarak ceşitli durumlara gore elastikiyet kuvvetinin etkisini ayarlayabilirler.
Duz kas lifleri de, başka kaslarda olduğu gibi, fazla calışma sonucunda hem uzunluk, hem kalınlık bakımından buyuyebilirler (hypertrophie). Fakat butun, hucrelerde olduğu gibi, yalnız belirli bir dereceye kadar buyur. Duz kas lifleri icin bu sınır eski hacminin sekiz mislidir. Gebelik sırasında uterus duvarındaki duz kas liflerinin buyumesi, fazla calışma sonucu olmayıp hormonların etkisi ile olur ve doğum icin bir hazırlıktır. Duz kas lifleri mitoz’la bolunerek sayılarını da arttırabilirler. Az calıştıkları takdirde, iskelet kaslarında olduğu gibi, duz kas lifleri de kuculur ve sayıları da azalır (atrophie). Butun duz kaslar sinirlerini autonom sinir sisteminden alırlar.
Cizgili iskelet kasları, hareket sisteminin aktif unsurları olup hareket icin luzumlu kuvveti meydana getirirler. Kas (musculus) ismi verilen bu hareket organların hacim itibariyle buyuk bir kısmını, kuvveti meydana getiren ve kontraktilite denilen kasılma yetenekliği olan kas lifleri yaparlar. Bundan başka kasların kiriş (tendo, tendines) denilen ve ceşitli kaslarda cok değişik şekiller gosteren parcaları vardır. Kirişleri meydana getiren dokular kas dokusundan hem yapı, hem fonksiyon bakımından cok farklıdır. Kirişlerin kasılma yetenekliği yoktur ve hareket sisteminde oynadıkları rol pasif olup, gorevleri kas liflerinin meydana getirdiği kuvveti iskelet parcalarına iletmektir.
Kas Kirişleri: Kirişler, kasların meydana getirdiği kuvveti iskelet parcalarına ulaştıran yardımcı oluşumlardır. Kirişlerin buyukluk ve şekilleri ait oldukları kasların şekil ve fonksiyonlarına gore cok değişiktir.
Kiriş dokusunun en onemli kısmını kalın kollagen lifler meydana getirirler. Bir kac kollagen lif birbirine paralel durumda bir araya toplanarak ince huzmeler yaparlar. Bu ince huzmeler arasında kiriş hucreleri (fibroblast) bulunurlar. İnce kiriş huzmeleri bağ dokusu aracılığı ile birbiriyle birleşerek daha kalın huzmeler meydana getirirler. Kollagen lif huzmeleri, kısa kirişlerde birbirine paralel olarak, uzun kirişlerde ise hafif kıvrıntılar yaparak dalgalar şeklinde uzarırlar. Kas kasıldığı zaman evvela bu dalgalar kaybolur, huzmeler doğrulur. Bundan sonra kirişin ilettiği kas kuvveti tam olarak kemik uzerinde etkisini gosterir ve kemiği harekete getirir. Kasın kuvveti ile kirişin cekme kuvvetine karşı olan direnme yetenekliği arasındaki nispet butun kaslarda kirişin lehine olarak ayarlanmıştır. Hic bir kas yalnız kendi kuvveti ile kirişini koparamaz. Kiriş kopma vakalarında muhakkak başka kuvvetlerin de etkisi olması lazımdır.
Kas ile Kirişler arasında ilişki: Kirişler her zaman yalnız kasların uclarında yer almazlar. Bazen kirişler yassı tabaka halinde kasın bir kısmını orterler, bazen de ceşitli uzunluk ve kalınlıkta huzmeler şeklinde kasın icine sokulurlar. Yalnız kasın uclarında gorulen yuvarlak kirişlerin de kasın icine sokulan uzantıları vardır. Bu şekilde kas hucrelerinin kirişle birleşme alanı cok buyumuş olur.
Kasların ceşitli parcaları: Kasların kalın kısımlarına venter denir. Uclardan birinin yapışma yerine origo, diğerinkine insertio denir. Yapışma noktalarından, hareket etmeyen veya az hareket eden noktayı kasın başlangıcı (origo) olarak kabul edilir.
Daha fazla hareket eden ve insersio denilen nokta, kasın sonlanma kısmı olarak kabul edilir. İskelet kaslarında coğunlukla hareket sırasında kas uclarından birinin yapıştığı nokta sabit kalır (punctum fixum). Diğer ucun yapıştığı nokta ise sabit noktaya doğru hareket eder (punctum mobile). Coğunlukla sabit kalan veya az hareket eden iskelet parcaları govdenin ortasına daha yakın (proksimal) kısımlarda, cok hareket eden parcaları ise daha uzakta (distal) bulunurlar. Fakat bu durum gereğine gore değişebilir. Bazı hareketler sırasında sabit kalan nokta, aynı kasın meydana getirdiği başka hareketler sırasında punctum mobile rolune gecer. Origo her zaman punctum fixum'a, insersio da punctum mobile'ye isabet etmez. Fakat kas ucları isimlerinin her zaman icin aynı kalması, oryantasyon bakımından luzumlu ve faydalıdır.
Kasın başlangıc ucuna yakın olan kısmına baş (caput) denir. Bazı kasların ceşitli kemiklere veya aynı kemiğin ceşitli yuzlerine yapışan bir kac parcası bulunur. Bu parcalar kasın ortasına veya sonuna doğru birleşerek genel bir kiriş meydana getirir ve bu kiriş aracılığı ile kemiğe yapışarak sonlanırlar. Bu şekilde 2, 3 ve 4 başlı kaslar meydana gelirler. Bazı kasların ceşitli parcaları kirişle birbirine bağlanmış olurlar. Bazı kaslarda bu gibi kirişler yuvarlak huzme şeklinde (m. digastricus), bazılarında yassı plak şeklinde olup intersectio tendinea adını alırlar (m. rectus abdominis). Kasın ceşitli parcaları ve kirişlerin durumu, kasın bulunduğu yere, topografik icaplara ve ilgili eklemlerin durum ve fonksiyonlarına gore ayarlanmıştır.
Eklemlerin hareketine engel olmamaları icin kasların kalın kısımları coğunlukla eklemlerden uzakta bulunurlar. Orneğin parmakları harekete getiren kasların kalın parcaları, parmak eklemlerinden uzaklarda, on kolun yukarı kısımlarında bulunurlar ve kasların kuvveti ince uzun kirişler aracılığı ile falanks' lara iletilir. Kalın kaslar parmakların uzerinde veya yakınlarında yer almış olsalardı, parmakların geniş ve cevik hareketler yapmaları olanaksız olurdu. Yalnız, eklem yuzleri ceşitli yonde ve geniş hareketlere elverişli olan, fakat bazı hareketlerin frenlenmesi icap eden eklemlerin yakınlarında kalın kaslar bulunurlar. Orneğin omuz ve kalca ekleminde olduğu gibi. Bu eklemlerin yuzleri cok geniş hareketler icin elverişlidir. Fakat bazı yonlerde geniş hareketlerin yapılması gereksiz, bazıları hatta govdenin durumu icin zararlı ve tehlikeli de olabilirdi. Bu gibi eklemlerde kalın kaslar eklemleri sarmak suretiyle bazı hareketleri frenler ve aynı zamanda cıkıklara da engel olurlar.
Kasların yapı ve durumları ile fonksiyonu arasındaki ilişki :
Kasların fonksiyonu uzerinde etki yapan en onemli faktorler, kası meydana getiren liflerin sayısı, uzunluğu ve kas kirişlerinin kemiklere yapışma tarzıdır.
Bir hareketin meydana gelebilmesi icin evvela kas kuvvetinin ağırlık kuvvetini yenmesi lazımdır. Aksi takdirde calıştığı halde ve belirli bir kuvvet meydana getirmesine rağmen, kas kısalamaz ve yapışma noktası hareketsiz kalır. Orneğin elimize fazla ağır bir cisim alır ve on kolumuzu bukmek istersek, bu hareketi yaptıran kasların meydana getirdiği kuvvet, ağırlık kuvvetini yenmek icin yeterli değilse, on kolumuz hareketsiz kalır. Bu sırada kasların meydana getirdiği butun kuvvet, yalnız ağırlığı kaldırmak icin kullanılmıştır. O halde hareketin meydana gelmesi icin, hareketi yaptıran kasların daha fazla kinetik enerji meydana getirmeleri lazımdır.
Kası meydana getiren kas liflerinin her biri ayrı ayrı motor gibi calışır ve kanla gelen besin maddelerini yakarak kinetik enerji meydana getirir. Şu halde butun kasın kuvveti, motorların buyukluk ve sayısına, yani kas liflerinin kalınlık ve sayısına bağlı olması gerekir. Bundan dolayı bir kasın kuvveti, kası meydana getiren butun liflerin transvers kesitlerinin toplamı ile olculur ve bu toplama kasın fizyolojik kesiti denir.
Devamlı calışma sonucunda kas lifleri kalınlaşır ve coğalırlar (hipertorfi ve hiperplazi). Bu gibi kaslar daha fazla kuvvet meydana getirir ve daha ağır işler yapabilirler.
Bir kasın en kalın yerinden yapılan transvers kesite kasın anatomik kesiti denir. Kası meydana getiren liflerin hepsi de aynı uzunlukta ve birbirine paralel durumda iseler, anatomik ve fizyolojik kesitlerin buyukluğu aynı olur ve bu gibi kaslarda kasın kuvvetini kalınlığına gore tespit edebiliriz. Fakat bu durum cok az kaslarda gorulur. Kasların coğunda liflerin uzunluğu aynı olmadığı gibi, durumları da birbirine paralel değildir. Bu gibi kaslarda butun liflere isabet eden tek bir kesit yapmak olanaksızdır ve kuvveti meydana getiren bir cok kas lifleri, kesitin dışında kalırlar. Bundan dolayı kasın kalınlığına gore kasın kuvveti hakkında bir hukum vermek doğru değildir. İnce, yassı ve geniş kaslarda anatomik ve fizyolojik kesitlerin ayrımı cok buyuktur ve bu gibi kaslarda kasın kalınlığı, kasın kuvveti hakkında hic bir fikir veremez.
İnsersiyon acısı: Kasın meydana getirdiği kuvvetin tamamı coğunlukla hareket icin kullanılmaz. Kuvvetin hareket icin kullanılan kısmının miktarı, yapışma noktasında kirişle kemik arasında meydana gelen acının genişliğine bağlıdır. İnsersiyon acısı adı verilen bu acı, ne kadar geniş olursa, kas kuvvetinin yapışma noktası uzerinde hareketi sağlayan etkisi de o kadar fazla olur. İnsersiyon acısı 900 yi bulduğu zaman bu kas kuvvetinin tamamı hareket icin sarf edilir. Bu gibi durumlarda fizyolojik kesitleri pek fazla olmayan kaslar da ağır govde parcalarını harekete getirebilirler (uyluğun dış rotator kasları gibi) .
İnsan vucudunda kasların coğu dar acı yaparak kemiğe yapışırlar. Bu gibi kasların kasılma sırasında yapışma noktasına etki yapan kas kuvveti, kuvvet bileşkesi kanununa gore ikiye bolunur. Kuvvetin bir kısmı kiriş yonunde kemik uzerine cekme etkisi yapar ve kemiği harekete getirir. Diğer kısmı, kemik ekseni yonunde etki yaparak kemiği ekleme doğru ceker ve ağırlığı karşılar. Alt ekstremiteler gibi ağır parcalarda yukarıdan gelen uzun kasların hepsinin insersiyon acıları dardır.
Hareketin yonu: Her bir eksen etrafında birbirine zıt iki yonde hareket yapılabileceğini eklem konusunda gormuştuk (transvers eksen etrafında fleksiyon ve ekstensiyon, vertikal eksen etrafında dış ve ic rotasiyon, sagittal eksen etrafında abduksiyon ve adduksiyon hareketleri gibi) .
Hareketlerin yonunu tespit ederken, hareket sırasında hareketli noktanın hareketsiz noktaya yaklaşacağı ve bu anda en yakın yolu izleyeceğini hatırdan cıkarmamalıdır.
Aynı yonde hareket yaptıran kaslara sinergist, aksi yonde hareket yaptıranlara antagonist kaslar denir. Bir kas kasıldığı zaman bu kasın antagonisti cekilir ve uzar. Bu cekilme bir uyarı mahiyetinde etki yaparak, antagonist kasta da bir derece gerginlik yaratır. Bu gerginliğin derecesi gereğe gore değişebilir. Bazen antagonist kas gerginliğini arttırmak suretiyle hareketi frenler, bazen de gereğinde tamamiyle durdurabilir. Bu olaylar sentral sinir sistemi tarafından yonetilir ve durumun ihtiyacı ve govdenin yararı bakımından en uygun bir şekilde ayarlanır. Birbirine antagonist olan kaslar aynı zamanda ve aynı kuvvetle calışırlarsa, hareket meydana gelmez ve kemik belirli bir durumda tespit edilir.
Tonus: Canlılarda kaslar istirahat sırasında da belirli derecede gerginliklerini her zaman muhafaza ederler. Butun cisimler gibi insan vucudu ve ceşitli parcaları da daimi olarak yer cekimi etkisi altında bulunurlar. Daimi bir uyartı mahiyetinde olan bu kuvvet, refleks yolu ile kaslara etki yapar ve kasları az, fakat daimi bir gerginlik durumuna getirir. Kasların istirahat sırasında da muhafaza ettikleri bu daimi gerginliğe tonus denir. Kas tonusu ağırlık kuvvetine karşı koyan kuvveti meydana getirir ve govdemizin ve ceşitli parcalarının belirli durumlarda kalmalarını sağlar. Yer cekimi govdemizi devamlı olarak one ve aşağıya cekmektedir ve bu kuvvete karşı koyan kas tonusu olmasaydı, vucudumuz dik durumunu muhafaza edemezdi. vucudumuzun ceşitli parcalarının istirahat sırasındaki durumlarını da bu parcalara ait olan kasların tonusu tespit eder. Butun kasların tonusu aynı derecede değildir. Kollarımız istirahat sırasında ve aşağıya doğru sarkık durumda iken, on kollarımız hafif fleksiyon durumunda kalırlar. Bu durum fleksorların tonusunun ekstensorlara nispeten daha fazla olduğunu gostermektedir. Genellikle daha cok kullanılan kasların tonusu daha yuksek olur. Tonusun derecesi şahsa gore de cok değişiktir ve insanlarda vucut duruşunda gorulen farklılıklar, tonus ayrımlarından ileri gelmektedir. Aynı şahısta bile ceşitli sebeplerden dolayı kas tonusu değişmektedir. Yorgunluk gibi bedeni olaylardan başka, neşe, heyecan, sıkıntı ve korku gibi ceşitli ruhi durumların da kasların tonusu uzerinde onemli etkileri vardır.
Omurganın şekil ve hareketleri: Baş ve govdenin ağırlığını taşımak ve destek gorevini yapmakla yukumlu olan columna vertebralis, duz bir sutun şeklinde olmayıp ceşitli kısımlarında ve değişik yonde eğrilikler gosterir. Bu eğriliklerden, gorev bakımından en onemlileri sagittal eğriliklerdir. İnsanlarda ikisi one, ikisi arkaya doğru konveks olmak uzere, omurganın dort sagittal eğri1iği vardır. Bunlardan cervikal ve lumbal parcalarda bulunanları one doğru, thorakal ve sakral parcaya ait olanları arkaya doğru konvekstir. Bu bakımdan insan omurgası ile dort ayaklı hayvan omurgası arasında onemli ayrımlar vardır.
Dort ayaklı hayvanlarda govde ve ic organların ağırlığını taşıma bakımdan, omurganın thorakal, lumbal ve sakral parcalarını meydana getiren ve arkaya doğru konveks olan kısmı en onemlisidir. Omurganın bu parcası, bir kopru kemeri gibi, ağırlığı aynı zamanda hem on, hem arka bacaklara iletir ve her iki tarafta sağlam desteklere dayanır. Bundan dolayı dort ayaklı hayvanlarda denge stabildir (kararlı denge). Yalnız başın ağırlığını taşıyan omurganın cervikal parcası, hayvanın cinsine ve boynun uzunluğuna gore başka şekilde gelişir ve değişik sayıda eğrilikler gosteren elastiki bir sutun halini alır.
İnsanlarda dengenin ayarlanması ve bu olayla ilgili olarak, omurga şeklinin hayvanlardan ayrı olmasının sebebi, insanların iki ayak uzerinde hareket etmesidir. İki ayak uzerine kalmakla insanlarda baş ve govde ağırlığının omurga uzerine yuklenmesi, denge durumunu tamimiyle değiştirmiştir. Bu faktorlerin etkisi ile insanlarda gorulen tipik eğrilikler oluşur ve omurganın son şekli yavaş yavaş meydana gelir. Yeni doğmuş cocuklarda omurganın tipik eğrilikleri yok denilecek derecede azdır.
Omurganın, başın ve govdenin dengesini sağlayabilecek nitelikleri olmadığı icin cocuk dunyaya geldikten sonra ilk aylarda başını ve govdesini dik durumda tutamaz. Bir muddet sonra ense ve sırt kaslarının ve omurga bağlarının gelişmesi ve kuvvetlenmesiyle omurganın boyun parcası başın ağırlığını taşıyabilecek ve dengeyi sağlayabi1ecek elastiki bir sutun haline gelir. Bu sırada omurganın boyun parcasında konveksliği one bakan boyun eğriliği (cervikal lordoz) meydana gelir. Bir taraftan başın ağırlığı, diğer taraftan omurganın dik durumunu sağlayan kuvvetlerin (kas kuvveti ve bağların elastikiyet kuvveti) etkisi ile meydana gelen bu eğrilik omurganın bu parcasını bir yay haline sokar ve başın ağırlığının taşınması ve dengenin sağlanmasını kolaylaştırır bir muddet sonra cocuk govdesini dik tutmaya ve bu şekilde oturmaya alışır. Cocuğun ayağa kalkmasıyla presakral vertebralar ile sakrum ve pelvis arasındaki durum değişir ve ayın zamanda baş ve govdenin ağırlığı, pelvis aracılığı ile, o ana kadar ağırlık taşıma gorevinden uzakta kalan alt taraflara yuklenir. Ayağa kalkma sırasında pelvis kemiklerine yapışmış olan sakrum da butun pelvis ile beraber bir miktar durumunu değiştirir, fakat vertikal durum alan presakral vertebra'ları tamimiyle izleyemez. Bundan dolayı intrauterin hayatta sakrum ile omurganın lumbal parcası arasında gorulen ve sakrum'un konkavlığı yuzunden meydana gelen hafif buklum artar ve promontorium denilen cıkıntı meydana gelir. Bir muddet sonra govdenin ağırlığı, diğer taraftan gittikce fazla gelişen ve kuvvetlenen sakrospinal kasların etkisi ile omurganın lumbal parcasında konveksliği one bakan ikinci eğrilik (lumbal lordoz) meydana gelir. Boyun parcasında olduğu gibi burada da lumbal lordozun şekil ve derecesinin tespitinde ağırlığa karşı koyan kas kuvveti ve bağların elastikiyet kuvvetinin onemli etkileri vardır. Bu eğriliğin en cıkıntılı noktası dorduncu bel vertebra'sı yuksekliğindedir. Lumbal lordoz, omurganın bel parcasını govdenin ağırlığını taşıyan ve dengenin sağlanmasına yardım eden elastiki bir yay haline getirir.
İki ayak uzerine kalkma sonucunda meydana gelen lumbal lordoz, goğus parcasında da devam etmiş olsaydı, karın ve goğus boşluklarının barındırdıkları ağır organlarımız fazla one gelmiş olurlardı ve bu durum, dengenin sağlanmasını zorlaştırırdı. Bu elverişsiz durumun meydana gelmemesi, boyun ve bel eğrilikleri arasında aksi yonde başka eğriliğin meydana gelmesi ile onlenmiştir. Altıncı, yedinci boyun vertebralarından başlayarak on birinci, on ikinci goğus vertebra' larına kadar uzanan ve konveksliği arkaya bakan bu eğriliğe thorakalkifoz denir. Thorakal kifozun meydana gelmesi ile goğus boşluğu sagittal durumda genişlemiş ve aynı zamanda bu boşlukta bulunan organların ve govdenin yukarı kısmında asılı olan ust tarafların ağırlığı kısmen arka tarafa cekilmiş olur.
Omurganın bu eğrilikleri kucuk cocuklarda evvela yalnız fonksiyon anında, yani ayakta durdukları zaman meydana gelirler ve cocuğun boyunun uzamasıyla tekrar kaybolurlar. Sonra yavaş yavaş vertebra corpusları ve bilhassa intervertebral diskusların şekilleri eğriliklere uygun olarak gelişmeye başlar ve buluğ cağına doğru eğriliklerin belli şekilleri meydana cıkar ve daimi olarak kalırlar. Bu sırada eğri1iklerin meydana gelmesi ve muhafazası bakımından onemli rol oynayan bağların gelişmesi, uzunluk ve gerginlik derecesi, omurganın genel durum ve şekline uygun olarak ayarlanır.
Hastalık yuzunden hic bir zaman ayağa kalkmamış ve butun hayatlarını yatakta geciren kimselerde omurganın tipik eğrilikleri meydana gelmezler. İhtiyarlıkta vertebra corpuslarının ve intervertebral diskusların incelmesi yuzunden omurga genellikle kısalır. Ağırlık etkisinin değişmesiyle, vertebra corpuslarının şekilleri de değişir. Bilhassa thorakal parcada corpuslarının on kısımları incelir ve bundan dolayı bu parcanın arkaya doğru konveks olan eğriliği artar ve kamburluk meydana gelir. İncelmiş diskuslar ihtiyarlıkta kısmen kemikleşebilirler. Vertebra' larda meydana gelen butun bu değişikliklerin etkisi ile pelvis ve kalca eklemleri uzerine duşen ağırlığın etkisi de değişir. Sonucta butun govdenin duruşu ve insanın yuruyuşu ihtiyarlara mahsus bir şekil alır. Omurga elastikiyetinin azalması yuzunden fazla kas kuvveti sarf etmek gerekir, insan cabuk yorulur ve bir cok hareketlerin yapılması zorlaşır.
Sagittal eğriliklerden başka omurga insanlarda frontal yonde de sağa ve sola doğru hafif eğrilikler gostermektedir. Skalioz adı verilen bu eğrilikler kucuk cocuklarda gorulmez ve ancak 7 ile 10 yaş arasında meydana cıkarlar.
Omurganın dumduz bir sutun veya yalnız bir yonde eğik kavis şeklinde olmayıp, ceşitli yonde ve şekilde eğrilikler yapması, ağırlığın taşınması ve dengenin sağlanması bakımından cok onemlidir. Omurga tek bir kavis şeklinde olsaydı, ağırlığın artmasıyla fazla eğildiği zaman, butun ağırlığın etkisi kavsin konveks tarafının en cıkıntılı noktada toplanır ve buradaki vertebra ve bağlar cok fazla ağırlık etkisi altında kalmış olurlardı. Bir cok eğrilikler yapan omurgada ise aynı ağırlık bir cok kavisle dağılır ve bu şekilde ayrı ayrı parcalar uzerine duşen gorev azalmış olur. Omurga dumduz bir sutun halinde olsaydı yuruyuş sırasında da ağrılığa karşı topraktan gelen tepkinin buyuk bir kısmı doğrudan doğruya kafatası tabanına iletilir ve her adım atışımızda kafa ve beynimiz buyuk sarsıntıya uğrardı. Bilhassa sıcrama sırasında artan tepkiyi azaltan elastiki yay olmasıydı kafa tası tabanı uzerine etki yapan kuvvet cok fazla olur ve hatta omurganın ust ucu kemikleri parcalayarak kafatası icerisine sokulabilirdi. Nitekim cok yuksekten ayak uzerine duşen insanlarda omurganın eğrilikleri ve elastikiyeti fazla gelen tepkiyi dağıtmak ve hafifletmek icin yetmez ve omurga tabanını parcalayarak kafatası icerisine sokulur.
Omurganın butun parcaları her yonde ve aynı derecede hareket yapamazlar bunun başlıca sebebi ceşitli parcalarda bulunan inter vertebral eklemlerin yuzlerinin şekil ve durumları ve yonlerinin başka başka olmasıdır.
Eklem yuzlerinin şekil ve durumu ve frenleyici etkilerinin kuvvetli olması yuzunden birbirine yakın vertebralar arasında yapılabilen hareketler cok az olmakla beraber bir cok eklemlerde aynı zamanda yapılan hareketleri bir araya getirmek suretiyle omurga cok ceşitli yonde ve geniş hareketler yapabilmektedir. Omurga hareketlerinin bir cok eklemlere dağıtılmış ve komşu vertebra’lar arasında hareketlerin az olması medulla spinalis’in korunması bakımından cok elverişlidir. Hareket sırasında omurganın şekli değişir ve vertabral kanal icinde bulunana medulla spinaliste bu duruma uymak zorunluluğundadır. İki veya birkac komşu vertabra fazla hareket yapar ve durumlarını fazla değiştirirse o parcalar ve canalis vertebralis’in (vertebral kanalın) de şekli birden değişirdi ve kanala uymak zorunluluğunda olan medulla spinalis bukulur kopmak veya zedelenmek tehlikesine uğrardı.
Boyun vertebralarında eklem yuzleri duz veya hafif konkav olup onden arkaya doğru eğik durumdadırlar. Eklem yuzlerinin eğikliği ortalama 45o kadaradır. Yuzlerin bu durumları değişik derecede olmakla beraber boyun vertebralarına hemen hemen her yonde hareket imkanı vermektedir. Goğus vertabralarınkine benzerler fakat durumları başkadır. Burada eklem yuzleri frontal’e yakın ve bir miktar birbirine donmuş durumdadır. Eklem yuzlerinin frontal durumları one ve arkaya eğilme hareketleri icin elverişli değildir ve omurganın goğus parcasında bilhassa orta kısımda bu hareketler cok azdır. Yana doğru eğilme hareketleri boyun parcasına nispeten daha az olmakla beraber yapılabilir ve yukarıya gittikce genişler. Omurganın lumbal parscında eklem yuzleri sagittale yakın durumdadır ve bundan dolayı bu parcada donme hareketleri hemen hemen olanaksızdır. Bu parcada en cok yapılabilen hareket one ve arkaya doğru eğilmedir.
Vertikal bir eksen etrafında omurganın sağa ve sola cevrilmesi en cok boyun parcasında yapılabilir ve aşağı doğru gittikce azalır. Bel omurgalarının eklem cıkıntılarının sagittal durumları cevirme hareketleri icin elverişli değildir. Bundan dolayı insanlar sağa veya sola donme hareketleri yaparken pelvis sabit kalırsa govdenin yalnız gobekten yukarı olan kısmı hareketlere katılır. Fakat genellikle omurganın butun parcalarının katılması ile genişler hareketler yapıldığı zaman pelvis de harekete katılır ve hareketlerin onemli miktarda genişlemesini sağlar. Bilhassa one doğru eğildiğimiz zaman pelvis’in de kalca eklemleri aracılığı ile yaptığı butun hareketler omurganın durumuna etki yapar. Ayakta durduğumuz zaman butun hareketler sırasında pelvis hareket merkezi gorevini yapar ve govdenin temel desteğini yapan omurganın durum ve hareket lerinin ayarlanmasında cok onemli rol oynar. Bundan dolayı pelvis ile govde alt taraf kemikleri arasında cok sayıda ve kuvvetli kaslar bulunur.
Uc esas eksen etrafında yapılan bu hareketlerin birleşmesi ve pelvisin de katılması ile govdenin sirkumduksiyon denilen donme hareketi meydana gelir.
Omurga aynı zamanda ceşitli parcaları ile ceşitli yonlerde hareketler de yapabilir. Orneğin bel parcasını one ve aynı zaman da goğus parcasının ust kısmıyla boyun parcasını arkaya doğru eğebiliriz.
İskelet Kaslarının Adlandırılması Ve Sınıflandırılması
Vucudumuzda bulunan yaklaşık 600 kas şekil,boyut, yerleşim ozelliği, yapışma yerleri, fonksiyonları ve calışma duzeni ozellikleri dikkate alınarak adlandırılıp sınıflandırılmıştır.
Bazı kasların adlandırılması govde şekline gore yapılmıştır. Kare şeklindeki kaslar quadrat kas (Orneğin, m. quadratus lumborum).cember şeklindeki kaslar orbiculer kaslar (Orneğin, m. orbicularis oris) silindirik kaslar teretik kaslar (Orneğin, m. teres major) olarak adlandırılmıştır.
Kaslar sahip oldukları kas liflerinin duzenlenişine gore de dik seyirli (Orneğin, m.rectus femoris) oblik seyirli (Orneğin, m. obliguus externus) ve horizontal seyirli (Orneğin, m. transversus abdominis) kaslar olarak adlandırılmıştır. Kas lifleri cekme hattına oblik olarak yerleşmişse pennat kaslar denir. Pennat; kasların, unipennat, bipennat (Orneğin, m. rectus femoris) ve multipennat (Orneğin, m. deltoideus) tipleri vardır.
Kaslar yerleşim yerlerine gore yuzeyel ve derin, icyan, dışyan, on ve arka grup infa ve suprahyoid vb. şekilde gruplanmışlardır. Benzer şekilde m.supraspinatus ve m.infraspinatus spina scapulae'ye gore adladırılmıştır.
Bazı kaslar, yapışma yerlerine gore adlandırılmıştır. Orneğin, m. sternothyroideus, m. omohyoideus ve m. coracobrachialis'in adlandırılması bu şekilde yapılmıştır.
Fonksiyonlarına gore kaslar, fleksor, ekstensor, adduktor, abduktor ve rotator kaslar olarak 5 gruba ayrılmıştır. Orneğin, radiokarpal eklemde fleksiyon hareketi yaptıran bazı onkol on grup kasları m. flekor carpi ulnaris vb.adlandırılmıştır.
Calışma duzeni yonunden de kaslar esas hareket ettirici (prime mover). Antagonist, fiksator ve sinerjisi kaslar olarak gruplanırlar. Belli bir hareketin yapılmasında esas rolu ustlenen kasa/kaslara prime mover kas/kaslar denir. Orneğin, diz eklemi ekstensiyonunda m.quadriceps femoris prime mover olarak rol oynar. Prime mover kas/kasların hareketine zıt olarak calışan kaslara antagonist kaslar denir. Esas hareket ettirici (prime mover) kas kasların etkili ve verimli bir şekilde calışabilmesi icin prime mover kasın başlangıcını sabitliyen kaslara fiksator kaslar denir. Fiksator kasların ozel bir grubunu oluşturan sinerjist kaslar, prime mover kasın hareketi esnasında orta pozisyonda kalan eklemlerde istenmeyen hareketleri engelleyen kaslardır.
Sağlıklı gunler dileği ile…
Uzman Dr.Ali AYYILDIZ - Veteriner Hekim - İnsan Anatomisi Uzmanı Dr. (Ph.D.)
[h=2]Antalya Anatomi Uzmanı uzmanlarına ulaşmak icin tıklayın![/h]
Genel myoloji - genel kas bilimi
Sağlık0 Mesaj
●37 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Kültür & Yaşam & Danışman
- Sağlık
- Genel myoloji - genel kas bilimi