DEHLEVÎ

Hindistan'da yetişen Ceştiyye evliyÂsının buyuklerinden. İsmi Muhammed olup, babasının ismi ise Nasîreddîn CÂfer'dir. Aslen Mekkeli olup seyyiddir. Mekkeli olduğu icin Mekkî, seyyid olduğu icin Huseynî, Ceştiyye yolunun buyuklerinden olduğu icin Ceştî ve Dehlî'de yetişip orada vefÂt ettiği icin de Dehlevî nisbetleri ile tanınmış ve daha cok Dehlevî diye meşhur olmuştur. Dedeleri Mekke-i mukerreme şerîflerinden idi. Oradan Dehli'ye goc ederek Serhend'e yerleştiler. Dehlevî Muhammed'in doğum tÂrihi bilinmemektedir.

Dehlevî, Dehli şehrinde yaşayıp yetişti. CerÂğ-ı Dehlevî Nasîruddîn Mahmûd'un sohbetlerinde kemÂle geldi. Bu zÂtın en buyuk talebelerinden ve halîfelerinden oldu. ZÂhirî ve bÂtınî ilimlerde yuksek derecelere kavuştu. Seyyid Muhammed Dehlevî 1486 (H.891) senesinde Dehli'de vefÂt etti. VefÂtında yuz yaşını gecmiş idi. Serhend'de bulunan turbesi tanınıp ziyÂret edilmektedir.

Muhammed Dehlevî kıymetli eserler yazmış olup bÂzıları şunlardır: 1) Bahr-ul-Me'Ânî: 1421 ve 1422 yılları arasında Melik Mahmûd'a yazdığı mektuplardan meydana gelen bu eserinde, aklın şaşıp kalacağından ve tasavvufun ince ve derin mÂnÂlarından bahseder. Bu eserinde, DekÂik-ul-Me'Âni ve HakÂik-ul-Me'Âni isimlerinde kitaplar yazacağını da bildirmekte ise de, bunları yazıp yazmadığı tesbit edilememiştir. 2) Bahr-ul-EnsÂb: Eserde seyyid ve şerîflerin Resûlullah efendimize kadar olan neseb (soy) silsilesini bildirmekte, bu arada kendi baba ve dedelerinin isimlerini de zikretmektedir. 3) Penc Nikat (Beş Nukte).

Bahr-ul-Me'Ânî adlı eserdeki kelimeler, Kur'Ân-ı kerîmin acıklamasıdır. Onun icin cok kıymetlidir. O bu eserle ilgili olarak; eseri yazarken ruyÂmda Kuba Mescidinde, Resûlullah efendimiz ile EshÂb-ı kirÂmın hepsini ve hocama kadar gelen butun buyuk velîleri gordum. Peygamber efendimiz bana; "Ey oğlum! Bahr-ul-Me'Âni'yi getir." buyurdu. Ben yazdıklarımı verdim. Gozden gecirdi ve Allahu teÂlÂya hamd edip; "Allahu teÂl ilmini artırsın." buyurduktan sonra Farsca olarak; "Ey EshÂbım! Bu Bahr-ul-Me'Ânî'nin muellifi oyle birisidir ki, butun Kur'Ân-ı kerîmin mÂnÂlarını beyÂn ediyor. Eğer butun yeryuzunde ilim kalkmış, ilimden bir yaprak bile kalmamış olsa bu şahıs, kalemi eline alıp, butun ilimleri ezberden yazabilirdi." buyurdular. Sonra kitabı hazret-i Ali'ye verdiler. O da mutÂlaa ettikten sonra Hasan-ı Basrî'ye verdi. O da HÂce AbdulvÂhid bin Zeyd'e verdi. Şeyh Nasîruddîn Mahmûd'a gelinceye kadar herkes birbirine verdi." demektedir.

Yine bu eserde; ebdÂl, evtÂd, aktÂb, efrÂd diye bilinen evliyÂullah ile diğer Allah adamlarının sayıları, isimleri, mertebeleri, zikirleri, omurleri, halleri ve kısımları gÂyet acık ve geniş olarak anlatılmıştır. Kendisi; "Bu zÂtlar ile ayrı ayrı goruştum. Herbirinden cok faydalar elde ettim. Hepsinin makamlarını, mertebelerini de muşÃ‚hede ettim." demiştir.

Velîlik uzerine efrÂdlarla ilgili olarak sorulduğunda: "Ey dostum! "efrÂd" denilenlerin adedi belli değildir. Sayıları pek coktur. Bunlar, insanların gozlerinden saklıdırlar. Onları ancak kutb-ı medÂr denilen buyukler ve kutublardan da bÂzısı bilir ve gorur." buyurdu.

1) EsmÂ-ul-Muellifîn; c.2, s.214
2) ÎzÂh-ul-Meknûn; c.1, s.166
3) AhbÂr-ul-AhyÂr; s.142
4) Persian Literature; c.1, s.183
5) Hazînet-ul-AsfiyÂ; c.1, s.402
6) İslÂm Âlimleri Ansiklopedisi; c.11, s.338