İnsanlık tarihinin ornek kadınlarından bir diğeri de, Ummu Gulsumdur. O Zeynep misali zorluklara sabretmiş ve sonrasında Kerbela şehitlerinin mesajını insanlara ulaştırmaya calışmıştır.

Babası Emir'el Mumin'in Hz. Ali (a.s), annesi Peygamberin biricik kızı Fatımat'uz Zehra’dır. Asıl adı Zeyneb-i Suğra’dır. İlmi, hikmeti, ahlakı, sabrı ve sadece Allah icin yaşayıp, Allah icin mucadele etmeyi bu iki buyuk zattan oğrenmiştir. Oyle ki kendi zamanının onde gelen kadınlarından ve asrının yegÂne fesih konuşmacılarından birisiydi.

Mamakani yazmış olduğu rical kitabında Ummu Gulsum'u şoyle tanıtıyor: Ummu Gulsum, Zeyneb-i Suğra’nın kunyesidir. O kardeşi Huseyin (a.s) ile Kerbela’ya, oradan da İmam Zeynel Abidin’le (a.s) Şam’a ve daha sonra Medine’ye dondu. O fesih konuşan, duşunur, Âlime ve ustun makama sahip bir hanımdır. Değerli annesi Fatıma (s.a) yaşama veda ettiği zaman, eteği yerde surunur halde ağlayarak şoyle diyordu:

—Dedeciğim, Ey Allah’ın Peygamberi! (s.a.a) Şimdi senin ağır yuklu musibetini omuzlarımda hissediyorum. Bu ayrılıktan sonra bir daha asla goruşme olmayacaktır. [1]

Omru boyunca peygamber ailesine yapılan zulumlere ve onların şehit edilmelerine şahit oldu. Son olarak ta hicri 61 yılında imam Huseyin’le (a.s) birlikte Kerbela'ya geldi, aşuradan sonrada Ehlibeyte yapılan zulumleri anlatarak, şehitlerin amac ve hedeflerini halka acıklayıp, zalim hukumdarların maskelerini duşurmeye calıştı. Oda bacısı Zeynep gibi esirlik doneminde, her fırsatını buldukca hamasi konuşmalarıyla Musluman halkları, Emevi zalimlere karşı uyandırmıştır.

Peygamberin (s.a.a) evlatları Kerbela colunde susuz şehit edildikten sonra, ailesi de esir alınarak Kufe’ye getirildi. Esirlerden bazıları kendilerine ihanet edip, sozlerinde durmayan Kufelilere hitaben konuşmalar yaptılar. Hz. Zeynep'ten sonra imam Huseyin’in kızları soz aldı, once Fatıma Suğra ve daha sonra Ummu Gulsum konuştu.

Ummu Gulsum herkese susmasını emretti, biranda sesler kesildi oyle ki nefesler bile duyulmamaktaydı. Emir’el Mumin'in kızı, imam Huseyin’in bacısı Ummu Gulsum yuksek sesle ağladığı halde, tahtırevanın perdesinin ardından şunları soyledi:

“Vay halinize Kufe halkı! Nicin imam Huseyin’i (a.s) oldurdunuz, mallarını yağmaladınız ve ailesini esir aldınız ki, şimdi de ağlayasınız?

Vay olsun size, kahrolun, bedbaht olun. Nasıl bir felaket yaratıp, nasıl bir faciaya sebep olduğunuzun farkında mısınız? Nasıl bir cinayetin sorumluluğunu yuklendiniz, hangi kanları haksız yere akıttınız, perdeler ardındaki hangi kadınları dışarı cıkardınız, hangi hanedanın ziynet ve eşyalarına el koydunuz ve hangi malları yağmaladınız haberiniz var mı? Resulullah'tan sonra en ustun makama sahip birisini oldurdunuz. Merhamet kalplerinizden alındı sizin, fakat bilin ki kurtuluşa erenler ancak Allah'ın hizbidir ve husrana uğrayanlar ise şeytanın.”[2]

Bu sozler uzerine orada bulunan herkes ağlamaya başladı, kadınlar yuzlerine vurup, saclarını yoluyorlardı. Daha sonra şu şiiri okudu:



İşkencelerle oldurdunuz kardeşimi, vay olsun sizlere

Oyle bir ateşle azaplanacaksınız ki ateşi her an yukselecek

Allahın, Kuran’ın ve Muhammed’in haram kıldığı kanları akıttınız

Ateş hakkınızdır, yarın ebediyen orada kalacaksınız

Yakinim var buna. Ben ise;

Hayatım boyunca Peygamberden sonra en ustune, kardeşime ağlayacağım

Gozlerime saplanacak gozyaşlarım ve yanaklarım asla kurumayacak.[3]



Bu esnada halkın feryadı koptu, ağlayışlar coştu. Kadınlar saclarını yolarak, başlarına toprak serptiler, yuzlerini tırmalayıp, dovunduler. Erkekler ağlayarak sakallarını yoldu. Halkın o gun ağladığı gibi, ağladığı hic gorulmemiştir.[4]

Huseyin'in başı, esir kadınlar ve evlatlarıyla birlikte Şam’a doğru goturuldu. Şam’a yaklaşıldığında Ummu Gulsum Şimr'in yanına giderek, “senden bir isteğim var” dedi. O da, “isteğin nedir?” Dedi. Ummu Gulsum:

—Şehre girdiğimizde hic olmazsa bizleri insanların az olduğu yerden gotur ve şehitlerin başlarını da bizden uzaklaştır (halk onlara bakarken, bizlere bakmasınlar). Esir elbiseleri icinde insanlar o kadar baktı ki rahatsız olduk.

Şimr ise tum katı kalpliliği ve habisliği ile Ummu Gulsum'un bu isteğini yerine getirmedi aksine, adamlarına başların mızraklara takılıp esirlerin arasında hareket ettirilmesini emretti. Boylece kalabalığın icinden gecerek merkez camisinin onune getirtilip bekletildiler.[5]

Ummu Gulsum, Şam’da bulunduğu sure icerisinde de gercekleri soylemekten asla geri durmadı, Emevilerin cinayetlerini ve kendilerinin Peygamberin ailesi olduklarını halka acıkladı.

Medine’ye dondukten sonrada omrunun sonuna kadar neler yapıldığını ve imam Huseyin’in (a.s) nicin şehit edildiğini anlattı. Medine’ye girişte şu şiiri okudu:



Medine, Peygamberin şehri! Biz geldik,

Uzuntu, acılar ve sevdiklerimizi kaybederek geldik

Peygambere haber ver ki, kardeşlerimizin yasına durduk.

Erkeklerin bedenini başsız colde bıraktılar ve bizi esir aldılar

Dedemize haber ver ki cocuklarını esir aldılar

Malımızı yağmalayıp, cocuklarımızı dovduler.

Ya Resulellah! Huseyin’in başını kestiler ve sana saygı gostermediler

Cadırları yakıp, Zeynep’i kırbacladılar

Sakine cığlıklar atarak Rabbinden yardım diledi

Seccad'ı zincirlere vurup oldurmek istediler

Medine, işte bizim yolculuğumuz

Ve ey Medineliler! bizim bu halimize ağlayın.[6]