KADININ BAĞIMSIZLIK KORKUSU
Cocukken masal dinlediniz mi? Hatırlıyor musunuz size anlatılan masalları? Birkac ornek verebilir misiniz?
Hemen bakalım birkac tanesine: Pamuk Prenses; Rapunzel; Uyuyan Guzel; Cinderalla, Kulkedisi masalını ve başka bir takım masalları halen hatırlıyorsunuzdur. Masallara şoyle bir baktığımızda, masallardaki genel genc kız rolunun hep korunmaya muhtac, guzel, sevimli, kendi başına ayakları uzerinde duramayan, kader ne getirirse, onu yaşayan; masalın sonunda da hep yakışıklı, guclu ve zengin erkek tarafından kurtarılıp, kurtarıcısı guclu, kuvvetli erkekle (beyaz atlı prens) evlenip sonsuza kadar mutlu ve korunmalı yaşayan bir kadın model olduğunu goruruz. Masallarda genellikle ataerkil toplum duzeninin devamını sağlayan veriler vardır. Anlatılan hikayelerde kadının ve erkeğin rolleri belirlenmiştir. Kadın evin icinde, erkek ise evin dışındadır. Kadın geleceğini ancak bir erkek sayesinde kurtarır. Kadınlar masallarda hep evin icindedirler. Ev icinde de kendilerini guvende hissedebilmeleri icin hep bir erkeğin himayesinde olmalıdırlar. Yoksa kotuler ona zarar verir. Evin dışı ise bir suru tehlike ile doludur. Orneğin Pamuk Prenses ormandaki tehlikelerden uzaklaşabilmek icin, - fazla erkeksi ozellikler taşımasalar da, yine de erkek cinsiyetinden olan – yedi cucelerin evine sığınır. Erkek egemen kultur tarafından emniyetli olan evin icine kapatılan kadın, dış dunyada var olmaya kalktığında bir takım sınırlamalar ile karşılaşır. Bu sınırlar kadına, kendi cinsel kimliği ile dış dunyada yeterince rahat hareket edemeyişinden kaynaklanan savunma mekanizmaları geliştirme zorunluluğu getirir. Geliştirilen savunma mekanizmaları kadının dış dunyadaki varlığını ancak erkekleşmesi ile mumkun kılar. İşte bu nedenle bazı masallarda da – ozellikle doğu masallarında – kadınlar evin dışına cıktıklarında oluşabilecek tehlikelerden erkek kılığına girerek kurtulurlar. Masal kadını kendini dış dunyada meşrulaştırabilmek ve serbest dolaşım hakkı elde edebilmek icin bu yola başvurmuş, namus ve iffeti uzerinde, erkeğin oluşturduğu tehditten kendini ancak bu şekilde koruyabilmiştir. Ne var ki, kadın soz konusu erkeksileşmeyi, amacına ulaşarak ev icine tekrar donuğunde surdurmez. Kadın, erkeğinin yanında ev icine girip “esas kadın” olduğunda, dış dunyadaki erkeksi davranışlarını terk eder; kadın kimliğinin kendisine yuklediği tum sorumlulukları yerine getirir. Temizler, pişirir, bakar, gozetir. Bir kızın, ev dışında kendi cinsiyetiyle var olabilmesiyse yaşlı “evde kalmış” ve cirkin olmasına bağlıdır.
Ya masallardaki guclu kadınlar? Onlar hep cadıdır, kotu annedir. Sevimsizdir, cirkindir, hırcındır, mutsuz ve yalnızdır. Masalın sonunda hep kaybederler.
Guc kadını cirkinleştirmektedir masallarda.
Cocukların bir kısmı bu masallarla buyurken, buyuk bir kısmı da televizyondaki bir cikolata reklamında evcilik oynayan bir kız bir erkek cocuğun “Bu akşam ne pişirdin?” “Bugun bir şey yapamadım, dışarıdan getirttim” diyalogunu seyrederek, model alarak buyumektedirler.
Haydi biraz da reklamlara bakalım:
Kadın bir dekordur, erkeğe bağımlıdır, ev kadınıdır, annedir, guzelliği kullanılmaktadır, rahat ve konfora duşkundur.
Reklamlarda iki tur kadın tanımı verilmektedir:
Birincisi yalnız, kentli ve seksi kadın Bunlar parfum reklamlarında, kozmetik urunlerinde ve moda konusunda kullanılır.
Ama dantel iplikleri ya da yağ reklamlarındaki kadın geleneksel rolun kadınıdır: Evli, aile icindeki kadındır. Ya da koca bekleyen kızdır: Eşarp reklamları ya da hijyenik kadın bağı reklamları genc kızlara donuk imajlar kullanır.
Ev kadını en cok deterjan reklamlarında ve bizden biri olan bir kimlikte kullanılmaktadır. Hic bir carpıcılığı olmayan, sıradan ev kadını, camaşır konusunda karar vericidir. Evli kadın ailesine yağ urunlerini sunmakta ve mutlu aile yemekte ev icinde gosterilmektedir.
Yemek sonrası bulaşıkların yıkanması aile de kızı veya anneyi ilgilendirir ve bu kişilere yonelik bir tuketim maddesi olarak lanse edilir deterjanlar. Yani ev kadını seksi değil ama ciddi bir tuketicidir.
Kentli kadını yalnız, ozgur, atak ve seksi tanımlayan reklamlar bunun karşısına ev kadınını konumlandırmaktadır.
Kadının işi gucu ev silmektir. Sabun, deterjan gibi urunlerin reklamlarında kadın, surekli kendisine bir şeyler oğretilen kişidir. Kadın hicbir şeyi kendiliğinden akıl edemez reklamlarda. Hep bir oğretici vardır. Oğreticiler de ya yaşı buyuk “anne” kadınlar, ya da erkeklerdir.
ReklÂmlarda Kadın İmajı:
Kadın 'evinde, elinde tenceresiyle kocasını bekleyen kişi'dir.
Bir deterjan reklÂmında, kadına "ev kadını" rolu verilmiş; kadın, temizlik yapmakla eşleştirilmiştir. Kadının başarılı bir "ev kadını" olabilmesinin de, akıllı kadınlar gibi X deterjanı secmekten gectiği mesajı verilmektedir.
Ev icindeki kadın, camaşır yıkayıp, utu yapan, lavaboları, halıları ovalayıp duran, surekli yemek yapıp, cocuklarına kurabiye pişiren kadındır. Gercek olamayacak kadar kusursuzdur. Ona ancak ozenilir.
Calışan kadın ise sadece pahalı parfumlere, pırlantalara ve alışveriş yapmak icin kredi kartına ihtiyac duyar. Surekli koşuşturur ve yalnızdır. Kendine “ozgur”dur. Ozenilecek tarafı pek yoktur. Cunku baştan cıkarıcı ve arzuludur. Bir anlamda ev icindeki kadının duşmanıdır.
Şimdi de donup gercek hayata bakalım:
Kadınlara, cocukluklarından itibaren nasıl bağımsız birey olacakları değil de, nasıl bağımlı kalacakları oğretilir. Kadından beklenen hep “iyi kız cocuğu”, “iyi ve duzenli oğrenci”, “iyi sevgili”, “iyi eş” ve “iyi anne” olmasıdır. Eğer kadın bu rolleri doğru bir şekilde yerine getirirse, babasının, ağabeyinin, eşinin, oğlunun kanatları altında olacak ve hep bakılıp korunacaktır. Bu odule layık olmak icin kadın hep eksik ve yardıma muhtac birisi, kendi kendine yetemez gibi algılanarak ve algılatılarak bu oğretilerle buyutulur . Bu oğretiler ile evin icinde olmanın ne kadar guvenli olduğunu oğrenen kadın dışarıda olup bitenlere karşı hem kayıtsız kalmaya hem de o dar alanın dışındaki her şeyden korkmaya başlar. Eve kapandıkca korkar, korktukca eve kapanır. Kısacası kadına buyurken ozyeterli olmanın erkek ozelliği olduğu oğretilir. Halbuki erkeklere ozyeterliliğini veren doğa değil, eğitim ve sosyalleşme surecidir.
Kadına hep guclu ve ozgur kadınların, kadınlıktan uzaklaşıp sevimsiz ve yalnız kalacakları oğretilir. Bu oğreti ile buyuyen coğu kadın da evlenir evlenmez, hırslarından ve hayallerinden vazgecer, hayatla bağlarını koparır. Bakıcı, destekleyici birim olarak başkalarının ruyalarının gercekleşmesi icin kendi isteği ile kendi benliğinden vazgecer. Karşılığında da korunup gozetileceği, bakılıp sevileceği bir karşılık sistemi ve beklentisi oluşturur.
Tum bu oğretiler neticesinde kadın bağımsız olmanın ne kadar urkutucu olduğuna karar verince de, tıpkı bir keseli hayvan gibi, başkalarının korumasında yaşamanın ne kadar huzur ve guven verici olduğunu keşfeder. Zaten bağımsız kadın, kadınlıktan uzaklaşıp sevgisiz, sevimsiz, hırcın olmuyor muydu? Ehh, bu kotu ozellikleri secmek hic de akılcı olmayacaktır.
Bugun bile bırakın kırsalı, buyuk kentlerde kız cocuklarının halen buyuk bir kısmı buyunce ne olacakları sorulunca, “gelin” ya da “anne” cevabını vermektedirler.
Kız cocuklar buyurken once annelerini ornek alırlar. Şoyle bir donun bakın annenizin cizdiği kadın modeline. Siz ise şimdi muhtemelen bambaşka bir kadın modeli olma yolunda caba sarf ediyorsunuz.
Haydi biraz da babalara bakalım. Sonrasında da kucuk babalar olmaya oykunen ve esas babadan cok daha sert bir koruyucu, kollayıcı, kural koyucu ağabeye bakalım. Kadınlar ulkemizde buyurken sadece anne-babaları tarafından kısıtlanmazlar, bir de cok onemli bir figur ağabey vardır kızın hayatını kısıtlayan.
Babalarınızı kısacık tarif edecek olsanız, nasıl tarif edersiniz? Anlayışlı, destekleyici, ozgur bir birey olmanız icin size elinde olan her imkanı sunan? Ya da daha mesafeli bir ilişkinizin olduğu bir babanı mı tarif edersiniz? Sizin ozgur bir birey olup yaşamınızla ilgili tum kararlarınızı – gerekli araştırma ve danışmaları yaptıktan sonra – vermenizden aslında cok korkan, bu nedenle de sizinle zaman zaman sert, sert değilse bile mesafeli olan bir babadan mı?
Peki ya ağabeyler? Kacınızın ağabeyi var bilmiyorum. Kacınızın ağabeyi ile ilişkisi sağlıklı bilemiyorum. Ama genele baktığımız zaman, ağabey yaşlanmakta olan babanın cok daha şiddetle yerini alan bir kontrol mekanizmasıdır bizim kulturumuzde. Babanızı yumuşatabilseniz bile, ağabeyinizi yumuşatabilir misiniz? Ağabeyinizin yanlış bulduğu bir durumu, orneğin calışmayı, onun isteği hilafına gercekleştirebilir misiniz? Bırakın sizin isteklerinizi, acaba anneniz ağabeyinizin ustunde sizinle ilgili konularda yeterince soz sahibi midir?
Bilemiyorum, icinizden kacınız babanızdan ya da ağabeyinizden cekinmek yerine onları cok sever ve onlarla harika bir ilişki icindesinizdir?
Tum bu orneklere baktığımızda, kadının neden calışmak istemediğini son derece net olarak goruyoruz. İşin “kolayı ve guvenlisi” varken neden “zoru ve guvensizi” secsin ki kadın? O kadar cok durum, kurum ve kişiyle mucadele etmeli ki. Once ailesiyle, sonra sosyal cevresiyle, sonrasında iş hayatındakilerle ve en zoru, onemlisi de kendisiyle. Bu yaşa kadar hep guvenli bir şekilde evde başkalarının himayesinde yaşayabileceğini oğrenen bu genc kadın, dışarısının bir suru tehlike ile dolu olduğuna ikna olmuştur. Onune bak, doğru otur, oyle gulme, ağır ol, kendini koru komutları almadan buyumuş kac kız cocuğu vardır acaba? Tum bu korkunc tehlikeler ile dolu dunyada kadın niye calışsın ki?
Halbuki doğa kadına muthiş bir uretme becerisi vermiştir: ureme, doğurma. Kadının uretkenliğinin sadece doğurmakla sınırlı kalması ne buyuk kayıp. Doğanın verdiği bu ve diğer bircok muthiş beceriyi kendisi, ailesi, yakın cevresi, ulkesi ve insanlık adına o kadar farklı alanlarda kullanabilir ki. Kadının once kendi becerilerinin, doğanın verdiği hediyelerin farkına varması lazım.
Kadinin Bagimsizlik Korkusu - Dr.phil. R. Meltem Kavcar Sırmalı
Psikoloji, Ruh Sağlığı0 Mesaj
●16 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Kültür & Yaşam & Danışman
- Sağlık
- Psikoloji, Ruh Sağlığı
- Kadinin Bagimsizlik Korkusu - Dr.phil. R. Meltem Kavcar Sırmalı