ALKOL ve ALKOL BAĞIMLILIĞI (ALKOLİZM)

Bilinen butun toplumlarda bazı insanlar, bilinc değişikliklerine neden olan maddeler kullanma alışkanlığı edinmişlerdir. Bu gibi maddeler iki ana gruba ayrılır. Bira, şarap ve sert ickiler gibi alkollu ickiler ve esrar (haşiş), meskalin, kokain, eroin ve LSD gibi uyuşturucu maddeler. Bunlar başlangıcta kucuk dozlarda alınmaya başlar daha sonra doz giderek artar ve en sonunda kullanan kişiyi tamamen egemenliği altına alan bir bağımlılık şekillenir.
Alkolikler, sonunda belirgin zihinsel ve bedensel bozukluk gosterecek derecede alkole bağımlı olan icicilerdir. Alkoliklerin coğu, surekli olarak cok icki icen kimselerdir. Bununla birlikte ceşitli turde alkol duşkunlukleri bilinmektedir. Bazı kimseler yıllarca duzenli olarak icer ve bunun sonucu orta yaşların sonlarına doğru bedence harap olurlar. Başkaları ise uzun sureler alkol kullanmadan durabilirler fakat alkolle karşılaştıkları zaman ictikleri miktarı dengeleyemezler. Birkac gun yada hafta suren şiddetli alkol nobetleri sık gorulur.
Alkoliklerin coğu orta yaşlı erkeklerdir. Bununla birlikte son yıllarda daha genc yaşlarda ve daha fazla sayıda kadının alkol alışkanlığı edindiğini gosteren kanıtlar vardır.Bazı mesleklerdeki insanlar sozgelimi garsonlar, icki satıcıları, denizciler, şirket mudurleri, barmenler ve icki sanayinde calışan insanlar alkolikliğe yatkın olurlar.
Alkoliklik genelde yavaş gelişir.Alkolik coğu kez sıkıntı ve tedirginliğini gidermek icin, bunu kısa bir sure sağlayacak olan alkole başvurmakla işe başlar. Ne var ki, alkole dayanıklılık hızla oluşur ve sıkıntıdan kurtulmak icin icilen miktar arttırılır. Alkolikte yavaş yavaş alkole fiziksel bağımlılık oluşur, oyle ki alkolden yoksun bırakılırsa, bırakma belirtileri (yoksunluk semptomları) gosterir. Bunların arasında bulantı ve kusma, titreme, huzursuzluk, bellek yitimleri, sara nobetleri ve delirium tremens (alkolik hezeyanı – alkolik taşkınlığı) gorulur. Patolojik icme durumunda, işe gidememe yada sarhoşluk nedeniyle işte cekilen zorluklar, aile ve evlilik uyumsuzlukları, parasal guclukler, kafa ve beden sağlığının bozulmasına bağlı guclukler eşlik eder.
Alkol alışkanlığının bedende neden olduğu bozukluklar arasında mide iltihabı (gastrit), peptik ulser (mide ulseri), karaciğer sirozu, pankeas iltihabı (pankreatit), kalp kası zedelenmesi vardır. Şiddetli bellek bozuklukları ile beyin harabiyeti seyrek değildir. Ruhsal bozukluklar arasında, kimi zaman intiharla sonuclanan belirgin sucluluk duygularının eşilik ettiği şiddetli major depresyon vardır.
Alkolikliğin tedavisi, alkoliği icki ile ilgili bir sorunu olduğu yolunda bilinclendirmeyi amaclar. Bazı uzmanlar alkoliklerde bir metabolizma kusurunun bulunduğu kanısındadırlar ve coğu vakalarda alkolun tumuyle kesilmesi zorunlu gorulmektedir. Bunu sağlamak icin psikoterapi, iğrendirme tedavisi ve bir takım ilaclar kullanılır.
İnsan vucuduna zararlı etkileri olan alkol, toplumdaki kullanım sıklığının giderek artması ve uzun bir kullanım doneminden sonra insanı yavaş yavaş zehirlemesi nedeniyle buyuk bir toplumsal tehlike oluşturmaktadır.
Alkollu icki tuketimi butun dunyada giderek artmaktadır. Bu artış alkolun arkadaşlık ve neşenin simgesi haline gelmiş olmasına ve sakinleştirici etkisine bağlanabilir. Alkol tuketimine boylesine sıcak bakan toplumların aynı amacla kullanılan ve bir bakıma daha tehlikesiz olan bazı keyif verici maddeleri kulananlara cok guclu tepki gostermesi oldukca ilginctir.

ALKOLUN BESLEYİCİ DEĞERİ

Alkolun beslenme duzeni icindeki onemini goz ardı etmek olanaksızdır. Alkol alma alışkanlığında hangi icki soz konusu olursa olsun, onemli olan icerdiği etil alkol miktarıdır. İcerdiği etil alkol miktarı onemsenmeyecek kadar cok az olan alkollu ickilerin besinsel acıdan değerlendirilmesi gereksizdir.
Etil alkol gercek bir enerji kaynağıdır. Vucutta oksidasyona (yukseltgenme) uğradıktan ve kimyasal zincirleme reaksiyonlardan gectikten sonra CO2 ve suya donuşur. Bu işlemler sonucunda 1 gram etil alkolden 7 kalori enerji acığa cıkar.Sindirilen ve kana gecen alkolun başka maddelere donuşturulmesi olanaksızdır. Mutlaka hızlı oksidasyon işleminden gecmesi gerekir. Vucuda alınan alkolun oksidasyona uğraması oteki besin maddelerinin oksitlenmesini engeller ve boylece besinlerle alınan protein, yağ ve karbonhidrat gibi maddeler enerji sağlamak icin okside edilmek yerine yağa donuşerek yedek enerji icin depolanır. Bu nedenle ortalama dozlarda alındığında alkolun şişmanlaştırıcı etkisi vardır ve bu etki daha yuksek dozlarda alkolun sindirim sistemi işlevlerine toksik etkisi olacağından kaybolur ve kişi kilo kaybetmeye başlar. Alkol tukuruk salgısıyla birlikte butun mide salgılarını, bu arada midedeki en onemli sindirim enzimi olan pepsin ve hidroklorik asit salgısını uyarır. Ayrıca mide kaslarının kasılmasını azaltır. Bu etkilerle birlikte kan şekerini duşurduğunden iştahı arttırır. Bu etkilerden birinin otekilerden daha belirgin olması, alınan toplam alkol miktarına ve ickideki alkolun yoğunluğuna bağlıdır.Yuksek dozlardaki alkolun mide salgısını azalttığı ve tersine mukus salgısını uyardığı gorulmuştur. Alınan alkol miktarına bağlı olarak ortaya cıkan etkilerdeki bu dalgalanmalar, etil alkolun farmakolojik etkilerinde de gorulur. Az miktarda alkol merkezi sinir sistemini uyararak kişinin keyif duymasını, kendini iyi hissetmesini ve duşunme kapasitesinin arttığını sanmasını sağlar. Doz biraz yukselince merkezi sinir sistemi baskılandığından kişinin ozdenetimi kaybolur. Bu etki daha yuksek dozlarda daha da belirgin hale gelir ve bu aşamada kişinin mantıklı duşunme yetisi kaybolur, guclukle ayakta durabilir, gercek sarhoşluk durumu ortaya cıkar.
Alkolun vucuttan atılabilmesi icin karaciğerde alkol dehidrogenaz enziminin yardımıyla okside olması gereklidir. Bu enzim sisteminin en onemli ozelliklerinden biri kan - alkol duzeyinden bağımsız calışmasıdır. Yani indirgeyeceği alkol miktarı onceden belirli olan bu enzim, aşırı alkol alımıyla artan gereksinime yanıt veremez. Normal olculerdeki bir erişkin insanın vucudunda saatte 8 – 15 mm3 etil alkol oksitlenebilir. Kişinin aldığı alkol yakabileceği yada oksitleyebileceği miktardan fazlaysa, kandaki alkol duzeyi yukseleceğinden sarhoşluk ortaya cıkar.
Alkole direncin kişiden kişiye değişmesi, herkesin karaciğerindeki alkol dehidrogenaz enzimi etkinliğinin farklı oluşundan kaynaklanmaktadır. Boylece kalıtsal ozellikler nedeniyle karaciğerdeki alkol dehidrogenaz enzimi etkinliği yuksek olanlar, alkole oldukca direncli olabilmektedirler.
İlginc olan başka bir nokta da, etil alkolun oteki temel besin maddelerinin metabolizması uzerindeki etkisi nedeniyle kişinin besin dengesini değiştirebilmesidir. Daha once belirtildiği gibi, etil alkol alındıktan sonra kandaki şeker duzeyi duşebilir.
Son yıllarda yapılan araştırmalar, etil alkolun vucutta yağ oluşumunu kolaylaştırdığını ortaya koymakta, bu etkiyle oluşan yağların bir bolumu karaciğer hucrelerinde depolanırken bir bolumu de kana karışarak kandaki lipit duzeyinin yukselmesine neden olmaktadır. Bu etki, yağ iceriği artan karaciğer hucrelerin orselenmesine yol acar.
Sağlıklı ve ilac kullanmayan kişilerin aldığı alkol kalp ve dolaşım sistemini hem olumlu hem de olumsuz yonde etkileyebilir. Kalbin kasılma gucu azalırken, perifer damarlar genişler. Bu durum kan basıncını bir olcude azaltır. Aşırı guc harcanması durumunda kalbin oksijen tuketimi artacağından bu durum sakıca yaratır. Ote yandan uzun sure gunde 1-2 duble icki icen kişilerde kalp – damar sistemi hastalıklarına bağlı olumler azalmaktadır. Bu olumlu etkinin nedeni tam olarak bilinmemekle birlikte kanda koruyucu ozellikteki yağların arttığı (HDL kolestrerol) ya da kan pıhtılaşma duzeninde bazı değişikliklerin olduğu sanılmaktadır. Uzun sure gunde 3 dubleden cok icki icenlerde kan basıncı alınan alkolle orantılı olarak artar. Alkol alımı kesildikten bir kac hafta sonra kan basıncının normale donduğu gorulur. Ağır alkolizm olgularında kalp kası kasılma yeteneğini onemli olcude kaybeder. Alkol alımının kesilmesiyle duzelmeyen ve olumle sonuclanan ağır kalp yetmezliği tablosu ortaya cıkar.
Ozellikle gencler ve kadınlar arasında artmakta olan aşırı alkol tuketimi, karaciğer ve beyin gibi onemli organlarda ağır hasarlara yol acabilmektedir. Alkolizm kotu bir alışkanlık olarak değil, Dunya Sağlık Orgutunun 1956 yılında tanımladığı gibi tedavisi olanaksız, progressiv (ilerleyici), olumcul bir hastalık olarak gorulmelidir.
Alkol kullanma alışkanlığına gore sınıflandırıldığında, Batı toplumlarında nufusun % 3-5 inin hic alkol kullanmadığı, % 75 inin yeterli, yada aşırı olmayan miktarda, orneğin yemekte alkol aldığı ve alkol kullanımının getirdiği tehlikelerden uzak olduğu, geri kalan % 20 lik bolumun ise aşırı alkol alanlardan (alkoliklerden) oluştuğu gorulur.
Amerikan Psikiyatristler Birliğine gore Alkolizm, alkolun kotuye kullanımı ve Alkolizm olarak iki turdur. Alkolun kotuye kullanımında bağımlılık yalnızca psikolojiktir, kişi işlevlerini yerine getirebilmek icin alkole gereksinim duyar, toplumsal ve mesleki sorunlarla karşılaştığı halde icmeyi surdurur. Alkol bağımlılığında ise bunlara ek olarak etanol toleransı artmıştır.Yani kişi giderek artan miktarlarda alkol tuketme gereksinimi duyar. Bu kişilerde alkol alınmadığında bedensel değişiklikler (yoksunluk sendromu) gozlenir.
Alkol bağımlılığı ceşitli biyolojik ve genetik etkenlerle oluşan cok nedenli bir bozukluktur. Alkoliklerin yakınlarında alkolik olma riski başkalarına oranla 4 kat daha fazladır. Alkoliklerin cocuklarında da, başka bir aile tarafından evlat edinilmiş bile olsalar alkolik olma riski azalmamaktadır. Kalıtsal etkenlerin onemi gosterildikten sonra alkoliklerin cocuklarında, bozukluğun henuz belirmeden tanınmasını sağlayacak bir ortak ozellik bulabilmek amacıyla ceşitli calışmalar yapılmıştır. Ana babası alkolik olan cocuklarda belirli kan alkol duzeylerinde başka insanlara gore bilinc ve psikomotor işlevler daha az bozulur, bazı hormonların salgılanması (kortizol, prolaktin) daha az etkilenir ve kendilerini daha iyi hissederler. Bu calışmalar alkolizmin biyolojik etkenlerle ilişkili olduğunu duşundurmekle birlikte, toplumsal ve ruhsal etkenlerin onemi de goz ardı edilmemelidir.
Alkol kullanmayı teşvik edecek davranışlar, butun dunyada alkolun toplumsal bir iletişim aracı olması ve bu acıdan ekonomik ve kolay ulaşılabilen bir madde olması da alkol alma alışkanlığının oluşmasında etkili olmaktadır. Sorunun cozumu, bir yandan bu alışkanlığı yaratan nedenlerin tanımlanmasında ve bunları yok etme girişiminde bulunulmasında, ote yandan, alkol alışkanlığına karşı yasalarla (orneğin, icki reklamlarının yasaklanması ve satışının sınırlandırılması) desteklenen ve toplumun beslenme ve sağlık bilincinin geliştirilmesine dayanan bir mucadeleyi başlatmakta yatmaktadır. Alkol alımının neden olduğu fiziksel ve ruhsal bozuklukların bilincinde olarak, alkollu ickilerin aile icinde kullanımı sınırlandırılmalı ve aile bireylerinin 21 yaşından kucuk olanlarına şarap ve daha fazla alkol iceren ickilerin verilmesi kesinlikle yasaklanmalıdır.
Alkol insana fiziksel zarar vermekle kalmaz, kişiliğini de derinden etkileyerek, eşlerin birbirinden ayrılmalarına (boşanmalara), kişinin işini kaybetmesine ve toplumdan soyutlanmasına neden olur. Alkolik bireyin kişiliğinde uyumsuzluklar vardır, bu da yaşamı olgun bir erişkin gibi sırtlayamamasına yol acar. Cocuksu dengesizlikler icerisindedir.
Psikanaliz yapıldığında alkolik bireyin ’’ buyuyememiş olduğu ’’, gerileme (regresyon – reterdasyon) mekanizmasıyla alkolu anne sutunun yerine koyduğu gorulur. Duyduğu aşağılık kompleksi nedeniyle alkolun icinde boğulmaya calışır. Kendini yapayalnız hisseder, tek dostu alkoldur. Başkalarının dalga gectiği, dikkate almadığı, kactığı ve tahammul edemediği bir kişi haline gelir.
Alkolizmin toplumsal hasarları oldukca şaşırtıcı boyutlardadır. Olumle sonuclanan trafik kazalarının yarısı ve iş kazalarının dortte biri alkole bağlanabilir. Ayrıca intiharların ucte biri ve cinayetlerin yarısından da alkol sorumludur. Sayısal olarak net bir tablo cizilemese de iş veriminin azalması da onemli olcude alkolden kaynaklanır. Hastanede tedavisi gereken hastalıkların % 10 – 40 ının kokeninde de alkol alışkanlığı vardır.
ALKOLUN SAĞLADIĞI KALORİ MİKTARI: Şarabın sağladığı kalori oncelikle icerdiği etil alkolden kaynaklanır. Tatlı şaraplarda ve ozel uretim şaraplarında buna ek olarak mayalanmış şekerlerin ya da başka ozel katkı maddelerinin verdiği kaloriler de vardır.
12 derece sek şarap 1 litrede 750 kalori
10 derece sek şarap 1 litrede 600 kalori
10 derece 100 cc şarap 60 kalori
45 derece 100 cc rakı 300 kalori
40 derece 100 cc likor 120 kalori
20 derece 100 cc tatlı vermut 170 kalori
ALKOLUN ZARARLI ETKİLERİNE DUYARLILIK: Alkolun zarar verecek miktarının belirlenmesi guctur. Bu miktar bir yandan hedef organların alkole duyarlılığı ve direncine, ote yandan kişinin bunyesinin duyarlılık ve direncine bağlıdır. Ote yandan aşırı miktarda alkol alanlarda bile karaciğer sirozu gelişme olasılığının % 30 – 35 in altında olması bunyesel direncin onemini desteklemektedir. Kronik alkoliklerin gunluk alkol alımı 40 gramın uzerinde olanlarda ise karaciğer sirozu gelişme riski 3 kat daha fazladır.
Kadınlarda bunyenin alkole direnci erkeklere oranla daha azdır. Yuksek miktarda alkol kullanımına bağlı ortaya cıkan hastalıkların oranı ve olum oranı da daha yuksektir. Duzenli olarak yuksek dozda alkol alan kadınların % 60 ında karaciğer sirozu geliştiği istatistiklerle ortaya konmuştur. Bu oran ozellikle gunluk alkol alımı 40 – 60 gram olanlarda yukselmektedir. Bu verilere dayanarak alkolun zararlı etkilerinin kişisel (bunyesel), kalıtsal ve cinsiyete bağlı olarak onemli değişiklikler gosterdiği kabul edilir.
ALKOLUN PATOLOJİK ETKİLERİ: Vucuttaki organ ve sistemlerin coğu alkol ve alkolun toksik parcalanma urunlerinden zarar gorur. Karaciğer uzerindeki etkilerinin yanı sıra merkezi sinir sistemi ve otonom sinir sistemi, pankreas, kalp ve damar sitemi, sindirim sistemi, iskelet kasları, solunum sistemi, kan hucrelerini yapan hemopoetik sistem ve ic salgı sistemini de zedelediği bilinmektedir.Ayrıca gebelikte alkol alanlarda gorulen ozel bir sendrom da tanımlanmıştır. Alkoliklerde kanser tehlikesi genel nufusa gore 10 kat daha yuksektir. Ozellikle baş – boyun bolgesi kanserleri, yutak, gırtlak, mide, karaciğer, pankreas ve meme kanserleri gorulmektedir.
ALKOL BAĞIMLILIĞININ KLİNİKTE TARANMASI: Aşırı alkol alan bir kişiyle karşı karşıa kalındığında en onemli sorunlardan biri, alınan alkol miktarının belirlenmesidir. Boyle bir durumda hasta ile işbirliği yapmak olanaksız olduğundan bazı laboratuvar testlerinin uygulanması gereklidir. Alkol bağımlılığında uygulanacak, her durumda işlevsel ozel bir test yoktur. En sık kullanılan testler işlevsel olmakla birlikte belli durumlara ozgu ozel incelemeler değildir.
Uzun zamandır en sık kullanılan testte kandaki Gamma Glutamil Transpeptidaz (GGT) duzeyi belirlenir. Duzenli olarak aşırı miktarda alkol alanlarda bu maddenin kandaki duzeyi % 30 – 80 oranında artar. Bu test (GGT testi), barbuturat, benzodiazepin, rifampisin gibi bazı ilacları kullananlarda gecerli sonuclar vermez.
Bazı calışmalar alkolun enzim duzeyini arttırdığını ve bu artışın aşırı alkol kullanımında hucrelerin hasar gormesine ve safra kanallarındaki tıkanıklığa bağlı olduğunu ortaya koymaktadır. Kan serumundaki urik asit ve triglisetit duzeyinin yukselmesi, ayrıca alyuvar hacminin artması alkol tuketiminin fazla olduğunu duşundurur.
ALKOLİZMİN EVRELERİ: Onerilen gunluk doz aşıldığında, alkol gizli bir duşman haline gelerek vucuda fiziksel ve psikolojik zararlar vermeye başlar. Bazı kişilerde bağımlılığa neden olabilecek gunluk alkol dozu 100 -200 mg/ 100 ml arasındadır Uzmanlar kronik alkolizmin ceşitli evrelerini sınıflandırmıştır. Buna gore :
ALFA ALKOLİZM : Psikolojik bağımlılık yapar. Kişi ictiği zaman denetimini kaybetmez ve alkol alma isteğini denetleyebilir. Ne var ki, aile butcesi ve kişiler arasındaki ilişkiler bu noktada bile etkilenmeye başlar.
BETA ALKOLİZM : Maddi bağımlılık henuz gelişmemiş olsa da, mide, karaciğer ve sinir sistemi uzerinde olumsuz etkiler ve bozukluklar ortaya cıkmaya başlamıştır.
GAMMA ALKOLİZM : Ruhsal bağımlılıktan maddi bağımlılığa aşamalı bir geciş vardır. Nedensiz korku ve taşkınlıklar gercek bir psikoz tablosuna donuşebilir.
DELTA ALKOLİZM : Kişi artık kendisini icmekten alamaz. Bu donem fiziksel ve ruhsal cokuntunun geriye donuşsuz olduğu son evredir.

KARACİĞERE VERDİĞİ ZARARLAR: Alkol alındığı dozla doğru orantılı olarak karaciğere zarar verir, dokulardaki hasarın mekazizması ve beslenme bozukluğunun bu surecteki rolu henuz tam olarak aydınlatılamamıştır. Alkol ve beslenme bozukluğu birbirinden bağımsız olarak, besinlerin emilimi ve vucutta kullanımları uzerinde olumsuz etki yapar. Beslenme bozukluğunun, alkolun karaciğer hucrelerindeki yıkıcı etkisini arttırdığı sanılmaktadır. Yuksek miktarda alkol alımını izleyen ilk gunlerde karaciğer hucrelerinde trigiliseritlerin birikmesine ve hucrelerdeki hasar sonucu ortaya cıkan yıkım urunlerinin karaciğer dokusundan uzaklaştırılamamasına bağlı olarak karaciğer buyur. Bu kişilerdeki kan plazmasındaki trigliserit duzeyinde belirgin artış gorulur. Alkolik karaciğer yağlanması ickinin bırakılmasıyla duzelebilir. Karaciğer kendini yenileyebilen bir organdır. Fakat belirli bir karaciğer harabiyeti mevcut ise karaciğer kendini yenileyemez ve karaciğer nakli de yapılmazsa olum kacınılmazdır.
Karaciğerdeki hasar organın aşamalı olarak yağlanmasına ve alkole bağlı hepatite (karaciğer yangısı) neden olabilir.
Karaciğer dokusunun surekli alkol kullanımına gosterdiği tepkinin son aşaması olarak Siroz Hastalığı ( Hepatitis interciticialis chronica fibrosa) ortaya cıkar.
Hastanın buyuk bir bolumunde alkole bağlı siroz uzun zaman icinde yavaş yavaş gelişir. Olguların % 40 ında sirozun yaşam boyunca saptanamadığı duşunulmektedir. Belirtilere yol acan sirozda sıklıkla yemek borusundaki (osephagus) varislerin yırtılarak kanamasına bağlı olarak kusmukla birlikte kan (Hematemesis) gorulur.
Alkolik karaciğer sirozu ilerleyicidir, fakat alkol bırakıldıktan sonra ilerleme durabilir, hatta işlevsel bir duzelme de gorulebilir. Kişi kimi zaman bambaşka nedenler sonucunda olur. Karaciğer sirozunda sıklıkla olume neden olan en ağır komplikasyonlar, yemek borusu toplardamarlarındaki kanamalar, ağır karaciğer yetmezliği, karaciğer ensefalopatisi (karaciğer yetmezliği sonucunda vucuttan atılamayan bazı maddelerin beyin dokusunu orselemesiyle gelişen klinik tablo) ve hepatorenal sendromdur (karaciğer hastalığı sonucunda gelişen bobrek hastalığı).
Alkolik karaciğer sirozu olanlarda % 30 a varan oranlarda ve tam olarak aydınlatılamayan bir nedenle karaciğer tumoru de gelişebilmektedir.
PANKREASA VERDİĞİ ZARARLAR: Alkolun kronik ve akut pankreas hastalığının gelişiminde rolu tumuyle kanıtlanmıştır. Toksik doz sınırı, olaya eşlik eden etkenler ve hastalığı geliştirme acısından kişiler arasındaki farklılıklar tam olarak acıklanamamıştır.
10 yıl alkol kullananlarda pankreas hastalığına bağlı ilk belirtiler ortaya cıkar. Klinikte pankreas hastalığına ilişkin en temel belirti yağlı besinler yendiğinde ve alkol alındığında şiddetlenen ağrıdır.Diğer belirtiler arasında zayıflama, şeker hastalığı oluşması ve sindirilemeyen yağların atılmasına bağlı olarak dışkının yağlı gorunum alması sayılabilir. Kronik pankreatit te (pankreas iltihabı) ağrı, bulantı ve yuksek ateş gorulur. Olguların % 18 inde olumle sonuclanan şok tablosu ortaya cıkar. Alkolun bırakılması hastalığın tehlikesini azaltmaz. Tanı koymak icin Ultrasonografi, Endoskopik ters yonlu Pankreatografi, Bilgisayarlı tomografi (CT) ve Manyetik rezonans goruntuleme (MR Goruntuleme) gibi yontemler kullanılır. Uzun zamandır kronik pankreas iltihabı olanlarda pankreas kanseri gelişmesi riski de daha yuksektir.

SİNİR SİSTEMİNE VERDİĞİ ZARARLAR: Uyuşturucu etkili maddelerden en yaygın olanı alkol bu gruptaki oteki maddeler gibi direnc geliştirmesi, kimyasal ve ruhsal bağımlılık yaratması ve yoksunluk sendromuna neden olması gibi bazı ozelliklere sahiptir. Merkezi sinir sisteminin aşırı uyarılmasına bağlı olarak gelişen alkol yoksunluk sendromunun belirtileri kimi zaman tek başına, bazen de delirium tremens ( alkol deliriumu – alkol taşkınlığı) adı verilen klinik tabloyu oluşturacak bicimde bir arada gorulur. Bu belirtilerin başında titreme, terleme, korku, sara nobetini andıran kasılmalar, işitsel ve gorsel halusinasyonlar, yuksek ateş, kalp atım hızında artış (taşikardi), yuksek tansiyon, sıvı kaybı ve idrar miktarında azalmadır.
Başka bir ic hastalığı ya da organ yetersizliği yoksa olum riski duşuktur.

Alkol ve alkolun yıkım urunlerinin hem merkezi sinir sisteminde hemde otonom sinir sisteminde toksik etkileri vardır. Bu etkiler coğu zaman dolaylı olarak beslenme bozukluğuna ve ozellikle B grubu vitaminlerin eksikliğine bağlı olarak ortaya cıkar.
Alkoliklerin hemen hemen yarısında uzun bir alkol kullanma doneminden sonra alkole bağlı noropati ortaya cıkar. Bunun nedeni B grubu vitaminleri ve ozellikle B1 vitamininin (Thiamin) besinlerle yetersiz alınmasındandır. Tablonun klinik belirtileri arasında gucsuzluk, parestezi (karıncalanma), kaslarda erime, kemik - kiriş reflekslerinde zayıflama sayılabilir. Hastalık ilerledikce kol ve bacaklarda şiddetli ağrılar, el ve ayakları eldiven yada corap gibi saran ve uclarda gorulen duyu azalması ortaya cıkar.Belirtiler genellikle simetriktir. Kimi zaman gorme siniri (nervus opticus), yuz siniri (nervus facialis) gibi kafa sinirleri de etkilenir. Tanı koymaya yardımcı olan incelemelerden en onemlileri norolojik muayene, elektromiyografi ve 24 saatlik idrarla atılan toplam B1 vitamini (Thiamin) miktarının belirlenmesidir.

KALP VE DOLAŞIM SİSTEMİNE VERDİĞİ ZARARLAR: Bilincsiz olarak alkol alınması, oldukca onemli ve kotu gidişli kalp ve damar hastalıklarının gelişmesine yol acar. Yapılan son calışmalar, kronik alkolizm ile Yuksek tansiyon (Hipertansiyon) arasında bir bağlantı olduğunu gostermektedir.Alkolun bırakılması, surekli alkol alanlarda da yuksek tansiyonun denetim altına alınmasına yardımcı olur. Alkol ilk alındığında perifer damarları genişleterek tansiyonu duşurur. Surekli alındığında ise, ickinin bırakılmasıyla kaybolan orta derecede yuksek tansiyona yol acar. Aşırı miktarda ve uzun sure alkol kullanılması alkolik kardiyopati (alkole bağlı kalp hastalığı) olarak bilinen bozukluğun gelişmesine yol acar. Bu durum 20 yıl boyunca alkol kullananların % 25 inde gorulur.

DAVRANIŞLAR UZERİNDEKİ ETKİLERİ: Sağlıklı kişilerde duşuk yoğunluklardaki (30 – 50 mg/100 ml) etil alkol beyin kabuğundaki ust merkezleri baskılayarak gevşemeye neden olur, daha yuksek yoğunluklarda hareketlerde duzensizlik ve denetim eksikliği, uyarılabilirlik, mantık ve duşunme yetilerinde azalma gibi belirtiler, 100 mg/100 ml lik yoğunlukta zihinsel bulanıklık, hareketlerin tumuyle denetimden cıkması ve duygusal dengesizlik ortaya cıkar. Daha yuksek yoğunluklarda (200mg/100ml) zihinsel dağınıklık ve cevreyle bağlantının kopması komaya kadar gidebilir. Cok yuksek yoğunluklarda (300mg/100ml) dolaşım ve solunum siteminin durmasına bağlı olarak olum gorulebilir.
Alkol alımının erken doneminde ortaya cıkan saldırganlık, aşırı konuşkanlık, ruhsal ve fiziksel huzursuzluk ve beyin kabuğunun elektriksel etkinliğindeki artma alkolun uyarıcı etkisi sonucu ortaya cıkmış gibi gorunse de, beynin etkinliklerini duzenleyen mekanizmaların baskılanmasına bağlıdır.
Merkezi sinir sisteminin daha da yaygın olarak etkilenmesi, konuşma ve goz hareketlerine kadar tum hareketlerin olumsuz etkilenmesine yol acar. Hareketler yavaş, duzensiz ve amacsızdır.
Alkol ayrıca bilişsel işlevleri de etkiler. Kronik alkolizmde gorulen noropsikolojik bozuklukların şiddeti alkol kullanma suresine, alınan alkol miktarına ve kişinin değerlendirmenin yapıldığı sırada ne kadar suredir alkol alamdığına bağlıdır.
Bazı zihinsel işlevler alkol kullanımından daha cok etkilenir. Orneğin zeka duzeyi alkolden etkilenmemekte, ote yandan anlama yetisinde azalma gorulmektedir. Genel olarak kısa sureli bellek ve yeni bilgilerin depolanması ile ilgili sistemde bozukluk gorulur.

Bu bozukluklar alkol almayan yaşlılarda gorulen bozukluklara benzer, bazı bilim insanlarıı aşırı alkol kullanımının erken yaşlanmaya neden olduğunu one surerler. Ayrıca yaşlanan beynin alkolun etkilerine gittikce daha duyarlı olduğu gosterilmiştir. Bu yuzden kişinin yaşı noropsikolojik bozukluğun şiddeti uzerinde onemli rol oynar.

BEYİN ATROFİSİ VE ALKOLİK BUNAMA: Alkoliklerde merkezi sinir sisteminde gorulen en onemli değişiklikler beyinde atrofi (kuculme), beyin karıncıklarında genişleme ve beyin kabuğunda incelmedir.
Bilgisayarlı tomografiyle (CT) yapılan incelemelerde alkoliklerin % 50 sinin beyinde, % 60 ında beyincikte atrofi saptanmıştır. Bu değişiklikler ozellikle daha once delirium tremens (alkol deliriumu – alkol taşkınlığı) gecirenlerde ya da alkole bağlı halusinasyonları olanlarda daha belirgindir. Beyin atrofosi kimi zaman herhangi bir sinirsel ya da ruhsal bozukluğu olmayanlarda da gorulmektedir.

Beslenme bozukluğu, alkoliklerde beyin atrofisinin gelişmesini kolaylaştırırsa da, iyi beslenen ve gecmişinde delirium tremens ya da beyin travması oykusu bulunmayan ya da herhangi bir karaciğer hastalığı olmayanlarda da beyin atrofisi gorulebilir. Genc alkoliklerde beyindeki atrofinin alkol kullanımının bırakılmasıyla aşamalı olarak bir kac yıl icinde duzeldiği gorulmuştur.

Alkol kullanımının suresi, ickinin cinsi, hic alkol alınmayan surenin uzunluğu, kişinin sarhoşken dengesini kaybetmesi sonucu gelişen kafa travmaları, karaciğer hastalıkları, beslenme bozuklukları gibi ikincil komplikasyonların niteliği ve şiddeti, beyin atrofisinin duzeyini etkilemektedir.

ALKOL VE YAŞLANMA: Yaşlanma surecinde beyin dokusunda yapısal ve işlevsel değişiklikler ortaya cıkar. Aşırı alkol kullanımında beyin dokusunda ortaya cıkan değişiklikler bunlara benzer. Kronik alkoliklerde bu değişiklikler cok erken yaşlarda başlar.
Kronik alkolizm, yaşlılıkla birlikte gelişen beyin atrofisini hızlandırır.
Alkoliklerde beyne giden kan miktarı alınan alkol ile ters orantılı olarak azalır. Yaşlılarda az miktarda alkol alınması bile beyne giden kan miktarının azalmasına yol acar. Alkolun merkezi sinir sisteminde doğrudan neden olduğu hasar dışında, beslenme bozukluğu ve buna bağlı vitamin eksikliği, ceşitli travmalar, karaciğer hastalıkları ve kalp – damar sisteminde hastalık gelişme riskinin artmasına bağlı olarak gelişen ikincil bozukluklar da merkezi sinir sisteminin olumsuz etkilenmesine neden olurlar.

ALKOLİK FOTUS SENDROMU: Gebelikte alınan alkol duşuklere oabilir. Yine gebelikte alınan alkol doğumdan once fotusun, doğumdan sonra ise bebeğin vucut gelişiminin geri kalmasına neden olur. Yuzde bicim bozukluklarına, zeka geriliğine varabilen sinir sistemi hastalıklarına, kalpte doğumsal deliklere ve anomalilere ve başka bir cok organda ceşitli bozukluklara yol acmaktadır. Gelişmekte olan organların tumu alkolun zararlı etkilerine acıktır.
Dokulardaki hasarın hangi mekanizmayla oluştuğu tam olarak bilinememektedir. Plasentadan fotuse gecen etil alkol (etanol) ve asetaldehit in etkili olabileceği duşunulmektedir. Bu hasarın gelişmesi acısından buyuk risk altında bulunan gebe kadınların saptanması ve olumsuzlukların engellenmesi icin gecikmeden ceşitli onlemlere başvurulması gerekir.Gebe kadına protein, vitamin ve mineral desteği yapılması, doğacak bebeğin annenin alkol alışkanlığından olumsuz etkilenmesini kısmen onler. Gebelikte alkol kullanımına ilişkin bir guvenlik sınırı saptanmamıştır. En guvenilir onlem gebelikte alkolun tumuyle bırakılmasıdır. Yapılan son araştırmalar aşırı miktarda alkol alan ve bu nedenle risk grubunda bulunan alkolik annelerin gebelikte de aynı duzeyde alkol almayı surdurduğunu, yalnızca belirli durumlarda alkol alanların ise gebelikte alkol alımını tumuyle denetleyebildiğini gostermiştir.
Gebelikte alkol kullanan annelerin fotuslerinde ve doğumdan sonra bebeklerinde ;
Fotusun rahim ici gelişim yaşına gore duşuk kilolu oluşu.
Kafatası ve beyin olculerinin normalden kucuk olması ve zekanın etkilenmesi.
Davranış kalıplarının değişmesi, vucut etkinliklerinin azalması, gozlerin gec acılması, titremeler, sut cocuğu doneminde huzursuzluk.
Ozellikle ağız, ureme ve boşaltım sistemlerinde doğuştan gelen ufak oluşum bozuklukları, yarık ve fıtıklar.
Ozellikle yuzun orta cizgisinde alkolik fotus sendromu olarak tanımlanan ve zeka geriliğiyle birlikte ortaya cıkan gelişme bozuklukları .
Doğurganlıkta azalma, olu doğum ya da doğumdan hemen sonra bebeğin olumu.
Fotuste veya bebekte kalpte karıncıklar yada kulakcıklar arasında delik.
Eklem hareketlerinde kısıtlanma’ lar tespit edilmiştir.

ALKOL VE İLACLAR ARASINDAKİ ETKİLEŞİM: Alkolun akut ya da kronik alınımı, ceşitli ilacların emilimini, metabolizmasını ve farmakolojik etkilerini tam olarak bilinmeyen mekanizmalarla etkiler. Alkol alanlarda ilac kullanımından sonra gorulen anormal yanıtın nedeni coğunlukla ilacın karaciğerdeki metabolizmasında ortaya cıkan bir bozukluktur. Bu durum bazen sakinleştiriciler ya da ağrı kesicilerin yaşamı tehlikeye sokmasına yol acar. Bu yuzden klinikte saptanan bir karaciğer yetmezliği ve ozellikle ascites ( karın boşluğunda sıvı birikmesi) ya da ensefalopati (beyin hastalığı) varsa bu ilacların alınmaması gerekir. Ayrıca alkolle birlikte kesinlikle sakinleştirici ilac kullanılmaz. Alkol merkezi sinir sistemini baskı altına aldığından sakinleştirici, uyku ilacı, sara ilacı (epilepsi ilacı), afyonlu ağrı kesiciler gibi aynı ozelliği taşıyan ilacların etkisini arttırır. Başlangıcta, bazı şeker (diyabet) ve sara ilacları (antiepileptik ilaclar) gibi karaciğerde aynı enzim sistemiyle yıkıma uğrayan ilacların vucuttan atılmasını yavaşlatır. Uzun sure kullanılmışsa bu etki tersine doner. Bir tur ağrı kesici olan parasetamol (asetaminofen) alkolle birlikte kullanılırsa karaciğer dokularını hasara uğratır. Ayrıca alkol bazı antibiyotikler ve şeker duşurucu ilaclarla (antidiyabetik ilaclar) birlikte alındığında yıkım urunlerinden asetaldehitler artarak bulantı ve kusmaya neden olurlar.

Değerli okuyucular, uyuşturucu olsun, alkol olsun tum bağımlılıkların nedeni kişinin kendisinden kacmasıdır. Bağımlılıklardan kurtulanların sayısı dunya istatistiklerinde malesef % 10 u gecmemektedir. Sigara, alkol, uyuşturucu bunların hepsi bir bağımlılıktır. Benim sizlere tavsiyem bu pisliklerden kendinizi ve yakınlarınızı lutfen uzak tutunuz. Bunlardan insana hic bir yarar gelmez. Cağdaş insanın da zaten bunlara ihtiyacı yoktur.
Siz sağlıklı yaşamı secin. Sut icin, su icin, meyve suyu icin, olacaksınız doğal iceceklerin (sut, ayran, kefir, su, meyve suyu, maden suyu ) bağımlısı olun. Oteki pisliklerden aman uzak durun.

Sağlıklı gunler dileği ile....

Uzman Dr.Ali AYYILDIZ
Veteriner Hekimi – İnsan Anatomisi Uzmanı Dr.


[h=2]Antalya Anatomi Uzmanı uzmanlarına ulaşmak icin tıklayın![/h]