Gen testi mutlaka yapılması gereken bir test değildir. Cunku BRCA 1 v e 2 genlerinde bozukluk olan kadınların sadece %60ı yaşamlarının bir yerinde meme kanserine yakalanmaktadırlar. % 40ında hastalık gelişmemektedir. Bu nedenle gen testi yapılmalı mıdır, yapılmalıysa ne zaman yapılmalıdır sorularının cevabı halen standart değildir. Standart sayılabilecek en akla yakın uygulama uc jenerasyonunda da meme kanseri olan kişilere gen testi yapılması, diğerlerinde gen testini hastanın isteğine bırakılmasıdır. Cunku gen testi pozitif cıktığında alınacak onlemler cok masum onlemler değildir. Ayrıca hic bir zaman meme kanserine yakalanmayacak %40 hasta da boşuna stres altına girecektir.
-Koruyucu tedaviler
Değişik araştırmacılar risk altındaki kişilerin meme kanserinden korunması icin farklı onlemler onermektedirler. Son yıllarda gen bozukluğunun saptandığı olgularda, her iki memenin cildi ve meme başı bırakılarak alınması ve yerine silikon protez konulması gundeme gelmiş ve uygulama alanı bulmuştur. Ancak bazı calışmalar, memelerin alınmasının da tam olarak korumadığını, arta kalan kucuk meme dokularından da meme kanserinin gelişebileceğini gostermiştir. Yine bir gurup araştırmacı bu kişilerde tamoksifen adlı ostrojen engelleyici ilacın kullanılmasını onermektedirler. Ancak bu sefer de tamoksifen kullanımının koruyuculuğunun her vaka icin aynı olmadığı gorulmuştur. Ayrıca ilacın hafife alınmayacak kendi riskleri de mevcuttur. Sonucta bu yontemler de standart değildir, koruyucu onlem kararlarının hastanın tum risk faktorleri değerlendirilerek ve hastanın da goruşleri alınarak bir meme hastalıkları kurulu tarafından verilmesi gerekmektedir. Kararlar alınırken fayda - zarar analizi cok iyi yapılmalıdır.
Meme aldırma veya tamoksifen kullanımı gorunduğu kadar basit işler değildir. Ozellikle doğurganlık cağında memelerin alınması fikri cok kabul goren bir fikir değildir..Tamoksifen kullanmak da hic kolay değildir, hem rahim kanseri yapma riski var hem de kişi ostrojen hormonunun etkileri zayıflayacağından menopoz benzeri şikayetlerle savaşmak zorunda kalmaktadır. Bunlar yaşam kalitesini bozacak onlemlerdir.
Diyelim ki test negatif cıktı. Bu da hic meme kanserine yakalanmayacağım anlamına gelmiyor tabi ki. Zaten ulkemizde ortalama on kadından biri bu hastalığa yakalanıyor. Bir de bilmediğimiz gen bozuklukları var, onlar icin yapabileceğimiz henuz bir şey yok.
Ailesinde meme kanseri olan kişilerde herkesin tartışılmaz kabul ettiği onlem, bu kişilerin daha yakın takip edilmeleri ve bu şekilde kanser oluşursa da cok erken evrede yakalanmasının sağlanmasıdır.
Son yıllarda ailesinde meme kanseri olan kadınların takibi ile ilgili pek cok goruş sunulmuştur. En cok kabul goren goruş, takibe 25 yaşında başlanması, 35 yaşına kadar yılda bir kez ultrason, 35 yaşından sonra yılda bir kez ultrason ve mamografi ve gerektiğinde MR ile takibe devam edilmesidir. Aslında en doğrusu kişiye ozel bir takip planı cıkarılmasıdır. Cunku her kadın farklı ozellikler taşımaktadır; bazı kadınlarda başka risk faktorleri de olabilir, bazı kadınların memeleri cok normal yapıda iken bazılarının meme dokusunda selim bir cok patoloji olabilir. Takip esnasında saptanan bulgular da takip şeklini ve sıklığını yonlendirecektir.
Unutmamamız gereken altın uygulama, risk altında olmayan her kadının 40 yaşından itibaren, risk altında olan kadınların da kendi ozel durumlarına gore daha erken yaşta tarama programına başlama gerekliliğidir. Meme kanseri riski altında olmak, ozellikle ailevi risk taşımak, kişiyi paniğe suruklememeli ve yaşam kalitesini duşurmemelidir.

[h=2]İstanbul Genel Cerrahi uzmanlarına ulaşmak icin tıklayın![/h]