DOYUMLU İLİŞKİ KURABİLMEK AYRILMAYI DA BİLMEKLE MUMKUNDUR!

Hic kimse ayrılmak icin bir ilişkiye başlamadığı gibi hic bir ilişkinin de sonsuza kadar sureceğine dair bir garanti yoktur. Tanışırız, tanıştırılırız, flort ederiz, cıkarız, sozde tanımaya calışırız. Bu tanımlanan sureclerde birazda genel hatlarıyla ne hissettiğimize bakarız. Hic bir zaman tanıyamayız ve tanıyamayacağız. Cunku insan stabil değil, değişken, oynak bir varlıktır. Değişir, değiştirir, ortama gore hareket eder, uyum sağlamaya calışır, uyum sağlar, belli bir zaman sonra uyum sağlamak icin başka bir ortam oluşur ve ona da ayak uydurmaya calışırız. İnsanlar duygulardan, duşuncelerden oluşmuştur ve bu duyguların iniş cıkarlarını dengelemeye calışarak yaşar. Yani bizler hem kendimizi dengelemeye hem karşımızdakini dengelemeye ve belirli bir muddet ona ayak uydurmaya calışmakla yaşarız. Bedenimizdeki değişikliklere, hormonal değişimlere, zamana, karşımızdakine karşımızdakinin cevresine ve kendi icsel ve dışsal olana uymaya ve uydurmaya calışırız. En istikrarlı olanımız bile bazen istikrarsızlaşır ve değişime, değişkenlere ihtiyac duyarız.
İlişkiler aksi bir durum olmadıkca tutku ile başlar, tutku bağlılığa donuşur, bağlılık bağımlığa bazen alışkanlığa bazen alternatifsizliğin sonucu mecburiyete ya da kulturel ve geleneksel dayatmalara gore şekil alır. İlişki karmaşık bir yapıdır. Ve bu yapı zamanla oluşur. Uzerine katarak, sağlamlaştırarak, ekleyerek… Cunku ilişkileri insanlar oluşturduğuna gore ilişkilerde statik değil dinamik ve oynak yapılardır.
Her ilişki belli bir surec icinde değişime uğrar, dinamikleri değişir, yapı farklılaşır ve bireylerin kendilerinin oluşturmuş oldukları bu yapıya ayak uydurmaları zor olur.Yani kendisinden yansıyanları yaşamak zor olabilir. Hatta bırakın yaşamayı, katlanabilmek zorlaşır. İlişkilerde yakınlaştıkca kendimizi gormeye başlarız kendimize tanık olmaya başlarız bizler karşımızdakine tahammul edemediğimizi duşunsek de bazen kendimize, kendi gercekliğimize tahammul edemeyiz ve bu kotu olan tarafımızı yansıtmakla meşgul olmaya başlarız. Yansıttıklarımız ve yansıtılanların icinde kendimizle karşılaştığımız gibi karşılaştığımız kendiliğimiz sonrasında kendimize yabancılaşırız. Bu da bizim zihnimizi karıştırır ve bizi kaosa iter. Kaos yaşadıkca suclama davranışımız artar.
Her zaman mutlu bir evlilik nasıl olur onun uzerinde durmaktayız peki mutlu bir ayrılık nasıl olmalı ? kotu sonlardan hoşlanmadığımız icin kotu sonların tarzları ile ilgilenmeyi keseriz. Oysaki insanların zihinleri evlenirkenden daha fazla boşanırken ya da ayrılma surecinde daha cok karışır ve depresif olurlar. Bizler neden ayrılmayı bilmiyoruz? Bizler neden olmayan ve yurumeyecek olanın karşısında ısrar ediyoruz? Bizler neden bırakmanın yanında bırakılmayı hazmetmeyi bilmiyoruz ? Neden bir ilişkinin devamı konusunda garantisi varmış gibi hareket ederiz? Terk edilme korkuları neden bu kadar hayatımıza hakim olur? Ya da cok uc orneklerde olduğu gibi terk edilen bir insan neden oz yıkıma kadar gidebilir? Ayrılmak neden bu kadar sancılı olmak zorunda?
Ayrılabilmeye bizi hazırlayan ve verdiğimiz reaksiyonların şiddetini belirleyen ilk donem anne cocuk ilişkisinde aranmalıdır. Bir anne ilişkiyi, ilişki kurabilmeyi, sakinleştirebilmeyi ve bazı cocukta olmayan uyarı kalkanlarını cocuğuna odunc verir. Korunmayı, beslenmeyi, ihtiyac gidermeyi, hayal kırıklıklarına tahahmul edebilmeyi, duyguları ifade edebilmeyi, ağlayabilmeyi, duşunebilmeyi, duygulanabilmeyi annemizden oğreniriz. İyi bir anne aynı zamanda bebeğine ve daha sonra cocuğuna ayrılabilmeyi de oğretir. Asıl ve onemli olan budur. Bir bebek icin ilk nesne olan annenin hayati değeri vardır. Ağladığında yanına gelen, acıktığında karnını doyurun, ihtiyaclarını zamanında ve doğru bir şekilde karşılayan, yaşamını duzenlemeyi oğreten odur. Sağlıklı gercekleşmiş bir anne cocuk ilişkisinde bireyler yetişkinliklerinde uzulebilmeyi ve gerektiğinde yas tutup kabullenebilmeyi oğrenirler. Uzulmeyi oğrenmeyen, yas tutamayan, duygularını dışa vurmayı oğrenmemiş olan geciştirir ama ayrılık anında cok buyuk tepkiler verir. Onun icin ayrılık olumle eş değerdir. Ayrılmak bir son, yok oluş gibi algılanır. Ayrılıkla yokluk eş değerdir. Ayrılmak ya da terk edilmek kendiliğin zedelenmesi ve benliğin hasar alması demektir. Tabi ki hic bir insan terk edilmekten, bırakılmaktan hoşlanmaz ve bununla baş etmesi guctur. Baş etme gucluğu yaşamak ayrı, bunu bir yaşamsal olay gibi algılamak başka bir şeydir. Bir tanesi doğal insan tabiatıyla uyumlu diğeri ise uyumsuz ve hastalıklı olandır. Bu yuzden ayrılabilmek konusunda başarılı olmak, ilişkinin temellerinin nasıl atıldığına, nasıl anlamlar atfedildiğine ve cocuksu ihtiyacların ve doyurulmamışlıkların şiddetine bağlıdır. Ayrılabilen yas tutmayı becerebilen yoluna devam edebilendir. Yas tutmayı beceremeyen ise yas yerine ikame sevgililer koyarak yas surecini daima erteler. Yas bazen kacınılmazdır.
Bağımlı kişilik yapıları ayrılık konusunda ciddi reaksiyon verirler. Bağımlı yapılar genel itibariyle anneleri tarafından surekli kaygılı ve endişeli buyutulmuş, annenin yaşamsal kaygıları ile yoğrulmuş, kendi benliğinden ziyade annesinin arzularının temsilcisi olan bireyler, ayrılmayı, o kişiden ayrılma durumunu onu tamamen kaybetmek ve onun yok olması gibi sancılı yaşarlar. Oteki ile kurdukları bağ, tıpkı bir bebekle anne arasındaki gobek kordonu haline gelmiş ve oradan butun hayati ihtiyaclarını almakta olduğu duşuncesiyle hareket eder ve ayrılmanın gercekten onu yaşamsal bağdan kopacakmış gibi yaşamasına neden olur. Ta ki bir başkası ile bu kordonu kurana kadar. Yaşam kaynağı olarak algılar ve, neredeyse tanrısal anlamlar atfeder. Bir bebek gibi davranır ve birlikte olduğu kişiye tıpkı bir zamanlar annesinde yaşadığı gibi tanrı/kul ilişkisi yaşar. Cunku bir bebek icin anne her şey demektir. Yetişkin ve anne cocuk ilişkisi daha sağlıklı ve doyumlu yaşayan bireyler ayrılma konusunda daha becerikli olup asıl kaliteli ve doyumlu ilişkileri kuranlardır. Bağımlı ilişkiler doyumlu değil, bağlayıcı ve yoksun bırakan ilişkilerdir.
Bir insanın cocukken hatta bebeklikten itibaren anne cocuk ilişkisinin yansımaları, yetişkinlik yaşamında uc tur bağlanma bicimi olarak gercekleşir.
Guvenli bağlananlar; Sağlıklı anne cocuk ilişkisi
Kaygılı ve kararsız bağlanma; kaygısı yoğun ve sakinleştiremeyen, kriz mudahalesi iyi olmayan annelerin cocuklarının bağlanma turu.
Kacıngan bağlanma; ağır patolojik anne cocuk ilişkilerinin sonucu oluşan bağlanma problemleri.

GUVENLİ BAĞLANMA

Eşlerine kolaylıkla yaklaşabilir ve onlara bağlı olmaktan da mutludur
Terk edilme ve insanların onlara onların istediğinden daha fazla yakınlaşmaları yonunde kaygıları yoktur
Uzun sureli ilişki kurarlar
Hem kendilerine hem de diğer insanlara duydukları saygı ve guven yuksektir
Stres altındayken sosyal destek ararlar
Kendilerini acmaktan ve diğer insanların da kendilerini onlara acmalarından hoşlanırlar
Kişiler arası ilişkilerinde olumlu, iyimser/yapıcıdırlar
Daha az fiziksel rahatsızlık belirtileri ve olum korkusu gosterirler
Eşlerine karşı cok daha affedici ve empatiktirler

KAYGILI VE KARARSIZ BAĞLANMA

Eşlerine onların olduğundan daha fazla oranda yakınlaşma ihtiyacındadırlar, bununla birlikte, eşlerini de kendilerine yeterince yakın olmamakla suclarlar
Terk edilme korkusu
İlişkiler derin bir bicimde yaşanmakla birlikte kısa surelidir
İlişkilerinde beklentilerinin karşılanmadığı duygusu ve doyumsuzluk yaşarlar, eşlerinin davranışlarına karşı da kotumser bir bakış acısına sahiptirler
Bir kayıp (olum, ayrılık ya da boşanma gibi) sonrası yoğun bir acı duyarlar
Kendilik saygıları değişkenlik gosterir
Cinsel birleşmeden ziyade sarılıp uyuma tarzında bir cinsel yaşam yonelimi gosterirler
- Başarı hayalleri kurarlar, ancak belirli bir performansı gostermekte gucluk cekerler
Yeme bozukluklarına eğilimlidirler
Ebeveynlerini zorba ve adaletsiz olarak değerlendirirler
Sosyal ilişkilerinde reddedilme kaygısı gosterirler
Kişilerarası ilişkilerde yoğun bir ofke yaşarlar
Ayrılık ve olum korkusu baskındır
Aşırı kaygılı, eşe odaklı, eşlerini kontrol etmeye yonelik davranışlar, ilişkinin sona ermesine karşı aşırı duyarlıdırlar
Duygusal iniş cıkışlar
Karşılarındakilerin duygusal ifadelerine ve beden dili hareketlerine daha duyarlıdırlar
Cinsel ilişkileri, duygusal yakınlık ihtiyacı, onaylanma ihtiyacı, eşlerden destek/bakım alma ihtiyacı ya da eşlerinin ofkesinden korkma gibi nedenler etrafında şekillenir.

KACINAN BAĞLANMA

Eşlerine guven duymazlar
İnsanların kendilerine bağlanmış olduğu duygusu gerginlik yaratır
İlişkilerine son derece sınırlı oranda yatırım yaparlar
Eşleriyle cinsel ilişki sırasında bir başka insanı duşlerler, ayrıca bir aşk yaşantısı olmadan cinsel ilişkiye girme eğilimi de yuksektir
Ebeveynlerini azarlayıcı ve reddedici olarak gorme eğilimindedirler
Kendi kendine yetebilme duygusunu zorlayan ve tutum değişimi tehlikesi taşıyan her turlu yeni bilgiyi reddederler
Stres altındayken yalnız kalmayı tercih ederler, eşleri stres altındayken de ondan uzaklaşırlar
Her turlu sosyal ilişkiyi sıkıcı ve gereksiz bulurlar.
İlişkilerini olumsuz bir bicimde hatırlama eğilimi gosterirler
Kendilerini acmazlar, diğer insanların da kendilerini onlara acmalarından rahatsızlık duyarlar.
Eşe destek/yakın olma, sosyal zorunluluklar ya da karşısındakinden birtakım oduller alma amacıyla yapılır. Ebeveyn olmayı en az oranda arzulayan ve olduklarında da bundan en az oranda doyum sağlayan gruptur.
Eşe yonelik yoğun ofke ve saldırganlık gibi olumsuz davranışlar, kendilerinden daha fazla oranda yakınlık bekleyen eşi “bastırmak” icin bir arac işlevi gorur
Cocukluk donemine ait olan olayları hatırlamakta gucluk cekerler (uzuntu-reddedilmişlik, mutluluk-fazlasıyla yakınlık)
Bir kayıp sonrası en fazla oranda bedensel şikayetlerde bulunurlar
Bir gecelik cinsel ilişki yaşama oranı yuksektir


[h=2]İstanbul Psikoloji uzmanlarına ulaşmak icin tıklayın![/h]