Toplum icinde yaşayan bireyler olarak oncelikle icinde yaşadığımız toplumla uyumlu ve sağlıklı ilişkiler kurmamız beklenir. Bireylerin birbirleriyle ve cevreleriyle dengeli ilişkiler kurabilmesinin yolu ise cocuklukta aldıkları eğitimle gercekleşebilir. Cocukluk insan kişiliğinin gelişimindeki en temel faktor olması nedeniyle cok onemlidir. Doğru ve tutarlı eğitim, olumlu cevre koşulları ve dengeli ebeveyn tutumları da bu gelişimin sağlıklı tamamlanabilmesi icin on koşuldur.
Uyum ise kişinin sahip olduğu bireysel ozellikleriyle, yaşadığı toplum arasında kurabildiği dengedir ve bu denge doğru davranış bicimleriyle sağlanabilir.
Cocukluk, gelişim evrelerinin getirdiği bazı sorunların olabildiği ve gerek ailenin yapıcı tutumuyla gerekse cevresel faktorlerin etkisiyle bu sorunların cozume kavuşturulabildiği doğal bir gelişim surecidir. Eğer doğuştan gelen genetik bazı problemler yoksa genellikle her tur sorun kendi sureci icinde doğal bir bicimde seyreder ve zaman icinde cocuğun sosyalleşmesiyle birlikte ortadan kalkar.
Ancak bazı durumlarda gelişimsel donemlere ozgu bu doğal sorunlar yakın cevrenin olumsuz etkileriyle birleştiğinde genellikle duygusal ağırlıklı farklı bozukluklar olarak kendini gosterir. Bu bozukluklarda ilk dikkati ceken ozellik bu davranışların cocuğun tepkisel davranışları olmasıdır. İşte bu olumsuz tepkiler ‘uyum ve davranış bozuklukları’ olarak bilinirler ve eğer ciddiye alınmazlarsa kalıcı bir takım sorunlara yol acabilirler.
Uyum ve Davranış Bozuklukları Nelerdir?
Uyum ve davranış bozukluklarını belli bazı başlıklar halinde topladığımızda aslında pek cok orneğini hemen her gun gorduğumuz bazı davranışlarla karşılaşırız. Bircok insan hayatının herhangi bir evresinde bu tip sorunlar yaşamıştır ya da yaşamaktadır. Ancak bunlar doneme ozgu gelip gecici sorunlar olarak bir sure sonra yok olabilirler ya da yerleşik davranış kalıplarına donuşebilirler. Sorun da burada başlar. Ozellikle cocukluk doneminde ortaya cıktıklarında sorunu erken tespit ederek onlem almak cok onemlidir. Bu acıdan hangi tip bozukluklarla karşılaşıldığını ve nasıl bir yol izlenmesi gerektiğini bilmek cozumu kolaylaştıran en temel etkendir.
Uyum ve davranış bozuklukları dediğimizde;
- Psikolojik kokenli kekemelik
- Parmak emme
- Tırnak yeme
- Fobiler (Korkular)
- Kaygı
- Yeme bozuklukları ve iştahsızlık
- Uyku bozuklukları
- Masturbasyon (kendi kendini tatmin etme)
- İce kapanıklık
- Calma
- Yalan soyleme
- Aşırı hareketlilik
- Saldırganlık
- Sac yolma
- Alt Islatma
- Tikler
- Dışkı Kacırma turu belirgin ve dikkat ceken bazı bozukluklardan soz edebiliriz.
Normal Davranış Gelişimi
Gelişim surecleri icinde bakıldığında cocuk bedensel gelişiminin yanı sıra sosyal ve zihinsel gelişiminde de bazı beceriler kazanmaktadır. Algı ve kavrama yeteneklerini kazanması, somut ve soyut kavramların bilincine varması, kendine rol ve değer bicmesi, cevresindeki bireylerin rollerini belirlemesi de hep bu gelişim surecinin icinde kazanılan olgunluk duzeyiyle ilgilidir.
Bu acıdan bakıldığında gelişimin sorunsuz ve zahmetsiz olacağını soylemek mumkun değildir. Elbette ki bazı sorunlarla karşılaşılacak ve bu sorunların turu ve yoğunluğuyla orantılı olarak bazı tepkiler oluşacaktır. O nedenle normal ve normal dışı olanı doğru ayırt etmek onemlidir. Bu farklılığı belirlemek icin bazı olcutler vardır ve bu değerlere gore davranışın normal olup olmadığı gozlemlenebilir.
Yaşa Uygun Davranışlar: Cocukların yaşı ve gelişim duzeyi davranışın niteliğini belirlemede en etkili faktordur. Bazı davranışlar kendi doğal sureci icinde normaldirler. Orneğin 3 yaşında bir cocuğun tuvalet eğitimiyle ilgili sıkıntılar yaşaması normalken, aynı durum 10 yaş cocuğu icin anormal karşılanmaktadır.
Surekli Davranışlar: Bu, belli bir davranışın cocuk tarafından ısrarla yapılması ve uzun sure devam etmesi anlamına gelir.
Kulturel Faktorler: Normal dışı davranışların oluşmasında etkili olan durumlardan biri de kulturler etkenlerdir.
Davranışın Yoğunluğu: Yine yaşla yakından ilgilidir ve ornek olarak 4-5 yaş cocuklarında gorulen ofke ve hırcınlık davranışları verilebilir. Bu yaş cocukları icin son derece normal olan bu davranış eğer kendine zarar verme veya saldırganlaşma haline donuşurse bu anormal bir davranış olarak değerlendirilir.
Cinsel Rolun Etkisi: Genel olarak erkeklere uygun olarak gorulen bazı davranışların kızlarda gorulmesi ya da kız cocuklarına ozgu tavırların erkek cocuklarda gorulmesi de anormal davranış tipi olarak gorulebilir.
Anormal Davranış Gelişimi
Toplum icinde genel davranış kalıplarının sınırları dışında kalan davranışlar anormal davranışlar olarak gorulurler. Bazıları cocukların gelişimsel donemlerine ozgu sorunların yerleşmesine bağlı bozukluklar olabilirken bazıları gercekten de psikiyatrik ozellikler taşıyabilirler. Bu nedenle ailelerin erken zamanda uzmanlara başvurmaları ciddi olarak onem taşır. Problemin kaynağı kadar doğru teşhisin de cozume giden yolda belirleyici bir etken olduğu bilinmelidir.
Anormal davranışların gelişimi cocukların her hangi bir yaş diliminde ortaya cıkabilir. Bu bozukluğu duşunduren davranış eğilimleri genellikle bir duruma karşı tepkisel bir karşılık olarak duşunulmelidir. Cocuklar buyurken sosyal bir cevrenin icinde buyudukleri goz onunde bulundurulsa aile de bu cevre icinde kabul edilmelidir.
Olumlu cevrenin cocuk uzerindeki etkileriyle olumsuz bir cevrenin etkileri doğaldır ki farklı sonuclar doğuracaktır. Sağlıklı oluşturulmuş bir cevre icinde buyuyen cocuk karşılaşabileceği gucluklerle başa cıkma becerilerini geliştirerek, kendi yaşam deneyimlerini oluştururken, boyle bir cevreden mahrum kalan cocuk her şeyden once guven ve sevgi eksikliği duygularıyla gelişecektir.
Sevilmediği, ilgi gosterilmediği duygusuyla buyudukce, bu ilgi eksikliğini gidermek amacıyla farklı davranışlar icine girecek ve bu da toplum icinde uyumsuz bir insan olarak one cıkmasına neden olacaktır.
1. Psikolojik Kokenli kekemelik:
Kekemelik, sozlu anlatım sırasında konuşmadaki akıcılığın fark edilebilir bicimde aksamasıdır. Organik bir rahatsızlığın olmaması halinde bu tarz bir bozukluk psikolojik kokenli olarak değerlendirilir. Genellikle heyecan, korku, utanma ve gerginlik durumlarında ortaya cıkan bir sorundur.
Konuşmada bozukluk, tekrarlamalar ve bocalamalarla kendini gosterir ve yaklaşık olarak 3-4 yaş civarında başlar. Ancak net olarak kekemelik tablosu 5-6 yaşlarda kesinlik kazanır. Kucuk yaşlardaki kekemeliğin nedeni cocuklardaki duşunme ve konuşma hızını ayarlayamamalarından kaynaklanır. Ancak kekemeliğin bir sorun olarak ortaya cıkmasındaki en onemli etken yetersiz sevgi, ilgi ve ayrımcılıktır. Bununla beraber bazı travmatik durumlar, kazalar, aşırı korkular da kekemeliğe yol acabilmektedir.
Bazen cocuk kekeme olan bir bireyi taklit edebilir. Ozellikle yeni konuşmaya başlayan cocuklarda gorulebilir. Kendi dil gelişimini henuz yeni yeni oluşturmaya başlayan cocuk doğru konuşmanın nasıl olabileceği konusunda bocalayabilir ve eğer yakın cevresinde kekeme birisi varsa onu model alabilir.
Boyle bir bozuklukta ebeveynlerin tutumu cok onemlidir. Kekeleyen cocuğa karşı sabırlı olunmalı, konuşurken sozu kesilmemeli ya da kelime onun yerine tamamlanmamalıdır. Şaka amacıyla bile olsa asla kekemeliği alay konusu edilmemeli, durum normal karşılanmalıdır. Ozellikle bu konu uzerinde durulması sorunu daha da buyutebilir. Kekemelik sadece konuşmaya ozel bir bozukluktur. Bu nedenle cocuğun diğer butun faaliyetlerde normal bir bicimde desteklenmesi buyuk onem taşır. O konuşma konusunda sorun yaşamakla birlikte gorevlerini yerine getirme konusunda sorumluluk almakta sorun yaşamaz. Yapabildiği her şeyde takdir edilmeli, onaylanmalıdır.
2. Parmak Emme:
Genellikle butun cocuklarda yaklaşık olarak 3-4 yaşına kadar devam eden bir davranıştır ve normal olarak gorulur. Parmak emme alışkanlığı geliştiren cocuklarda bu davranışın sonucu olarak bazı organ bozukluklarına da rastlanabilmektedir. Cocuğun emdiği parmağında doku bozuklukları gorulebilir.
Cocuklar 1.5 yaş civarı bu davranışı yoğun olarak yapmalarına karşı 3- 4 yaş sonlarına doğru bu alışkanlığı bırakmaları beklenir. Kalıcı bir davranış bozukluğu olarak gorulmeye başlanmışsa altında genellikle psikolojik kokenli bazı ihtiyaclar ya da gerginlikler olduğu duşunulebilir.
Parmak emmek cocuk acısından gelişimsel bir gerilemeye işaret eder ve buna neden olan etkenin kaynağını doğru saptamak gerekir. Aileye katılan bir kardeş, anne baba ayrılığı ya da kaybı, cevre değişiklikleri, korku ve guvensizlik duyguları cocukta boyle bir bozukluğu ortaya cıkarabilir. Cocuk bebek gibi davranarak kaybettiğini duşunduğu ilgiyi tekrar uzerine cekmek ister. Okul oncesi veya okul cağında olsun, parmağını emen cocuğa yapılan uyarılar hicbir fayda gostermez ve cocuk ısrarla parmağını emmeye devam edebilir.
Bu durumda cocukla konuşmak ve bu davranışın bebeklere ozgu bir hareket olduğunu, kendisinin buyuduğunu acıklamak şarttır. Ancak sadece acıklamalar yeterli olmaz ve cocuk sevgi ya da ilgi ihtiyacı giderilmediği surece parmağımı emmeye devam edebilir. Cocukta gerginliğe yol acan etkenler saptanıp doğru bir tavır geliştirilirse zaman icinde giderek azalacak ve ortadan kalkacaktır.
3. Tırnak Yeme:
Bu tip bir bozukluk genellikle 3 ya da 4 yaş civarı gorulur. Daha kucuk cocuklarda sık rastlanan bir durum değildir. Guvensizlik duygusunun bir yansıması olarak duşunulmelidir.
Aşırı baskı gorerek buyuyen cocuklarda sıklıkla gorulur. Aynı şekilde surekli azarlanan, yetersiz ilgi ve sevgi ortamında eleştirilen cocuk yaşadığı gerginliği tırnak yiyerek ortaya koyar.
Genellikle cocukların yarısında gorulen bir bozukluktur ve bazı durumlarda ortada hicbir neden yokken sadece modelleme yoluyla da cocuk tırnak yemeye başlayabilir. Ailede ya da yakın cevresinde tırnak yiyen birini goren cocuk bu davranışı taklit yoluna gidebilir. Tırnak yeme konusunda yapılabilecek en doğru şey ozellikle kucuk yaşlarda bu davranışı gormezden gelmektir. Diğer butun sorunlarda olduğu gibi davranışa yol acan nedenler saptanmalı ve cozum buna gore oluşturulmalıdır.
Eksikliğin ne olduğu bilinip, cocuğun hissettiği duygu boşluğu doldurulursa sorun cok buyumeden cozumlenebilir.
4. Korkular:
Cocuklarda cok sık rastlanan duygu bozukluklarıdır. Ozellikle korku cocuk buyudukce artar. Aslında duygu olarak normaldir ve her yaşta bilinmeyene ve tehlike ya da tehdit oluşturan her şeye karşı gosterilen bir tepkidir. Bebeklikte ve kucuk yaş gruplarında yuksek sese, yabancılara ve ani gurultulere karşı gosterilen bir tepkisel davranışken, cocuk buyudukce daha belirgin ve somut kavramlara yonelik bir tepki olarak gelişir.
Kazalar, yangın, deprem, hastalıklar, izlediği bir film, okul sorunları, anne ya da baba ayrılığı, yalnız kalma, terk edilme, kaybolma, cezalandırılma gibi durumlar korkuya yol acabilir. Daha once herhangi bir olumsuzluk yaşamış cocuklarda korku daha kolay gelişebilmektedir.
Korkunun oluşmasında en temel faktor ise ebeveynlerin yanlış tutumları ve cocuk eğitiminde korkuyu kullanarak disiplin uygulamaya calışmalarıdır. ’eğer beni uzersen, başkasının annesi olurum’, ’yanımdan ayrılırsan seni başkaları kacırır’, ’dediğimi yapmazsan seni sevmem’ gibi sozler cok sık rastladığımız turde konuşmalardır. Acık bicimde tehdit icerirler ve cocuk da bu tehdidi doğru olarak algılar. Terk edilme, sevgisiz kalma, annesinin bırakıp gitmesi gibi duşunceler korkuyu başlatır. Bu nedenle cocuk eğitiminde korkuyu kullanmamak esastır. Ayrıca aşırı koruyucu ailelerde yetişen cocukların da sorunlar karşısında kendi başa cıkma becerilerini kazanma konusunda sorunlar yaşadıkları ve cocuğun icine kapanmasına yol actığı unutulmamalıdır.
Her şeyin otesinde korku yaşayan cocuğun duygularını hafife almamak şarttır. Korktuğu icin eleştirilen ya da alay edilen cocuk giderek daha cok urkekleşecek ve farklı davranış bozuklukları geliştirecektir. O nedenle korkan cocuğun uzerine gidilmemeli ve onunla sakin bir tavırla konuşmaya calışılmalıdır. Her zamanki gibi onu anladığınızı, duygularını ciddiye aldığınızı gostermelisiniz.
5. Kaygı:
Kaygı tam anlamıyla gerginlik ve endişe halidir. Cocuk, pek cok yeni duruma karşı kaygı duygularıyla yaklaşır ve cocuğun yaşadığı kaygıya başka bozukluklar da eşlik edebilir.
Orneğin yoğun kaygı durumu yaşayan bir cocuk, aynı zamanda tırnağını yiyebilir, saldırganlaşabilir ya da icine kapanabilir.
Organik sebeplerden kaynaklanmayan kaygı bozuklukları da psikolojik kokenlidir ve guven eksikliğine bağlı olarak ortaya cıkabilir.
Ebeveynlerin yanlış tutumları cocuktaki kaygıyı oluşturan en onemli etken olarak goze carpar. Okul cağı cocuklarında gorulen kaygı, cocuğun okul başarısını etkileyen bir oneme sahiptir. Aileler de genellikle cocuktaki kaygı bozukluğunu okul hayatının başlamasından sonra ortaya cıkan başarı duşukluğu ile fark ederler. Ozellikle okula yeni başlayan cocuklarda gorulen okul sendromu da bu tip bir kaygı bozukluğu olarak duşunulmelidir.
Yoğun kaygı duyguları yaşayan cocuğun, ilgi ve yeteneğinin olduğu konularda desteklenmesi kendisine olan guvenini artırarak bu olumsuz duygu durumuyla başa cıkma becerisini geliştirmesine de katkıda bulunur. Genel olarak kaygı, biz yetişkinler gibi cocukta da cok zorlayıcıdır ve mutlaka psikolojik destek ve yardım alınmalıdır.
6. Yeme Bozuklukları ve İştahsızlık
Ailelerin en cok yakındıkları konu cocuklarında gozlemledikleri yeme bozuklukları ve ağırlıklı olarak iştahsızlıktır. ŞikÂyetlere bakıldığında cocuğun yemek sectiği, yemek yemek istemediği ya da tatlı, şekerleme, cikolata gibi abur cubur olarak nitelendirilen yiyeceklere yoneldiği gorulur.
Aslında bu tip şikÂyetlerin bircoğu ailelerin cocuğun yeterli miktarda yemek yemediği şeklindeki yanlış inanclarından kaynaklanmakla birlikte bazen gercek anlamda sorun yaşanmaktadır. Bu bir tur kısır dongudur. Aileler cocuğa zorla yemek yedirmek istemekte, buna karşın cocuk bu zorlamayı reddederek, yemek yememektedir.
Durum yine ebeveynlerin yanlış tutumlarından kaynaklanan bir probleme donuşur. Cocuğunun peşinde kaşıkla koşuşturan, zorla ve tabak tabak yemek yedirmeye calışan bir anne bu tip bir bozukluğa zemin hazırladığını da bilmelidir.
Sağlıklı ve doğru davranışlar belirlemiş bir ailede bazı oğunler az yemek yedi diye hicbir cocuk beslenme sorunu yaşamaz. Onemli olan cocuğun ne kadar yediği değil, ne tur gıdalarla beslendiğidir. Yemek istemeyen bir cocuğa karşı ısrarcı olmak, odul ya da ceza vermek durumu daha da kotuleştirmekten başka bir işe yaramaz.
İştahsızlık ya da yeme bozukluğu sorunu yaşayan cocukları bir sure kendi haline bırakmak yararlı olur. En doğru yontem ise konuşabilen, kendini ifade edebilen bir cocuğa, ne yiyeceği ve ne kadar yiyeceği konusunda secenekler sunarak, karar hakkı tanımaktır. Biz yetişkinlerin bir tabak yemek kavramı cocuklar acısından zorlayıcıdır.Bir kac kaşık yemeğin yeterli olacağı,onemli olanın değişik tatlardan ve gıdalardan almasının sağlanması olduğu unutulmamalıdır.
7. Uyku Bozuklukları:
Genellikle ebeveynlerin sıklıkla yakındıkları konulardan biri de budur. Cocuğun duzensiz uykuları ya da uykuya gecememe. Uyku bozukluklarında da temel etken cocuğun guven ihtiyacıdır. Kendini guvensiz hisseden cocuk duzenli uykuya gecemez. Anne babayla beraber uyumak ister. Kucuk yaş gruplarında cok sık olarak gorulur ve bir olcude normal karşılanmalıdır.
Ozellikle annenin de calıştığı durumda cocuk bırakılacağı, terk edileceği duygusuna kapılır. Anne babasının yanında uyumaya alışan cocuk bunu alışkanlık haline getirmişse bu alışkanlığı kırmak bazen cok zor olabilir. Anne babasının yanında uyuyan cocuk uyuduktan sonra her seferinde kendi yatağına goturulmelidir. Yorucu olsa da kararlı olduğunuzu gostermenin başka bir yolu yoktur.
Ancak cocuğun sevgi ve guven ihtiyacı karşılanmadan cozume ulaşmak imkÂnsızdır. Mumkunse uykuya gecmeden once cocukla vakit gecirmek, masal okumak, oyun oynamak etkili yontemlerdir. Sevildiğini ve yalnız kalmayacağını bilmek cocuk icin en onemli şeydir.
8. Masturbasyon:
Kendi cinselliğini keşfetmeye başlayan cocuk kendi kendini tatmin etme yoluna başvurur. Yaklaşık olarak en sık gorulduğu donem 3-6 yaşlardır. Genellikle cocuğun kendi vucudunu incelemeye başladığı bir donemdir ve zevk aldığını fark etmesiyle bu davranışı sık sık yapmaya başlar. Bir yere surtunerek, ya da oyuncaklarını kendi bedenine surterek rahatlamaya calışır. Bu davranışı yalnız kaldığı zamanlarda yapmakla birlikte bazen toplum icinde de yapabilir. Davranışın sıklığı arttıkca cocuğun cinsel bolgesinde tahrişe yol acabilir. Cocuk kendini kontrol etmekte zorlanıyorsa ve davranışı cok sık yapmaya başlamışsa bir sorun var demektir.
Cocuğun kendi bedeniyle ilgilenmesi, kendini keşfetmeye calışması anormal bir durum değildir. Ancak davranışın sıklığı ve yapıldığı ortam onemlidir. Boyle bir olaya tanık olan ebeveynler, kızmak ve bağırmak yerine once gormezden gelmeye calışmalılar. Eğer herkesin icinde yapmaya başlamışsa bunu yalnızken ve odasında yapabileceği soylenmelidir. Ayrıca bu davranıştan oturu cocuk ayıplanmamalı, alay edilmemelidir. Cocuğun ilgisini cekecek farklı uğraşlar yaratılmalı ve etkinlikler konusunda cocuk teşvik edilmelidir.
9. İce Kapanıklık:
Aşırı kontrolcu, otoriter ailelerin cocuklarında cok sık rastlanan bir davranış bozukluğudur. Cocuğun baskı altında olduğu, aşırı ilgi gosterildiği ya da eleştirildiği ortamlarda cocuk kendine olan guvenini kaybeder. Hatta hic kazanamaz bile.
Surekli kontrol edildiğinden ve her hareketinde bir yanlış bulunacağından korkan cocuk cevresiyle olan ilişkilerini olabilecek en az duzeye indirger. Yanlış yapmamak icin sessiz kalmayı tercih eder.
Demokratik, cocuğa soz hakkı tanıyan ailelerde yetişen cocukların son derece guvenli, hakkını arayabilen, saygı goren ve başkalarına da saygı gosteren cocuklar olduğu bilinmelidir. O nedenle yaşı kac olursa olsun cocuğun duygularını ve duşunduklerini ifade etmesine fırsat verilmeli, cocuk ciddiye alınmalıdır. Onun ebeveynlerinden bağımsız bir kişilik geliştirdiği ve farklı bir birey olduğu goz ardı edilmemelidir.
10. Calma:
Cocuklar hayata dair oğrendikleri pek cok şeyi once ailelerinden oğrenirler. Mulkiyet hakkı ve başkalarına saygı da ailelerin kazandırdığı değerlerdendir.
Calma bozukluğu gosteren cocukların pek coğunda ebeveynlerin cocuklarına bu değerleri vermedeki yetersizlikleri dikkat cekmektedir. Ailede saygı gormeyen, kendi ozel alanına mudahale edilen cocuklar başkalarına karşı da boyle davranırlar.
Mulkiyet yani sahiplik duygusu cocuğun doğuştan getirdiği bir nitelik olmadığından zamanla kazanılan bir davranış kalıbıdır.5-6 yaşlara kadar bu soyut kavramları bilmeyen cocuklarda calma olayını bildiğimiz calma eylemi olarak değerlendiremeyiz. Cocuk başkasının ve kendisinin olanı net olarak ayırt edemeyebilir. Kendi odası, eşyaları, kendine ait bir dolabı olması cocukta kendisinin ve başkasının kavramlarını oğrenmesinde cok etkilidir. Ayrıca, bir başkasını eşyasını sormadan ya da izin almadan kullanmaya kalkan cocuğa bu eşyaları nicin kullanmaması gerektiği bunların kime ait oldukları net olarak acıklanmalıdır. Bu eşyaların başkalarının olduğu ve sadece izin verildiği zaman odunc olarak alabileceği anlatılmalıdır.
Kucuk yaşlarda konunun uzerine ciddi olarak eğilmek gelecekte ortaya cıkacak pek cok sorunun onune gecer. Calma bir uyum ve davranış bozukluğu olarak kabul edilmeli ancak yaş aralığı doğru saptanmalıdır. 7 – 8 yaşlarında itibaren cocuğa duzenli olarak harclık verilmesi, ihtiyaclarını ve isteklerini kendi başına giderme yonunde desteklenmesi cocuğun odasına, eşyalarına, ozel alanına ve oncelikle cocuğun kendisine saygı gosterilmesi temel faktordur.
11. Yalan Soyleme
Sosyal bir davranış bozukluğu olan yalanın amacı, bir olayı ya da durumu olduğundan farklı gostermek ya da gizlemektir. Daha acık ifadesiyle, başkalarını yanıltmaktır.
Ebeveynler, yalan konusunda oldukca hassastırlar. Kucuk yaşlardan itibaren cocuklarının yalan soylememesini isterler. Oysa yaşı kucuk cocuklarda calma eylemi gibi yalan kavramı da yerleşmemiştir. Yine 5 – 6 yaşlara kadar cocukların bilincli yalanlarından soz edilemez. Gerceklik olgusu buyudukce kazanılan bir farkındalıktır. Bu kadar kucuk yaş gruplarında cocuklar hayalciliklerinin verdiği bir yapıyla bir takım şeyler uydurabilirler.
Bunlar doğaldır ve engellenmemelidir. Bircok uzmana gore cocuk, 6 – 7 yaştan sonra yalan soylemeye başlar. Aslında hemen hemen butun cocuklarda cocukca yalanlar gorulebilir. Eğer alışkanlık haline gelmiş bir yalan soyleme davranışı varsa bir davranış bozukluğundan soz edilebilir. Cevresinde yalan soyleyen ve bu yolla bazı avantajlar elde eden insanları goren cocuk taklit yoluyla yalan soylemeyi oğrenir. Maalesef, biz yetişkinler de yalan soyleriz ve işin tuhafı yalan soylememesini istediğimiz cocuğumuza da yalan soyleriz. Orneğin; telefon eden bir tanıdığımıza evde yokum dedirtiriz ya da ‘bu olanları anneannene anlatmayacaksın’ deriz.
Zek duzeyleri bakımından karşılaştırıldığında daha duşuk zekÂya sahip cocukların gercekle ilgisi olmayan yalanlar soyledikleri ancak normal veya daha yuksek zek duzeyine sahip cocukların gerceğe yakın yalanlar soyledikleri ve ayrıntılarla susledikleri gorulmuştur.
Yalan soylemenin altında aslında cocuğun sevdiği insanları uzmekten korkması ya da onların eleştirilerinden kacınma amacı yatar. Yalan soylemek, kolaylıkla engellenecek bir davranış değildir. Oncelikle, ebeveynlerin ornek olması ve cocuklarında gormek istemedikleri davranışları yapmamaları onemlidir. Aşırı tepki gostermek, kızmak, cezalandırmak cocuğu yalandan uzaklaştırmak yerine, daha cok yalana iter. Cocuğun yalan soylemesinin altında yatan nedenler saptanarak bir uzman yardımıyla ve yakın aile bireylerinin işbirliğiyle cozume gidilebilir.
12. Aşırı Hareketlilik
Gunumuzde hiperaktivite olarak da bilinen aşırı hareketlilik cocuklarda farklı nedenlerden ortaya cıkabilir. Ya organik yani bedensel bir sorun sonucu ya da cevresel ve yanlış ebeveyn tutumlarından kaynaklanan bir davranış bozukluğu olarak gorulur. Aşırı hareketlilik ozellikle aile bireyleri ve yakın cevresi icin cok sıkıntılıdır. Okul oncesi donemden daha cok, okul hayatı başladığında goze carpar. Cocuk, cok hareketlidir, yerinde duramaz. Bazen bu hareketliliğinden kaynaklanan dikkat eksikliği de bu davranış bozukluğuna eşlik eder.
Hiperaktivite, ciddiye alınması gereken bir durumdur. Erken fark edilerek gerekli onlemler alınmalıdır. Cevre ve aile etkisiyle ortaya cıkan aşırı hareketlilikteki temel sebep, baskıcı, aşırı kontrolcu, mukemmeliyetci ebeveyn tutumlarıdır. Cocuk, aile ortamında kendini ifade etme imkÂnı bulamadığında ve her şeyi cok planlı, programlı olarak yapması beklendiğinde bu şekilde tepki gosterir. Bazen aşırı hareketliliğin cok daha olumsuz bir tarafı ortaya cıkar.
Cocuk, kendine yonelik ya da başkasına yonelik saldırgan davranışlar gosterebilir. Ozellikle, yaşı kucuk cocuklar kendini kontrol etme becerisi kazanamadıklarından ve tehlikelerin farkında olmadıklarından dolayı can yakıcı sonuclarla karşılaşılabilir. Bu tip bir bozuklukta, acil olarak tedavi ve terapiye başlanmalıdır. Bir cocuk psikiyatrisi ve psikologu tarafından tanı konulup cozum odaklı calışmalara başlanmalıdır.
13. Saldırganlık:
Saldırganlık olarak da adlandırılan başkalarına zarar verme davranışı da cocuklarda sık karşılaşılan bir davranış bozukluğudur. Aslında insanın yapısında bir gudu olarak vardır ve hayatın devamını sağlamak amacıyla programlanmıştır. Bir tur savunma mekanizmasıdır. Tehlikelere karşı korunmak ve soyun devamını surdurmek de ancak bu yolla mumkun olur.
Bu gudunun uyum ve davranış bozukluğu olarak karşımıza cıktığı durum ortada hayatın devamını tehdit eden bir tehlike yokken toplumsal ya da kişisel uyumu bozacak şekilde dışa vurulması şeklindedir.
Onemli olan bu duygunun var olduğunun bilinmesi ancak kontrol altında tutulabilmesidir. Cocuklarda da doğuştan itibaren gorulur. Bebeklerde bile ofke nobetleri olarak fark edilebilir. Yabancılara karşı cocukların sergilediği vurma davranışı da buradan kaynaklanmaktadır. Kucuk cocuklarda genellikle fiziksel saldırganlık gorulurken yaş buyudukce sozel saldırganlık daha fazla one cıkar. Yine baskı altında buyuyen ve ozguvenlerinde duşukluk olan cocuklarda sıklıkla gorulur. Aynı şekilde yaptığı eylem engellendiğinde cocuktaki saldırgan davranışlarda artma izlenebilir.
Saldırganlık iki şeye yonelir: İce donuk saldırgan davranışlar varsa cocuk kendisine zarar verebilir, ya da dışa donuk saldırgan davranışlar gosteriyorsa cevresindekilere zarar verebilir. Aile icindeki iletişim sorunları, ilgi ve sevgi yoksunluğu, durtu kontrolundeki problemler, cinsel, fiziksel ya da psikolojik şiddet gorme durumunda saldırganlık karşı tepki olarak ortaya cıkabilir.
Oncelikle ailenin kendi icinde tutarlı, saygılı ve guven verici bir yapı oluşturması gerekir. Bu tip bir davranış bozukluğunda mutlaka uzman yardımı alınmalı ve cocuk bedensel faaliyetlerin ağırlıkta olduğu bazı spor calışmalarına yonlendirilmelidir. Cocuğun zarar verdiği ya da incittiği insanların neler hissedebileceklerine yonelik anlatımlar ve ornekler yararlı olur. Her şeyden once de bu davranışın yerleşmesini onlemek amacıyla cocuk şiddet iceren filmlerden, oyunlardan uzak tutulmalıdır.
14. Sac Yolma, Sac Yeme:
Genellikle kız cocuklarında ve kucuk yaşlarda gorulur. Gerginlik hisseden, baskı altındaki cocuklar olumsuz duygu durumundan kurtulmak amacıyla sıklıkla bu tip davranışlar sergilerler. Bir tur kacınma davranışıdır diyebiliriz. Temel nedeninin anne ve cocuk arasında duygusal bağın eksikliği olduğu duşunulmektedir. Kendini ifade konusunda yetersiz kalan cocuklar bu yolla yaşadıkları gerginliği bastırmak isterler. Davranışın ardındaki etken doğru belirlenmeli ve ihtiyaca gore tavır alınmalıdır. Ozellikle anneyle kurulamayan sağlıklı iletişim eksikliği giderildiğinde davranış bozukluğu da bir sure sonra ortadan kalkacaktır.
15. Alt Islatma:
Cocuklarda gorulen en yaygın sorun olarak alt ıslatma gosterilebilir. Ozellikle mesane kontrolunun henuz oluşmadığı donemlerde yaklaşık olarak 3 yaşına kadar cocuklar altlarını ıslatırlar. Doğru ve tutarlı bir tuvalet eğitiminin ardından cocuğun kendini kontrol becerisini kazanması 4 yaşa kadar surebilir. Ancak 4 yaş ve sonrasında alt ıslatmanın surmesi davranış bozukluğu olarak değerlendirilir. Nedenleri arasında pek cok etken sayılabilir. Organik sebeplere dayanan alt ıslatmalar olduğu gibi, yanlış başlanmış tuvalet eğitimi, ebeveynlerin yanlış tutumları, cevresel faktorler, kıskanclık ya da farklı psikolojik sorunlar sonucu oluşabilen alt ıslatmalar da gorulur.
Kucuk yaşlarda gorulen alt ıslatmalarda genellikle tedavi uygulanmaz. Ancak okul cağındaki cocukta boyle bir sorun varsa once fiziksel bir sorun olup olmadığı araştırılmalıdır. Bu yonde ortaya cıkabilecek sorunlar ortadan kaldırıldıktan sonra işin psikolojik kısmıyla ilgilenilebilir. Genellikle fizyolojik sorun yok edilince alt ıslatma da kendiliğinden biter. Bazı durumlarda sadece alışkanlıklardan dolayı alt ıslatma bir sure daha devam edebilir.
Bir uyum ve davranış bozukluğu olarak bakıldığında bu sorun da tıpkı diğer bozukluklar gibi aile ici iletişim eksikliği, baskıcı ya da aşırı kontrolcu tutumlar sonucu ortaya cıkmaktadır. O nedenle bozukluğa yol acan etken saptanarak erken tedavi yoluna gidilmesi buyuk onem taşımaktadır.
16. Tikler:
Vucudun bazı organlarında istem dışı olarak meydana gelen kasılmalar tik olarak adlandırılırlar. Genel olarak yuz ve boyun kaslarında gorulurler.
Goz kırpma, başın sallanması, dudak kenarlarında cekilme, omuzların ya da başın oynaması, kaş kaldırma turu hareketlerle tipik olarak kendini gosterir. Tiksel icsel baskılar, gerilimler ve catışmalar sonucu oluşabilir ya da bu tarz duygusal sorunların belirtisi olarak ortaya cıkabilir. Erkek cocuklarda daha sık olarak gorulmektedir. Psikolojik faktorlerin dışında gercekten o organa ozgu bir rahatsızlık sonucu da oluşabilir. Gorme bozuklukları sonucu gelişen goz kırpma gibi tikler olabilir. Ya da boyun ağrısı benzer şekilde boyun ve omuz oynatma davranışının yerleşmesine yol acabilir.
Ayrıca tiklerin oluşmasındaki bir diğer etken taklittir. Cocuklar pek cok şeyi model alma ve taklit yoluyla oğrendiklerinden yakın cevrelerindeki insanların, ozellikle aile bireylerinin ve oğretmenlerinin davranışlarını, konuşmalarını taklit ederler. Aynı şey kekemelik icin de gecerlidir. Bu taklit sırasında doğru davranışlarla beraber kişilere ait yanlış davranışları da bire bir kopyalarlar. Bir sure sonra da alışkanlık haline gelmiş davranışlar olarak yerleşir.
Tum bunların dışında cocuklarda gorulen tiklerin en belirgin nedeni kaygı, endişe, korku ve gerginliktir. Cocuğun yaşadığı cevre, anne ve babasıyla olan ilişkileri, cocuğun kişilik ozellikleri ve duygusal durumu ortaya cıkan tiklerde belirleyici rol oynar. Ayrıca mukemmeliyetci ailelerin cocuklarında da sıklıkla tikler gorulebilir. Sınırlarının uzerinde bir zorlanma, başkalarıyla kıyaslanma, surekli eleştirilme ve aşağılanma davranışlarıyla muhatap olan cocuk tiklerle yaşadığı gerginliği dışa vurmaktadır. Herhangi bir bedensel sorundan kaynaklanmayan, psikolojik kokenli olduğu duşunulen tiklerin tedavisinde mutlaka bir uzman desteği almak gerekir. Terapiler, ozellikle oyun terapileri ve buyuk yaş cocuklarında grup terapileri etkili sonuclar vermektedir. Cocuğun tikleri uzerinde durulmaması, cocuğun ilgisinin başka yerlere yonlendirilmesi, bir faaliyet yonunde desteklenmesi ve guven duygusunun oluşturulması onemli faydalar sağlar.
17. Dışkı Kacırma:
Alt ıslatmaya gore daha az rastlanmakla birlikte ciddi bir davranış bozukluğudur. Annenin aşırı baskısı ve titizliği, yanlış tuvalet eğitimi ve catışmalı bir aile ortamı bozukluğu ortaya cıkaran etkenler arasında yer alır. İlgi eksikliği ve gerginlikler de tetikleyen nedenler olarak gosterilebilir. Bu bozukluk genellikle aileleri de en zorlayan davranış bozukluklarından biri olarak değerlendirilmektedir. Cocuk iki tur dışkı problemi yaşayabilir. Uzunca bir sure dışkısını tutup sonra birdenbire boşaltır, ya da dışkısını hic tutamayıp kontrol dışı olarak altına kacırır. Her iki halde de oncelikle cocuğun yaşadığı ic catışmaların ortadan kaldırılması yonunde bazı tedavi yolları benimsenir. Tedavi yontemleri ise doğrudan ya da dolaylı olarak uygulanır. Oyun terapisi, ya da grup terapisi olarak doğrudan uygulanabildiği gibi, cocuğun cevresindeki aile bireyleri ve oğretmenleriyle goruşme gibi dolaylı yoldan cozume ulaşılmaya calışılır.
Gorulduğu gibi butun uyum ve davranış bozukluklarında en onemli faktor cocuğun ailesiyle ya da cevresiyle yaşadığı catışmalardır. Cok ilgili aileler, ya da ilgisiz aileler de benzer sorunları yaşayabilmektedir. İlgisiz kalmak kadar aşırı bir ilgi ve sevgi gostermek de bir cok problemi beraberinde getirebilmektedir. Aslında temel sorun her şeyin doğru kararını bulabilmektedir.
Cocuk yetiştirmek gorunduğunden daha zor bir iştir. Bu zor sanatın hakkını verebilmek icin oncelikle sorumlulukların bilincinde olmak gerekir.

[h=2]İstanbul Psikoloji uzmanlarına ulaşmak icin tıklayın![/h]