Allahu TeĂ‚lĂ‚’yı seven kimse, elbette O’nun sevdiklerini de sever. Once Allah’ın Habibi Hz. Rasûlullah’ı (s.a.v) sever. Sonra ona ait olan, ondan sayılan, onunla anılan her şeyi sever. Sevmesi de gerekir. Bunların başında Ehl-i Beyt gelir.

EHL-İ BEYT KİMDİR?

Ehl-i Beyt, Hz. Rasûlullah (s.a.v) Efendimizin ailesi ve evlĂ‚tlarıdır. Mu’minlerin anneleri, Hz. Fatıma, Hz. Ali, Hz. Hasan ve Hz. Huseyin (r.anhum), Ehl-i Beytin şerefli ferdleridir.( RĂ‚zî, Tefsir-i Kebir, XXV, 181)

Rasûlullah (s.a.v) Efendimizin şerefli nesebi Hz. Hasan ve Hz. Huseyin vasıtasıyla devam ettiği icin, onların kıyamete kadar gelecek olan evlĂ‚tları da Ehl-i Beyt’in birer parcasıdır Onları sevmek her mu’minin vazifesidir. Bu sevgi cok şerefli ve gereklidir. Kalbinde azıcık Ehl-i Beyt sevgisi bulunmayan kimse, Hz. Rasûlullah’ın sevgisinde yalancıdır.

Aşağıda vereceğimiz ayet ve hadislerde goruleceği uzere, Hz. Rasûlullah’ın kendisine tĂ‚bi olan amcaları ve onların cocukları da Ehl-i Beyt’ten sayılmıştır.( Bkz:Ibn Atıyye, el-Muharraru’l-Veciz, IV, 384. (Beyrut, 1993))

Allah TeĂ‚lĂ‚, Hz. Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz’in ehl-i beytini bizzat Kur’an’da zikretmiş ve onlara şu şekilde iltifatta bulunmuştur:

“Ey Peygamber hanımları! Namazı kılın, zekĂ‚tı verin; Allah’a ve Rasûlu’ne itaat edin. Ey Ehl-i Beyt! Allah sizden sadece gunahı gidermek ve sizi tertemiz yapmak istiyor.” (Ahzab/33)

Ummu Seleme validemiz (r. anha) demiştir ki: “Bu Ă‚yet-i kerime benim evimde indi. Hz Rasûlullah (s.a.v) Ali, FĂ‚tıma, Hasan ve Huseyin’i cağırdı. Onları Hayber yapımı geniş bir elbisenin altına topladı, kendisi de icine girdi ve:
“İşte bunlar benim ehl-i beytimdir” buyurdu. Sonra inen ayet-i kerimeyi okudu ve:

“Allahım! Onlardan kotulukleri gider. Onları tertemiz et!” diye duĂ‚ etti. Ben: “YĂ‚ Rasûlellah, ben Ehl-i Beytten değil miyim? dedim.” Hz. Rasûlullah (s.a.v),
“Sen benim ehlimsin. Sen zaten hayır icindesin” buyurdu.( Taberî, CĂ‚miu’l-BeyĂ‚n, Cuz:XXII, Shf:7; Ibnu Kesir, Tefsir, VI, 412-413.)

Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz, AshĂ‚b-ı kirĂ‚mı ve ummetim Ehl-i Beyt’in hukunu iyi koruma konusunda şiddetle uyarmıştır:

Zeyd b. Erkam (r.a) anlatıyor: Allah Rasûlu (s.a.v), Mekke ile Medine arasında Hummen denilen suyun başında bir hutbe verdi. Allah’a hamd, sena ve zikirden sonra şoyle buyurdu:

“Ey insanlar! Dikkat ediniz; ben bir beşerim. Rabbimin olum elcisinin gelmesi ve benim ona icabet edip aranızdan gitmem yakındır. Sizlere hukuku ağır iki kıymetli emanet bırakıyorum. Birincisi Allah’ın Kitabı’dır. Onda nur ve hidayet vardır. Allah’ın Kitabına sımsıkı sarılın. Onunla meşgul olun, onu oğrenin, oğretin; hukumlerini anlayın. İkinci emanet Ehl-i beytimdir. Ehl-i Beytim hakkında Allah’tan korkmanızı hatırlatırım. Ehl-i Beytim hakkında Allah’tan korkmanızı hatırlatırım. Ehl-i Beytim hakkında Allah’tan korkmanızı hatırlatırım. ” Zeyd b. Erkam’ı dinleyenler arasında bulunan Husayn b. Sebre,

“Ey Zeyd, Rasûlullah’ın (s.a.v) zevceleri de Ehl-i Beytten midir?” diye sordu, Zeyd (r.a),

“Tabi ki Efendimizin hanımları da Ehl-i Beyttendir. Fakat Rasûlullah’ın (s.a.v) haklarının korunmasını istediği Ehl-i Beyt, kendilerine sadakanın haram olduğu kimselerdir” dedi. Husayn,

“Onlar kimdir?” diye sorunca Zeyd b. Erkam (r.a),

“Ali’nin ailesi, Akîl’in ailesi, Cafer ve Abbas’ın Ă‚ilesidir” dedi. Husayn,

“Bunlara sadaka haram mıdır?” diye sorunca, Zeyd (r.a),

“Evet” dedi. (Muslim, FedĂ‚ilu’s-SahĂ‚be, 36; NesĂ‚î, Sunen-i KubrĂ‚, MenĂ‚kıb, 9.)

Âlimlerin ekseriyetine gore Ehl-i Beyt, Rasûlullah (s.a.v) Efendimizin şerefli aileleri, kızı Hz. FĂ‚tıma, damadı Hz. Ali, torunları Hz. Hasan ve Hz. Huseyin (r.anhum) ve kıyamete kadar oların sulbunden gelen zurriyetleridir. Yani Hz. Huseyin’in torunları olan seyitler ve Hz. Hasan’ın torunları olan şerifler Ehl-i Beyt’in gunumuzdeki şerefli mensuplarıdır. Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz’in şerefli nesli, kıyamete kadar hic kesilmeyecektir.

Hz. Huseyin’in (r.a) oğlu Ali ZeynelĂ‚bidîn (rah), babası Hz. Huseyin’in şehid edilmesinden sonra, Şamlılar tarafından esir edilerek Dımeşk’a getirildi. Onu boyle goren zalim bir Şamlı: “Sizin kokunuzu kazıyan ve fitnenin başını kesen Allah’a hamdolsun!” diye, guya onların fitne başı olduğunu ima etmeye calıştı. ZeynelĂ‚bidîn (rah), adama,

“Sen Kur’an’ı okudun mu?” diye sordu, adam,

“Evet, okudum” dedi. ZeynelĂ‚bidîn (rah),

“Sen, Allah TeĂ‚lĂ‚’nın, “Resûlum, onlara de ki: ‘Ben bu davetime karşılık olarak sizden bir karşılık ve ucret beklemiyorum; sadece yakınlarıma sevgi gostermenizi istiyorum’ (ŞûrĂ‚/23)
Ă‚yetini okumadın mı?” diye sordu. Adam,

“Bu ayette sevilmesi emredilen yakınlar siz misiniz?” diye sorunca, İmam, “Evet, onlar biziz” dedi.( Taberî, Cuz:XXV, Shf:33 (Beyrut, 1995); Suyûtî, ed-Durru’1-Monsûr, VII, 348)



Bir gun İmam AzĂ‚m (rah) hocası İmam Cafer es-Sadık hazretlerinden ilim ve hadis dinlemeye gelmişti. Hocası elinde bir asa ile cıkageldi. İmam Azam (rah), “Ey Rasûlullah’ın evlĂ‚dı, siz henuz asaya ihtiyac duyacak bir yaşta değilsiniz” dedi. Cafer es-SĂ‚dık (rah),

“Evet dediğin gibidir, fakat bu elimdeki asa Hz. Rasûlullah’ın asasıdır; onu bereket icin yanımda taşıyorum” dedi. İmam Azam (rah), hemen ileri atılıp bastona sarıldı ve, “Ey Rasûlullah’ın evlĂ‚dı, musaade buyurun, onu opeyim” dedi. Cafer es-SĂ‚dık (rah) hemen kolunu actı ve İmam Azam’a gostererek:

“Vallahi sen bilirsin ki bu ten Hz. Peygamber’in hucrelerini taşıyan bir tendir ve şu gorduğun kıllar da onun kılındandır. Onu opmuyorsun da asayı opmek istiyorsun!” dedi. Bununla, Hz. Hasan ve Hz. Huseyin’in zurriyetinin Hz. Peygamber’in (s.a.v) bir parcası olduklarını hatırlattı (Bkz: Muhammed Besyûnî, es-Seyyidc FĂ‚tımatu’z-ZehrĂ‚, 37. (Beyrut, 1990))



EHL-İ BEYTİ SEVMEK İMANIN ALÂMETİDİR



Allah TeĂ‚lĂ‚, muminlere Resûlu’nun sevilmesini farz kıldığı gibi onun parcası olan ve kendisine inanan yakınlarının da sevilmesini, bu şekilde Peygamber’in (s.a.v) sevindirilmesini istiyor. Bir ayet-i kerimede şoyle buyrulmuştur:

“Resûlum onlara de ki: Ben bu davetime karşılık olarak sizden bir karşılık ve ucret beklemiyorum; sadece yakınlarıma sevgi gostermenizi istiyorum.” (ŞûrĂ‚/23)

İbn Abbas (r.a) naklediyor: Bu ayet-i kerime indiği zaman, bazıları, “YĂ‚ Resûlellah! Sevmemiz vacip olan bu yakınlarınız kimlerdir?” diye sordular; Efendimiz (s.a.v),
“Ali, FĂ‚tıma ve onların cocukları Hasan ile Huseyin” buyurdu. (TabarĂ‚nî, el-Kebîr, No: 2641; Heysemî, Mecmau’z-ZevĂ‚id, IX, 168)

Efendimiz (s.a.v), başka bir hadislerinde, onları dost edenleri kendisinin de dost edeceğini, onlara duşmanlık edenlere kendisinin de duşman olacağını beyan buyurmuştur. (HĂ‚kim, Mustedrek, III, 149; TabarĂ‚ni, el-Kebîr, No:2619, 2620)

Resûlullah (s.a.v) Efendimiz, Ehl-i Beytin sevgisinin, kendisini sevmekten ileri geldiğini şoyle belirtmiştir:

“Sizi nimetleriyle rızıklandırıp gıdĂ‚landırdığı icin Allah’ı seviniz. Beni Allah’ı sevdiğiniz icin seviniz. Ehl-i Beytimi de beni sevdiğiniz icin seviniz.” (Tirmizî, MenĂ‚kıb, 32; HĂ‚kim, Mustedrek, III, 150.)

Efendimiz’in zevcesi Ummu Seleme (r. anha) anlatıyor:

Resûlullah (s.a.v) Ali, FĂ‚tıma, Hasan ve Huseyin’le yemek yedi. Yemekten sonra, onları uzerindeki elbise ile sardı ve,

“Allahım! Bunlara duşman olana sen de duşman ol; bunları seveni sen de sev!”
diye duĂ‚ etti. (Ebû Ya’lĂ‚, Musned, No:6951; Heysemî, Mecmau’z-ZevĂ‚id, IX, 166-167.)

Resûlullah (s.a.v) Efendimiz’in amcası Abbas (r.a) bir gun uzuntulu bir şekilde, Efendimiz’in huzuruna geldi ve,

“YĂ‚ Resûlellah! Kureyş bizden ne istiyor; birbirleriyle karşılaşınca guler yuz gosteriyorlar, bizimle karşılaşınca yuzleri değişiyor!” diye şikĂ‚yet etti. Allah Resûlu (s.a.v) bu hĂ‚le cok gazaplandı; yuzu kıpkırmızı oldu. Sonra,
“Allah’a yemin ederim ki, bir kalp sizleri Allah ve Resûlu icin sevmedikce o kalbe iman girmiş olmaz”
buyurdu ve şoyle devam etti:

“Ey insanlar! Kim amcama eziyet ederse, bana eziyet etmiş olur. Hic şuphesiz bir kimsenin amcası babası gibidir.” (Tirmizî, MenĂ‚kıb, 28; Ahmed Musned, I, 207.)

Resûlullah (s.a.v) Efendimiz, Hz. Ali’ye hitaben: “YĂ‚ Ali, seni ancak mumin olanlar sever; sana ancak munafıklar buğzeder.”
buyurmuştur.( Muslim, iman, 131; Tirmizî, MenĂ‚kıb, 20; NesĂ‚î, iman, 19.)

Allah Resûlu (s.a.v), Hz. Hasan ve Hz. Huseyin (r.a) icin, “Bunlar benim evlĂ‚dımdır; evlĂ‚dımın cocuklarıdır. Allahım! Ben onları seviyorum, sen de sev. Allahım, onları sevenleri de sev!”
diye duĂ‚ etmiştir. (Tirmizî,MenĂ‚kıb, 50; Beğavî, MesĂ‚bihu’s-Sunne, IV, 194. (No: 4829))

Buyuk arif Muhyiddin b. Arabî hazretleri (k.s) demiştir ki: “Allah Resûlu (s.a.v), Allah TeĂ‚lĂ‚’nın emriyle bizden yakınlarına muhabbet etmemizi istemiştir. (ŞûrĂ‚/23) Bundan sonra bir mumin Hz. Peygamberin (s.a.v) bu talebim kabul etmezse, yarın kıyamet gununde ona hangi yuzle bakacak ve onun şefaatini nasıl umacaktır?”

Bir sadık Ă‚şık demiştir ki: “Sevgilinin yaptığı her şey sevgilidir. Eğer senin Allah ve Resûlu icin muhabbetin sahih ise, Hz Peygamber’in (s.a.v) Ehl-i Beytini de seversin. Herkesin imanı onların muhabbeti ile olculur.” (Ibnu Arabî, el-FutûhĂ‚tu’1-Mekkiyye, I, 29. Bolum. (Ozetle alındı))



EHLİ BEYT, KIYAMETE KADAR DEVAM EDER; HER MU’MlNE ONLARA HURMET ETMEK VE HAKLARINI KORUMAK GEREKİR



Hz. Resûlullah (s.a.v) Efendimiz buyurmuştur ki:

“Şuphesiz, (Ă‚hirete) cağrılıp gitmem yakındır. Size iki buyuk ve hukuku ağır emanet bırakıyorum. Birisi, Aziz ve Celil olan Allah’ın kitabı Kur’an. Diğeri de gozumun nuru ehl-i beytimdir. Allah’ın kitabı Kur’an; semadan yeryuzune uzatılmış (ilĂ‚hî ve nuran&#238 bir iptir. LĂ‚tif ve Habir olan (her şeyi bilen Rabbim) bana bildirdi ki: Kur’an’la ehl-i beytim (Ă‚hirette) Havz-ı Kevser’in başında bana gelene kadar birbirinden ayrılmayacak. Oyleyse, sizler (size emanet ettiğim) bu iki şeyde bana nasıl halef olduğunuza (benden sonra onlara nasıl davrandığınıza) iyi bakınız; onların hakkını korumaya dikkat ediniz!”
(Ahmed, Musned, 111,17;V,182;TabarĂ‚nî, el-Mu’cemu’1-Kebir, V, 154 (No:4922, 4923). Bkz: Tirmizî, MenĂ‚kıb, 32 (No:3788. Aynı konuda biraz farklı bir rivayet))



Hz. Resûlullah’ın (s.a.v) gercek Ă‚şığı Ebû Bekir Sıddîk (r.a) demiştir ki:

“Resûlullah’m Ehl-i Beytini sevip memnun ederek Resûlullah’ın (s.a.v) hatırını gozetin. Vallahi, Resûlullah’ın yakınlarının haklarını korumak, benim icin kendi yakınlarımın haklarını korumaktan daha sevimlidir.” (BuhĂ‚rî, FedĂ‚ilu AshĂ‚bi’n-Nebi, 12.)

Hz. Resûlullah (s.a.v) Efendimiz buyurmuştur ki:

“Sizin en hayırlınız, benden sonra Ehl-i beytime karşı en hayırlı davranan kimselerdir” (HĂ‚kim. Mustedrek, III, 311; Ebû Ya’lĂ‚, Musned, No:5924)

“Allah’a yemin ederim ki, bana ve ehl-i beytime buğzeden ve bizi kızdıran kimse, muhakkak cehenneme girer.” (HĂ‚kim, Mustedrek, III, 150; ibnu HıbbĂ‚n, el-IhsĂ‚n, XV, 435. (No:6978).)

“Ehl-i Beytim Nuh’un gemisi gibidir; ona binen kurtulur; uzak duran boğulup helĂ‚k olur.” (HĂ‚kim, Mustedrek, III, 151; Ahmed, Musned, III, 157; TabarĂ‚nî, el-Kebîr, No:2636-2638.)

“Rabbim bana, Ehl-i Beytim icinde kim Allah’ın birliğini ve benim peygamberliğimi kabul ederse ona azap etmeyeceğini vaadetti.” (HĂ‚kim, Mustedrek, III, 150.)

Şu hĂ‚diseden ibret alalım:

Ashabın hafız ve ileri gelen Ă‚limlerinden Zeyd b. SĂ‚bit’e (r.a) binmesi icin bir hayvan getirildi. Abdullah b. Abbas (r.a) hemen uzengisini tutup binmesine yardımcı olmaya calıştı. Zeyd (r.a), “Ey Resûlullah’ın amcaoğlu, lutfen boyle yapma, uzengiyi bırak!” dedi. İbn Abbas (r.a):

“Biz Ă‚limlerimize ve buyuklerimize karşı boyle davranmakla emrolunduk” dedi. Bunun uzerine Zeyd b. Sabit (r.a), “Elini bana verir misin?” dedi ve İbn Abbas elini uzatınca onu optu ve, biz de Hz. Peygamber’in ehl-i beytine karşı boyle davranmakla emrolunduk” dedi. (lbnu Abdilberr, BeyĂ‚ni’1-tlm, I, 127; Kandehlevî, HayĂ‚tu’s-SahĂ‚be, II, 440. Son kısmı hĂ‚ric bkz: ibnu Hacer, el-lsĂ‚be, No:2888; (Beyrut, 1995); HĂ‚kim, Mustedrek, III, 423.)



Mufessir İbn Kesir (rah) demiştir ki: “Ehl-i Beyte karşı hayır tavsiyede bulunan, onlara karşı iyiliği, hurmet ve ikramı emreden kimseyi yadırgamayız. Cunku onlar tertemiz bir zurriyetten gelmektedirler. Onlar, ovunme, nesep ve itibar yonunden yeryuzundeki en şerefli hanenin evlĂ‚tlarıdır. Ozellikle Hz. Rasûlullah’ın şerefli sunnetine tĂ‚bi olan ve ondan hic ayrılmayan Ehl-i Beyt, bu hurmet ve hizmete en lĂ‚yık kimselerdir. Cunku Efendimiz (s.a.v) sahih bir hadiste:

“Size iki tane hukuku ağır emanet bırakıyorum. Birisi Allah’ın Kitabı, diğeri de Ehl-i Beytimdir. Kur’an ve Ehl-i Beytim, kıyamette havzın başında bana kavuşana kadar birbirinden ayrılmayacaktır”
buyurmuştur. (Ibnu Kesir, Tefsir, VII, 201. (Riyad, 1997))

Mufessirlerin imamı Fahruddin er-RĂ‚zî (rah.) demiştir ki:

“Resûlum onlara de ki: Ben bu davetime karşılık olarak sizden bir karşılık ve ucret beklemiyorum; sadece yakınlarıma sevgi gostermenizi istiyorum”
Ă‚yet-i kerimesi (ŞûrĂ‚/23) Resûlullah’ın (s.a.v) Eh-i Beytini ve Ashabını sevmenin vacip olduğunu gostermektedir. Allah Resûlu (s.a.v) sahih hadislerinde:
“Fatıma benden bir parcadır; onu uzen beni de uzer” (Ibnu Kesir, Tefsir, VII, 201) buyurmuş, Hz. Ali’yi, Hasan ve Huseyin’i sevdiğini belirtmiştir. Efendimizin sevdiği kimseleri sevmek, butun ummete vaciptir. Sonra, her namazın sonunda Hz. Peygamberin Ehl-i Beyti’ne salĂ‚t ve selĂ‚m okunması, butun ummete emredilmiştir. Bu buyuk bir makamdır; onlardan başka hic kimseye nasip olmamıştır. Butun bunlar gosteriyor ki, Hz. Peygamberin Ehl-i Beyti’ni sevmek vaciptir.

Yukarıdaki Ă‚yetin icine Efendimize iman ve itaat eden butun SahĂ‚be-i Kiram da girmektedir. Onlar da Efendimizin yakınlarıdır. Kısaca, Ehl-i Beyt’i ve AshĂ‚b-ı Kiram’ı sevmek vaciptir.

Bir hadiste: “Eh-i Beytim Nûh’un gemisine benzemektedir. Ona binen kurtulur; binmeyen suda boğulur”
buyrulmuştur. Bir diğer hadiste ise: “Ashabım yıldızlar gibidir; hangisine tĂ‚bi olursanız doğru yolu bulursunuz” buyrulmuştur. Şu anda bizler, ilĂ‚hî teklif denizinde bulunuyoruz. Bu arada şuphe ve şehvet dalgalan da devamlı bize carpıp durmaktadır. Denizde giden bir kimsenin iki şeye ihtiyacı vardır. Birisi, kusuru bulunmayan ve icine su gecilmeyecek şekilde sağlam bir gemi.

Diğeri de, yon tayin edecek acık parlak yıldızlar. Bir kimse sağlam bir gemiye biner ve parlak yıldızlarla yonunu belirlerse, hedefine selĂ‚met icinde ulaşır. Bunun gibi, biz ehl-i sunnet cemaatı da, Hz
Peygamberin Ehl-i Beytinin muhabbet gemisine bindik ve gozlerimizi hidayet semasının yıldızlan olan AshĂ‚b-ı Kirama diktik; boylece yol alıyoruz. Bu durumda Allah TeĂ‚lĂ‚’dan umidimiz bizleri dunya ve Ă‚hirette selĂ‚mete ulaştırmasıdır. (RĂ‚zî, Tefsir-i Kebir, XXVII, 143.)

İmam Şafiî (rah.) başka bir sozunde Ehl-i Beyt sevgisinin farz olduğunu şoyle dile getirir:

“Ey Resûlulllah’ın Ehl-i Beyti! Sizi sevmek bize farzdır. Allah indirdiği Kur’an’da boyle emretmiştir. Size salĂ‚t okumadan namaz kılanın namazının kabul olmaması, sizin icin en buyuk bir ovunc kaynağıdır ve bu size kĂ‚fidir.” (Muhammed Afif ez-Za’bî, DivĂ‚nu’ş-ŞĂ‚fii, 72)

“Allah ve melekleri devamlı Peygamber’e salĂ‚t ediyor; ey muminler siz de ona salĂ‚t edin ve tam bir teslimiyetle selĂ‚m verin.” (Ahzab/56.)Âyeti nazil olunca, Ashab’tan bazıları, Rasûlullah (s.a.v) Efendimize gelerek:

“YĂ‚ Rasûlellah! Size nasıl selĂ‚m vereceğimizi biliyoruz, fakat size, Ehl-i Beytinize nasıl salĂ‚t okuyalım?” diye sordular. Efendimiz (s.a.v) şoyle buyurdu:

Şoyle deyin:

“Allahım! Efendimiz Muhammed’e ve onun Ă‚line (ailesine ve zurriyetine) salĂ‚t et. Peygamberin İbrahim’e ve Ă‚line salĂ‚t ettiğin gibi. Allahım! Efendimiz Muhammed’e ve onun Ă‚line (ailesine ve zurriyetine) bereket ihsan et, onları mubarek kıl. Peygamberin İbrĂ‚him’e ve Ă‚line bereket verdiğin gibi.” (BuhĂ‚rî, EhĂ‚disu’l-EnbiyĂ‚, 10; Muslim, Salat, 65-69.)

Bu ayet ve hadislerden hareketle İmam Şafiî (rah), namazın son oturuşunda Efendimize salĂ‚t okumayı namazın farzlarından saymıştır. Getirilecek salĂ‚tın en kısasının, tercih edilen goruşe gore “Allahumme salli alĂ‚ Muhahemmedin ve Ă‚lihi” olduğu belirtilmiştir. (Şirbînî, Muğni’l-MuhtĂ‚c, I, 270 (Beyrut, 1997. Tahricli Baskı); Zuhaylî, el-Fıkhu’l-IslĂ‚mî ve Edilletuhû, I, 670.)Yukarıda gecen sozle bu kasdedilmiştir.

Meşhur şair Ferazdak, Ehl-i Beyt’ten ZeynelĂ‚bidin’i tanıtırken bir beytinde şoyle soyler: “O oyle bir ailedendir ki, onları sevmek din, onlara buğzetmek kufurdur. Onlara yakınlık kurtuluş ve emniyettir.” (Ebû Nuaym, Hilyetu’l-EvliyĂ‚, III, 139; Ibnu Hacer el-Heytemî, es-SavĂ‚iku’l-Muhrika, II, 574)



AHİR ZAMANDA GELECEK VE İSLÂMIN İZZETİNİ ÂLEME GOSTERECEK OLAN Hz. MEHDÎ DE (a.s) EHL-İ BEYTTEN BİR ZAT OLACAKTIR



Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz buyurmuştur ki:

“Dunyada kıyametin kopmasına bir gun de kalsa, muhakkak Allah o bir gunu Uzatacak ve benim Ehl-i Beytimden birisini ortaya cıkaracaktır. Onun ismi benim ismime, babasının ismi de babamın ismine uyar. Daha once zulum ve haksızlıkla dolu olan yeryuzunu adaletle doldurur.”
(Ebû DĂ‚vud, KitĂ‚bu’l- Mehdî, 4; Tirmizî, Fitcn, 52.)

“Mehdî benim sulbumden FĂ‚tıma’nın evlĂ‚tlarından gelecek birisidir.” (Ebû DĂ‚vud, KitĂ‚bu’l- Mehdî, 6; Ibnu MĂ‚ce, Fiten, 34)

“Mehdî benim Ehl-i beytimdendir; o acık alınlı ve kıvrık burunludur. Daha once zulum ve haksızlıkla dolu olan yeryuzunu adaletle ve doğrulukla dolduracak ve yedi sene hukum surecektir.” (Ebû DĂ‚vud, KitĂ‚bu’l- Mehdî, 6.)

“Âhir zamanda Ehl-i Beytimden cıkacak ve muminleri toplayacak olan kimseye yardım etmek, davetine uymak her mumine vaciptir. ”
(Ebû DĂ‚vud, KitĂ‚bu’l-Mehdî, 12; Ali Nasıf, et-TĂ‚c, V, 344)

“Ehl-i Beytim yeryuzundekiler icin bir emniyettir. Onlar gidince, yeryuzundekilerin sonu gelir; kıyamet kopar.” (TaberĂ‚nî, el-Mu’cemu’s-Sağîr, no: 318, el-Evsat, IV, 204.)



MANEVÎ NESEB VE İMAN BAĞI İLE RASÛLULLAH (s.a.v) EFENDİMİZE BAĞLI OLAN MUTTAKİLER DE EHL-Î BEYTTEN SAYILMIŞTIR. ONLARI SEVMEK TE VACİPTİR



Bu konuda Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz buyurmuştur ki:

“Butun muttakiler, Muhammed’in Ă‚lidir (ehl-i beytidir.)” (Ali el-Muttakî, Kenzu’l-UmmĂ‚l, III, 89; (No:5624); Heysemî, Mecmau’z-ZevĂ‚id, X,
269.)”Ehl-i Beytimden bazıları kendilerinin bana insanların en evlĂ‚sı (en sevgilisi) olduğunu duşunuyorlar. HĂ‚lbuki durum oyle değildir. Şuphesiz benim icinizdeki dostlarım, muttakilerdir. Onlar (nesep ve yer olarak) kim olursa olsun, nerede bulunursa bulunsun, değişmez.” (TaberĂ‚nî, el-Mu’cemu’s-Sağîr, no: 318, Deylemî, Musncd, I, 287 (No:904))

Rasûlullah (a.s), Muaz b. Cebel’i Yemen’e gonderirken, onunla birlikte uğurlamaya cıktı. Kendisine tavsiyelerde bulundu. Muaz (r.a) binekte, Rasûlullah (a.s) ise yerde yaya yuruyordu. Uğurlama yerine geldiklerinde Efendimiz(a.s):

“YĂ‚ Muaz! Belki bu seneden sonra benimle burada karşılaşıp goruşemeyeceksin!”
buyurdu. Rasûlullah (a.s)’ın ayrılığından (ve bu işaret yollu vefat haberinden) dolayı Muaz (r.a) ağladı. Sonra Rasûlullah (a.s) geri donup, Medine’ye yonelerek:

“Benim icin insanların en evlĂ‚sı (en yakını) her kim olursa olsun, nerede bulunursa bulunsun, muttaki olanlardır.” buyurdu.( Ahmed, Musned, V, 235; Ali el-Muttakî, Kenz, III, 91.)

Allah Resulune olan sadakati ve sevgisi İran asıllı Selman-ı FĂ‚risî Hz.lerini Ehl-i Beytin icine katmıştır. Selman (r.a) İslĂ‚m’a girişiyle ve Hendek harbindeki ince siyaseti ile butun ashabın gonlune girmişti. Muhacirler: “Selman bizdendir.”diye onu kendileri gibi gormuşlerdi. EnsĂ‚r ise: “Hayır, aslında Selman bizdendir.” diye ona sahip cıkmak istemişlerdi. Allah Resûlu (s.a.v) bizzat araya girdi ve: “Selman bizdendir; Ehl-i Beytimizdendir”
(Ibnu Sa’d, TabakĂ‚t, IV, 83; Muhammed eş-ŞĂ‚mî; Subulu’1-HudĂ‚, IV, 365.) buyurarak, onu has dairenin icine aldı; kıyamete kadar hayırla anılacak grubun icine kattı.

İman, sevgi ve takva yolunda hizmet ile herkes bu şereften bir derece pay sahibi olabilir. Bu kapı herkese acıktır. “Allah’ın dostları ancak muttakilerdir.” (Enfal/34) Ă‚yeti nazil olunca, Hz. Resûlullah (s.a.v): “Benim dostlarım ancak muttakilerdir.” (HĂ‚kim, Musterdek, II, 328; Ibnu Kesir, Tefsir, IV, 51) buyurarak, işin esĂ‚sının iman ve takva olduğunu belirtti.

Bir kimse, hem Allah Resûlunun temiz nesebine, hem de edebine vĂ‚ris ve sahip olursa, o nur ustunu nur olur. Boyle olduğu icin, gecmişte ve gunumuzde, takva imamlığını en liyakatli şekilde temsil eden onlar olmuşlardır. Yani, irşad kutubluğu, Ehl-i Beytin şerefli mensubu ariflere nasib olmuştur. Bu, Allah Rasûlu’nun (s.a.v) kıyamete kadar devam eden nubuvvetinin bir tezahurudur. VelĂ‚yet, nubuvvet mucizesinin bir devamıdır ve bu nur en parlak şekilde o nubuvvetin sahibi Hz. Muhammed (s.a.v) Efendimiz’in evlĂ‚tlarında zuhur etmiştir ve hĂ‚len de etmektedir.

Allahım! Bizi Ehl-i Beyt sevgisiyle yaşat ve o sevgi icinde hasret. Bizi takva ile şereflendir; rızĂ‚ ve cemĂ‚linle sevindir. Âmîn, bi hurmeti Seyyidi ‘1-Murselîn. Velhamdu lillahi RabbilĂ‚lemin.