Dedem tapulamış eskiden bir dağ,
Ağac dikip onu eylemiş bir bağ.

Sonra bağa dikmiş ceşitli yemiş,
Coluk cocuğuyla yiyip eğlenmiş.

O bağ bizim idi dedem sağ iken,
Ağac dikilmişti henuz dağ iken.

Bağın durumunu ben beyan edem,
Ne gunler gecirdi rahmetli dedem.

Ahirete goctu dedem, gecti cağ,
Satıldı gitti, elden ele o bağ.

O gun o bağ neşe ile dolmuştu,
Sanki ora Cennet bağı olmuştu.

Yeni acmış bağda, kırmızı guller,
Şakıyıp oterdi nice bulbuller.

Oğleye yakındı saate baktım,
Bağ damına gidip bir ateş yaktım.

Yemek yedirmenin coktur sevabı,
Cevirip pişirdim kuzu kebabı.

Sofraya doşedim ceşitli nimet,
Şukur nasip oldu boyle bir hizmet.

Dedim: “Haydi gelin hazır yemekler,
Boşuna gitmesin bunca emekler”

Şimdi gelecek ustadım Muhammed,
Onunla bulunmak ne buyuk nimet.

Cocuklar son verdiler oynamaya,
Sevinerek oturdular sofraya.

Ustadım gelmedi herkes toplandı,
Hemen yureğime hancer saplandı.

Duşundum, sofraya nicin gelmiyor,
Baktım gul cehresi asla gulmuyor.

Herkesin icinde mahsus bağırdım,
Ustadımı ismi ile cağırdım.

Gezip oynamaya doymadı mı ki?
Sofra hazır dedim duymadı mı ki?

Davete gelmedi acep ne vardı?
Yaralı gonlumu endişe sardı.

Dedim: “Hele bir yanına gideyim,
Nicin gelmiyor onu oğreneyim”

Kalktım hemen onun yanına gittim,
“Ustadım nicin, gelmiyorsun” dedim.

Nicin salarsın bizi intizÂra,
Yoksa gucendin mi bu gunahkÂra?

Biliyorsun pek kusurlu insanım,
Ozur diliyorum, affet sultanım.

İstersen sofraya gelmeyeyim ben,
Cocuklarımla beraber yersin sen.

Nicin sukut ettin, sesini kestin,
Yemeğe mi, yoksa bana mı kustun?

Bu hÂle gonlumuz rahat değildir,
Sofraya teşrif et bizi sevindir!

Neyin varsa sonra soylersin bana,
Hepsini yapayım yemekten sonra.”

Yeter ki gel razıyım her eleme,
Sırrımızı ifşÃ‚ etme Âleme!

“Hocasının sozu gecmiyor” derler,
Beni ustat sanıp alay ederler.

“Oğrencisini cok şımartmış” derler,
Zavallı hÂlime bakıp gulerler.

Yalnız senin icindi bu seyahat,
Bilmem ki acep yaptım ne kabahat.

Kusurum ne ise edeyim tevbe?
Bu fakire olan himmeti kesme!

Ayağına surem yuzum gozumu,
Ne olur reddetme, benim sozumu!

Sorarlarsa onlara ne diyeyim?
Makul bir cevabı nasıl vereyim?

Dedi: “Başı ağrıyormuş dersiniz!
Ne var, yemeği bensiz de yersiniz!”

Dedim: ”İki gozum, bu nasıl sozdur?
Sen olmayınca bu fakir oksuzdur.

Sensiz lokma buyur kalır ağzımda,
Hep duğumlenip kalır boğazımda”

Butun yalvarmalar, gitti boşuna,
Caresiz dondum ben sofra başına.

Ustadım bakmadı hic gozyaşıma,
Soğuk su katıldı pişmiş aşıma.