Bunca senedir gonlunce keyfince yaşadın. Gununu gun et¬tin ve şimdi eli boş olarak, omur sermayesi tukenmiş bir vazi-yette ve hayatın yansını harcamış ve gecirmiş bir durumdasın. Fakat hÂl gonul eğlencesindesin. Yeter artık.

Defalarca, Yuce Âlemden "Kulum" iltifat ve hitabıyla cağrıldın. Senin bu turlu bir iltifata karşı iki buklum olmuş vucudun ve ruhunla nefsin hoşuna giden şeylerden istiğna ederek, tozu toprağı goze surme diye cekeceğine sunardın ve bataklığa sap-lananlar gibi; lehviyyÂta daldın ve hÂl da balıklamasına dalma¬ya devam ediyorsun. Boğulup kalmana cok az kaldı. Yeter ar-tik.

Sana cadde-i kubr gosterildi. En doğru yola iletildin. O yolun erkÂnını oğretenlerle hayÂlen sohbete kac defa, ama kac defa mazhar kılındın. Oyle ki, bazen kendinden geciyordun. Bir başka Âlemle dudak dudağa, goz goze geldiğin, ses tonun¬dan da yuz cizgilerinden de belliydi. O Âlemle temasa gecince hÂlin başka oluyordu. Ciddî bir tevazu ve mahviyyet icinde ken-dinden geciyordun. Bazen o kadar ileri gidiyordun ki, o sohbe¬tin verdiği lezzeti dilini cıkarıp dudaklarını yalamakla ifÂde ediyordun. Fakat ne oldu ise bir seneden beri oldu. Kimin na¬zarı veya bedduası isabet etti, bilmem. Hayır hayır. Ne nazar, ne de beddua isabeti... Belki en buyuk duşmanın olan nefsine ve şeytanına tavız vermen, seni bu hÂle getirdi. Oyle ki, artık o sohbetten mahrumsun. O Âlemle temasa gecemiyorsun. Ah keşke bununla kalsaydın. Senin hem dunyanı, hem de ukbÂnı berbat eden ve edecek olan şeytanî Âlemin icine girdin.ŞÃ‚yet henuz girdiğin bu kotu Âlemden en yakın bir zamanda yıldırım suratiyla gerisin geriye cıkmayıp takva kalesine girmezsen; bu kotu Âlemin uğursuz kapılan senin uzerine kapanıp mıhlanacak ve sen bir daha oradan cıkamayacaksın. Don geriye, cabucak cık oradan; inad edip durma. Yeter artık.

Ya bu hÂle ne diyeceksin? Bu neyin nesidir?! HayÂline ge¬lir mi idi hic, yirmi sene sonra perhizini bozacağın?
Hani gozunun ustunde hic mi hic kaşın yoktu? Hani kucukluğunde karşı cinsin, onlardan kacınıyorsun diye seni kına¬mıştı. Hani senelerce bir def acık olsun bakmadın da karşıdakini nerede ise sinirinden catlatacaktın. Hani bakmaz ve konuşmaz diye tanınıyordun. Ve hani haram yemez-icmez, fuzulî gezmez, mÂlÂyÂni konuşmaz diye un salmıştın. Şimdi ise bak elin yazmaya bile varmıyor. Amma akşama defterin durulecek ve yarın da hesabın gorulecek, merak etme. Ama şimdi ise fırsat kolluyorsun eğlence yerlerine gitmeye, kadınların ses¬lerini duymaya, vucut hatlarını gormeye, haramı tatmaya, haramı yemeye ve haramla doymaya... HayÂlen onlarsız yasayamaz oldun. Ve nerede ise hakkında kader kitabının sebkat edip eşkiyaların defterine kaydolmanla karşı karşıyasın. Gel vazgec boyle nefsÂnî, şeytanî ve hayalî vesveselerden. Vazgec; hem "ne zamana kadar zÂilÂt-ı fÂniyeye ihtimam ve bÂkiyÂt-ı dÂimeden tegÂful edeceksin", yeter artık.

HÂl vicdanın tefessuh etmemiş olacak ki, ettiğin haltların akabinde mahzun oluyor ve icin icin kan ağlıyorsun. Biliyorum belki de gunaha girmektense olumu tercih ediyorsun. "Rabbim, gunaha gireceksem beni o/dur daha iyi diyorsun ve her gunahın arkasında, sende binlerce nedamet ofları ve yuzunde pişmanlık cizgileri beliriyor. Amma buna rağmen yine kotu Âdetlerine devam ediyorsun. Yarın bu pişmanlığı da yitirir ve kendini haklı gormeye ve mazeret uydurmaya başlarsın. Ne yapıyorsun ben-î Âdem, vazgec bu sevdadan! Yeter artık!

Mubah şeylerle yetinmelerini, haram şeylerden kacın¬malarını şimdiye kadar binlerce insana, hem de cırpınarak duyurmaya calıştın. Fakat bu anlattıkların nerede! Sen ne¬rede! "Eynesser minessureyya." Senin gibilerinin dudakları¬nın ateşten makaslarla kesileceğini daha bu sabah sen soylu¬yordun. Şimdi ise bu vaziyetin nedir? Nasıl dayanacaksın bu ateşe? Ve nasıl dayanacaksın seni dinleyen ve tanıyanların nef¬ret ve lanetlerine? Ne olursun gel aklını başına al! Şu anlat¬tıklarını tatbik et veya yapabildiklerini anlat. Ve ill yeter artık; Allah'dan utan da, bari dilini kes!

Yahu her şey bir tarafa. Değersiz bir iyilikte bulunduğun kimsenin sana karşı yaptığı en kucuk saygısızlığını unutamıyor ve afvedemiyorsun. Ya seni yoktan yaratan, sana ruh veren, seni îmÂn ve İslÂm şerefiyle aziz kılan, sana yuce dostları sevdi¬ren, ruhunu ve bedenini en guzel cihazlarla donatan, hem de verdiklerinin birisinin bile olmayışında, yuzlerce noksanlık ve binlerce zarar meydana gelecek olan şu guzel sureti ve sîreti sana veren Yuce Yaratıcı'ya karşı kulluğunu her halukÂrda ve en ağır şartlar altında bile gostermen lazım gelirken; farzlarını ihmal ve haramlarını irtikab ediyorsun. Yuce MevlÂ'ya karşı boylesine bir saygısızlık ayıp değil de nedir? Ne olursun, aklını başına al da, oyle duşun, inhiraflarda bocalayıp istikÂmetten kactığın yeter artık!

Umid ederim; bu senin icin bir ders olur. Zaten tutunaca¬ğın ve bel bağlayacağın hicbir amelin kalmadı. Ya yoktu veya olanı sen silip supurdun ve neticede iflas ettin. Artık dakikaların aleyhinde işliyor. Gel, Ramazan-ı Şerifin şu son gecelerini ozellikle Kadir gecesini fırsat bilerek ve feyzinden istifÂde ede¬rek kendine gelip bir silkiniver. Kendini Yuce Rahman'ın rah¬met deryasına atıver. Hem de oradan cıkmamacasına. Orada Rahmetenlil Âlemin olan Şerefli Elci'yi (s.a.v.) ve yuce dostları bulacaksın. Onlardan birisinin eteğine tutunuver. Merak etme, mutlaka sÂhil-i selÂmete cıkar ve kurtulursun; hem de tertemiz olarak. Belki de hicbir şey olmamış gibi. Haydi gel; bu kadar direttiğin yeter artık!

Don Yuce Allah'a Dal rahmet deryasına Tutun O yuce su/tana Ulaş kalbî itminana Ve er; ebedî rıdvÂna...
Ve artık, YETER BUNLAR SANA.

Vehbi Yıldız, İrfan Ordusu