İLK KADIN MODELİM ANNEM / ANNE - KIZ EVLAT İLİŞKİLERİ
Ne garip bir ilişkidir anne-kız ilişkisi. Bağlılık ve bağımlılık arasında gidip gelen bir ilişki. Bağımlılığı buyuttukce bağımsızlığın yitirildiği bir ilişki.
Toplumun hangi kesimine bakarsak bakalım, hangi evden iceriye uzanırsak uzanalım anne ve kızların birbirlerini bir şekilde ozgur bırakmadıklarını gorduğumuz bir ilişki bicimidir anne kız ilişkisi. Hayattaki en ozel ilişki.
Hamilelik sureci ne kadar heyecan vericidir oysa. Nihayet benim de anne olacağım bir surectir. Evlatlıktan anneliğe gecmekte olduğum bir surec. Artık ben de nihayet yuceltilmeyi, saygı gormeyi, onemsenmeyi hakkedeceğim bir konuma gecmekteyimdir. Anne olmaktayımdır. Bebeğim karnımın icinde hareket ettikce, hormonlarımın da muthiş desteği ile tum duygularım değişmeye başlar. Yaşama bakışım farklılaşmaya başlar. Doğum anı – eğer korkularıma ve coğunluk doktorların buyuk kentlerde soylediklerinin tuzağına duşmemiş ve sezeryanı secmemişsem – mucizenin gerceğe donuşmesidir. Bir erkeğin o doğum sancısını cekmesi neticesinde kalbinin duracağı o surecte bedenim bu mucizeyi oluşturmakta, her sancı ile bebeğim cıkışa yonelip vida hareketi ile dış dunya ile tanışmaya hazırlanırken, vucudum yaşamında başka bir gebelik ve doğum dışında salgılayamayacağı seviyede endorfin salgılamaya başlamış ve benim o acıyı olduğundan cok daha az hissetmemi sağlamaktadır. Bebeğim doğmaktadır, ben anne olmaktayımdır. O gobek bağı da cıkmış vucudumun dışına bebeğimle. Kesiyorlar o bağı, ama aslında omur boyu tutacağım ben o bağı. Hic bırakmayacağım bebeğimi. Aman Allah’ım, aylardır beklediğim o kucucuk canlı artık kucağımdadır. Annelik oyle muthiş bir durum ki, doğayı bile altust eder. İnsan denen canlı turunun bu dunyada yaşamını tum olanlara rağmen devam ettiriyor olmasının iki tane biyolojik nedeni var: Hayatta kalma ve nesli devam ettirme guduleri. Nesli devam ettirme gudusu, kişinin en uygun ve en sağlıklı ureyeceğini hormonların yardımı ile fark ettiği, feramon hormonunun devreye girdiği bir gudu. Hayatta kalma gudusu ise, yaşamsal bir tehdit olduğunda kişinin bobrek ustu bezlerinin adrenalin – noradrenalin, efinefrin – norefinefrin salgıladığı bir gudu. Yaşamsal tehdit oluştuğunda, ya adrenalin salgılanır ve ‘saldır, parcala, hayatta kal’ komutu oluşur; ya da noradrenalin salgılanır ve ‘kac, kurtul, hayatta kal’ komutu oluşur. Malum guduler bizim farkındalığımızın tamamen dışında oluşan bir durumdur. Ancak annelik bu biyolojik kuralı altust ediyor. Annenin cocuğuna yaşamsal bir tehdit geldiğinde, anne kendi yaşamını korumak yerine, cocuğunun onune gecerek yaşamsal tehdide kendisi maruz kalıyor. İşte bu kadar onemli ve karmaşık bir durum annelik.
Annemin karnında ne dar da guvendeyim. Son derece guvenli, loş, sıcak, beslenmek ve yaşamak icin kendi başıma herhangi bir şey yapmamın gerekmediği, annemin muthiş korumasında olduğum o muthiş bağımlılıktayım. O ne? Bir şeyler oluyor. Bir şey beni harekete geciriyor. Aman Allah’ım ne oluyor? O daracık yere doğru neden itiliyorum. Annem beni neden oraya doğru itiyor ki? Offf, bu daracık yerden nereye cıkılıyor ki? Ayyyy, cok soğuk, aydınlık, gurultulu, yalnız. Anneeee, neredeyim, ne oluyor? Soluk almak icin uğraşmam lazım. Anneeee, neredesin? O beni besleyen, sana bağlayan bağı kesiyorlar. Ben artık bir bireyim. Senden ayrıyım. Aslında cok korkuyorum. Ohhh, annemin kokusu. Nihayet tekrar goğsundeyim annemim.
Anne hele de bir kız bebek dunyaya getirdiyse, onunla bir bebekle oynar gibi oynar. Onu giydirir, susler, besler, bakar, gozetir. İlk zorluklar 2-2 ½ yaşlarında oluşmaya başlar her iki cinsiyette de. Protesto sureci başlamıştır. Cocuk bir birey olduğunu ve yaptırım gucu olduğunu keşfeder. “Hayır” demeye başlar. Ve bu “hayır”ın yonetecek guce sahip olduğunu gorur.
Aslında kız cocuk ergenliğe gelene kadar bir sorun yokmuş gibi gorunur anneyle kız arasında. Kız evlat da son derece mutludur annesinin korumasında olmaktan. Canı herhangi bir durumda yansa, annesine koşar. Birisi ona oyuncağını vermese annesine koşar. Arkadaşları onu oynatmak istemeseler annesine koşar. O annesinin sevgili kızıdır. Annesi onu korur, kollar, giydirir, susler. Kız cocuk gittikce anneye oykunur. Kent ya da kasabadaysa, anne kız cocuk icin hayranlık uyandırır. Annenin kıyafetlerini giymek, takılarını takmak, rujunu surmek; yani anne gibi olmak ne muthiş bir heyecandır kız cocuk icin. Anne taklit edilir. Onun gibi oturulur, bacak bacak ustune atılır, onun gibi kahve icilip sohbet edilir evcilik oynanırken. İlkokul doneminde de her şey yolundadır.
Anne kızına bir şeyler oğretmeye devam etmektedir. Gerek okulda, gerek sosyal hayatta anneden oğrenilecek o kadar cok şey vardır ki. Anne de cok mutludur. Cocuğu ona ihtiyac duymakta, o cocuğunu koruyabilmekte, cocuğuna bir şeyler oğretebilmektedir. Kızı halen onun erk alanı icindedir. Kızını istediği gibi yoğurabilmektedir. Kızı genelde yapma dediklerini yapmamakta, ona oykunup onu taklit etmektedir. Toplumsal olarak ortadan kaldırılmış ya da yontulmuş ozguveni, egosu tavan yapmaktadır annenin. Birileri ona ihtiyac duymakta, onu kayıtsız şartsız dinlemektedir. Nihayet o da anne olmuş ve yaşamda yonetebileceği bir alana sahip olmuştur. Anne bunları yaparken, erk alanında mutlu mesut yaşarken, annenin annesi aslında her şey karışmaya devam etmektedir. Kızına ait bir erk alanı olduğunu kabul etmek cok zordur annenin annesi icin. O aslında tecrubesizdir. Nereden bilecektir ki, cocuk nasıl yetiştirilir? Daha once hic cocuk mu yetiştirmiştir? Halbuki kendisi, o en azından şimdi anne olanı yetiştirmiştir ve bu konuda tecrubelidir, yani soz sahibidir.
Neyse, biz donelim annenin genc kızlığa gecmekte olan kızı ile ilişkisine. Kız cocuk buyumeye başlamıştır. Annesinden ayrı bir birey olduğu ile tanışmaya başlamıştır. Şimdiye kadar hep evin icinde ve evin kuralları ile yaşamakta olan o kucuk kız cocuğu dışarıda başka bir dunya olduğunu gormeye başlamıştır. Bu dış dunya ile tanıştıkca, buyumenin ne kadar cekici bir şey olduğunu gormeye başlar. Şimdiye kadar hep annesini dinlemiş olan o kucuk kızı şimdi başkaları dinlemeye başlamıştır. Kızın kendisine ait fikirleri, arkadaşları, sosyal cevresi ve hayatı olmaya başlamıştır. Cok cekicidir o dunya. Anne ise paniklemeye başlamıştır. Onun tatlı, kucuk kızı buyumeye başlamış, onun erk alanından cıkmaya calışmaktadır. Anne icin en korkunc donem başlamıştır. O gune kadar kendisini dinleyen, kendisinin koruma, kollaması olmadan hayatta olamayacağını duşunen, annesine hayran o kucuk kız artık annesinin değil koruma kollaması, fikirlerini bile istememektedir. Kızın artık kendi fikirleri vardır. Zaten annesi iyidir, hoştur, ama aslında pek de bir şey bilmiyordur. Ne o muzik grubunu tanıyordur, ne de genc kızın arkadaşları ile konuştuğu jargondan anlıyordur. Dışarıda annesinin kurallarının gecerli olmadığı bambaşka bir dunya vardır. Kız bu dunyanın icinde kendisine bir yer edinmeye calışırken farklı bir suru tarz denemektedir. Anne gittikce daha cok paniklemektedir. Geceleri o “korkuyorum anne” diyip kendisine sığınan kız şimdi geceleri dışarıdaki hayatı tanımak icin denemedik yol bırakmamaktadır. Anne bunca zaman kendisini anne olarak danışılan, koruyan, kollayan mercii olarak gormeye alışmış ve bu gucun keyfini annelik şefkati ile cıkartırken, birdenbire değil gucu, şefkati bile reddedilmektedir. Artık kızına sarılmak istediğinde bile, kızı sarılmasını istememektedir. Annesinin okuldan kendisini almasını bile istememektir. Eskiden arkadaşları ile iceride odasında oynayan ve her başı sıkıştığında, annesine sığınan o kucuk kız artık annesini hayatının kendisine ait hicbir bolumunde istememektedir. İşte bu devrelerde işin icine bir de annenin kızına hissettiği ortulu kıskanclık kendisini gosterir sinsi sinsi. Anne yaşlanmakta, kızı ise gittikce serpilmektedir. Kızı bircok konuda kendisini gecmeye calışmaktadır. Kız annesi ile rekabet yaşamaya başlar; anne kızını kıskanmaya. Anne, kızına ne kadar cok konuda ne kadar cok şey bildiğini anlatmaya calışır. Kızını kendi hayat deneyimleri ile dış dunyadaki “kotuluklerden” korumaya calışır. O taşımıştır 9 ay boyunca kızını karnında, o bakmıştır, beslemiştir. Kızının “kotuluklerle” karşılaşmasını istemez. Ayrıca kızını istediği gibi yetiştirme hakkı olduğuna kesin kes inanmışken, kızı artık onun istediği gibi yetişmek istemediğini yuksek sesle ifade etmektedir altını kalın kalemle cizerek. Kızı artık onunla oturup sohbet etmek yerine arkadaşları ile gizli gizli, odasından konuşmaktadır. Anne artık kızının hayatının asla bir parcası değildir. İşte kırılma noktası burada oluşur. Ya anne burada kızının kendi bedenin bir uzantısı olmadığını gorecek kabul edecek ve kızını one cıkartmayı başaracak, ya da kızını kendisinin bir uzantısı olarak gormeye devam edecek ve kızı ile catışacaktır. Anneler kızları ile ilgili kurdukları duşlerin sadece kendi duşleri olduğunu kabul etmeyi başarmadıkca, anne- kız ilişkisi her iki tarafı da cok zorlar.
Haydi, bu donemdeki kız evlat olarak annelerimize bir bakalım:
Kız cocukları annenin devamı olarak ve ona benzeyerek buyurler. Kız evlatların cinsel kimliklerinin kabulunde karşılaşacakları en buyuk gucluk, anneye benzememek cabasından ziyade, toplum icinde zayıf konumda olan kadın ve anne figuruyle ozdeşimden kaynaklanmaktadır. Annelik ve kadınsılık onemli ama değersiz bulunmaktadır. Zaten anne genellikle toplumsal ve kulturel değeri ve gucu - daha doğrusu, değersizliği ve gucsuzluğu - nedeniyle bir catışma yaşamaktadır.
Ilk Kadin Modelim Annem - Anne Kiz Evlat Iliskileri - Dr.phil. R. M. Kavcar Sırmalı
Psikoloji - Ruh Sağlığı0 Mesaj
●4 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Sağlık Forumları
- Psikoloji - Ruh Sağlığı
- Ilk Kadin Modelim Annem - Anne Kiz Evlat Iliskileri - Dr.phil. R. M. Kavcar Sırmalı