Son yıllarda artan bir sıklıkla birbirini aldatan eşlerin haberlerini duyuyoruz. Ekonomik krizlerin de bu birbirini aldatma konusunda etkili olduğunu duşunduren gelişmeler mevcut. İşini kaybeden ve gelir duzeyi duşen insanların kendilerine daha iyi bir hayat sunacağını duşundukleri insanlara yonelmeleri bilinen bir durum.
Ancak aldatma pek cok farklı kavramı da icinde barındıran bir eylem olarak butun sosyolojik, psikolojik ve biyolojik konuların en başında yer almayı surduruyor.
Aldatma bir kadının ya da bir erkeğin birlikte olduğu insanın dışında bir başkasıyla beraber olması bicinde tanımlanabilir ancak olay o kadar basit değildir. Toplumun sosyal değerleri ve daha pek cok faktor bu aldatma olayını daha farklı yerlere taşımaktadır
Genellikle aldatan tarafın erkek olduğu gorulse ve oyle olduğu sanılsa da durumun cok da oyle olmadığı yapılan araştırmalar sonucu ortaya cıkmış durumda. Kadınlar da en az erkekler kadar aldatıyor. Bu aslında cok carpıcı ve duşundurucu bir sonuc. Hatta bazı araştırma sonuclarına gore evli olan kadınların neredeyse yarısı eşlerini aldatıyor. Boyle rakamlarla bakınca durum gercekten vahim.
Kadınlar aldattıkları zaman aslında inanılmaz buyuk bir risk alıyorlar. Ustelik aldatan kesim, genellikle cok baskı altında kalan kesim. Hareketleri yasak, gunah olarak kısıtlanan, yaptıkları şeylere 'el alem ne der?' duşuncesiyle azami dikkat etmek zorunda kalan kadınlar. Bu kadınlar bunca baskıya ve kontrole rağmen bir başka erkeğe aşık olabiliyorlar, hatta onun peşinden coluk cocuğu bırakıp gidebiliyorlar. O kadar gozleri kararıyor ve o kadar aşık olabiliyorlar ki(!), gercekten de bir annenin asla vazgecmeyeceğini duşunduğumuz cocuklarını bile hice sayabiliyorlar.
Bu kadınlar niye aldatıyorlar diye sorduğumuzda cevaplar da ilginc aslında. Buyuk bolumu eşinin de zamanında kendisini aldattığını ve bunu hak ettiğini soyluyor ama bu gerceği yansıtmıyor; sadece yapılan yanlışa bir kılıf uydurma cabasından ibaret. Evet, eşlerin aldatması ilk sıralarda yer alıyor. Sonra cinsel uyumsuzluk ve şiddete uğramak neredeyse başa baş yanıtlar arasında. Eşin kaba davranması, saygısızlığı ve evlilikte araya giren yıllar aldatmaya zemin hazırlayan şeyler. Zamanla cocukların da buyumesi ve kendi hayatlarını kurmaya başlamasıyla beraber baş gosteren 'Eyvah! Yaşlanıyor muyum?' paniği. Yaşlanmadığını ve hala guzel olduğunu ya da hala ilgi gorduğunu once kendisine ispat etme ihtiyacı. Bir iki buluşmadan,hafif bir flortten ne zarar gelebilir ki? Ne zarar gelebilir ki diye başlayan arkadaşlık romantik bir ilişkiye donuştuğunde iş işten geciyor.
Bu tip aldatmalar genellikle uzun yıllardan sonra artık heyecanı kalmamış evliliklerde gorulse de aldatma her yaş icin gecerli bir eylemdir. Yaşı daha genc evliliklerde de aldatma yaşanıyor. Tuhaf ama gerekceler neredeyse heyecanı bitmiş evliliklerdekiyle aynı. 'Kaba davranıyor, onu sevmediğimi fark ettim. Onunla evlenmekle hata etmişim. Evlilik bana gore değil. Gercek aşkımı buldum.' vs.vs.vs.
Gerekceler hep bildik gerekceler ama acaba gercekten de sebepler bunlar mı? Yine araştırmaların ortaya koyduğu sonuclara gore gerekceler bunlar değil.
Aldatma uzerine bir Alman dergisinin yaptığı araştırma ilginc sonuclar koyuyor ortaya:
Eşlerini aldatan insanlar yaşadıkları heyecanın yerini başka hicbir şeyin tutmadığını soyluyorlar. Eğer kendileri aldatılılarsa yaşayacakları acının da cok buyuk olacağını belirtiyorlar. Kadınlar, eşlerini aldattıkları partnerlerini yakın arkadaş cevrelerinden seciyorlar ve yaklaşık % 70'i bir defalık bir ilişki yaşıyor ama geri kalan % 30'luk grup daha uzun sureli ilişkiler yaşıyor. Erkekler eşlerini genellikle tesadufen tanıştıkları insanlarla aldatıyorlar ve genellikle de eşlerinin hamileliği sırasında aldatmaya başlıyorlar. Ancak her uc erkekten biri kendi işyerinden bir kadınla ilişki yaşıyorlar ve bu daha uzun sureli bir ilişki oluyor. Araştırma yapılan grubun % 57'si opuşmeyi aldatma olarak kabul ediyor, % 20'si ise el ele tutuşmaya aldatma olarak bakıyor. Ortaya cıkan bir diğer sonuc ise her iki kişiden birinin hayatı boyunca en az bir kere aldatılmış olduğu
Yine yakın bir zamanda İngiltere'de iki bin on dort kadın ve erkeği kapsayan bir araştırma yapılmış. Araştırma sonuclarına gore kadınların yuzde 26'sı; erkeklerin, yuzde 31'i beraber olduğu insanı aldatıyor. İlginc olansa bu araştırma sonucuna gore de kadınlar yine erkeklerden geri kalmıyor. Cağımızın en onemli sorunu ihanet gibi gorunuyor.
Amerikan Psikiyatri Enstitusu Anketi'nin sonucları da aldatmanın toplumlarda ne kadar yaygınlaştığını gostermesi bakımından inanılmaz! Beş bin erkeği kapsayan bu ankette; son bir yıl icerisinde eşlerini aldatıp aldatmadıkları sorusuna bu erkeklerin ucte ikisinden fazlasının aldattım yanıtını vermiş olduğu goruluyor.
Butun bunlar bir takım araştırmalar sonucu elde edilen istatistiksel değerler.
Ancak boyle bir durumla karşı karşıya kalan insanlar icin olay cok acı verici. Burada insanların acısını hafifletir mi bilinmez ama bilim adamlarının aldatmaya getirdiği acıklamaları da belirtmekte fayda var.
Bazı bilim adamları insanların tek eşli olarak programlanmış bir varlık olmadığını ve bunun evrimden bu yana boyle olduğunu iddia ediyorlar. Onlara gore insan biyolojisinde ve genlerinde cok eşlilik var. Kadınların aldatmalarının ardında evrimden bu yana DNA'larına kodlanmış doğru genlere sahip erkekleri bulmak yatıyor.
Kadınlara gore bunun nedeni eşlerinden sevgi ve ilgi gorememek ya da cinsel sorunlar olarak one surulse de aslında bu aldatmanın gorunen kısmı. Bilinc altında yatan neden doğru erkeği bulmak. Erkek icin de aynı şey gecerli; kaliteli genlere sahip kadınlardan uremenin devamı yoluyla soyun surdurulmesi...
Bilim adamlarına gore aldatmanın can yakıcı olmasının sebebi ise kıskanclık. Kıskanclık da aslında bu uğurda savaşarak neslimizin devamını sağlıyor.
Butun ilişkilerimizde, insanlarla girdiğimiz diyaloglarda, sağlığımızda, işimizde, kısacası hayatımızın genelinde etkili olan yegane şey hormonlar, yani cinsellikte de soz sahibi olan hormonlarımız bu aldatma meselesinde de gorev alıyor. Ve hicbir kadın ya da erkek sadece el ele tutuşmak ya da goz goze bakışmak icin eşini aldatmıyor. Aldatmanın kendisi doğrudan cinsel amac taşıyor. İşte bu cinsellik nedeniyle aldatmak affedilmez bir eylem olarak goruluyor. Cunku aldatılan eş de, toplumun diğer bireyleri de aldatma deyince işin temelinde cinsel birliktelik olduğunu bildiği icin, eylemin kendisi aldatılan taraf icin cok buyuk bir aşağılanma ve yetersizlik duygusuna yol acıyor.
Bu araştırmalara gore son durumda olay gelip her birimizde bulunan bir gene dayanıyor. İsvecli bilim adamları sosyal hayattaki davranışlarımızı da belirleyen vasopressin hormonu uzerinde etkili olan bir genin; erkekleri aldatma, eşleriyle zayıf ilişkiler kurma ve evlenmekten kacınma davranışına yonelttiğini iddia ediyorlar.. Stokholm'deki Karolinska Enstitusu tarafından yurutulen araştırmada, en az beş yıl ve daha uzun suredir birlikte olan ciftlere beraberliklerinin duzeyini saptamak amacıyla son bir yıl icinde ayrılıp ayrılmadıkları ya da herhangi bir evlilik krizi atlatıp atlatmadıkları soruldu. Araştırmanın sonuclarına gore AVPR1A 334 isimli bu genden iki tanesine sahip olan erkeklerin diğerlerine oranla evliliklerinde cok daha fazla kriz atlattığı ve bağlılık konusunda daha zayıf oldukları ortaya cıktı.
Kadınların sadakatsizliği uzerine yapılan genetik araştırmalar da erkeklerinki kadar ilginc! İngiltere'deki Londra St. Thomas Hospital İkiz Araştırmaları Bolumu'nde1600 tek ve cift yumurta ikizi uzerinde yapılan araştırma, kadınların da sadakat ve genetik yapıları arasında doğrudan bir bağlantı olduğuna dair onemli ip ucları verdi.
Bu araştırma 19 ve 38 yaşları arasındaki ikizler uzerinde yapılmış ve DNA'sı birbiriyle aynı olan tek yumurta ikizlerinden birisi eşini aldatmışsa; diğerinin da aldatma ihtimali, birbiriyle aynı DNA ya sahip olmayanlara gore 2 kat fazla olarak saptanmış.
Kadınlar aldattıkları zaman bunu kimseye anlatmıyorlar. Sadece eğer aşık olurlarsa yakın arkadaşlarıyla paylaşıyorlar. Erkekler ise olayı bir kişisel ve cinsel ustunluk gosterisi olarak duşunup arkadaşlarıyla paylaşmakta bir sakınca gormuyorlar. Dolayısıyla toplumlarda kadınların bu ser verip sır vermeyen yapılarına karşılık erkeklerin anlatmaları nedeniyle kadınlar aldatmaz, erkekler aldatır gibi bir genel kanı oluşmuş durumda. Elbette yetiştirilme tarzı ve cevresel etkenlerin de bağlılık ve aldatma uzerinde onemli etkileri var
Bilim aldatmaya mantıklı acıklamalar getirse de gercekte olay cok yaralayıcı olabiliyor. Hem ilişkiler, hem de insanlar acısından. İlişkiler tamiri zor yaralar alıyor, aldatılan taraf kırılıyor, utanc duyuyor ve aşağılık duygusuna kapılıyor; 'onda bende olmayan ne buldu?' sorularıyla boğuşuyor. En cok ofke ve kızgınlık duyuyor ve intikam almak istiyor.
Ama aldatmanın intikamı nasıl alınır? Aldatarak alınacağını duşunenlerin sayısı bir hayli fazla ancak boyle bir davranışı kendilerine yakıştıramadıklarından bunu yapmayacakları icin intikam yontemleri cok acımasızca olabiliyor. Kendilerinin yaşadığı acıyı yaşatabilecek ne varsa yapmak istiyorlar.
Aldatılan taraf erkekse cok buyuk bir kısmı sonu olumle bile sonuclanabilen şiddete başvuruyor ve maalesef toplum da bunu hoş gorebiliyor. Yazılı olmayan yasalara gore gormezden gelinebiliyor, hatta haklı gorulebiliyor.
Eğer aldatılan taraf kadınsa yine geleneklere gore ağırlıklı olarak eğilim affetmesinden yana. Kadının en azından bir defa affetmesi, eşine ikinci bir şans vermesi bekleniyor. Kadınlar durumu kabullenmeseler bile yine bu yazılı olmayan yasalara ve geleneksel oğretilere gore kabullenmek zorunda kalıyorlar.
Burada en etkili faktor kadının ekonomik gucu. Eğer ayakları uzerinde durabilen ve ekonomik olarak kendine yetebilen bir kadınsa ayrılma yolunu secerken daha guvenli davranıyor.
Aslında bir kelimeyle bahsedilen aldatma uzerine yuzyıllardır sayısız acıklamalar yapılmıştır ama durum hala karmakarışıktır. Cunku eylemin kendisinden cok oncesi ve sonrası pek cok değişkene bağlıdır.
MEDYA VE DİZİLERİN ETKİLERİ
Gunumuzde aldatma eylemi icin sadece kadın ve erkeğin cinselliği de iceren birliktelikleridir demek olayı cok basite indirgemek olur. İletişimin inanılmaz boyutlara ulaştığı cağımızda internet yoluyla tanışarak yeni ilişkiler yaşayan insanları duyuyoruz.
Artık ofis ici aşklar cok olağan gibi karşılanır oldu. Medyada her gun evli oldukları halde başkalarıyla da beraber olan insanları ve adına da duzeyli ilişkiler denilen magazinel haberleri goruyoruz. Butun bunlar durumu normalmiş gibi karşılamamıza neden oluyor. Oysa ki aldatma aldatmadır ve ciddi olarak can yakıcı ve sonucları itibarıyla da yıkıcıdır.
Aldatma aslında kadın erkek ilişkilerinin var olduğu donemlerden beri hep var belki, ancak bu kadar cok gundemde olması iletişimle beraber net olarak ortaya cıkan bir durum.
Televizyonların, ozellikle dizi filmlerin aldatma eylemine olan bakışımızı değiştirdiği bir gercek. Onceden hoş goruyle karşılamadığımız bu eylem, toplumun onunde sanatcı olarak lanse edilen bir takım insanlar tarafından yaşanınca ve uluorta dile getirilip cok duzeyli bir ilişki olarak tanımlanınca bireylerde sanki doğal ve normal bir olaymış gibi gorulmeye başlandı. Taşra illerinde ya da daha kapalı ilişkilere sahip yerleşim yerlerinde hala cok ciddi tepkiyle karşılık verilen aldatma, ozellikle İstanbul,Ankara gibi buyuk kentlerde ve sosyal yaşamı hareketli merkezlerde, eskisi kadar tepki gormuyor. Hatta zaman zaman gunumuzun bir gerceği olarak kabl ediliyor.
Oysa kişilerin ilişkilerindeki sahtekarlığın, yalancılığın ve birbirilerine olan ihanetin adı bu kadar kolay anılmamalıdır. Dizilerdeki opuşme, sevişme sahnelerinin, birbirini aldatan kişilerin carpık ilişkilerinin izlenme rekorları kırıyor olması duşundurucudur.
Aynı bicimde kadın programları olarak bilinen programların da dikkatle izlenmesi ve ele alınması gerekiyor.
Son zamanlarda yine evlenme, evlendirme programları turemiş olması da uzucudur. İki acıdan ele alınması gereken bu programların sosyal bir bozulmaya işaret ettiğini belirtmekte fayda var:
Birincisi bu dizilerin ve programların bize ne kattığı, bu dizilerdeki olumsuz goruntulerin ozellikle genclerimize ve cocuklarımıza ne kazandırdığı,
İkincisi ise, bireylerin birbirleriyle ilişkilerindeki değerlere ne yaptığı, ilişkileri nasıl etkilediği.
Maalesef olumlu etkilerinden soz etmek mumkun değil. Zamanında gorucu usulu olarak tanımlanan ve eski bir adet olarak kucumsenen evlilik geleneklerinin, şimdi milyonlar onunde, canlı yayında ve manavdan bir kilo elma alır gibi gercekleştirilmesi, bunun da cok eğlenceli bir bicimde sunuluyor olması toplum olarak kendimizi yok ediyor olduğumuz anlamına gelir.
Butun bunlar ne bizim gecmişe dayalı değerlerimize ne de toplumsal yapımıza uymayan şeyler. İzlenme rekorları kırılıyor olması bu yapımların cok sevildiğini değil cok izlendiğini gosterir. İnsanlardaki izleme, merak etme duygusuna hitap eden bu programlar bir sure sonra kişilerde bu izlediklerinin son derece normal olduğu inancı oluşmasına yol acıyor.
Elbirliğiyle toplumsal değerlerimizi bozarken cocuklarımıza hicbir değeri kazandırmamız mumkun değil. Gunu birlik ilişkiler yaşayan, şarkıcı ve oyuncu modelleri goren cocuklar ve gencler de aynı şeyleri yapacaktır. Ya da birbirinin eşiyle, sevgilisiyle beraber olan dizi oyuncularını izleyen kişiler icin bunlar doğal olaylar haline gelecektir.
Bizim mahalle kulturumuz, komşunun kızına, eşine, evine, mahremiyetine saygı gosteren yapımız kısacası butun değerlerimiz yerle bir olmuş durumda.
Konu birbirini sevmek, aradığı aşkı bulmak, biyolojik ya da bilimsel gercekler, bir takım istatiksel veriler ve gerekcelerden daha otede ve daha onemli bir şey aslında. Bunu sorgulamamız lazım.
Biz kendimize, geleceğimize, cocuklarımıza ne yapıyoruz? Bu programlar bize ne katıyor, hangi gercekleri oğretiyor, hangi konuda bilinclendiriyor?
[h=2]İstanbul Psikoloji uzmanlarına ulaşmak icin tıklayın![/h]
Aldatmak ya da aldatılmak
Sağlık0 Mesaj
●15 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Kültür & Yaşam & Danışman
- Sağlık
- Aldatmak ya da aldatılmak