Karen'de parlayan pırlanta Veysel KarÂni Hazretleri
Efendimiz’in (Sallallahu aleyhi ve sellem) bilinen iki hırkası vardır. Bunlardan biri Kaside-i Burde’nin yazarı buyuk şair Kaab bin Zuheyr’e verilir ki, Topkapı Sarayı’nı ziynetlendirir. Diğeri de Kareli Uveys’e gonderilir. Hasılı bu iki kutlu miras da İstanbulumuz’a nasip olur. Belki de ona bu yuzden İslambol derler... Kimbilir? Peki siz Karen adında bir yer duydunuz mu? Yalanı yok ya, ben duymamıştım. Ta ki Veysel Karani hakkında bir şeyler okuyana kadar.
Karen, Yemen taraflarında adı bilinmedik bir beldedir. Etrafı kum dağları ile cevrilidir, kuraktır, coraktır. Ortalıkta birkac kuyu vardır, uc beş ağac. Sonra hepsi birbirine benzeyen toprak damlı evler... Sadece develerin ve bedevilerin yaşayabildiği bu kavurucu coğrafyanın sakinleri kervan ağırlamakla gecinirler. Bir şey ekip bicmezler, hayvanlarını ise Uveys isimli bir cobana emanet ederler.
Uveys garip biridir. Dunyadadır, ama ne dunyalığı vardır, ne de dunyalık gibi bir kaygısı. Guttuğu develer icin ucret istemez. Verenden alır, vermeyene sormaz bile. Adı uzerine cobandır işte, fakirdir. Ama iş comertliğe geldi mi onunla yarışmak kimsenin harcı değildir. Paylaşacak cok şeyi yoktur, ama hayırda daima başı ceker.
Uveys, bizim bildiğimiz ismi ile Veysel Karani Hazretleri mutevazı yaşar. Ama halinden memnundur. Sessiz, dostları arasında yalansız, dolansız bir hayat surer. Issız vadilerde, kaya kovuklarında ibadet eder. İnsanlar ona hep divane gozuyle bakarlar, ama aldıran kim?
ANASININ KOLESİ
Mubareğin cok yaşlı bir annesi vardır. Hem kor, hem de koturumdur. Veysel Karani onun eli ayağı, gozu kulağıdır. Yedirir, icirir, yıkar, paklar. Kadıncağıza bebek gibi bakar. Ne derse, ama ne derse yapar. En olmayacak arzularını bile ikiletmez. Bir yuz ifadesinden bin mÂn cıkarır ve hepsini de getirir yerine. Tabiri caizse, anasına kolelik eder.
Veysel Karani Hazretleri haram bilmez, yalan soylemez. Hoş, sahrada bir başına dolanan boylesi bir insanın gunaha girme şansı da azdır ya. O, gun boyu zikreder, af diler. Ummet-i Muhammede dua eder. Ama en bilinen ozelliği Allah ve Resulune duyduğu tarifsiz aşktır. Veysel Karani’nin tek arzusu vardır. Yuzu suyu hurmetine kainatın yaratıldığı Server’i gorebilmek. Efendimizi duşundukce burnunun direği sızlar, yureği bir hoş olur. Yumruk iriliğinde bir şeyler gelir, oturur boğazına. Hani o, anlaşılamayan ve anlatılamayan şeyler.
Ve gun gelir muhabbet ve Muhammed kelimeleri yureğinde buluşur, dışarı taşar. Efendimizin hasreti kor olur, ciğerini yakar. Onu bir kez, ama bir kez gorebilse, bir solukluk olsun sohbetinde bulunabilse ve adına sahabe denilen kutlu kadroya katılabilse...
Annesi itiraz etmese de, bu yolculuğa razı değildir. Omuzlarını kaldırıp boynunu buker. Mahzun bir uslupla “İstiyorsan git!” der, “Git bakalım, beni kime emanet edeceksen?” Doğrusu onu bırakabileceği kimse yoktur. Bu yaşlı kadına incitmeden kim bakabilir ki? Onun nazını kim ceker sonra?
HASRETİNİ YUREĞİNE GOMER
Uveys hasretini yureğine gomer. Bir daha bu konuda tek kelime etmez. Ama o gunden sonra daha fazla ağlar, daha fazla yalvarır. Aşkını kayalara, kumlara, anlatır. Kuşlarla, develerle dilleşir, serin seher yeliyle selÂmlar yollar Haremeyn’e. Ve ufuklar perde perde acılır, dağlar cekilir aradan. Artık o gunboyu ibadet eder, suruyu melekler bekler. Hayvanlar mı? İnanın muma doner.
Evet Uveys, Allah Resulunun muhteşem sohbetine (madde planında) erişemez, ama mÂn aleminde cok şeye kavuşur. Efendimizle aralarında imrenilecek bir dostluk başlar. Hoş onlar icin mesafelerin ne onemi vardır. Oyle ya alan uygun, veren olgun olduktan sonra “feyz” nehir olur akar.
Serveri Kainat zaman zaman mubarek yuzlerini Karen taraflarına dondurur ve “Yemen cihetinden rahmet ruzgarları esiyor” buyururlar, “İhsan ve iyilikte Tabiinin en iyisi Uveys-i Karni’dir!”
MUJDELER
Yine Efendimiz buyururlar ki: “Ummetimden bir kimse vardır ki, Kıyamet gunu Rabia ve Mudar kabilelerinin koyunlarının kılları adedince insana şefaat edecektir.” (ki bu iki kabile surulerinin cokluğu ile tanınırlar)
Eshab-ı kiram sorar:
- Ya Resullallah kimdir bu nasipli?
- Allahın kullarından biri.
- Peki adı nedir?
- Uveys!
- Ya memleketi?
- Karen!
- O sizi gordu mu?
Efendimiz mÂnÂlı mÂnÂlı gulumser, “Baş gozu ile hayır!” derler. Sahabeden “Hayret!” diyenler olur, “Size boylesine aşık olan biri nasıl oluyor da koşmuyor huzurunuza?” Efendimiz izah eder: - Onun gelmemesi de bana olan bağlılığındandır. İhtiyar bir annesi vardır. İman etmiştir. Ancak gozleri gormez, hareket edemez. Uveys gunduzleri deve cobanlığı yapar, kazandığını annesine harcar”.
Hazret-i Ebubekir sorar:
- Ya Resulallah biz onu gorur muyuz?
Efendimiz mubarek kafalarını “ne yazık ki hayır” manasında sallar, “Sen goremezsin” buyururlar, ama Hazret-i Omer ve Hazret-i Ali’ye donup mujdeyi verirler: “Onu, siz goreceksiniz!” Sonra bir bir vasıflarını tarif ederler ki, bu işaretlerden biri avucunun icindeki gumuşi beyazlıktır.
“Aşık icin zaman gecmez” derler, ama aradan yıllar gecer. Hani o dakikaları asırlaşan yıllar... Efendimiz hayatlarının son soluklarını aldıkları demlerde mubarek hırkalarını cıkarır ve “Bunu Uveys-i Karni’ye verin!” buyururlar.
Resullullah’ın (Sallallahu aleyhi ve sellem) dar-ı bekaya gocmelerinin ardından Hazreti Omer ve Hazreti Ali yollara duşer, Veysel Karani’nin izini bulurlar. Ahali boylesine şerefli iki kimsenin boylesine kohne bir yeri ziyaretine mÂn veremez. Hele “Uveys’i arıyoruz!” cumlesine cok şaşırırlar. “O divanenin tekidir” derler, “İnsanlardan kacar. Kimseyle konuşmaz, kimseye karışmaz. Ağladıklarımıza guler, gulduklerimize ağlar. Neşe nedir bilmez. Aradığınız sakın başka biri olmasın!”
Hazret-i Omer dikkatle dinler, “Bilakis!” der, “Aradığımız o olmalı!”
Karenliler iki şanlı sahabenin onune duşer, onları Arne Vadisi’ne getirirler. Veysel Karani’yi namaz kılarken gorurler. Develer akıllı uslu dolanmakta, cobanlarını uzecek hareketlerden sakınmaktadırlar. Namazı biten Uveys misafirlerine doner. “Hoşgeldiniz!” der. Hazret-i Omer once musafaha eder, sonra gulumseyerek sorar “Kimsin sen?”
- Abdullah! (Allah’ın kulu)
- Evet hepimiz Abdullah’ız, ama seni ne diye tanırlar?
- Uveys derler.
- Sağ elini acar mısın?
Acar. Efendimiz’in belirttiği işaret ayan beyan ortadadır. Buyuk sahabe “Ben Hattapoğlu Omer’im” der, “Arkadaşım Ali bin Ebu Talip!”
Vadiyi kısa ama mÂnÂlı bir sessizlik kaplar. Sukutu yine Hazreti Omer bozar: - Efendimiz sana selÂm ettiler ve mubarek hırkalarını gonderip buyurdular ki “Alıp giysin, ummetime dua etsin!”
BEN GUNAHKARIN BİRİYİM
Veysel Karani ağlamaklıdır. Şaşkınlıktan titreyen bir sesle “Ya Omer” der, “Ben aciz ve gunahkar bir kulum. Sizin aradığınız başka Uveys olmasın?”
Hazret-i Omer “Hayır sensin!” buyurur. “Zira Efendimiz cizgi cizgi eşkalini verdi ve sen tamı tamına uyuyorsun buna.”
O buyuk mucahide, o koca Omer’e itiraz ne mumkun. Hele mujdenin boylesini getiriyorsa.
Uveys-i Karani mubÂrek hırkayı hasretle koklar, (ki ziyaret edenler iyi bilirler, Efendimizin gul teniyle ıtırlanan Hırka-i Şerif aradan gecen asırlara rağmen tarif edilemeyecek kadar guzel kokar) sonra yuzune gozune surerek bir kuytuya cekilir. Mubarek alnını toprağa koyar ve ağlayarak yalvarır. “Ya Rabbi !” der “Bu ne nimettir. Yuzu suyu hurmetine kÂinatı yarattığın Server benim gibi bir acizi hatırlıyor ve mubarek hırkalarını Omer ve Ali gibi iki guzide sultanla bu gunahkÂra yolluyor. Senden bir tek dileğim var: Ummet-i Muhammedi affeyle. N’olur. Bu hırkanın hakkı icin!”
Gaibden bir ses gelir. “Şu kadarını sana bağışladım. Haydi giy hırkayı!”
- Hepsini ya Rabbi! Hepsini.
- Şunları, şunları, şunları da bağışladım.
- Diğerlerinin hali n’olacak Ya Rabbi? N’olur, hırkanın ve hırkanın sahibinin hatırına...
HIŞŞT BAKSANA GİDİYORLAR
Tam bu sırada Karenlinin biri gelir ve o muhteşem huzuru bozar. “Misafirlerin donmeye niyetliler” diye ikaz eder guya, “Onlara diyeceğin bir şey yok mu?”
Veysel Karani “Ahh!” der, “Ahh bu hali bozmayacaktın işte. İnanın az kalmıştı. Butun ummeti Muhammed affedilmedikce giymeyecektim hırkayı.”
Aradan gunler gecer. Karenliler şaşkın, hatta pişmandırlar. Oyle ya, elinin altında Uveys gibi bir cevher olsun da, sen onun kıymetini bilme. Ama bu kez mubareği hurmet ve ilgiyle bunaltırlar. Huzurunda el pence divan durur, ısrarla nasihat isterler. Hele bazıları aşikare keramet bekler. Veysel Karani gibi mutevazı biri, ilginin boylesinden sıkılır. İşte tam o gunlerde biricik annesi vefat eder ve onu Karen’e bağlayan hicbir şey kalmaz. İşte şimdi yollara duşebilir.
MubÂreğin ilk hedefi elbette Haremeyndir. Once hacceder, sonra Medine’ye gider. Ancak o munevver şehrin huzunlu yuzunu gorur ve Resullulah’ın yaşamadığı Peygamber beldesinde duramaz. Ceker carığını, yurur uzaklara. Bir ara Basra’da eyleşir, bir ara Kufe’ye yerleşir. Yine eskisi gibi deve guder. Ac kalır, acıkta kalır. Horlanır, aşağılanır. Garip bu ya milletin gucu hep ona yeter. Hatta ufacık veledler bile sataşır, taş yağdırırlar. Buyuk veli, cığlık cığlığa saldıran afacanlara gulumser “N’olur ayaklarımı kanatacak kadar buyukleri atmayın” der, “Abdestim bozulmasın e mi?” Zira o gune kadar bir kez olsun abdestsiz basmamıştır zemine.
MELEKLERİN İBADETİ
Veysel Karani Hazretleri bazen sehere kadar secdede, bazen sabahlara kadar rukûda kalır. “Bırakın uc kere Sûbhane rabbiyel Âla demeyi, ben bir keresini bile beceremiyorum” diye yakınır. Eh onun ozlediği ibadet meleklerinkinden farksız olmalıdır. “Namazda huşu oyle olmalıdır ki” der: “Bağrına bıcak sokulsa duyulmaya.”
Biri sorar: “Nasılsın?” Cevap manidardır: “Akşama cıkacağını bilmeyen biri nasıl olursa!” Sevenleri ısrarla nasihat isterler. O gulumser:
- Allahu teÂlÂyı bilir misiniz?
- Evet biliriz.
- Oyleyse başka şeyleri bilmeseniz de olur.
- Aman efendim bir nasihat daha.
- Allahu teÂl sizi bilir mi?
- Elbette bilir.
- Oyleyse başkaları bilmese de olur.
Mubarek, Allahu teÂlÂdan cok korkar ve buyururlar ki: İnanın Allahu teÂlÂ’yı tanıyana gizli kalmaz.
Veysel Karani hazretleri hayatını kendi ifadesiyle şoyle hulÂsa eder. “Yuksekliği tevazuda buldum, liderliği nasihatte... Nesebi takvada buldum, şerefi kanaatte... Rahatlığı zuhdde buldum, zenginliği tevekkulde.”
Bizde ne takva, ne zuhd, ne de tevvekkul. Eh bir şey bulamıyoruz tabii. Allahu teÂl o buyuklerin yuzu suyu hurmetine sonumuzu hayreyliye.
Veysel Karani Hazretlerinin kutlu hırkası elden ele gecer ve Van civarında hukum suren İrisan Beyleri’ne gelir. Hicri 1028 yılında 2. Osman Han’a hediye edilen nurlu emanet İstanbul’da heyecanla karşılanır. Asitane halkı ona “Hırka-ı Şerif” der, ramazanlarda ziyaret ederler. Buğulu gozlerle ilmeklerine dalar, Efendimizi hatırlarlar.
Gel zaman git zaman buyuk izdihamlar yaşanır. Hırkanın saklandığı ve sergilendiği kucuk bina kalabalığı kaldırmaz olur. Abdulmecid Han bu mubarek hırkanın şerefine, Fatih’te koca bir mahalleyi istimlak eder ve biblo guzelliğinde bir cami yaptırır. Bu uğurda şahsi servetini fedadan cekinmez. Belki de şu ferah mabedi boylesine sevimli kılan, temelindeki ihlÂstır, kimbilir?
ASIRLIK GELENEK
Ve asırlık gelenek yaşar. Hırka-i şerif, gozu yaşlı aşıkların ziyaretgahı olur. Medine’ye, Mescid-i Nebi’ye ulaşamayanlar hasretlerini burada dindirmeye calışırlar. Cami calışanları şirin mescidi gullerle bezerler, ki tasavvufta gul O’na işarettir. Efendimiz’e!
Hele Ramazan gunleri civar coğrafya Hırka-i Şerif’e akar. Muminler kar demez, kış demez ziyarete koşarlar. Anadolu’nun dort bir yanından gelen aşıklar yaşlı gozlerle yuce Serverin kutlu mirasına bakarlar.
Allahu teÂl bizleri yalan dunyayı Veysel Karani gibi gorenlerden ve Resulu Ekrem’in (Sallallahu aleyhi ve sellem) şefaatine erenlerden eylesin!
(Amin)
Veysel Karani...
Peygamberler, Evliyalar ve Sahabeler0 Mesaj
●58 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Eğitim Forumları
- İslami Bilgiler
- Peygamberler, Evliyalar ve Sahabeler
- Veysel Karani...