Turklerin ok ve yaya verdiği onem, onun inanc dunyasını da etkilemiştir. Pagan donemlerinden beri Turkler icin ok ve yay hÂkimiyet semboluydu. Hakan tahtında otururken elinde ok ve yay tutardı. Komutanlarını toplamak icin onlara anlamı belli, değişik oklar yollardı. Cetirlerinde, damga ve sikkelerinde ok ve yay resmi vardı. Okculuktaki bu tore ve semboller, daha sonra Selcuklularda da devam etmişti. Buyuk Selcuklular 1040’da Dandanakan zaferini kazanınca, komşu ulkelere gonderdikleri fetihnÂmelerin başında eski Turk hÂkimiyet sembolu olan ok ve yay işaretleri bulunuyordu.
Okculuk, Doğu menşeli ulusların hicbirinde Turklerdeki kadar uzun sure benimsenmemiş ve Turkler kadar başarıyla devam ettirilmemiştir. Turklerin okculuk alanındaki başarısı, sadece atış ustunluğunde değil, bu ustunluğu sağlayan aracların, ok ve yayın ozelliklerine ve kalitesine de dayanıyordu.
Turkmen boylarının etnolojisi hakkında değerli bir kaynak olan Dede Korkut Kitabı’nda Turkmen genclerinin boş vakitlerini ok atıştırmakla gecirdikleri, kuvvetlilik iddiasındaki yiğitlerin ok yarıştırmak yolunu sectikleri, duğun eğlenceleri sırasında damat ve arkadaşlarının ok koşusu duzenledikleri, evlenen bir yiğidin bir ok atıp okun duştuğu yere gerdek cadırını kurduğu ve duğun eğlentileri sırasında da damat ile arkadaşlarının ok atıştıkları anılıyor. Eskiye uzanan bu Âdetlerin, Osmanlıların ilk donemlerinde de devam ettiği kanaatindeyiz. Uc beyliklerinin askerî gucunu Alp ya da Gazi denilen akıncılar teşkil ediyordu. Bunlarda aranan dokuz şarttan ikisi, iyi bir ata ve iyi bir yaya sahip olmak idi. Bu akıncılar iyi ata binmek, at ustunde isabetli ok atışları yapmak gibi, Asya’dan getirdikleri eski gelenekleri muhafaza etmekteydiler, Alplik ve kahramanlık Turk spor geleneğinin ayrılmaz bir parcası olmuştu.
Turk okculuğu, İstanbul’un fethinden sonra, başkentte ve Osmanlı Devleti’nin belli başlı illerinde yeni bir boyut kazanmıştır. Osmanlı Devleti’nin sınırlarının genişlemesinde ve kazanılan yerlerin korunmasında, ordu bunyesindeki atlı ve yaya okcu birliklerinin onemli bir yeri vardı. Bu onem Yeni Cağ’da, ateşli silÂhların orduda resmen kabulune, hatta daha sonrasına kadar devam eder. Fetihten sonra, yeni bir orgut olarak cıkan spor okculuğu da, başlangıcta askerlikle yakın bir ilişki icindeydi. Unlu okcuların pek coğu Yeniceri Ocağı’na mensuptu ve seferlere katılırlardı. Bunlara ok ve yay yapan sivil esnaf da, orducu esnafı olarak, bu seferlere katılmakla ordu atolyelerinin yetersiz kalan imalÂtını desteklemekle gorevli idiler.
Osmanlı ordusunda ok ve yay kullanıldığı devirlerde, askerlerden coğu iyi yetişmiş, usta birer kemankeştiler. Nitekim, 15-16.yuzyıllarda menzil sahibi kemankeşlerden pek coğunun ordu mensubu olduğu gorulmektedir.
Kuruluşundan 17. yuzyıl başına kadar Osmanlı ordularında ok ve yay, topla birlikte , en etkili uzak mesafe silÂhı olarak onemini korumuştur. 16.yuzyıl ortalarından itibaren ateşli silÂhların gelişmesi, ok ve yayın giderek yerini tufeğe bırakmasına sebep olmuştur. Ne var ki bu, ok ve yayın okculuğun Turklerin hayatından bus-butun silindiği anlamına gelmez. Onemli bir spor dalı olarak, ozellikle İstanbul’un fethinden sonra, moral değerleri ayakta tutan kurumlardan biri olarak, varlığını ve etkinliğini 19. yuzyıl sonlarına kadar surdurmuştur.
__________________
ata sporlarımızdan okculuk sporunun tarihi
Gündemdeki Konular - Haberler0 Mesaj
●16 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Kültür & Yaşam & Danışman
- Gündemdeki Konular - Haberler
- ata sporlarımızdan okculuk sporunun tarihi