Allerjik rinit nedir? Tedavisi nasıl olur?Rinit burun tıkanıklığı (konjesyonu), burun akıntısı (rinore), hapşırma ve kaşıntı belirtilerinden iki veya daha fazlasının bir saatten daha fazla veya tekrarlayıcı olması ile karakterize burun mukozasının inflamasyonudur.
Allerjik rinit, nazal sekresyon ve nazal mukozada artmış eozinofil, bazofil ve mast hucreleri ile karakterize bir hastalıktır. Bu hucrelerde yuksek afiniteli IgE reseptorleri bulunduğundan ve histamin ile diğer allerjik mediatorleri sentezleyip salgıladığından, IgE kokenli allerjik reaksiyonlarda başlatıcı rol oynarlar
Allerjik rinit en sık gorulen allerjik hastalıktır ve tum populasyonun %10-20'sini etkilediği duşunulmektedir. Duyarlı olunan antijenle karşılaşma tum allerjik rinitlilerde nazal kaşıntı, aksırık, burun tıkanıklığı ve burun akıntısı gibi sık gorulen yakınmalar yanında damakta, kulakta, boğazda kaşıntı, baş ağrısı, halsizlik, hipozmi, kulaklarda tıkanıklık, gibi daha seyrek gorulen yakınmalara neden olur. Allerjik rinit klinik gorunumu acısından yıl boyu gorulen perennial alerjik rinit ile mevsimsel allerjik rinit olmak uzere iki alt başlıkta incelenmektedir.
Bu durum patogenezdeki bir farklılığı değil sadece duyarlı olunan allerjen ile karşılaşılan sureden ileri gelen farklı klinik prezentasyonu yansıtmaktadır. Sağlıkla ilgili yaşam kalitesini araştıran calışmalar bir cok hastalığa gore daha az gurultulu bir kliniğe sahip bu durumun gunluk yaşamda onemli sıkıntılara neden olduğunu ortaya koymuştur. Gunumuz tedavi olanakları allerjik riniti tam olarak tedavi etmese bile hastaların yaşam konforunu onemli oranda duzeltebilme gucune sahiptir.
ETYOPATOGENEZ
Allerjik Rinitin genetik ozellikler, yoğun kent yaşamı ve bunun beraberinde getirdiği cevresel maruziyetlerin artması sonucunda toplumda giderek artan sıklıkta gorulmektedir. Değişen toplumlarda allerjik rinit prevalansının % 10 ile % 20 arasında olduğu bildirilmektedir. Allerjik Rinit her hangi bir yaşta başlayabilir. Yaşamın altıncı ayından yaşlılığın ileri donemlerine kadar olabilir. Tipik olarak 40 yaşından once ve genellikle 12-15 yaşları arasında başlar.
Predispozan faktorler
Allerjik Rinitli hastaların ust solunum yolları; genellikle non-spesifik stimuluslara karşı hiper-reaktiftir. Burası icin spesifik stimuluslar; soğuk hava, nem ve hava kirliliği olabilir. Soğuk havanın inhalasyonu nazal glandları stimule eder ve nazal pasaj tıkanır. Sulfurdioksit onemli bir hava kirliliği oluşturan faktor olup; sadece bir irritan olarak değil, burnun mukosilier fonksiyonunu da bozan bir faktordur.
Yine duman, parfumler ve irritan kokular, inert tozlar da hiperreaktif bir mukoz membran uzerinde semptomları provake eder.
a) Herediler faktorler; Allerjik hastalıkların oluşmasını kolaylaştırma sebepler arasında ilk sırayı atopi olmaktadır. Garip hastalık anlamına gelen Yunanca bir kelimeden turetilmiş bir sozcuk olan atopy; ilk kez 1923 yılında Coca ve Cooke tarafından Tıp Literaturune sokulmuştur. (Anaflaksi ve solunum hastalığından farklı bir immunolojik mekanizma ile ortaya cıkan anormal hipersensitivite olarak tanımlanmıştır.)
Atopi; insanın doğuştan cevresinde bulunan allerjenlere karşı kolay tepki gosterme yeteneğinin olmasıdır. Atopi; genellikle ailevi ozellik gosterir. Ancak şu da unutulmamalıdır ki allerjik hastalıklarda mutlaka ailevi yatkınlık veya atopi olması şart değildir.
b) Endokrin: Pubertal, evlilik, menapozal donemlerde semptomlarda artış olabilir.
c) Psikolojik nedenler olaya zemin hazırlayabilir.
d) Enfeksiyoz nedenler: Viral veya bakteriyel etkenler dokuyu allerjenlere karşı daha gecirgen ve hassas kılarlar.
e) Cevresel faktorler :eksojen ve endojen faktorlerdir.
Eksojen Faktorler
İnhale edilen maddeler: Tozlar, polenler, hayvan dokuntuleri, fugal sporlar, ev tozları.
Gıdalar: Yumurta, cilek, fındık, balık
İlaclar: Aspirin ve iodurler.
Enfeksiyonlar:
İrritanlar: Karabiber, tutun, duman, mazot gibi maddeler.
Endojen Faktorler: Yaralı dokulardan acığa cıkan proteinler, transuda ve eksudalar
ALLERJİK RİNİT SINIFLANDIRILMASI:
Allerjik Rinit; klinik olarak ikiye ayrılmaktadır :
1 ) Mevsimsel Allerjik Rinit ( Hay Fever, Saman nezlesi) ; En sık nedeni polen allerjisidir. Polen alerjeni kaynağı ise ağaclar, cimen ve otlardır. Sıklıkla cocukluk ya da ergenlik doneminde gelişir. Okuler ve nazal semptomlar sıklıkla bir aradadır. Sıcak ve kuru gunlerde, polen sayısının artmaya başladığı sabah saatlerinde daha belirgin olur. Yağmurlu gunlerde ise semptomlar azalır.
2 ) Perennial Allerjik Rinit ( Yıl boyu suren); semptomlar yıl boyu surer, erişkinlerde daha sık gorulmektedir. Nazal obstruksiyon ve bunun yol actığı komplikasyonlar (ağızdan nefes alma, seroz otitis media, koku almada azalma) sık gorulmektedir. En onemli nedeni akar allerjisidir. Tropik ve alt tropik ulkelerde ise yıl boyu suren rinitin en sık nedeni polen alerjisidir.
TANI:
1) ANAMNEZ : Allerjik rinitte tanı anamnez ile başlar. Detaylı bir anamnez teşhisin temelidir. Burada; semptomlar (tıkanıklık, hapşırık, kaşıntı, akıntı ve periodisite), nazal semptomlara eşlik eden başka yakınmaların varlığı (bronş hiperreaktivitesi, sinus, kulaklar, goz ,deri) presipite eden faktorler(orneğin cicekler, ilac veya gıdalar) kişisel veailesel atopi ev ve iş ortamı, yatak malzemeleri, ev hayvanı olup olmadığı ve hobileri sorgulanmalıdır. Semptomlar burun tıkanıklığı, kaşıntı, hapşırık ve akıntı olmasına karşılık major semptom kişiden kişiye değişir. Ayrıca nazal semptomları kişilerin algılaması ve tolere etmesi de farklılık gosterir. Bazıları birkac hapşırık icin doktora gelirken bazıları yıllarca suren burun tıkanıklığını onemsemez. Konjonktival semptomlar; kaşıntı, kızarıklık ve goz yaşarması genelde allerjik rinite eşlik eder.
2) KLİNİK : Allerjik rinitte semptomlar; paroksismal hapşırık, burun tıkanıklığı, burun akıntısı, burun, goz, damak veya farenkste kaşıntıdır. Hastalarda sıklıkla şiddetli konjuktival irritasyon, batma ve artmış gozyaşı salgısı mevcuttur. Nazal obstruksiyon cocuklarda ozellikle geceleri ağızdan nefes almaya ve horlamaya; sonuc olarak boğaz ağrısı ve yanma şikayetlerine neden olabilir. Ayrıca allerjik rinit komplikasyonu olarak ortaya cıkabilen sinuzit, ostaki tup disfonksiyonu veya seroz otitis mediaya bağlı semptomlar da bulunabilir.
3) FİZİK MUAYENE : Anterior rinoskopide burun mukozası ve alt konkalar mavimsi mor veya soluk leylak renginde ve odemli gorulur. Sekresyon ince, sulu ve boldur. Komplike olmuş vakalarda nazal polip gorulebilir. Gozlerde sulanma, skleral veya konjuktival kızarıklık, goz kapağında odem ve periorbital şişlik olabilir. Goz kapağının altında orbitopalpebral cukurda kronik nonspesifik konjesyona bağlı olarak mavi, mor lekeler gorulebilir. Buna " Allerjik Shiners " denir. Bu olay odem nedeniyle kısmen obstruksiyona uğrayan nazal kavitedeki venaların stazına ya da alt goz kapağında bulunan M. Tarsalis in spazmı sonucu oluşan venoz spazma bağlıdır. Ozellikle cocuklarda şiddetli burun tıkanıklığı varsa ağız acıktır, bu durum cocukta damak kavsinin yuksek, ust dişlerin alttakilerden daha one cıkmasına ve dişlerde kapanma bozukluğu olmasını hazırlayıcı bir etmendir. Orofarenks muayenesinde, yuksek ve dar sert damak, dental malokluzyon; ayrıca posterior farengeal duvarda hipertrofik lenf follikuleri gorulebilir. Ozellikle cocukluk cağında allerjik semptomları başlayan vakalarda burun kaşıntısı nedeniyle hasta yuzunu buruşturmaya, elinin ayasıyla burnunu yukarı ve geriye doğru iterek hava yolunu genişletmeye ve kaşıntıyı dindirmeye calışır Buna Allerji Selamı (Allergic Salute) denir. Bunun devamı halinde supratip bolgede transvers bir kırılma cizgisi (transvers pili) oluşur. Bu transvers nazal hat allerjik rinit icin karakteristiktir. Posterior rinoskopide inferior konkaların arka ucları odemlidir.
4) LABORATUAR :
A) İN VİTRO YONTEMLER :
· Eozinofil savısı: Allerjik hastalarda sekonder infeksiyon yok ise genellikle lokosit sayısı normal sınırlardadır. Ancak nonspesifik olmakla birlikte eozinofil yuzdesi artmıştır (%5 - 15). Kortikosteroid kullanımı eozinopeniye sebep olup, eozinofiliyi maskeleyebilir.
· Nazal smear : Hastaların nazal sekresyonu alınarak Giemza-Wright veya Hansel boyası (eosin ve metilen mavisi karışımı) ile boyanır. Eğer nazal sekresyonda hucrelerin % 25 ten fazlası eozinofil ise bu allerjiyi akla getirir (Notrofil, epitelyal debris gorulurse infeksiyon duşunulur). Nazal smear da anlamlı oranda eozinofili olması allerjik rinitin kesin bulgusu değildir.
· Total serum lgE duzeyi :Yuksek total serum IgE duzeyleri atopik hastalıkların teşhisini destekler. IgE duzeyinin normal bulunması allerjik hastalığın teşhisini ekarte ettirmez. PRIST (paper immunosorbent test) metodu kullanılarak astımlı, alerjik rinokonjuktivitli hastaların yaklaşık % 63 unde serum Ig E duzeyi normal adultlardaki değerlerin 2 standart sapmasının ustunde bulunmuştur. Ancak son yıllarda ELISA, chemiluminescence vs. gibi yontemlerle hem total Ig E hem de spesifik Ig E tayin edilebilmektedir.
· RAST (radio alergo sorbent test): 1967 yılında Wide tarafından Ig E nin serumda tespiti icin RAST yontemi geliştirilmiş ve modifikasyonlara uğrayarak gunumuze kadar gelmiştir. Testte; allerjen materyal kağıt disk gibi katı bir faza kimyasal bağla bağlanır ve allerjik hastanın bir damla serumu ile inkube edilir. Test serumundaki allerjen spesifik Ig E antikorları; allerjenle kovalen olarak bağlanır. Sonra diğer turlerden (tavşan, keci) elde edilen radyoaktif olarak işaretlenmiş (I125 ile) anti-insan Ig E antikoru; antijeni bağlayan Ig E uzerine katılır. Tutulan radyoaktivite olculerek serumda spesifik Ig E antikoru indirekt olarak olculmuş olur.
RAST ın avantajları :
· Sistemik reaksiyon riski yok.
· Guvenilir ve tekrarlanabilir.
· İlaclar ve hastalıklar ile etkileşmez.
RAST ın dezavantajları :
· Pahalı bir yontemdir.
· Sınırlı sayıda allerjenlere yoneliktir.
· Sensitivitesi duşuktur.
· Testin sonucu zaman alır.
· Rinomanometri ve Akustik Rinometri: Rinomanometri ve rkustik rinometri burun tıkanıklığını objektif olarak değerlendirebilen enstrumanlardır. Rinomanometri, nazal fossa acıklığını aerodinamik bir terim olan rezistans ile olcen bir yontemdir. Rinomanometri ile olculen parametreler hava yolu direnci, nazal hava yolu akımı ve transnazal basınctır. Akustik rinometri ise nazal direnci akustik dalga yardımıyla olcen bir cihazdır ve akustik dalgaların oluşturduğu bir kıvılcım jeneratoru, yansıyan dalganın kaydedildiği bir prob ve bir bilgisayardan oluşmaktadır. Her iki cihaz da allerjik rinitli hastalarda nazal provakasyonun objektif olarak değerlendirilmesinde yardımcı olmaktadır. Ayrıca tedaviye (medikal tedavi ya da imunoterapi) cevabın değerlendirilmesinde ve araştırma amacıyla da kullanılmaktadır.
B) İN VİVO YONTEMLER :
· Prick deri testi : İlk olarak 1926 da Louis ve Grant tarafından tanımlanmıştır. Bu test icin sırt veya on kol derisi kullanılabilir. Allerjen solusyononundan bir damla damlatılır ve lancet, damlanın uzerinden kanama oluşturmaksızın derinin superfisiyal kısmına batırılır. 15 - 30 dakika sonra her bir test bolgesinde eritem ve kabarıklık araştırılır. Milimetrik olarak kabarıklığın en buyuk olananının capı olculur ve kontrol ile mukayese edilir. Allerjen icermeyen dilusyon solusyonu ile yapılan test, mekanik travmaya derinin reaktivitesinin gosterilmesine yoneliktir ve negatif kontrol olarak kullanılır. Dermatografizm bulunan hastalarda, kontrol bolgesindeki reaksiyondan daha buyuk olan reaksiyonlar pozitif olarak kabul edilmelidir. Dermatografizmde negatif kontrol dahil tum yerlerinde reaksiyon oluşur. % 0.1 lik histamin solusyonu pozitif kontrol grubu olarak kulanılır.
(- ) Reaksiyon halkasının genişliği (-) kontrol kadarsa allerjik durum yok,
(+) Pozitif kontrol reaksiyonunun /4 u kadar bir reaksiyon varsa şupheli,
(++) Pozitif kontrol reaksiyonunun /2 si kadar bir reaksiyon varsa hafif derece,
(+++) Pozitif kontrole eşit bir reaksiyon varsa allerjik olarak değerlendirilir,
(++++) Pozitif kontrolun iki katı reaksiyon varsa cok hassas olarak değerlendirilir.
Prick testi; basit, hızlı ve ağrısızdır. Sistemik reaksiyon acısından minimal risk taşır. Sensitivitesi intradermal teste gore duşuktur. Yalancı (-) sonuclar verir.
· İntradermal deri testleri : Prick testini takiben, pozitif testi teyit etmek amacıyla allerjen ile intrakutan testler yapılır. İntrakutan test icin, 11500 veya 1/1000 dilusyondaki allerjen solusyonları, pozitif kontrol olarak % 0.01 lik histamin solusyonu ile negatif kontrol olarak da allerjenlerin dilue edildiği solusyon kullanılır. Test solusyonlarından 0.1 ml şırınga ile intrakutan olarak enjekte edilir; enjeksiyon yerinde 1 - 3 mm lik bir kabarıklık ortaya cıkar.İntrakutan testlerin de değerlendirme suresi 15 - 30 dakikadır. Milimetrik olarak ortaya cıkan eritem ve kabarıklık capı olculur.
· Skin-end point titrasyon testi (SET) : Kullanılan her antijenin duyarlılığını kantitatif olarak olcebilen tek cilt testidir. Hic antijen icermeyen solusyondan başlayarak gittikce artan miktarlarda antijen iceren solusyonlar intradermal olarak enjekte edilir. Dilue antijenin 0.02 cc si 4 mm lik şişlik yapmak icin enjekte edilir. Pozitif şişlik cevabı; 4 mm lik şişliğin 2 mm veya daha fazla buyumesidir. Pozitif sonuc veren kabarcığın capında progresyonun başladığı ilk doz; end-point titrasyonu olarak kabul edilir. Bu doz immunoterapide hastaya guvenle verilecek ilk dozu belirlemede onemlidir. SET in tekrarlanabilir, sensitif ve guvenli olması diğer testlere gore avantajlarıdır. Fakat en buyuk avantajı; yan etkiye neden olmayacak en yuksek dozda immunoterapiye başlanarak daha kısa surede terapotik doza ulaşılmasıdır. Pozitif kızarıklıkta bazen varyant artışlar da olabilir. Ya da flash cevap denilen ani bir kızarıklık oluşabilir. Bu durumda kros reaksiyon gosteren bir antijenin alımından (orneğin gıda yolu ile) şuphelenilir ve 24 saat sonra test tekrarlanır.
· Nasal Provokasyon Testi: Allerjenin burun mukozasına uygulanması ile allerjik semptomların belirip belirmediğini test etmek amacıyla kısıtlı sayıda hastada gerekli olabilir. Faha cok oyku ile duyarlılık saptanan allerjen arasında klinik korelasyon saptanmadığında duşunulmelidir. Ancak uygun teknikle yapılmadığında mevcut astımı agreve etmesi veya provokasyon sonuclarının yanlış değerlendirilmesi gibi hatalara neden olabilmektedir. Provokasyon oncesi ve sonrası rinomanometrik değerlendirme veya nazal yıkantı sıvısının değerlendirilemesi daha cok bilimsel calışmaların kapsamında yapılmaktadır.
AYIRICI TANI
Ayırıcı tanı acısından en onemli ayırt edilmesi gereken hastalık vazomotor rinittir. Burada, allerjik bir etken soz konusu olmaksızın nazal mukoza her turlu stimulusa karşı ileri derecede duyarlıdır. Hastalarda hafif bir nazal konjesyon olup aksırma ve kaşıntı daha hafiftir. Burun akıntısı bol ve suludur. Cilt testleri daima negatiftir. Sekresyondaki predominant hucre tipi notrofil olup enfeksiyon pek yoktur. Hastalarda obstruksiyon veya rinore semptomlarından sadece biri on plandadır. Vazomotor rinitli hastalar tedaviye direncli olup atipik fasiyal nevraljiler, baş ağrısı ve halsizlik sıktır.
Basit viral rinitte de ayırıcı tanı acısından onem taşır. Burun salgısı viral rinitte ilk gunlerde seroz, ikinci yarıda mukoz ve hastalığın son evresinde ise mukopurulan karakter kazanır. Mikroskopik incelemede deskuame epitel ve iltihap hucreleri gorulur.
NARES yani allerjik olmayan ve burunda bol eozinofili varlığı ile karakterize bir sendromun baş harflerinden uretilmiş bir kelimedir. Hastalar genellikle orta yaşlı kimselerdir ve hapşırma, kaşıntı, rinore gibi perenial belirtiler gosterirler. Bazen koku alma kaybı da gorulebilir. Ancak yapılan deri testleri ve IgE seviyeleri tayininde hicbir allerjik hastalık bulgusu gostermezler. Bir kısmında aspirin intoleransı bulunup topikal kortikosteroid uygulamasına iyi cevap verirler.
Mesleksel rinit calışma ortamında havada bulunan ajanların neden olduğu rinittir. Bu nedenler arasında laboratuar hayvanları, tahıl ve zirai urunler, tahta tozu, lateks ve kimyasal maddeler (asid anhidrid, platin tuzları, yapıştırıcı maddeler ve bazı solventler) sayılabilir.
Hormonal rinitler ile ilgili olarak hamilelik, puberte, hipotiroidi, akromegali sayılabilir. Menopoz sonrası kadınlarda ortaya cıkan atrofik değişiklikler de hormonal bozukluğa bağlanabilir.
İlaca bağlı rinitlere ihmal edilmeyecek olcude sık rastlanır. Bunlardan ilk akla gelenleri aşağıda sıralanmıştır.:
· Reserpin, Guanetidin, Fentolamin, Metildopa ,ACE inhibitorleri
· Alfa adrenoresptor antagonistleri
· Topikal oftalmik beta blokorler
· Klorpromazin
· Aspirin
· Diğer steroid olmayan antinflamatuar ajanlar
· Oral kontraseptifler
· Uzun sureli dekonjestan burun damlaları veya kokain kullanımı (rinitis medikamentoza)
Yiyeceklerin kendisine, icindeki katkı veya boya maddelerine allerjik reaksiyonlar oluşabileceği gibi; sıcak ve acı yiyecekler yenince rinore de oluşabilir. Sıcak ve acı yiyecekler yenince oluşan rinoreye gustatuar rinore denilir. Alkol alımı da allerjik belirtilerin ortaya cıkmasını kolaylaştırabilir. Gercek yiyecek allerjisi hicbir zaman tek rinit belirtileri ile ortaya cıkmaz. Muhakkak olarak diğer organlara ait semptomlar eşlik eder.
Emosyonel faktorler arasında stres ve seksuel uyarı, balayı riniti, sayılabilir. Bu muhtemelen otonomik uyarıya bağlıdır.
65 yaş uzerindeki hastalarda otonomik dengenin bozulması, muskarinik reseptorlerde değişiklik gibi nedenler sonucu rinit ortaya cıkabilir. Bu hastalarda allerji hemen hic denecek kadar az rol oynar.
Fiziksel aktivite burunda vazokonstriktor etki yapar. Bu etki noradrenalin salınımına bağlıdır ve yaklaşık bir saat kadar surer. Daha sonra normale doner. Ancak bazı sporcularda, ozellikle uzun mesafe koşucularında rebound etki gorulur. Başlangıcta burundan rahat nefes alma yerini bir muddet sonra burun tıkanıklığına bırakır. Sporcunun başarısını olumsuz yonde etkiler.
Primer atrofik rinit burun mukozası ve kemik konkaların atrofisi ile birlikte giden burunda konjesyon, hipozmi, kotu koku, baş ağrısı ve kronik sinuzit belirtileri gosteren bir durumdur. Muayenede burun icini dolduran kotu kokulu kurutlar gorulur: Klebsiella ozaenae bakterisi infeksiyonuna bağlanmış ise de bu bakteriler primer hastalık yapıcı organizmalar olmaktan cok sekonder hastalık sonucu oraya yerleşmiş organizmalardır. Primer atrofik rinit kronik granulomatoz infeksiyonlar, sinuzit, radyasyon, radikal burun cerrahisi ve travma sonrası oluşan sekonder atrofik rinitten ayırdedilmelidir.
TEDAVİ
I- HASTA EĞİTİMİ
Tedavinin en onemli aşamasıdır. Zaman ayırıp hasta ile hastalığın doğası, tedavi beklentileri, yakınmaların yoğunluğuna gore tedavide ne gibi değişiklerin yapılacağı, ilac kullanma teknikleri ve ilacların olası yan etkilerinin tartışılması hastaların tedaviye uyumunu arttırmakta ve hekim- hasta arası guvenin oluşmasını sağlamaktadır.
II- ALLERJENDEN SAKINMA
Genel bir kural olarak polenler ve mantar sporları gibi dış ortam allerjenleri ile temasın kontrolu, ev ici allerjenlerin kontrolunden daha guctur. Hastaların yakın ortamlarda bu allerjenlerin kaynağı olmasa bile allerjenlerin kilometrelerce uzaktan ruzgar ile gelebileceği hatırlanmalıdır. Ne yapılırsa yapılsın bazı karşılaşmaları onlemek mumkun olmayabilir. Ancak temas miktarının azaltılması bile hastanın yaşam konforunda ve ek ilac kullanma gereksiniminde onemli iyileşmeler sağlayabilir. Ozetle hastaların polen oluşturan kaynaklardan uzak durmaları (polen mevsiminde pikniğe ve acık havaya cıkmaktan sakınılması gibi), evde veya arabada kapı ve pencerelerin polen mevsimi boyunca kapalı tutulması, cim bicmek gibi aktivitelerden sakınılması, gerekirse maske takılması ve tum bunlara karşın kapalı ortamda (evde veya arabada) yakınmaları fazla olanlarda hava temizleyicilerin kullanılması onerilebilir. Ozellikle kuru ve ruzgarlı havalarda havadaki polen yukunun en yuksek seviyeye cıktığı, yağışlı havada polenlerin yere ineceği mutlaka hastalara anlatılmalı ve acık havaya ne zaman cıkacakları belirtilmelidir.
III-MEDİKAL TEDAVİ
ANTİHİSTAMİNİKLER
Antihistaminikler H 1 reseptorlerini bloke ederek histaminin neden olduğu duz adele kontraksiyonu, vaskuler permeabilite ve sekresyon artışı ve kaşıntı gibi reaksiyonların oluşmasını onler. Lokotrien, prostoglandin gibi mediatorlerin de rolu olmasına karşılık akut anaflaktik tip ust solunum yolu reaksiyonlarında esas onemli rolu oynayan mediator histamindir. Dolayısıyla allerjik rinitin tedavisinde bloke edilmesi hedeflenen mediator histamindir. Azatadin gibi bazı antihistaminikler histaminin etkisini bloke etmenin yanısıra diğer mediatorlere de etki ederler. Etki mekanizmaları dikkate alındığında antihistaminikler allerjenle karşılaşmadan once verildiğinde maksimum olcude etkindirler. Antihistaminiklerin allerjik reaksiyonlardaki rolune ilave olarak klasik antihistaminikler onemli olcude antikolinerjik etkiye de sahiptirler ve bu nedenle antidiskinetik, antitussif, antiemetik, antivertijoz, sedatif, hipnotik ve lokal/topikal anestetik etkileri nedeniyle de kullanılabilirler. Klasik antihistaminiklerin antikolinerjik etkileri nedeniyle bronş sekresyonunu koyulaştırdıklarından astmatik hastalarda kullanılmaması gerektiği soylenmesine karşılık sedatif olmayan yeni tip antihistaminikler guvenle kullanılabilirler. Yeni non-sedatif antihistaminiklerden astemizol, azelastin ve setrizinin bronkodilatator etkisi de mevcuttur.
DEKONJESTANLAR
Dekonjestanlar alfa adrenerjik reseptorlere etki ederek nazal mukozada vazokonstruksiyon oluştururlar ve gecici olarak konka ve mukozadaki şişliği azaltırlar. Dekonjestanlar postsinaptik noronal granulleri degranule ederek norepinefrin salınımına da neden olarak dolaylı olarak da etki gosterir. Dekonjestanlar nazal havayolunu acarlar ve burun tıkanıklığı semptomunun duzelmesini sağlarlar, buna karşılık allerjik hastalardaki burun akıntısı, kaşıntı ve hapşırma şikayetlerine etkileri yoktur.
Topikal dekonjestanlar burun ve sinuslerdeki konjesyonu kısa sureli azaltmak amacıyla kullanılabilir. Ayrıca ucma, dalma gibi barotravma riski olan olgularda da kullanılabilir. Allerjik rinit, sinuzit gibi kronik olgularda topikal dekonjestanlar alışkanlık oluşturabileceği icin ve hastanın probleminin kısa surede cozumlenmesi mumkun olmayacağı icin kullanmamakta yarar vardır. Topikal dekonjestanlar burun cerrahisi oncesi mukozanın dekonjeste olması ve vazospazma neden olması nedeniyle kullanılmaktadır. Ayrıca kromolin, steroid gibi topikal ilacların kullanımından once kullanılabilir bu şekilde esas tedavi edici preparatın yeterince mukozayla teması sağlanmış olur. Ancak 5 gunden fazla kullanmamakta yarar vardır
MAST HUCRE STABİLİZORLERİ
Mast hucre stabilizorleri sensitize olmuş mast hucreleri ile reaksiyona girerek degranulasyonu inhibe ederek histamin, lokotrien C / D gibi inflamatuar mediatorlerin salınımına engel olurlar. Mast hucre stabilizorlerinin prototipi olan kromolin mast hucre membranından kalsiyum transportunu etkileyerek etki gosterir. İrritanlar tarafindan oluşan bronkospazma da etkilidir. Vazomotor rinitin tedavisinde etkili değildir. Kromolinin intrensek antihistaminik, bronkodilatator ve antinflamatuar aktivitesi yoktur. Nedokromil yapısal olarak kromolin ile yapısal benzerliği olmayan bir mast hucre stabilizorudur ve aynı zamanda antiinflamatuar etkisi de mevcuttur. Nedokromil eozinofilleri de iceren bircok hucreden inflamatuar mediatorlerin salınımını azaltarak antienflamatuar etki gosterir. Klinik araştırmalarda nedokromilin kromolinden on kat daha potent olduğu saptanmıştır. Nedokromil ve kromolin antijenle temastan once kullanıldığında hastanın erken ve gec donem allerjik reaksiyonlarını onler.
Kromolin sodyumun %4luk nazal sprey formu vardır ve 5, 2 mg kromolin ihtiva eder.
KORTİKOSTEROİDLER
Topikal kortikosteroidler allerjik rinit tedavisinde kullanılan kromolin, nedokromil ve antihistaminik tedavilerden daha etkindirler: Sistemik kortikosteroidlerin allerjik hastalıklar tedavisindeki etkinliği uzun yıllardır bilinmesine karşın yan etkileri nedeni ile yaygın kullanıma girmemişlerdir. Topikal kortikosteroid preparatları uygulandıkları bolgede sistemik kullanım-dakinden daha iyi bir etkinlik gosterirken dar yan etki profilleri ile de buyuk avantaj sağlamaktadırlar. Bugun dunya piyasasında triamsinalon, flunisolid, beklametazon; budezonid ve flutikazon isimli preparatlar mevcuttur. Her ne kadar benzer etki spektrumuna sahip oldukları belirtilmişsede beklametazon ve budezonid ile daha fazla deneyim olduğu gorulmektedir: Topikal kortikosteroid onerilecek hastaların dekonjestanlarda olduğu gibi hemen başlayan bir etki beklememeleri konusunda uyarılmaları gerekir. Cunku nazal steroidler etkilerini bir kac gunden bir haftaya kadar uzayabilen bir surede gosterirler. Diğer bir onemli sorunda nazal steroidin septuma doğru değilde nazal kaviteye doğru puskurtulmesi gerektiğidir. Herhangi bir lokal irritasyon belirtisi gorulduğunde nadir goruluyor olsa bile hastaların nazal septum perforasyonu acısından dikkatle değerlendirilmeleri gerekir.
Mevsimsel allerjik rinitlilerde steroid tedaviye allerjen mevsimi başlamadan gunler once başlanması ve tedavinin allerjen mevsimi boyunca surdurulmesi onerilmektedir. şiddetli nazal tıkanıklığı olan hastalarda tedavinin ilk bir kac gunu once topikal dekonjestan kullanılması sonra steroid kullanarak, etken maddenin distal bolgelere ulaşmasının temin edilmesi sağlanmalıdır.
Sistemik kortikosteroidler: Allerjik rinitlerde ve non-allerjik rinitlerin bircoğunda sistemik kortikosteroidler cok etkilidir. Bu durum uzun sureli tedavilerde gecerlidir. Ancak diğer medikal tedavilerin başarısız olduğu durumlarda kısa sureli tedavilerde de gerekli olabilir.
Rinitlerde sistemik steroid kullanımının uc kuralı vardır;
· Sadece kısa donem tedavi (2 hafta)
· Steroidlerin başka ilaclarla beraber kullanımı
· Semptomların kontrol altına alınmasından sonra steroid kullanımına son verilmeli
Glokomda, herpes hepatitte, kronik infeksiyonlarda, ileri osteoporozlarda, yuksek tansiyonlarda ve diabetes mellituslarda kullanılmamalıdır. Rinit icin sistemik steroidler cocuklarda ve gebelikte kullanılmamalıdır.
ANTİKOLİNERJİK AJANLAR
IV-İMMUNOTERAPİ
İmmunoterapi (İT), doğal karşılaşma sonucu allerjik hastada semptomlara yol acacak antijenlerin duşuk dozdan başlayarak giderek artan dozlarda hastalara verilmesi sanatıdır. Bu işlemden amac, hastaların allerjenlere karşı immun yanıtlarını değiştirmek ve boylece antijen ile doğal karşılaşma sonucu ortay cıkan semptomlara engel olmaktır:
İT ilk olarak 1911 yılında Noon ve Freeman tarafından allerjik rinit (AR) tedavisi icin kullanılmıştır. Klasik olarak bilinen injeksiyon İT ye ek olarak son yıllarda nazal, sublingual ve oral İT yontemleri geliştirilmiştir. Ayrıca peptid İT, plazmid DNA immunizasyonu gibi yeni yontemler uzerinde calışılmaktadır. Bunların bir kısmı etkinliği kanıtlanmamış, bir kısmı ise henuz gelişme safhasında olan yontemlerdir.
İTnin belki de en onemli ozelliği allerjik hastalıkların doğal seyrini değiştirme kapasitesine sahip tek tedavi şekli olmasıdır. Bununla beraber bilgisizlikten veya başka nedenlerden kaynaklanan yanlış kullanımı, bircok hastanın uygun tedavi almamasına ve tıbbi kaynakların israfına neden olmaktadır.
İT hymenoptera (zar kanatlılar-arı gibi) allerjisi, inhalant allerjenlere bağli allerjik rinit ve allerjik astım tedavisinde kullanılabilir. Bunlardan allerjik rinit ve hymenoptera allerjisinde etkinliği kanıtlanmış olmakla beraber astımdaki kullanımı halen tartışma konusudur.
İmmunoterapi etki mekanizması: Uzun yıllardır kullanımda olmakla beraber, İT mekanizması ile ilgili bilgilerimiz ancak son yıllarda allerjik hastalıkların patogenezi hakkındaki bilgilerimizin artması ile kısmen aydınlanmıştır. Bu durum, İTnin klinik kullanımında da onemli bir sorun olarak karşımıza cıkar. İTnin klinik etkinliğinin monitorize edilmesini sağlayacak objektif parametreler elimizde olmadığı icin, izlem. yalnıza bazı subjektif kriterlere, semptom skorlarına dayanır.
İTnin etkisiyle ilgili olarak one suruleri mekanizmalar şu şekilde ozetlenebilir:
Serum spesifik IgE değişiklikleri: İT esnasında serumda antijen spesifik IgE konsantrasyonu once yukselir. Bunu aylar icinde ilk değere bir duşuş izler. Ancak genel olarak bu değer ilk bazal değerin altına duşmez. Ancak ozellikle polen duyarlılığına bağlı ARlerde spesifik IgEde ortaya cıkan mevsimsel artışlar engellenir.
Serum spesifik IgG: IgG antikorlarının allerjik hastalıklardaki koruyucu rolu bloke edici ozelliğine atfedilmiştir (blokan antikor). Buna gore artan IgG antikorları allerjen bağlamak icin IgE ile yarışa girerler ve boylece mast hucrelerinin IgE bağımlı aktivasyonu onlenir. Ancak IgG ile ilgili bu mekanizmalar İTnin klinik etkinliğini acıklamaktan uzaktır cunku IgG antikorları klinik etkinlik ile korelasyon gostermez. Yani IgG antikorlarının artmadığı durumlarda İTye cok iyi klinik yanıt alınabildiği gibi bunun tersi de soz konusu olabilir.
Efektor hucreler ve mediatorler: İT sonucu nazal mukozdaki mast hucrelerinden mediator salınımı azalır. Bu etki onemli olcude doza bağımlıdır ve ancak yuksek doz immunoterapi uygulamalarında gorulur. Yuksek dozda antijen uygulanmasının, artmış etkinlikle birlikte bazı riskleri de beraberinde taşıdığı aşikardır.
İTnin son yıllarda gosterilen en onemli etkisi allerjik inflamasyonun orkestra şefi olan lenfositler uzerine olanıdır .
Allerjik hastalarda CD4+T hucrelerinin ağırlıklı olarak interlokin IL-4 ve IL-5 ureten Th-2 alt grubunun interferon IFN gamma ureten Th-I alt grubuna gore artmış aktivite gosterdiği bilinmektedir. İTnin bu dengeyi Th-I hucreler lehine değiştirdiği gosterilmiştir. Ayrıca bu değişikliklerin klinik yanıtla da paralellik gosterdiği bildirilmiştir. Ancak bunların hangi mekanizma ile olduğu tam olarak aydınlatılamamıştır. İlginc olarak duşuk dozda antijen kullanımının Th-2 yanıtı artırabileceği; arzu edilen Th-2 baskılanmasının sağlanması icin yuksek doz antijen kullanılması gerektiği ortaya konmuştur. Bu da, yukarda belirtildiği gibi, İTde yuksek doz antijen kullanımı gerektiği savını destekler gorunumdedir.
Allerjik rinitde immunoterapinin klinik kullanımı : İTnin klinik etkinliği konusunda yargıya varmak icin goz onune alınması gereken calışmalarda aranması gereken ortak ozellik bu calışmaların cift kor, plasebo kontrollu olmasıdır cunku İTnin oldukca guclu bir plasebo etkisi vardır. Bu metodoloji ile immunoterapinin ragweed (Kuzey Amerikada rastlanan bir ceşit ot), ceşitli cayır ve ağac polenleri, ev tozu akarları ve hayvan allerjilerine bağlı AR tedavisinde etkin bir yontem olduğunu gosteren bircok calışma yayınlanmıştır. 1980-1997 yılları arasında gercekleştirilen 43 cift kor plasebo kontrollu AR İT calışmasının 10unda tedavi etkisiz bulunmuş, 13 calışma duşuk etkinlik, 14 calışma orta derecede etkinlik, 6 calışma ise yuksek etkinlik gostermiştir. Semptom ve ilac skorlarında plaseboya gore ortalama % 45lik bir azalma sağlanmıştır. En iyi sonuclar cayır poleni ve ragweed duyarlılığına bağlı mevsimsel AR hastalarında elde edilmiştir. Buna karşılık diğer polenler, ev tozu akarı, hayvan allerjenleri, ve kuf mantarları ile ilgili veriler cayır polenleri ve ragweed kadar net değildir.
İTde antijen dozu: İTnin etkin olabilmesi icin gerek her enjeksiyonda verilen antijen miktarı, gerekse kumulatif antijen miktarı bakımından ulaşılması gereken optimum bir doz soz konusudur. Nazal provokasyon modeli kullanılarak ragweed İTsinin etkinliğinin araştırıldığı bir calışmada duşuk doz immunoterapinin (0.6mg aj/injeksiyon) nazal provokasyona karşı hicbir koruma sağlamadığı, buna karşılık orta dozlara (12.4 mg aj/injeksiyon) cıkıldıkca doza bağımlı olarak korumanın arttığı gosterilmiştir. Nazal provo- kasyon sonucları hastaların 2 yıllık tedavi suresinde gosterdikleri klinik iyilik ile de paralellik gostermiştir. Yani ragweed İTnin etkili olabilmesi icin injeksiyon başına 6-12 mg (2000-4000 AU) antijen verilmesi gereklidir. Bu doz parametreleri başka inhalant allerjenler icin de uygulanabilir. Bu ragweed modeli kullanılarak diğer inhalant allerjenler icin de optimal idame dozun 3-12 mg major proteine ( 1000-4000 AU) karşılık geldiği one surulmuştur. Doğal olarak bu genel bir kural değildir ve her hastaya sabit bir dozaj uygulaması ozellikle anaflaksi yonunden buyuk bir riski beraberinde getirir. Her hasta icin doz şeması bireyselleştirilmeli, klinik semptomlara, hastaların duyarlılığına ve maruz kalınan polen konsantrasyonuna gore ayarlanmalıdır. Ancak gerek klinik olarak gerekse de fizyopatolojik olarak duşuk doz uygulamaların etkin olamadığı hatırda tutulmalıdır.
İT'de antijen kalitesi: AR'de etkin İT'nin bir diğer koşulu uygun olarak standardize edilmiş yuksek kalitede antijen ekstrelerinin kullanılmasıdır. İT'de gerek akoz preparatlar gerekse fiziksel veya kimyasal olarak modifiye edilmiş preparatlar kullanılabilir. Akoz ve modifiye preparatların benzer etkinlik gosterdiği bilinmektedir.
İT'de mono-multi duyarlılık: AR'de, ozellikle polen duyarlı allerjik rinitde İT'nin başarısını etkileyen en onemli faktorlerden biri duyarlılık gozlenen polen sayısı ve ceşididir. İzole duyarlılık gosteren (orneğin yalnızca weed veya yalnızca cayır polenleri) hastaların coklu duyarlılık gosteren hastalara gore İT'den daha fazla yararlandıkları bilinmektedir. Hastalar İT acısından değerlendirilirken literaturdeki aşılamaların genellikle izole duyarlılığı olan hastalarda gercekleştirildiği; buna karşılık gercek hayatta hastaların genellikle coklu duyarlılık gosterdiği hatırda tutulmalıdır.
İT etki suresi: IT ile ilgili olarak yanıtlanması gereken bir diğer soru da tedavinin kesilmesinden sonra etkisinin ne kadar sure ile devam ettiği, yaşam boyu bir koruma sağlayıp sağlamadığıdır. Bu konuda bireysel farklılıklar oldukca fazla olmakla beraber uygun koşullarda 3-5 yıl yapılan İT'nin etkinliğinin uzun yıllar devam ettiği bildirilmiştir.
AR de İT astım ilişkisi: Belki de AR immunoterapisi icin en onemli noktalardan birisi, bu tedavinin ozellikle cocuklarda allerjik astım gelişme riski uzerine olan etkisidir. Bu konu ile ilgili olarak devam etmekte olan calışmaların on sonucları olumlu sinyaller vermektedir.
İmmunoterapi'de hasta secimi ve endikasyonlar : İT kararı vermeden once semptomlara sebebiyet verdiği duşunulen antijenlerle karşı spesifik IgE antikorlari deri testleri ve/veya serolojik calışmalarla gosterilmelidir. İTye karar vermeden once hastanın semptomları ile allerjen maruziyeti arasında oyku ile direk bir bağlantı kurulmalıdır: Orneğin yıl boyu allerjik rinit semptomları olan bir hastada duyarlılık saptansa dahi yalnızca cayır polenleri ile İT yapıİması uygun değildir. Bircok allerjist ozellikle mevsimsel yakınmaları olan hastalarda İT kararı verıneden once hastaları en az bir mevsim boyunca semptomatik tedavi ile izleme goruşundedir. Dunya sağlık orgutunun I998 yılında yayınladığı İT raporunda AR icin İT endikasyonları şu şekilde sıralanmıştır:
· Antihistaminik ve topikal ilacların semptomları yeterince kontrol altına alamadığı hastalar
· İlac tedavisini arzu etmeyen hastalar
· İlac tedavisinin istenmeyen reaksiyonlara yol actığı hastalar
· Uzun donem ilac tedavisini kabul etmeyen hastalar
İmmunoterapi yan etkileri ve kontraendikasyonlar: Genel olarak İTye bağlı istenmeyen reaksiyonlar lokal veya sistemik olabilir. Lokal reaksiyonlar genellikle sorun yaratmazlar ve soğuk uygulama ve antihistaminiklerle gecirilebilir. Hastada fazla rahatsızlık yaratmadıkca doz ayarlaması gerektirmez.
Sistemik reaksiyonlar ve anaflaksi İTnin en onemli ve en korkulan riskleridir. Sistemik reaksiyonların buyuk coğunluğu ilk 30 dakika icinde gelişir. İTye bağlı olarak İngilterede 1957-86 yılları arasında 26; ABDde 1945-84 yıllarında 46 olum vakası bildirilmiştir. Bu araştırmalarda olumle sonuclanan reaksiyonlar ile ilgili olarak şu risk faktorleri belirlenmiştir:
· Dozajlama hatası
· Semptomatik astım: Astım semptomlarının kontrol altına alınmamış olması ve solunum fonksiyon testlerinde birinci saniyedeki zorlu ekspirasyon hacminin (FEV1) ongorulen değerin % 70inin altında olması
· Yuksek derecede duyarlılık
· Beta blokor kullanımı
· Yeni hazırlanmış ekstrelerin kullanımı
· Enjeksiyonlarin semptomların (ozellikle astım semptomlarının) alevlenme doneminde yapılması.
· İT esnasında bu riskler goz onune alınmalı ve İT yapılan yerde sistemik reaksiyonlara anında mudahale edebilecek personel ve ekipman hazır bulundurulmalıdır.
Dunya sağlık orgutunun 1998 yılında yayınladığı İT raporunda İT kontraendikasyonları şu şekilde sıralanmıştır: Ciddi immunolojik hastalıklar ve immun yetmezlikler
· Malignansiler
· Ciddi psikolojik bozukluklar
· Beta blokor kullanımı
· Tedavi ile uyumsuzluk
· Ağır astım (FEV1 < ongorulen değerin % 70i)
· Epinefrin verilmesi halinde (anaflaksi halinde) yan etki riskini artıracak ciddi kardiovaskuler hastalıklar (hymenoptera duyarlılığı haric)
· 5 yaşından kucuk cocuklar
· Gebelik: İT alan bir hasta hamile kalır ise tedaviye devam edilmeli ancak gebelik suresinde İT başlanmamalıdır.
Cocuklarda immunoterapi : Genellikle cocuklarda İT 5 yaşın altında başlanmamalıdır, cunku bu yaşlarda ozellikle allerjik rinit ve tekrarlayan viral infeksiyonları birbirinden ayırmak guc olabilir. Ote yandan bu cağ hastalığın erken donemlerinde uygulanan İTnin erişkinlere oranla daha etkili olduğu ve hastalığın doğal seyrini değiştirebileceği bilinmektedir. Bu nedenle İT başlanırken uygun endikasyon koyulmasının yanı sıra tedavi başlanacak hastalarda gec kalınmaması gereklidir.
İmmunoterapi kimler tarafından uygulanmalıdır? Ceşitli kaynaklar İTnin yalnızca resmi bir allerji eğitimi almış, yani standardize antijenleri kullanma konusunda eğitilmiş, anaflaksi semptomlarını tanıyıp tedavi edebilen uzmanlar tarafından yapılması gerektiği konusunda fikir birliği icindedirler. Allerjen İTsinin resmi allerji eğitimi almamış kişilerce uygulanması sakıncalıdır.
Allerjik hastalıkların tedavisinde immunoterapinin yeri nedir? Allerji tedavisinde immunoterapinin yerinin olup olmadığı veya eğer varsa hangi mekanizma uzerinden etki ettiği, halen tıbbın en tartışmalı konularından birisidir. Bugun tum dunyada kabul edilen tedavi planı;
· Hastanın hastalığı hakkında eğitilmesi,
· Eğer bulunabiliyorsa, kişinin yaşadığı ortamda, duyarlı olduğu allerjenlerle olabildiğince temasın kesilmesi veya azaltılması
· İlac tedavisi
· Diğer yontemler: İmmunoterapi ve diğer prevantif yontemler.
Halk arasında aşı tedavisi olarak da bilinen bu tedavide; hastaya duyarlı olduğu tespit edilen polen, ev tozu akarları, hayvan veya kuf mantarı gibi maddeler gittikce artan miktarlarda enjekte edilerek kişinin teorik olarak bunlara karşı duyarsızlaşması sağlanmaktadır. Ancak pratik ile teorik duşunce aynı sonucu vermemekte ve klasik immunoterapi artık eski populerliğini yitirmektedir. İmmunoterapinin guncelliğinin azalmasının nedenleri şunlardır;
1. Bugun artık elimizde cok etkili ve guvenilir antiallerjik ilaclar vardır. Aşı tedavisi daha onceki donemlerde yani etkili ilacların olmadığı donemlerde zorunlu olarak bir tedavi arayışından doğmuştur.
2. Ender olmakla birlikte, aşı tedavisi esnasında belli bir oranda olume kadar varabilen cok tehlikeli anafilaktik reaksiyonlar gorulebilir. Sağlık istatistiklerinin cok guvenilir olduğu Amerika ve İngilterede bu turden bir cok olum vakası bildirilmiştir. Astmalıların bir kısmı da astma atağına girebilir. Ulkemizde de zamanı zaman resmi rakamlardan değilse de medyada bu konuda benzer durumlar bildirilmektedir. Orneğin allerjik rinit oldurucu bir hastalık değildir, tedavide kullarıılan kromonlar, steroidler veya anihistaminiklerin de oldurucu etkileri yoktur. Peki boyle bir durum icin ender de olsa riskli bir yontem kullanılmalı mıdır? Nasal steroidler varken immunoterapi secilmeli midir?
3. İmmunoterapi uzun zaman alan, pahalı ve eziyetli bir yontemdir. Suresi belli olmamakla beraber 4-5 yıl civarı bir donem, haftalıktan başlayıp ayda bire inen aşı enjeksiyonları gerekmektedir. Ayrıca aşı alan hastaların hemen tamamına yakını ilac kullanmaya da devam etmektedir.
4. İmmunoterapide kullanılan antijenlerin sadece birkac tanesi dışında hicbirisinin henuz standardizasyonu sağlanmamıştır.
5. Hastanın sadece deri testlerine yada kan testlerine bakarak aşı kararı vermek artık gunumuz koşullarında gecerliliğini yitirmiştir. Normal, hicbir yakınması olmayan kişilerin de yaklaşık 1/3 unun deri veya kan testlerinde herhangi bir allerjene karşı antikorlar tespit edilebilmekte ancak bu durum herhangi bir anlam taşımamaktadır.
6. Aşıyı onerenler tek bir allerjene duyarlı kişilere immunoterapi verilmesinin yararlı sonuc verebileceğini soylemektedir. Halbuki gunluk pratikten bilindiği kadarıyla allerjik hastarların ancak cok kucuk bir yuzdesi tek bir allerjene duyarlıdır. Duyarlılık genelde birden fazla sayıda allerjene aynı anda olmaktadır. Ayrıca kişinin genetik yapısı allerjik olduğundan immunoterapi esnasında dahi yeni allerjenlere karşı duyarlılık gelişebilmektedir.
Sonuc : İT allerjik rinit tedavisinde kullanılan etkin yontemlerdendir. Halen hastalığın doğal seyrini değiştirme potansiyeline sahip tek tedavi şeklidir. Etkinliği uygun antijenlerle, uygun dozlarda, uygun surede yapılmasına bağlıdır. Hem etkinliği hem de risklerin en aza indirilmesi bakımından uygun hasta secimi cok onemlidir. İT yapılırken anaflaksi gibi son derece ciddi ve hayatı tehdit edebilen gercek risklerin varlığı mutlaka akılda tutulmalı ve bu olası risklere karşı anında mudahale edebilecek personel ve ekipman sağlanmalıdır. Allerjen İT'si yalnızca bu konuda eğitilmiş uzmanlar tarafından yapılmalıdır.
[h=2]İzmir Kulak Burun Boğaz uzmanlarına ulaşmak icin tıklayın![/h]
Allerjik rinit nedir? Tedavisi nasıl olur?
Sağlık0 Mesaj
●23 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Kültür & Yaşam & Danışman
- Sağlık
- Allerjik rinit nedir? Tedavisi nasıl olur?