Boyle bir durumda aniden kabaca duşunursunuz ve “Evet parlak ışık, tablodaki renklerin solmasına sebep olabilir” gibi duşuncelere varabilirsiniz. Fakat gorunuşe gore işler duşunduğumuzden oldukca farklı. Gelin hızlıca yayılan ve bir anda bilimsel kural olarak belirlenen bu ifadenin ardına bakalım.
Başta muzelerin bu kararının ardında cok da sağlam olmayan bir dayanak vardı:

Ve biz bu dayanaktan başta bahsettik. Herkesin aklına gelen ‘ışığın tabloya zarar vermesi ’ fikri, National Gallery ’nin 1995 yılında yaptığı bir deneyle ortaya cıktı. Bu deneyden kısaca bahsedelim. Sulu boya paletinde birbirinden farklı renkler duşunun. Burada da 22 artistin en cok kullandığı renklerden bir palet oluşturuluyor ve renklerin dizildiği bu setler farklı ışıklandırma senaryolarında test ediliyor.
Bu ışıklandırmalardan biri, hassas şekilde hazırlanan muze ışıklarıydı. İkincisinde ise ultraviyole filtresi bulunan oldukca guclu bir flaş makinesi kullanıldı. Yakınlardaki bir galeriye yerleştirilen ucuncu sette halojen lambalar kullanıldı. Bu set, hem gun ışığına hem de lambaya maruz kalıyordu.
Dorduncu sette sadece halojen lambalar soz konusuydu. Beşinci set ise ultraviyole filtresi bulunmayan bir fotoğraf makinesi flaşıyla karşı karşıyaydı. Flaşlı olan setlere karşı her 7 saniyede bir flaşlar patlıyordu.
Belli bir surenin ardından da tum setler toplandı ve pigmentler uzerindeki değerler karşılaştırıldı:

Bir suru grafiği ve detaylı veriyi buraya yığmak yerine kısaca en cok değişimin yuzde 10 ile 15 arasında olmak uzere ultraviyole filtresi olmayan kamera flaşında gorulduğunu belirtelim. Milyonlarca kez flaş verilmesiyle ortaya cıkan bu değer, aslında oldukca kucuk fakat fark edilebilir. Elbette bunun icin cok dikkatli bakmak gerek. Diğer setlerde de oldukca minimal, hatta fark etmesi zor olan solmalar goruldu.
Fakat bu deneyi duyan muzeler, hatta National Gallery ’nin kendisi bile, o donemde sonucları aşağıdaki gibi okudu:

Daha sonra Cambridge Universitesinden Dr. Martin Evans, bu verilerin detaylarına inmek istedi ve değişimin oldukca minimal olduğunu gordu:

Ozellikle de bu farkın oldukca guclu flaşlarla ortaya cıktığını soyleyen Evans, fotoğraf makinelerindeki flaşların eserler icin temelde zararlı olmadığını da belirtti. Bunun sebebi de zaten bu cihazlarda flaşın yanında UV filtresinin de olması.
Bahsettiğimiz deneyde yakın mesafeden guclu flaşlar veriliyordu. Gercek hayat senaryosuna baktığımızda sanat eserleriyle aramızda daha uzun mesafeler olur. Hatta bazı sergilerde bu olmasa bile cep telefonlarımızın kamerası bu eserlere zarar verecek kadar guclu değildir. Herkesin akın ettiği ve uzaktan bakmak istediği sanat eserlerinde bile pigmentlerde solma gorebilmek icin milyarlarca kez telefon flaşı kullanmak gerekir. Bunun ardından gozle gorulur bir fark elde edilebilir.
Yani bir bakıma ağızdan ağıza dolaşan bu bilgi, bir noktada muze gorevlileri arasında bir kural olarak belirlenmiş gibi gorunuyor:

"Muhafaza sebepleri nedeniyle lutfen Londra Muzesinde flaş kullanmaktan kacınınız." Şimdi bu noktada muze gorevlilerini istatistikleri dikkate almadıkları ve kor bir şekilde direkt fotoğraf cekmeyi yasakladıkları icin suclayabilirsiniz. Fakat onları neden suclayamayacağımıza da bakmazsak taraflı davranmış oluruz.
Oncelikle fark yuzde 1 ’in altında olsaydı bile “Solma, solmadır” diyerek flaşı yasaklarlardı.

Cunku burada odaklandıkları şey oranın yuksekliği değil, farkın olup olmaması.
Bundan da onemlisi var.

Muzeye gelen herkes fotoğraf cekmek istediğinde, ozellikle de yeni acılan veya ilgi odağı olan konumlarda sıralar ilerlemeyebiliyor. Muze sırasında beklerken iceride olanların onlarca fotoğraf cekme denemelerini gormek de ziyaretcileri sıkıyor ve muzenin trafiğini azaltıyor. Bu, muzenin gelir elde etmesinin yanında ziyaretcilerin keyifli bir deneyim yaşamasının da onune geciyor.
Bir de amator fotoğrafcılar var.

Cıkarımlarına yer verdiğimiz Dr. Evans ’ın da belirttiği uzere flaşın yoğunluğundan cok, suresi eser uzerindeki solmalarda rol oynar. Yani yuksek yoğunluktaki anlık flaş, duşuk yoğunluktaki surekli flaştan daha az hasar vericidir. Fakat kullandığı makineden haberi olmayan turistler ya da ziyaretciler, flaş suresini istemeyerek de olsa abartarak muze yonetimini boyle onlemler almaya itebilir. Bu noktada da yonetimi suclayamayız.
Neyse ki bazı yerlerde bu durum kısmen de olsa aşıldı:

Bu mekÂnlarda ya sadece profesyonellerin flaşla fotoğraf cekmesine izin veriliyor ya da sadece flaşsız fotoğraf cekimine musaade ediliyor. Sonuc olarak belli yerlerde muzenin gelirini kısıtlaması (belki fotoğraf sayesinde hediyelik almaya gerek kalmamasıyla) ve telif hakkı ihlali riski gibi sebeplerle fotoğraf cekimi yasaklanabilir.
Ama bu yasağı “Flaş, esere zarar veriyor” gerekcesiyle koymak pek de mantıklı olmayacaktır.
Kaynaklar: The National Gallery, Art History News, Imaging Resource Gorsel Kaynakları: Denver Sanat Muzesi, MiStay, Şahin Doğan, Meysam Jarahkar