Son donemde mevzu malum.
Arka arkaya aldığımız cocuk olum haberleri, hepimizi derinden sarsıyor. Kendiliğinden olumler değil, o da cok acı ama…
Akla mantığa eşşek yukuyle uzak, tarifi gayrı mumkun, insan eliyle olumler…
Burada ‘’insan eliyle’’ ifadesi bile hepimizi ofkelendirmeye yetiyor biliyorum, onlar ‘’İNSAN’’ mı ki?’’ diye herkesin ofkeyle homurdandığını duyabiliyorum oturduğum yerden.
Ama şiddet insan işi bir eylem değil mi zaten? Hayvanlar Âleminde işler boyle yurumuyor.
Ulkemizde ne zaman bu konuyla ilgili trajik bir deneyim yaşansa, durum bir anda ulke gundemine yerleşiyor. Hele ki bu aralar bildik trajedi haberleri oyle ust uste geliyor ki, neredeyse şehir yaşamında dort duvar arasına sıkışmışlığın bunalımını yeterince yaşamak zorunda kalan, az bi havalar ısınınca park yuzu goren cocuklarımızı en tanıdık yuzlere bile emanet edemez olduk.
Neyin bedelini odediğinden bihaber, savunmasız, daha insani gunahlar işlemeye vakit bulamamışken sanki en ağırlarını işlemişcesine dunyada cehennem tadında vahşet layık gorulen zavallı cocukların oykusu bu…
COCUK ŞİDDETİ…
Hepimiz hayatta beklenmedik acılara maruz kaldığımızda, işlediğimiz pek cok hatanın bedelini odediğimize inandırıyoruz kendimizi. Bu hepimiz icin akla yatkın, nacizane bir acıklama gibi.
Ama cocuk dediğin henuz gunah işlemeye aklı yeter hale gelmemiş bile, bunca ağır bir bedel oduyorsa bunu akla mantığa burumek mumkun değil. Belki de şiddet olayları karşısında bunca dehşete duşmemizin asıl nedeni bu!!!
Cocuğun uğradığı şiddetten kendisini koruyabilmesi ihtimal dÂhilinde değil, sadece şiddet uygulayıcısının gorece fiziksel olarak guclu olmasından değil, şiddetin aile icinde veya aileye yakın kişiler tarafından gercekleştiriliyor olması nedeniyle en cok.
Bu bazen cinsel saldırı şeklinde, bazen de birilerinin ruhunu sarpa sarmış intikam duygularının bedelini oduyor subyan. Anlamsız yetişkin cekişmelerinin hesabını odemek onun gunahsız bedenine kalıyor.
Boylesi olaylar yaşandığında, bu masum varlıkların en temel hakkı olan ‘’yaşama hakkı’’nın ellerinden alınması, onlara yonelik gercekleşen bu korkunc şiddet iceren eylemler, hepimizde utanctan, ofkeye kadar pek cok karmaşık duygunun yaşanmasına neden oluyor. Failin, faillerin en ağır şekilde cezasını bulmasını diliyoruz topyekûn, siyaset bu konularda hızlıca en caydırıcı onlemler alsın diyoruz, diliyoruz…
Allah biliyor ya; bu olaylar her yaşandığında benim argoya uzak dilime de kufurler, bu korkunc sucu işleyenlere beddualar, belalar okuyan kelimeler doluşmuyor değil.
Peki tarih niye tekerrur edip duruyor. Giderek azalmıyor hatta artıyor bu olaylar?
Toplum cocuk şiddeti karşısında failin idam cezasına carptırılmasına işaret ediyor. Suc işlendiğinde, ‘’Cani’’ olarak tanımladığımız insan kılığındaki varlık yakalandığında, ‘’idam’’ bir ceza işlevi gorebilir, olabilir ama bu yeterli mi? Bu sorunumuzu cozuyor mu?
Hepimiz ‘’yaratık’’ yeryuzunden temizlenince kokleri kuruyacak sanıyoruz. Oyle mi gercekten?
Oysaki; İdam cezasına işaret etmenin toplum vicdanını rahatlatmaktan ote bir yararı olmayabilir, hatta konuya bu şekilde yaklaşmak, sorunun gercek nedenlerini irdelemeyip, bir şekilde konunun bizi sağlıklı cozumlere ulaştırabilecek sebeplerinin uzerini ortme işlevi goreceği icin belki de sorunun buyumesine neden olabilir bile.
Ulkemizde, dunyanın her yerinde devam eden, birilerinin omru boyunca belki de maruz kaldığı, oldurmeyen, surunduren şiddet eylemleri de var? Sadece cocuklara değil, yetişkinden yetişkine, cocuktan cocuğa, engelli, yaşlı bireylere, kadınlara…
Bizim gormediğimiz pek cok yaşam alanında kim bilir neler oluyor? Henuz olmedikleri icin ve/veya basında haber değeri kazanmadıkları icin gundemimize alamadığımız. Onları da onlemek, daha gercekci bir ifadeyle asgariye indirmek gerekmiyor mu?
Herkes doğal olarak, istismarcıya, şiddet uygulayıcısına inanılmaz ofke duyduğu icin konunun onemli bir kısmını sorgulamak dahi istemiyor, haklılar da.
Ama asıl soru; nasıl oluyor da bizim cocuk katili, yıllar once kucucuk masum bir bebek iken, bir gun gelip, boylesi tehlike sacan, korkunc bir yetişkin haline gelebiliyor? Bir bebek buyurken nasıl olup da bunca kirlenebiliyor?
Aslında berbat gecen bir cocukluğun mirası bunlar, coğunlukla cocukluğunda kendisi istismar, ağır ihmale uğrayan kimseler bunlar. Maalesef hepimizi tiksindiren bu varlık da bir mağdur aslında ve toplumun giderek kirlenmesinin kotu sonuclarından birisi de bu aslında.
Gunumuzde toplumun giderek bireyselleşmesinin, hızlı şehirleşmenin, manevi değerlere verilen onemin azalmasının, bildiğimiz aile yapısının değişmesi ve tum bunların sonucunda insanların birbirine yabancılaşmasının sonuclarından biri de bu değil mi?
Madem ki topyekun acı cekiyoruz, topyekun cozumun parcası olma zamanı!!!
Yaşananları izleme değil, cozumun parcası olma zamanı.
Yoksa nereye kadar, daha kac Eylul, kac Leyla kurban vereceğiz?
Nasıl mı? İbreyi kendine cevirmek gerek sanki. O zaman doğru yanıtlara ulaşabiliriz sanki. Kamerayı karşıya yoneltip ‘sen coz, halletmek sana duşer’ soylemlerine ara verip, ‘’ben bu konunun cozumu adına kendi adıma ne yapmalıyım?’’ sorusuna yanıt aradığımız anda cozumun fitili ateşlenir sanki.
O hic kimsenin kendine sormaya cesaret edemediği soruları kendine sormaya başladığı anda iyileşmeye ve cozum uretmeye başlayacak toplum.
Medya kaynakları kendini sorgulamalı mesela.
Oncelikle şiddetin şiddeti beslediğini bilerek, yazılı ve gorsel medyada olum haberlerinin yer alma şekline ozen gosterilmesi gerekir mi acaba?
Medya, ‘’Acaba bu ve benzeri haberleri cok mu yayınlıyoruz, acaba toplum şiddete cok mu fazla tanık oluyor ekran karşısında, boylece şiddet davranışını cok mu sıradanlaştırıyoruz, toplumun şiddete karşı duyarsızlaşmasına katkı mı sağlıyoruz?’’ sorusunun cevabını bir zahmet aramalı mesela.
Medya; şiddetin bugunku haliyle onaylanan değil, tam tersine toplumda ayıplanan bir olgu olarak kabulune katkı sağlayan mesajlar mı vermeli?
Dizi yapımcıları kendini sorgulamalı? Acaba rol gereği şiddet uygulayıcısı olan başkarakteri, diziyi izleyen cocuklar kendine ornek alıyor olabilir mi? onun gibi olmak, guc kullanarak zayıf olana şiddet uygulamak ozendirici bir unsur olarak topluma aktarılıyor olabilir mi?
Acaba kucuk cocukların hayallerini ‘mesleğinde başarılı bir doktor, oğretmen’’ olmak yerine, zengin, guclu, korkulan, emreden bir ‘’mafya babası’’ olmak mı susler oldu artık?
Şiddet uygulayıcısının hepimizin zihnimizde bir kahraman olarak algılandığı yapımlar cok mu arttı?
Devlet kendini sorgulamalı… Kanunlar yeterince caydırıcı mı? Acilen yeni duzenlemeler mi yapılmalı? Bebek ana rahmine duştuğu andan itibaren kendini guvende hissedeceği bir ulkede mi dunyaya gelecek? Onun buyume ve gelişme doneminde tum ihtiyacları, bir birey olarak hakları guvencede olacak mı?
Ebeveynler kendini sorgulamalı. Dunyaya merhaba diyen bebeklerini koşulsuz, olduğu gibi sevebiliyorlar mı? Bebek şiddetin, sevgisizliğin olduğu bir aile ortamında, sağlıksız bir yetişkin olmaya doğru mu ilerliyor?
Eğitimciler kendini sorgulamalı, cocuklar SEVGİ, SAYGI, ADALET, MİLLİ BİRLİK VE BERABERLİK, İNSAN HAKLARI konularını eğitim ve oğretim ortamında ne kadar sağlıklı oğrenebiliyorlar?
Her insan kendini sorgulamalı Din, dil, ırk, mezhep ayrımı gozetmeden, birbirimizi otekileştirmeden, koşulsuz sevebiliyor, farklılıklarımızla zenginleşebiliyor muyuz? Yoksa farklılıklarımız giderek birbirimizi ‘’ocu’’ olarak algılamamızı mı tetikler oldu?
Acaba şiddete, istismara tanık olduğumuzda coğumuz tanık olduğumuz durumları gormezden geliyor olabilir miyiz? Bugun ‘’aile ici mesele’’ diyerek tanık olduğumuz şiddeti gormezden gelip, yanından uzaklaştığımız cocuk, yarın şiddete bağlı hayatını kaybeden cocuk olabilir mi? Acaba gerekli mercileri zamanında bilgilendiriyor muyuz?
Akademisyenler, sosyologlar, felsefe ustaları, psikiyatristler, psikologlar, anneler, anne adayları, babalar, gazeteciler, siyasi temsilciler, herkes ama herkes bir olmalı, kafa patlatmalı, ani ofkeyle, durumla empati kurarak ofkeyle kusmaktan daha iyisini yapmalı, hep beraber sorunun kokenlerine inmeli, ,sağlıklı veriler toparlayıp, sağlam cozumler uretmeye calışmalıyız.
Bugun bizi varlığıyla tiksindiren, cani olarak tanımladığımız varlıkların bir zamanlar bizler gibi masum birer bebek olarak dunyaya geldiklerini unutmamalı, onların sayıca bu kadar artmalarına neden olabilecek toplumsal nedenleri doğru analiz etmeli, bu hale gelmelerini kolaylaştıran ortamların neler olduğunu iyi belirlemeli, bebek ana rahmine duştuğu andan itibaren sağlıklı buyumesine imkan sağlayan ortamları oluşturabilmeliyiz.
Sevgiyle, guven dolu bir ortamda sağlıklı buyuyen cocuklar, yarınların sağlıklı yetişkinleri olacaklardır.
İnsan var oldukca kotuluk de var olmaya devam edebilir ama yaşananları en asgariye indirmek gibi bir hedefi koymak mumkun ve bu hedefe doğru acilen yol almaya başlamalıyız artık.
Herkes ama herkes elini taşın altına koymalı.
[h=2]Ankara Psikiyatri uzmanlarına ulaşmak icin tıklayın![/h]
Artık cozum zamanı!!!
Sağlık0 Mesaj
●17 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Kültür & Yaşam & Danışman
- Sağlık
- Artık cozum zamanı!!!