İnsanı insan yapan etkenlerin cevre mi yoksa kalıtım mı olduğu tartışıla gelmiştir. Psikoloji ve eğitim kokenli bilim adamları insan kişiliğinin ve davranışlarının oluşumunda cevrenin onemine dikkat cekerken, tıp ve biyoloji kokenli bilim adamları kalıtıma vurgu yapmışlardır. Sanırım iki tarafı da uzlaştıracak ve memnun edecek saptama; “insan, kalıtımın belirlediği sınırlar icerisinde cevrenin şekillendirmesiyle insan olur” şeklinde olur.
Yabani cocuk dort ayak uzerinde hareket ediyor.
İnsanların yalnız başlarına yaşayıp yaşayamayacakları hep merak konusu olmuştur. Doğduğu andan itibaren yalnız başına yaşayan ya da bir sure insanlarla yaşadıktan sonra bir şekilde toplumdan uzak kalan insanların anlatıldığı pek cok roman ve oyku yazılmış, filmler cekilmiştir.
Bu konuda ilk diyebileceğimiz eser İslam filozoflarından İbn-i Tufeyli’nin Hayy bin Yakzan adlı eseridir. Roman tarzında yazılan bu felsefi eserde bebekliğinden itibaren bir adada yaşayan Hayy bin Yakzan’ın hakikati arama cabası anlatılmıştır. Hicbir insanla karşılaşmamış Hayy’ın gerceği arama macerası yazarın hayal gucu cercevesinde şekillenmiştir.
Yine İngiliz yazar Daniel Defoe’nin “Robinson Cruso” adlı romanında da bir deniz kazası sonucu ıssız bir adaya duşen denizcinin başından gecenler anlatılır. Gercek bir olaydan esinlenerek yazılmış bu romanda Robinson Cruso’nun tek başına hayatta kalmak ve ıssız adadan kurtulmak uzere verdiği uğraşlar gunluk tarzında yazılmıştır.
Başrolunde Jodie Foster’in oynadığı “Nell” adlı filmde ise Nell bebekliğinden beri konuşma ozru olan annesiyle izole bir şekilde bir ormanda ufak bir kulubede yaşayan bir genc kızdır. hayatında annesinden başka hic bir insanla karşılaşmamış, annesi de konuşamadığından kendi dilini geliştirmiştir. annesi olduğunde kasaba doktoru nell'i korumak ve onu incelemek uzere sahip cıkar, olaylar gelişir.
Yakın donemde başrolunu Tom Hanks’in oynadığı “Cast Away (Yeni Hayat)” adlı filmde ise bir ucak kazası sonucu hayatta kalan ve bir adaya sığınan bir insanın oykusu ve kurtuluşu anlatılmaktadır.
Tarzan efsaneleri ve hikayeleri de bu tur olayların orneklerindendir.
Peki bunlar sadece hayal urunu bir takım senaryolar mı? Yoksa gercekte de bu tur vakalar var mıdır? Buna cevabımız “Evet, hem de pek cok” şeklinde olacaktır. Kaybolan ve hayvanlar tarafından buyutulen cocuklar, anne-babası tarafından bir yerlere bağlanan ve insanlardan bihaber yaşamını surduren cocuklar. Vahşi ya da yabani cocuklar olarak nitelendirilen bu cocuklara değişik turde pek cok hayvan anne-babalık yapmıştır. Bu hayvanlar arasında kurt ve maymun cinsleri başta olmak kopek, ayı, koyun, keci, devekuşu, ceylan, cakal, panter, leopar gibi hayvanlar var.
Bu yabani cocuklardan onemli birkac tanesinden bahsetmek istiyorum.
Yabani cocuk
Turkiye’de bulunan ayı-kız…
Adana’da iki avcı bir dişi ayıyı oldurur ve aniden uluyan uzun saclı bir yaratık tarafından saldırıya uğrarlar. Bu yaratığı guclukle zaptederler ve bağlarlar. Sonradan onun kucuk bir kız olduğunu anlarlar. Daha sonra bu kucuk kızla ilgili yapılan araştırmada 8 yıl once Musalılar isimli koyden bir kadının ormanda calı cırpı toplarken cocuğunu kaybettiği anlaşılır. Daha sonra bu kız Bakırkoy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’ne goturulmuştur. Sonrasında ne olduğuyla ilgili hakkında fazla bilgiye ulaşamadım…
Kurt ininde bulunan kızlar Amala-Kamala
Beklide yabani cocuklarla ilgili olarak en populer olanlar kurtlar tarafından buyutulen Amala ve Kamala’dır. 1920’de J.A.L. Singh dişi bir kurt ve matlaşmış, uzun saclı, insan gorunumlu yavrularını gorur. Ciddi bir plan ve hazırlıktan sonra bu iki yavru yakalanır. Sırasıyla bu kızlardan birisi 8 yaşında diğeri ise bir bucuk yaşındadır. Bir yetimhaneye bırakılan bu cocukların davranışları ve gorunumleri kurt gibidir. Dort ayak uzerinde hareket ediyorlar ve dizleriyle avuc icleri nasır bağlamış durumdadır. Ciğ ete bayılmakta ve fırsatını bulduklarında calmaktadırlar. Suyu dilleriyle icmekte ve yiyeceklerini comelmiş vaziyette yemektedirler. Dilleri kalın ve kırmızı dudaklarından dışarı sarkmış ve kurt gibi solumaktadırlar. Geceyarısı asla uyumamakta, sinsi sinsi av arar gibi dolaşmakta ve ulumaktadırlar. Bir sincap gibi cok hızlı hareket etmektedirler ve onlara yetişip yakalamak cok guctur. İnsandan tumuyle uzak durmakta ve eğer yaklaşılırsa dişlerini gostermektedirler. İşitme duyuları cok duyarlı ve bir etin kokusunu cok uzaklardan duyabilecek kadar koklama hisleri gelişmiştir. Gunduzleri cok iyi goremezken geceleri daha iyi gorebilmektedirler. 1921’in Eylulunde ikisi birden hastalanır ve kucuk olan Amala olur.
Sing Kamala’yı elinden geldiğince eğitmiştir. İki yılda ona yurumeyi ve tuvalet eğitimini vermiştir. Yinede heyecanlandığında ya da korktuğunda dort ayak uzerine gelmiştir. Yaklaşık uc yıl sonra Kamala yaklaşık bir duzine kelime oğrenebilmiştir. İlerleyen yıllarda kelime dağarcığı kırka kadar ulaşmıştır. Bununla birlikte kelimeleri telaffuzunda yaşıtlarına gore cok geridir. Genellikle kelimelerin yarısını soylemektedir. Orneğin Hintce kedi (biral) demek icin bil, tabak (thala) demek icin tha demektedir.
Aveyron’un vahşi cocuğu Victor
Fransa’da 1797’de bulunmuştur. Bulunduğunda 12 yaşlarındadır ve bu yaşa kadar ormanda yalnız olarak yaşamıştır. Victor yakalanmış fakat kısa sure sonra kacmıştır. Daha sonra tekrar yakalanmıştır. Konuşamıyordu hayvan gibi hırıltılar cıkarıyordu. Gerek yiyecek tercihleri gerekse vucudundaki yara izleri onun yaşamının onemli bir kısmının vahşi ortamda gectiğini gosteriyordu. Paris’e getirilen Victor farklı bilimsel ve medikal gruplarca incelendi. Psikolog Philippe Pinel cocuğu inceledi ve eğitilemez idiot olarak tanı koydu. Buna rağmen sağır ve zihinsel engelli cocukların oğretmeni J.M.G. Itard cocuğun eğitimini ustlendi. Victor okumayı, birkac kelime soylemeyi ve emirlere itaat etmeyi oğrendi ama duzenli olarak konuşmayı asla oğrenemedi. 1828 yılında oldu.
İnsan yavrusu dışında diğer canlıların yavruları bir şeyleri bilerek, programlanmış olarak dunyaya gelmektedirler. Coğunluğu doğduktan kısa sure sonra ayağa kalkar ve yurumeye başlar. İnsan yavrusu ise doğduktan yaklaşık bir bucuk yıl sonra yurumeye başlar. Bir kedi yavrusu kopekler ya da aslanlar tarafından buyutulse bile yine kedi olarak yapması gerekenleri yapacaktır. Ya da bir ordek yavrusu hic su gormeden uzun yıllar tavuklar tarafından buyutulse bile suyu ilk gorduğu anda zorlanmadan yuzebilecektir. Yani kısacası diğer canlılar dunyaya bir takım becerileri oğrenmiş olarak gelirken, insan yavrusu oğrenmek uzere gelmektedir. Dunyaya gelen insan yavrusu ne gorurse, ne duyarsa, ne hissederse bir kamera gibi kaydeder. Doğduğunda bembeyaz bir sayfa gibi olan cocuk ya kirletilir, ya da bir sanat eseri gibi işlenir.
Şimdi bu bilgiler ışığında duşunmek lazım. Suclu cocuk mu suclu toplum mu? Başarısız cocuk mu başarısız cevre mi? Uyumsuz cocuk mu, beceriksiz anne-baba mı? Psikolojik hastalıklarımızda, mutsuzluğumuzda, başarılı olup olmamamızda oğrenmenin etkisi ne kadardır?
Elbette ki coplukte de gul yetişir ama her zaman guzel kokmaz. Sevgili Cuceleoğlu hocamızın bir tespiti tam da konuya uyuyor aslında diyor ki” Akvaryumda ki su hastalıklı ise siz balığı iyileştirseniz de o suya girince tekrar hastalanacaktır”
Tayfun DOĞAN
Uzm. Psikolojik Danışman
11 Eylul 2006
__________________
Hayvanların yetiştirdiği vahşi cocuklar bulundu...
İlkokul ve Ortaokul0 Mesaj
●31 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Kültür & Yaşam & Danışman
- Eğitim Öğretim Genel Konular - Sorular
- İlkokul ve Ortaokul
- Hayvanların yetiştirdiği vahşi cocuklar bulundu...