Aşık kime Âşık ?Aşk uzerine duşunmeye başlayınca, sonu gelmiyor doğrusu. Aşkın biyolojik acıklamaları uzerinde duşunduk, okuduk, bir iki şey de oğrendik, tamam. “Âşığım” dediğimiz sırada beynimizde neler olup bittiğini biliyoruz artık. İyi de aşk sadece bu mu? Aşkın mekanizması yediğimiz yemekleri sindirmek, ya da yara yerindeki iltihabı apseye cevirmek kadar biyolojik mi? Tum biyolojik olaylarla aşkı aynı kefeye koyacaksak, aşkımızın actığı yurek yaralarımıza olduğu kadar ayakkabı vurmalarına, gaz sancılarına da duygu dolu şiirler yazmamız beklenmez miydi? Hayır, bu kadar değil aşk. Aşkın sadece biyolojik bakış acısıyla acıklanabilir olmadığından eminim. Bu duygunun cok daha psikolojik ve felsefî yonleri olmalı. Bu konu uzerinde duşunuyorum epeydir.
Kimler neler yazmış diye yazına bakmadan once bu konudaki kendi fikirlerimi toparlayayım dedim. Kendimce yaşadığım aşkları, Âşıkken hissettiklerimi, o sırada aklımdan gecenleri, aşklarımdan arta kalanları, Âşık olduklarıma şimdiki bakışımı gozden gecirince epey bir şeyler yakaladım kendi dağarcığımda. Cunku eğer aşkı kendi dilimden anlatmaya calışacaksam oncelikle benim icin ne olduğunu anlamam ve icime sindirmem (bu da biyolojik sindirmeden farklı elbette) gerekli. Filozoflar ve psikolojinin buyuk kuramcıları da boyle duşunmuş olmalılar ki bu konuda bazen kendilerinden, bazen gozlemlerinden yola cıkarak pek cok fikir one surmuşler. (Gorulduğu gibi bu konuda Amerika coktan keşfedilmiş, bense kendimi keşif yapıyormuşcasına oyalıyorum).

Aşk genellikle iki kişilik bir kavramdır. İki kişinin birbirini eşit sevebileceği duşuncesi evren yasalarına hatta en basitinden olasılık yasasına gore fazlasıyla iyimser bir varsayımdır. Eşit sevmek bir yana aşkın her iki taraf icin de aynı anda başlayacağı duşuncesi de benzer bir aşırı iyimserlik orneğidir. Bu durum cok eski zamanlardan beri biliniyor olsa gerek ki divan edebiyatındaki aşkta da bir Âşık, bir de maşuktan soz edilir. Âşık ilk Âşık olan ya da daha cok sevendir, maşuk ise aşka karşılık veren ya da vermeyen ama daha cok sevilendir. Maşukun tarafında neler olduğunu başka bir yazıya bırakıp, Âşığın tarafında neler olduğuna odaklanalım şimdilik.
Maşuk'u Âşık nasıl seciyor? Kimlere Âşık olabildiğimizi duşununce bir kural aklıma geliyor ki sinirbilimciler de bu konuda hemfikir; bize tamamen yabancı birine Âşık olamıyoruz. Âşık olunanda yani maşukta, mutlaka bize aşina gelen, gecmişimizde, gundelik hayatımızda ya da duşunsel dunyamızda tanışımız olan bir ozelliğin varlığı başlatıyor ilk kıvılcımı. Bu ozellik bir beden ozelliği ya da kulturel ozellik olabildiği gibi bir bakış, ses tonlaması, bir cocukluk anısı ya da herhangi bir durum karşısında aldığı bir tutum olabiliyor. Aşkı başlatan aşina ozellik oyle kolay bulunur bir şey de değil ustelik. Yani sadece aynı takımı tuttuğu, aynı okula gitmiş olduğu ya da meslek hayatında benzer aşamalardan gecmiş olduğu icin başlamıyor kıvılcımlanma. Maşukta rastlanan o eşsiz şey, coğu kez aşığın bile farkında olmadığı, ya da bir aşka yol acacak kadar onemli olduğunu bilmediği bir bilinc dışı surec ve bu surecle ilgili bir tanıdık hal oluyor genellikle. Bu bilincdışı surecte ne gibi etkileşimlerin olduğu net değil, ancak aşkın meydana gelişini başlatan kıvılcımın bir bakıma bir anahtar kilit uyumu hali olduğu soylenebilir.
Aşkın bu ilk kıvılcımından sonra bence yine bilincdışı bir an var ki, karşımızdakinin de bize Âşık olup olamayacağını farkında olmaksızın tartıyoruz. Onun gozlerinde kendimizi arıyoruz. Beğenme ya da hoşlanma ayrı konu ama aşk icin Âşık olmamız icin, iyi kotu onun gozlerinde kendi yansımamızı gormeye ihtiyac duyuyoruz. Onda bizi sevebilme ihtimalini arıyoruz. Hani diyor ya Yılmaz Erdoğan da “ben senin beni sevebilme ihtimalini sevdim...”, aşkın oluşumu biraz da sevilebilme ihtimalimizi gormeyi gerektiriyor.
Aşkta olmazsa olmaz sonraki aşama idealize etme, yuceltme ya da hayranlık aşaması. O bizi sevebilme ihtimali olan, bizim de sevdiğimiz insan, elbette ki yuce bir insan olmalıdır. Onun yuruyuşu, guluşu, bir işi halletmesi, aklı, bilgeliği hatta serseriliği, kabadayılığı, kol kasları ya da ne olursa olsun herhangi bir ozelliği herkesten başka, herkesten iyidir. En komik odur, ya da en muşfiktir, ya da en yakışıklı; en guzel saclar ondadır ya da kellik ona ne kadar da yakışıyordur.
Zamanla, gorduğumuz ve tanımaya başladığımız maşukun gercek varlığı bir yana artık zihnimizde, bu kez bizim yaratmaya başladığımız bir maşuk sureti oluşmaya başlar, tum bu idealize ettiğimiz ozellikleri haiz olan. Aşk derinleştikce zihnimizde var ettiğimiz maşuka ait ozellikler, gercek dunyadaki maşukun aslını perdeler, daha da gorunmez kılar. Aslı nasıl olursa olsun, artık zihnimizdeki suret (suret-i maşuk desem mi?) en doğru, en iyi, en guzel olandır. Onunla ilgili her algıladığımız bu suretin suzgecinden gecerek ulaşır bilincimize. Bu suzgec secici gecirgen bir zarmışcasına, maşukun lehine bir suzgec gibi calışır. Suretine yuklediğimiz idealize edilen anlama uyan veriler gecer sadece zardan. Olumsuzlar gecemez. Ve boyle başlar aşkın gozunun korleşmesi.
Âşığın zihninde oluşturduğu idealize edilmiş suretin ozellikleri neye gore belirlenir peki? Hangi ozelliklerdir orada yuceltilenler, hangi anlamlardır yuklenen? Bunları elbette Âşık belirler. Her Âşık zihninde kendi suret-i maşukunu yaratır. Maşuk'a yuklediği anlamlar, kendi aradığı, peşinden koştuğu, bazen bulduğu, bazen bulsa da farkında olmadığı anlamlardır. Yuceltilenler, aslında aşığın sahip olduğu ya da olmaya ozendiği kendi erdemleridir. Kendinde var olmayan bir anlamı yukleyemez insan herhangi bir şeye. Bundandır o surete sıkı sıkıya bağlılığı ve maşuka sırılsıklam Âşıklığı. Her Âşık, her yeni aşkta kendinden yeniden kendini yaratır. Her Âşık kendini sevebildiği olcude sever maşukunu.
Zaman gecip de aşkın bir gaflet anında maşukun asıl varlığı suret-i maşuk perdesinin altından gorunmeye başladığında ise aşkın ilk hayal kırıklıkları başlar. Âşık olduğu kişi bu değildir aşığın, hani o yuce erdemleri onun? Hani o gucu? Hani şefkati, coşkusu, hani aklı? “Olamaz, ben bunu mu sevmişim?” mırıldanmaları başlar zamanla Âşıkta.
Bu gercekle yuzleşme ve ayakların yere basması aşamasına gelindiğinde neler olacağı her aşkın kendi hikÂyesinde saklıdır, ancak bir gercek vardır ki ne derseniz deyin bunda ısrarlıyım:
Her Âşık aslında kendine Âşıktır

[h=2]İstanbul Psikiyatri uzmanlarına ulaşmak icin tıklayın![/h]