Savaş icin mutlak olarak, iyidir yahut kotudur diye bir hukum yurutulemez. Milletin kuvveti iyi hesaplanmadan, millet savaşa hazırlanmadan girişilen, mağlubiyetle biten savaşlar kotudur. Fakat yabancıların elinde tutsak yaşayan urukdaşları kurtarmak, milleti daha zengin ve guclu bir hale getirmek, bir ulkuyu veya bir dini yaymak icin girişilen savaşlar, zaferle biten savaşlar şuphesiz iyidir. Tarihte savaşsız buyumuş bir millet gosterilemez. Buyuk devletler ve buyuk medeniyetler daima savaşlardan sonra kurulur.
Bu boyle olduğu halde, ilim kılığına burunerek yapılan savaş aleyhtarlığını her gun goruyoruz. İştahlı milletlerin yanı başında yaşayan 18 milyon nufuslu Turkiye, varlığını korumak icin savaşa ruh ve beden bakımından daima hazır bulunmaya mecburdur. Pek kuvvetli ve yırtıcı olan arslan ve kaplan, kendilerinin dortte biri kadar olan parsa saldıramaz. Cunku pars dovuşkendir ve dovuşte mudafaa nedir bilmez, daima saldırır. “Biz yalnız bize saldırılırsa harbederiz” duşuncesi de yanlıştır. Cunku bu duşunce bir milleti pasif kılmağa mahkûm eder. Pasif yaşayanlar taarruz kabiliyetinden mahrumdur. Taarruz kabiliyeti ise mudafaa icin dahi lÂzımdır. Cunku en iyi mudafaa taarruzdur.
Bir zamandan beri Cumhuriyet gazetesinde fikrî yazılar yazan eski dahiliye vekili Şukru Kaya da sistemli bir şekilde savaş aleyhtarlığı yapmaktadır. Bilhassa 23 ilkteşrin 1943 tarihli Cumhuriyetteki yazısı savaş aleyhtarlığının destanıdır. Bu yazı şoyle başlıyor. “Tarih soyluyor: Harplerin en zaferlileri bile Pirus’un talihini gizlermiş”. Bununla, en buyuk zaferle biten savaşların bile o zafere değmeyecek kadar cok kayıplara mal olduğunu anlatmak istiyor. Acaba Şukru Kaya bu hikmeti hangi tarihte okudu? Acaba Şukru Kaya’nın,şimdiye kadar meşgul olduğu işler arasında tarih okumağa vakti oldu mu? Dahiliye vekÂletine kadar cıkarılmış olan bir adamın bu yazıları insanda huzun uyandırmaktan başka bir şey yapmıyor. Cunku savaşmağa mecbur olan bir millete, savaş haddi zatında cok kotu bile olsa, savaş aleyhinde bulunmak o milleti yıkmağa calışmakla musavidir.
Şukru Kaya hakikaten tarih bilseydi, dunyada şimdiye kadar yalnız Napolyonların ve Kayser Vilhelmlerin değil Fatihlerin, Yavuzların, Kanunîlerin de yaşamış olduğunu duşunurdu. Napolyon Moskovaya kadar gittikten sonra esarette olmuş olabilir. Fakat Fatih sekiz ulkeyi actıktan sonra Fatih olarak oldu. Kayser Vilhelm de yurdundan kacmağa mecbur kalmış olabilir. Kanunînin olusu ise Almanya icinden İstanbul’a kadar bir zafer alayı ihtişamıyla gelmişti. Savaş kotu bir şey olsaydı bugun Anadolu bizim elimizde kalmazdı. Cunku biz Anadoluyu savaşla, su gibi duşman kanı akıtarak, kendi kanımızı da comertlikle sel gibi dokerek aldık. Savaş kotu bir şeyse 10 yıl sonra, 1953’te İstanbul’u almamızın 500’uncu yılını kutlamayalım. Fatih’e lanetler savuralım. Cunku saldıran oydu. Rumlar yurtlarını mudafaa ediyorlardı. Son iki uc asırlık tarihimizde, kıymet olarak, milletler arası terazinin kefesine “savaş”tan ve “kahramanlar”dan başka atacak bir şeyimiz olmadığı icin de savaşı kutlu bilmeğe mecburuz. Aksi takdirde kendimizi inkÂr etmiş oluruz ki, bu da yok olmakla birdir. Savaş aleyhtarlığı tenperverlikten, zevke ve rahata duşkun olmaktan, kendisini ulkuler uğrunda feda edemeyecek kadar hodbin olmaktan doğuyor. Şukru Kaya emin olsun ki savaş kalkarsa dunyadan kahramanlık, fazilet ve fedakÂrlık da kalkar ve insanların, yalnız doymak ve cinsî ihtiyaclarını kovalamaktan başka gayesi olmayan hayvanlardan hicbir farkı kalmaz.
Nihal ATSIZ
Orhun, 1943, Sayı: 12
__________________
Savaş Aleyhtarlığı
Gündemdeki Konular - Haberler0 Mesaj
●30 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Kültür & Yaşam & Danışman
- Gündemdeki Konular - Haberler
- Savaş Aleyhtarlığı