Aşkın kimyası ve psikolojisiAŞK nedir? Aşk psikiyatrik bir rahatsızlık mı? Aşkın kimyası nedir? Herkes aşkı aynı mı yaşar? Aşkın bir omru var mı? Bu sorular yuzyıllar boyu merak edilen, bircok esere konu olmuş ama hala cevabı aranan sorulardır. Bir şaire gore ozlemdir, varoluştur, biz olmaktır.

Bir ressama gore mavidir aşk. Bir filozofa gore “Aşk diye bir şey var mıdır?” sorusunun cevabıdır. Bir psikoloğa gore aşk, hem normal hem de norotik olmaktır. Cevabını bulamadığımız ama icine bircok anlamı yuklediğimiz kelimedir AŞK.
Aşk psikiyatrik bir rahatsızlık mı? Beyin ve Sinir Cerrahi uzmanı Prof. Dr. Kemal Yucesoy, aşkı gecici bir delilik hali ve akıl tutulması olarak tanımlar. Kişinin saniyenin beşte biri kadar surede gorsel beğenisinin oluştuğunu, gorsel algıyla birlikte kalp carpıntısının başladığını ve surecin 1,5 saniye surduğunu, aşk başlayınca beyinde hummalı bir calışmanın gercekleştiğini aynı anda 12 merkezin aktive olduğunu ve bu durumun aşk denilen gecici delilik halini ortaya cıkardığını ifade etmiştir.
Aşkın kimyası nedir? Feniletilamini, aşkın molekulu olarak tanımlayabiliriz. İlk goruşte bize aşk dedirttiren kimyasaldır. Ozellikleri bize uygun bir kişiyle karşılaştığımızda uyarılan beyin feniletilamin, dopamin ve norepinefrin salgılamaya başlar ve gorsel uyaranlar bu salınımı artırır. Feniletilamin, karında kelebekler ucuyor diye nitelendirdiğimiz karında kan cekilmesine bağlı krampların, gozbebeklerinizin buyumesinin, ucuyormuş gibi hissetmenizin ve sebepsiz gulucuklerinizin sahibidir. Dopamin ise beynin “odul kimyasalı” olarak da bilinir. Gozumuzun aşık olduğumuz kişiden başkasını gormemesi bu kimyasalın hediyesidir. Aşkın başlangıcında yaşadığınız uykusuzluk, iştahsızlık, konuşkan ve coşkulu hallerimiz dopaminin etkisidir. Aşık olduğunuz kişiyi duşunmeniz bile dopamin seviyenizi artırır. Norepinefrin ise; engel olamadığınız kalp atışlarınızın sorumlusudur. Endorfinler ise ilişkinin devamında bağlılık, guven, ictenlik duygularının sebebidir.
Herkes aşkı aynı mı yaşar? Psikolojik olarak aşkı ifade etme şeklimiz icinde yaşadığımız toplumun oğretileridir. İnsanlar, ebeveynlerinden arkadaşlarından ve kendi yaşantıları sonucu, kimin cekici olduğunu, aşkın nasıl bir duygu olduğunu, aşık olan kişinin nasıl davranacağını oğrenirler. Yani aşk olarak ifade ettikleri duyguları nasıl algılayıp yorumlayacaklarını oğretiler sonucu bilirler. O yuzdendir ki; aşkı herkes farklı yaşar. Bazı Âşıklar aşkı coşkulu, neşeli ve hayatın vazgecilmez bir rengi olarak yaşarken, bazı aşıkların ise aşkı yaşama şekli tedavi gerektirecek kadar yoğun ve takıntılıdır.
Peki, aşkın bir omru var mı? Âşık olmamızla başlayan beyin aktivitesi zamanla azalır. Prof. Dr. Kemal Yucesoy, “aşkın omrunun hem hormon olcumleriyle hem beyin goruntulemeleriyle 2,5 yıl olarak belirlendiğini “ifade etmiştir. 2,5 yıl icinde hormonların yavaş yavaş azaldığını belirtmiştir. Diğer taraftan dunyada ceşitli ulkelerde yapılan araştırmalarda bu sure sonunda boşanmaların arttığı bulunmuştur. Ozdemir Asaf’ın da dediği gibi “ Benimle omur gecer mi ki dedim. Senle gecirmeye omur yeter mi? dedi. İşte bu bana bir omur yetti.” Aşkın omru hissettiğimiz kadardır.

[h=2]İstanbul Psikoloji uzmanlarına ulaşmak icin tıklayın![/h]