KAYGI BOZUKLUĞU
Herkes anksiyete adını verdiğimiz duyguyu tanır. Anksiyete denilen duyguyu ceşitli yaşantılar esnasında yaşamamış insan yoktur, bazen bir sınav oncesinde, gece gec bir saatte telefon calındığında, cok yuksek ses duyduğunda ya da buna benzer başka durumlarda. Bu duyguyu hemen herkes hayatının belli zamanlarında yaşamakla birlikte aşırı sersemlik, bulanık gorme, uyuşma, seğirme, adalelerde gerginlik, boğulma ve soluğun kesilmesi derecesine uzanabilen nefes darlığı gibi belirtilerin de anksiyetenin bir parcası olduğunu coğu kimse bilmez. Bu nedenle de bu bedensel duyumlar ortaya cıktığında kişi neden olduğunu anlayamaz ve o anda onemli bir bedensel hastalığı olabileceğini duşunduğu icin sıkıntısı panik derecesine ulaşabilir.
Anksiyete tehdit veya tehlikeye karşı bir tepkidir. Bilimsel olarak kısa donemli anksiyete tepkisine kacma-savaşma tepkisi adı verilir. Boyle adlandırılır cunku anksiyetede ortaya cıkan butun psikolojik ve bedensel değişiklikler tehlikeyle ya savaşmaya ya da tehlikeden kacmaya donukturler. Bunun nedeni anksiyetenin temel amacının organizmayı korumak olmasıdır. İnsanoğlunun ortaya cıktığı ve yaşadığı tehlikelerle dolu, avlayıcılık ve toplayıcılık ortamında bir tehlikeyle karşı karşıya geldiğinde hemen kacma ya da savaşma tepkisini oluşturan otomatik bir mekanizmanın organizmada hÂkimiyeti ele alması son derece yaşamsaldı. Bugunun sozde guvenli dunyasında bile bu gerekli bir mekanizmadır. Hayalinizde yolda karşıdan karşıya gecerken uzerinize doğru koca kırmızı kamyonun gelmekte olduğunu canlandırın. Eğer hic bir anksiyete duymuyorsanız buyuk olasılıkla ezilirsiniz. Ama bedenimizde bulunan alarm sistemi olan anksiyete sayesinde kacma-savaşma tepkiniz hÂkimiyeti ele alacak ve sizin daha guvenli bir yere koşmanızı sağlayacaktır. Bir muddet kırmızı veya hareket eden herhangi bir şeyde sizde bu alarmın calışmasını sağlayabilir. Bu durumun ana fikri cok yalındır, anksiyetenin amacı organizmayı korumaktır, ona zarar vermek değildir. Kişi belli bir tehlike algıladığında ya da ongorduğunde beyin sinir sisteminin otonom sinir sistemi denilen kısmına mesaj yollar. Otonom sinir sitemini sempatik sinir sistemi ve parasempatik sinir sistemi denilen iki alt bolumden oluşur. Sinir sisteminin bu sempatik bolumu vucudun genel enerji duzeyinden ve harekete hazırlanmasından sorumludur; parasempatik sinir sistemi de vucudu tekrar normal haline geri donduren gevşeten ve dinlenme haline geciren sinir sistemidir. Otonom Sinir Sistemi
Sempatik sinir sistemi hep ya da hic ilkesine gore calışır. Yani aktif hale gectiğinde butun sistem harekete gecerek tepki verir. Parasempatik ve sempatik s.s tahterevallinin ucunda oturan kardeşler gibidirler. Biri aşağı inince oburu yukarı cıkar. Başka bir deyişle ya butun belirtiler hissedilir ya da hic bir belirti hissedilmez; vucudun sadece belli bir kısmında değişiklik olması cok nadirdir. Bu durum neden panik atakta sadece bir-iki belirti değil bircok belirti yaşandığını acıklar. Sempatik sinir sisteminin en onemli etkilerinden birisi bobrek ustu bezlerinden adrenalin ve noradrenalin adı verilen iki kimyasal maddenin salgılanmasıdır. Daha sonra bu iki kimyasal madde sempatik sinir sistemi tarafından aktivitesini surdurmek icin aracı kullanılır, bu nedenle anksiyete tepkisi başladıktan sonra bir sure artarak devam eder. Sempatik sinir sisteminin hızlı calışması iki yolla yavaşlatılır. İlki adrenalin ve noradrenalinin vucuttaki diğer kimyasal maddeler tarafından ortadan kaldırılmasıdır. İkinci olarak parasempatik sinir sisteminin (ki genel olarak sempatik sinir sisteminin etkisinin tam tersi etkiye sahiptir) aktif hale gecmesi ve tekrar gevşeme duygusunu oluşturmasıdır. Vucudun eninde sonunda mutlaka bu kacma-savaşma tepkisini yeterli gorerek parasempatik sinir sistemini harekete gecirerek rahatlama duygusunun ortaya cıkacağını bilmeniz cok onemlidir. Başka bir deyişle anksiyete sonsuza dek surmez veya giderek artan bir tarzda kişiye zarara verebilecek bir seviyeye yukselmez. Bir diğer unutulmaması gereken nokta kimyasal mesajcılar olan adrenalin ve noradrenalinin ortadan kaldırılmasının belli bir sure icinde gercekleştirildiğidir. Bu nedenle tehlike gecse ve sempatik sinir sistemi tepki vermeyi durdursa bile bu kimyasal maddeler bir sure daha vucudunuzda kalacağı icin kendinizi endişeli ve heyecanlı hissedebilirsiniz. Bunun kesinlikle doğal ve zararsız bir durum olduğunu hatırınızdan cıkarmayın. Gercekte bu durumun uyumsal bir işlevi bile vardır cunku insanın ortaya cıktı ilkel vahşi hayatta tehlike sıklıkla geri ortaya cıkan tehlikeli hayvan gibi ozellik gostermekteydi ve bu nedenle organizmanın kacma savaşma tepkisini bir sure daha devam ettirmesi tekrar ortaya cıkan tehlikeye hazır olmayı sağlaması acısından gereklidir.
Sempatik sinir sistemindeki aktivite artışı kalp atım hızını ve gucunu arttırır. Bu dokulara daha fazla oksijen gonderilmesini, dokularda oluşan yıkım urunlerinin de daha cabuk atılmasını sağlar. Bu nedenle şiddetli anksiyete veya panik durumunda kalp aşırı carpar. Kalpteki bu aktivite artışına ek olarak aynı zamanda kan akımında da değişiklikler olur. Temel olarak kan ihtiyacın azaldığı bolgelerden (kan damarlarının buzulmesiyle) daha cok ihtiyac duyulan bolgelere (kan damarlarının genişlemesiyle) aktarılır. Orneğin kan ciltten, parmaklardan ayaktan cekilir. Pıhtılaşma hucreleri artar. Bu durumun ozel bir yararı daha vardır cunku organizma bir saldırıya uğrarsa ya da bir yeri kesilirse kanamadan olme riski azaltılmış olur. Bu nedenle anksiyete esnasında cilt solar, soğuklaşır ve el ve ayak parmakları soğur ve bazen uyuşma ve karıncalanma olur. Buna ek olarak kan vucudu harekete hazırlamak maksadıyla hareketleri sağlayacak olan baldır, kol kasları gibi buyuk kaslara yonlendirilir. Kacma savaşma tepkisi esnasında solunum hızında ve derinliğinde artış olur. Harekete hazırlanması nedeniyle dokuların daha fazla oksijene ihtiyacı olduğundan organizmanın savunması acısından bu cok onem taşır. Yalnız bu artmış solunum nedeniyle nefes darlığı, soluk kesilmesi, boğulma duyguları hatta goğuste ağrılar ve daralma belirtileri hissedilir. En onemlisi kişi o anda hareket halinde değilse bu artan solunum hızının en onemli yan etkisi beyne giden kan miktarında azalma olmasıdır. Herhangi bir tehlikesi olmayan bu durum sadece az miktarda ve onemsiz bir kan akımı azalmasıyla ortaya cıkmasına rağmen kişiyi rahatsız eden (ama zararı olmayan) baş donmesi, gorme bulanıklığı, sersemlik, ortamdan kopma hissi ve ateş basması gibi rahatsızlık verici bir takım belirtilere yol acar. Kacma savaşma tepkisinin ortaya cıkması terlemede de bir atış yapar. Bu cildi daha kaygan kişinin tutulmasını zor hale getirmenin yanı sıra vucudu soğutarak aşırı ısınmasını onleyerek cok onemli uyumsal işlev gorur. Sempatik sinir sisteminin harekete gecmesi herhangi bir zarara yol acmayan bircok başka belirtiye de yol acar: Orneğin gozbebekleri daha cok ışık alabilmek icin buyur, bu gorme bulanıklığına neden olur. Tukuruk salgısında azalma sonucunda ağız kuruluğu olur. Sindirim sisteminin calışması yavaşlar, karında baskı hissi ortaya cıkar, hatta kabızlık gorulebilir. Son olarak kacma ve savaşmaya hazırlanmak icin vucudun bir cok kas grubunda kasılma olur bu da genel olarak gerginlik hissedilmesine ceşitli yerlerin ağrımasına ve titreme sarsıntıya yol acar. En cok boyun ve omuz kasları kasılır ve fibromiyozitler gelişir.
Genel olarak kacma savaşma tepkisi butun vucudun metabolizmasını arttırır. Bu nedenle sıcak ve soğuk basması hissedilir, cunku bu surec sonucunda cok enerji kaybı olur kişi kendisini yorgun, bitkin ve tukenmiş hissedebilir. Daha once belirtildiği gibi kacma-savaşma tepkisi bedeni saldırıya gecmeye veya kacmaya hazırlar. Bu nedenle kişinin bu esnada bu tepkiyle birlikte buyuk bir kacma veya saldırganlık isteği yaşaması şaşırtıcı değildir. Bu mumkun olmadığında (sosyal kısıtlamalar nedeniyle) bu durtuler kendisini dolaşma, ayaklarını yere vurma veya insanlara bağırma olarak gozlenir. gosterebilir. Genel olarak yaşananlar koşeye sıkışmış olma ve kacma ihtiyacı tarafından ortaya cıkarılan duygulardır. Ortamdaki tehlike kaynaklarını fark etmeye donuk ani ve otomatik bir dikkat kayması gorulur. Kişi kaygılıyken gundelik işlere odaklanabilmesi zorlaşır.
Kaygılı kişiler sıklıkla gundelik işlerine yoğunlaşamadıklarından ve unutkanlık yaşamaktan yakınırlar. Kaygı yaşayan insanlarda bazen acık bir tehdit kaynağı bulunamayabilir. Ama bircok insan bir şeyler icin acıklama olmayışını kabullenemez. İnsan duşunen ve neden bulan bir canlıdır. Bu nedenle belirtileri icin net bir acıklama getiremediklerinde coğu insan kendisine donerek bir acıklama bulmaya calışır. Başka bir deyişle “eğer kendimi kaygılı hissedebileceğim bir şey yoksa bende-bedenimde-bir bozukluk olmalı.” Bu durumda da beyin “oluyor olmalıyım, kontrolumu yitiriyorum veya cıldırıyor olmalıyım şeklinde yeni bir acıklama” icat eder. Bilimin bize verdiği gercek verilere gore ise bu gercekten cok uzak bir acıklamadır.
Enerji Tuketimi
Surekli yaşanan kaygının enerji kaybına neden olur. Bazen ic catışmalar bazen de dış catışmalar endişe doğurur. Vucut bilincli veya bilincsiz endişe, kaygı ve ofke yaşarken de enerji harcar. Kaygının karışık bir sebep sonuc ilişkisi vardır. Bu yuzden kronik hastalıkların kaygıyı artırdığını, artan kaygı da bedensel hastalığın gidişini olumsuz etkiler. Uzun vadeli olarak yaşanan endişe durumunun da astım, ulser, egzama, kolit, adet duzensizlikleri gibi tıpta psikosomatik hastalıklar olarak adlandırılan duygusal cokuntulerle ortaya cıkan hastalıklara da yol actığı bilinmektedir.
Belirtileri
Olayla alakası olmayan uygunsuz, gereğinden fazla ve kontrol altına alınamayan endişe hastalığın oncul belirtisidir. Kişi bu endişenin bilincinde olabilir fakat bu endişesini kontrol altına alamaya bilir. Halsizlik, dikkat dağınıklığı, yoğunlaşma eksikliği, en ufak seslerde bile irkilme ve uyku problemleri (uykuya dalamama ya da sık uyanma) diğer belirtilerdir. Bu belirtiler dışında hastada bazı somatik belirtiler de gozlenebilir. Bunlar baş ve kas ağrısı, yutkunmada zorlanma, titreme ve seğirme, terleme, bulantı veya sıcak basmaları olabilir.
Kadın ve erkekler endişeyle baş etmeye calışırken farklı tepkiler verebiliyor. Ozellikle erkekler kaygılarını; ofke, şiddete eğilim, alkol tuketimi, madde bağımlılığı, sigara ve kumar ile ifade edebilirler. Bazen de işkolik olurlar. Kadınlar kaygılarını; cok konuşma kavga, ağlama nobetleri, aşırı alışveriş, sigara, alkol, fazla yemek, internet bağımlılığı şeklinde ortaya koyabilirler.
Oluşum Sureci
Ergenlik ve cocukluk doneminde başlayan kaygı bozukluğu yavaş ve sinsi şekilde kendini gosterir. Hastalık belirtilerinde zaman zaman iyileşmeler ve alevlenmeler gozlenmektedir. Kişi stresli bir olay yaşadığında belirtiler de artış gozlenebilir.
Hastalığın oluşmasında genetik faktorler, beynin kimyasal yapısındaki değişiklikler veya cevresel faktorler etkili olabilmektedir.
ENDİŞEYİ 5 ADIMDA YENİN
Yatışmaya calışın: Kendinizi yatıştırmayı ve rahatlatmayı oğrenerek yaşadığınız duyguları tolore edebilirsiniz. Şu yaşadıklarım sonunda gececek duşuncesi son derece yararlı olabilir. Kaygılarınız arttığında guclu kalmaya calışın; inancınıza sımsıkı sarılın ve gececeğini unutmayın.
Endişenin sebeplerini belirleyin: Kendinize durust olup sizde kaygıya yol acan durumun gercek sebebini ortaya cıkarmaya calışın.
Problemi cozun: Kaygı doğası gereği bizi harekete gecirmeye ve problemleri cozmeye zorlar. Eğer problem uzerinde bazı etkileriniz varsa, hesaplı bir şekilde harekete gecmek kısa vadede kaygının yatışması icin harika bir yol olabilir. Ne yazık ki butun problemler cozulebilir değildir. Kontrol eksikliği ve belirsizliği yonetmeyi oğrenme bir diğer onemli başa cıkma ve tedavi yontemidir.
Kendinize değer verin: Kendimiz hakkında pozitif duygular yansıtmak tum ilişkilerimizde hem bizi hem de muhatabımızı rahatlatan cok guclu bir etkiye sahiptir. En utangac insan bile ozundeki değerlerini one cıkararak saygın bir sosyal kimliğe sahip olur.
Gevşeyin: Kısa bir kas-gevşeme egzersizi yapmak, diyaframdan (goğsunuzden değil) yavaşca nefes alıp vermek, dua etmek beden ve zihni sakinleştirmek icin oldukca faydalıdır
Dr. Zeynep Pınar

[h=2]İstanbul Psikiyatri uzmanlarına ulaşmak icin tıklayın![/h]