Ummu MÂbed radıyallahu anh hicret yolunda bir bekci... Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimizi hicrette misÂfir edip, sut ve et ikram eden bahtiyar bir hanım... Kıtlık senesinde cadırına uğrayan yolcuların su ve yiyecek ihtiyaclarını gideren comertliğiyle meşhur bir hanım sahÂbî... Rasûlullah (s.a.)’in duÂsı ve mubÂrek ellerinin surulmesiyle kısır koyunundan sut sağıp misÂfirlere ikram eden gonlu sevgi dolu bir ana...
O, Mekke’nin Kudeyd bolgesinde bir cadırda otururdu. Asıl adı Âtike’dir. Ummu MÂbed kunyesiyle meşhur olmuştur. Baba adı HÂlid İbni Huleyf’dir. HuzÂa kabîlesine mensuptur.Ummu MÂbed, akıllı, iffetli ve guclu bir kadındı. Amcasının oğlu Temim İbni Abdiluzza ile evliydi. Mekke’ye yakın Kudeyd bolgesinde colde yaşardı. Koyun suruleri vardı. Eli acık, comert bir kadındı. Cadırına uğrayan yolcuların su ve yiyecek ihtiyaclarını gorurdu. İcecek olarak sut, yiyecek olarak da koyun keser pişirir et ikram ederdi. Onun bu guzel ahlÂkı İslÂm’ın nûruna kavuşmasına vesile oldu. İki Cihan Guneşi Hazreti Muhammed Mustafa sallallahu aleyhi vesellem Efendimizi, hicrette cadırında karşısında buldu.


O, sevgi dolu, eli acık, gonul zengini comert bir ana idi. Gunduzleri hep cadırın dışına cıkar otururdu. Gelen gecen yolculara ikram etmek icin beklerdi. Birgun Allah Rasûlu (s.a.)’in cadırına uğrayacağını nerden bilebilirdi? İki nur yuzlu insanın karşısına gelip de kendinden yiyecek-icecek bir şeyin var mı? diye soracaklarını nasıl tahmin edebilirdi? Onların vesîlesi ile nice bereketlere ereceğini, kısır bulunan koyunundan bile sut alacağını ve uzun seneler o hayvancağızın sutu ile ikramda bulunacağını nasıl duşunebilirdi? Hele hele o nurlu insanlar sayesinde İslÂm’ın nûruna kavuşacağını nerden umit edebilirdi? İşte onun bu guzel ahlÂkı ve İslÂm’la şerefleniş hikÂyesi:
“Ummu MÂbed kendi cevresinde comertliğiyle tanınan, misÂfirperver, saf ve temiz kalbli bir hanımdı. Kuraklık, kıtlık yıllarında Kudeyd’deki cadırının onunde oturur, gelen gecen yolcuların, su ve yiyecek ihtiyaclarını karşılamağa calışırdı.
İki Cihan Guneşi Efendimiz de hicret yolculuğunda arkadaşları Hz. Ebû Bekir (r.a), Âmir İbni Fuheyre ve Abdullah İbni Ureykıt (r.a) ile birlikte Ummu MÂbed’in cadırına uğradı. Efendimiz o’na: “Sut bulunur mu?” diye sordu. Ummu O da: “Yoktur vallahi!” diye cevap verdi. Resûl-i Ekrem (s.a) Efendimiz cadırın yakınında kucuk, zayıf bir hayvan gordu. “Bu nedir?” dedi. O da: “O suruden geri kalmış, zayıf, dermansız kısır bir koyundur.” dedi. Efendimiz: “Onu sağmama musade eder misiniz?” dedi. Ummu MÂbed de: “Eğer onda sut bulabilirsen, sağ.” dedi. Koyunu tutup yanına getirdi. Fahr-i KÂinat (s.a) Efendimiz, Besmele cekerek hayvanın memelerini sıvazladı ve: “Ey Allahım! Koyununu bereketli kıl!” diye du etti. Koyunun memeleri birden sutle doldu. Efendimiz bir buyuk kabı dolduruncaya kadar sut sağdı. Once sutu Ummu MÂbed’e uzatıp icmesini soyledi. O da: “Siz icin zir zÂtınız buna daha lÂyıktır.” dedi. Efendimiz de: “Kavmin sulayıcısı onlardan sonra icer.” buyurdu ve kabı ona verdi. Ummu MÂbed kanasıya kadar icti. Sonra Resûl-i Ekrem (s.a) Efendimiz kabı Ebû Bekir (r.a)’e uzattı. O da kanasıya icti. Onu takîben diğerleri de doyasıya sutten ictiler. En sonunda İki Cihan Guneşi Efendimiz kabı aldı ve: “Kavmin sulayıcısı onlardan sonra icer” buyurarak sutu icti. Resûl-i Ekrem (s.a) Efendimiz tekrar o kısır koyunu sağmaya başladı. Bir kap daha doldurup Ummu MÂbed’e bıraktı. Bu arada et yemeği pişirmişti. Ondan da yolculara ikramda bulundu ve azıklarına koyup onları uğurladı.
İki Cihan Guneşi Efendimiz ve arkadaşları Ummu MÂbed’in yanından ayrıldıktan biraz sonra kocası Ebû MÂbed koyun suruleriyle birlikte cadıra geldi. Kabı sutle dolu gorunce şaşırdı. “Bu sut nereden geldi? Cadırda sağılır hayvan yok!” dedi. Hanımı Ummu MÂbed: “Bize nur yuzlu mubÂrek bir zÂt uğradı şoyle şoyle yaptı.” diyerek olan bitenleri birer birer anlattı. Ebû MÂbed: “Vallahi! O Kureyşîlerin aramakta olduğu kimsedir. Ey Ummu MÂbed! Hele sen onu bana bir tarif et bakayım?” dedi. O da Fahr-i KÂinat (s.a) Efendimiz’in eşkalini hayalinde kaldığı kadarıyla hayran hayran şoyle tÂrif etti:
“Gorduğum oyle bir kimse idi ki, nur yuzlu guzel huylu idi. Şekli şemÂili yerli yerinceydi. Ne karnı buyuk ne de başı kucuktu. EndÂmı, bicimi, simÂsı hoştu. Gozleri siyah, kirpikleri cok, sesi nÂzik idi. Gozunun beyazı cok beyaz, karası da pek kara idi. Kudretten surmeli idi. Kaşlarının ucu ince, sacları koyu siyahtı. Boynu hafif uzunca ve yuksek, sakalı da sıkca idi. Sustuğunda sekînet ve vakar, konuştuğunda guzellikler gorulurdu.
O guleryuzlu, tatlı sozlu idi. Kelimeler mubÂrek ağzından teker teker cıkar, sanki dizilmiş inci gibi tatlı tatlı akardı. İfadeleri net ve acıktı. Cumleleri ne az ne de coktu. Uzaktan bakılınca insanların en heybetlisi, yakınına gelince tatlı ve cekici idi. Orta boylu olup ne uzun ne de kısa idi. Yanında arkadaşları vardı. Hizmet icin koşuşurlardı. Hurmet olunan biriydi. Asık suratlı değil, gulecti. Kimseyi kınamaz, azarlamaz ve ayıplamazdı” dedi.
Ebû MÂbed hanımının bu derece tatlı tatlı anlatışı karşısında: “Vallahi, bu zÂt, Mekke’de kendisinden bize bahsedilen Kureyş’lidir. Ey Ummu MÂbed! Eğer ben ona rastlamış olsaydım, arkadaşlığına kabul edilmemi dilerdim. Yine de buna bir imkÂn bulmaya calışacağım.” diyerek Efendimize karşı sevgi ve hasretini ifade etti.
Ummu MÂbed akıllı, zekî iffetli, guclu kuvvetli bir hanımdı. Muşrikler ofkeli ofkeli onun cadırına geldi ve: “Nereye gitti o!” dediler. Ummu MÂbed de: “Kim?” dedi. Onlar da: “Şekil ve şemÂilini tarif ederek Muhammed” dediler.
Ummu MÂbed onlar karşısında gayet vakur bir duruş sergiledi. Sukût ederek onları geciştirmek istedi. Muşrikler bir cevap alamayınca tekrar: “Sen onun nereye gittiğini bilmiyor musun?” diyerek kabalık yapmak istediler. O da: “Sizin ne dediğinizi anlamıyorum. Ancak bana bir konuk uğrayıp kısır koyundan bol sut sağdı!” dedi.
Muşrikler baskıyı artırınca Ummu MÂbed onları şoyle tehdit etti: “Başımdan cekip gitmezseniz kabilemi aleyhinize cağırır sizin başınıza yığarım.” dedi. Caresiz kalan muşrikler cevap alamadan ayrılmak zorunda kaldılar. Zira onlar Ummu MÂbed’in kabilesi arasındaki şerefli yerini biliyorlardı. O bir bağırırsa halkını ayaklandırır ve kavmi silÂhlarıyla hemen ona yardıma koşarlardı. O sanki orada bir yol bekcisi gibiydi.
Hicret yolcuları Sevgili Peygamberimiz ve arkadaşları Medine-i Munevvere’ye ulaştıktan sonra, Ummu MÂbed, kocası ve kucuk cocuğunu alarak Medine’ye geldi. Ebû MÂbed ve cocuğu Resûl-i Ekrem (s.a) Efendimizin huzuruna vardılar ve kelime-i şehÂdet getirerek İslÂm’la şereflendiler. Ummu MÂbed hanımlar icerisindeydi. İki Cihan Guneşi Efendimiz onlara da selÂm verdi ve: “Zina etmemek, hırsızlık yapmamak, cocuklarını oldurmemek, iftira yapmamak ve hic bir ma’rufa isyankar davranmamak uzere bey’at ediniz.” buyurdu. Hanımlar hep birlikte: “Bu şartları kabul ederek bey’at ettik Y Rasûlallah!” dediler. Ummu MÂbed ise: “Y Rasûlallah! Kendisinden men edildiğimiz ma’ruf nedir?” diye sordu. Efendimiz de ona: “Olunun arkasından bağırıp cağırarak, feryad ederek ağlamamaktır.” buyurdu. Bu şekilde O da bey’at ederek İslÂm’la şereflendi. Ummu MÂbed radıyallahu anh İslÂm’la şereflendikten sonra bir şeyler oğrenmek icin hep fırsat aradı. Oğrendiği guzellikleri de hemen hayatında tatbik etmeğe calıştı. Birgun kocası Ebû MÂbed (r.a) namaz kılmak icin gittiği mescidden gec donmuştu. Ona: “Nicin geciktin?” dedi. O da: “Donerken Enes İbni MÂlik (r.a)’ın Evs’li birileriyle konuşmalarına takıldım. Sohbetlerini dinledim.” dedi. Ummu MÂbed: “Rasûlullah (s.a)’in hizmetkÂrı onlara ne dedi?” diye sordu. Ebû MÂbed (r.a) da:
“Enes onlara Rasûlullah (s.a)’den duyduğu bir hadîsi nakletti. Şoyle dedi: “Kim İhlÂs sûresini FÂtiha ile birlikte abdestli olarak yuz defa okursa Allah onun derecesini yukseltir. Cennette ona bir koşk bina eder. Sanki o Kur’an-ı Kerimi otuz uc defa okumuş gibi sevab alır.” dedi. Bunun uzerine Ummu MÂbed (r.anhÂ) hayatının sonuna kadar bu duÂya sarıldı. FÂtiha ve İhlÂsı dilinden duşurmedi. Abdestli olarak bol bol okudu.
O, Rasûlullah (s.a) Efendimizin şoyle dediğini;
– “Allahım! Kalbimi nifaktan, amelimi riyadan, dilimi yalandan, gozumu hıyanetten temizle. Cunku sen hÂin gozleri ve kalplerin gizlediğini bilirsin.” diye du ettiğini de duymuştur.
Ummu MÂbed (r.anhÂ) Hz. Ebû Bekir (r.a) halife secilince ziyaretine gitti. Ebû Bekir (r.a) onu gorunce gulumsedi. Rasûlullah (s.a) ile birlikte hicret ettiği gunu hatırladı. Onun hal ve hatırını sordu ve mubÂrek koyunun sÂhibesine ikramda bulundu. Hz. Omer (r.a) devrinde şiddetli bir kıtlık olmuştu. Bu mubarek koyundan sabah akşam sut sağdıklarına dÂir rivayetler vardır. CenÂb-ı Hak şefaatlerine nÂil eylesin. Amin.