Akılcı olmak ve akılcı davranmak"Hayatta en hakiki murşid ilimdir, fendir. İlim ve fenden başka yol gosterici aramak gaflettir, dalalettir, cehalettir."
Ulu onderimiz Ataturk'un bu meşhur sozu ile başlayalım yazımıza. Medeniyetimiz bugune kadar bircok şeyi keşfetti ve icat etti, hala da bunları yapmaya devam ediyor. Bunların tamamı fizik ve matematik kanunlarının kimya ve biyoloji bilimleriyle yoğurulması sayesinde elde edilebilmiştir.
Yuzlerce yolcuyu bir kıtadan diğerine taşıyabilen devasa ucakların gokte ucuyor olması da bilim sayesindedir, akıllı telefonlarımızla her an butun dunya ile iletişim halinde olabilmemiz de.
Bilimin gosterdiği yoldan ilerlemeksizin dunyamızdan fırlatılan irice bir buzdolabı buyukluğunde uzay aracını 10 yıl boyunca uzayda 6,4 milyon kilometre yol kat ettikten sonra bir kuyruklu yıldıza indirilmesi mumkun olabilir mi?
Veyahut mikroskobu icat edip mikroorganizmaları keşfetmeden bunlardan bazılarının hastalık etkeni olduğunu bulabilir miydik bilim olmasa? Ve bunlara karşı tedaviler geliştirebilir miydik?
Onumuzdeki on yıllar icinde Mars'a insan gonderebilir miyiz ya da artan insan nufusunun beslenmesi icin tarımı geliştirebilir miyiz sadece cok isteyip arzulamakla?
Bilim, gunumuzde insan davranışlarından, bitkilerin kokleri aracılığıyla birbirleriyle nasıl iletişim kurduğuna, nano malzeme biliminden, binlerce metre derinlerde sualtı dunyasına ait canlıların incelenmesine, volkanlardan ve yer kabuğunun sismik hareketlerinden, gok cisimlerinin hareketlerine kadar bircok alana yayılmış olmasına rağmen yontemleri hep aynıdır ve hic değişmez.
Oncelikle kuşkucudur bilim, her soylenene inanmaz. Ardından gozlemcidir, uzun uzun kayıtlar tutar, izler, gozler. Sonrasında ise deney yapar ve bu deneyleri tekrar edip kanıtlar.
Orneğin bilim soğut ağacı kabuğunun ağrı kesici ve ateş duşurucu etkisini gozlemler, bunu yapanın hangi madde ortaya koyar, deneylerle test eder ve eğer kanıtlanmış bir etki bulursa bunu insanın kullanabileceği bir "ilac" (Aspirin) haline getirip insanlığın kullanımına sunar. Elbette butun bunlar bir parmak şaklaması suresince olamaz ve cok uzun sureler, belki de onlarca yıl gerektirir.
Gunumuzde, binlerce maddenin en az on yıl suren ve yaklaşık bir milyar Amerikan Dolarını aşan maliyetli araştırma ve deneme sureclerinin sonunda bir ilacın geliştirilebildiğini biliyoruz. Bu sure boyunca sadece bir maddenin insanlar (ve diğer hayvanlar) uzerindeki etki, yan etki, toksisite, doz, emilim yeri ve oranı, vucuttaki dağılımı, hangi organ veya dokuda donuşume uğradığı, hangi organ veya sistem aracılığıyla vucuttan uzaklaştırıldığı ve butun bunların ne kadar surede gercekleştiği gibi binlerce veri elde edilir. Duşunebiliyor musunuz sadece bir tek madde icin binlerce sayfa tutan veri! Ve bu surecin sonunda diğer 9999 tane aday madde elendikten sonra sadece 1 tanesi hastalıkların tedavisinde ilac olarak insanlığın kullanımına sunulur.
Bitkiler de canlı organizmalardır ve binlerce farklı maddenin, farklı oranlarda veya miktarlarda bir arada bulunmasıyla oluşurlar. Dolayısıyla kok, kabuk, yaprak, meyve gibi bir bitki kısmının, bir hastalık tedavisi icin tuketilmesi ile farklı ozellikteki binlerce madde insan vucuduna alınmış olur.
Bunlar arasında o hastalığa iyi gelebilecek maddeler olabileceği gibi tam tersine kotu gelebilecek, hatta o kişiye zarar verebilecek maddeler de bulunabilir. Bu nedenle tıp veya daha ozelinde farmakoloji bilimi bitkinin icindeki hangi maddenin hangi etkiye neden olduğunu araştırır ve bulur. Baş ağrısı icin Aspirin almak akılcı bir yaklaşımdır ancak başınız ağrıdığında soğut ağacı kabuğu alırsanız ıstırabınız azalmaz mı?
Hemen yanıtlayalım; azalma olasılığı var, cunku Aspirin’in icindeki etken madde salisilik asittir ve bu madde soğut ağacında da bulunur. Ama burada yanıtlanması gereken ilk soru şu; ne kadar almalıyız? Oyle ya “azı karar, coğu zarar” diye son derece kıymetli bir atasozumuz var; ya zarar gorursek, oyle değil mi?
Bu durumda ağrımızın kesilmesinin yanı sıra zarar gorme olasılığımız da var, ya da ne istenen, ne de istenmeyen hicbir etkinin ortaya cıkmama olasılığı da. Bu durumda alınacak miktar onemlidir. Peki, diyelim ki bizim aktar “bir tutam” gibi son derece bilimsel (!) ve evrensel (!) bir birim uzerinden tavsiyede bulundu ama hangi soğut ağacının kabuğundan bir tutam?
Dere kenarındaki mi yoksa daha icerilerdeki mi? Ya da deniz seviyesindeki soğut ağacının kabuğu mu yoksa sizin 1000 metrenin ustundeki yaylanın soğut ağacının kabuğu mu? Veya yağışlı mevsimin ardından toplanan kabuk mu yoksa kurak mevsimde toplanan mı? Toprak turunun, cevredeki sanayi tesislerinin, doğal bitki ortusunun veya hayvan ceşitliliğinin soğut ağacının salisilik asit iceriğini etkileyebilir mi? Yani anlaşılacağı uzere cok fazla sayıda değişken soğut ağacı kabuğunun icindeki salisilik asit miktarlarını değiştirebilir.
Bu durumda, hicbir etkinin cıkmaması olasılığından başlayıp zarar gorulmesi, hatta olum olasılığına kadar yayılan geniş bir yelpazede tam da doğru dozu bulup ağrıdan kurtulmayı hayal etmek, işi fazlasıyla şansa bırakmak değil de nedir? Oysa bilim bunu sizin yerinize araştırmış ve ortaya koymuştur zaten, alırsınız bir tablet Aspirin, olur biter. İcine 500 miligram salisilik asit konulmuştur ve bir dolu test ile bu miktar garanti edilmiştir. Aspirin'in ayrıca her gun 100 miligram gibi daha duşuk dozlarda duzenli olarak alınmasının kalp damar sağlığına son derece olumlu etkiler kazandırdığı da başka bir bilimsel gercektir. İltihabi durumların baskılanması icin ise 1000 miligram gibi daha yuksek dozların gerekli olduğu bilgisi de koşe başındaki aktar değil onlarca bilim insanı tarafından uretilmiştir.
Her gun televizyonlarda boy gosteren ve aslen tıp ve sağlık mesleği mensubu bile olmayan ancak "profesor" gibi akademik unvanlarından dolayı oyle sanılan kimi şahıslar ilacların kimyasal, bitkilerin ise doğal olduklarını iddia ederek (tam anlamıyla) sizleri kandırmaktadır. Oysa tutun de bir bitkidir ve bu akılla devam edecek olursak tutunun de zararı yoktur ve yararlıdır diyebiliriz. Ayrıca kimi zehirli mantarların, yılan veya akrep zehrinin de doğal oldukları unutulmamalıdır. Ustelik canlı veya cansız her şey atom ve molekullerden oluşmaktadır, yani her madde aslında oyle ya da boyle kimyasaldır.
Kanser, diyabet, romatoid artrit gibi hastalıklarda tıp biliminin (henuz) cozumu bulamamış olması insanları şarlatanların oyunlarına acık hale getirmektedir. Obezite, kellik-tuylenme, genc kalma-yaşlanmama, sağlıklı olma gibi kozmetik sayılabilecek alanlarda ise hepten yetersiz kalan tıbbın, hemen o yerde bitiveren* alternatifleri (!) zaten ortalıkta at koşturmaktadır.
Bulunması halinde maddi manevi olağanustu kazanclar getireceği icin butun bilim camiasının, ilac endustrisinin, sağlık otoritelerinin ve geri odeme kuruluşlarının bilimsel araştırmalar yaparak bulmaya calıştığı ama halen ulaşamadığı tedavileri, sizin mahalledeki aktarın, televizyondaki doktorumsu şahsın veya bilmem neredeki hacının-hocanın bulmuş olma olasılığını duşunmek ve ona gore davranmak akılcı olmaktır.
Gerisi ise laf u guzaftır**. Yani başınız ağrıdığında bilimin bizlere sunmuş olduğu Aspirin’i icmek yerine, komşunun onerdiği soğut ağacı kabuğundan bir tutam yutmak aynı gibi gorense de asla aynı şey değildir. Aralarında cok belirgin bir fark vardır ve bu farkın adı bilimdir.
Sonuc olarak bilime inanmak ve guvenmek uzerinde yapacağınız tercih, sağlığınızı ve cebinizdeki parayı korumak ile kaybetmek arasındaki bir tercihtir, aynı beyaz ile siyah gibi.
Gelin, bilimin akılcı bakış acısıyla bir de şu duruma yorum yapalım. Coğumuz stres dolu iş hayatımızda bunalırken veya kalabalık bir metropolun karmaşası icinde var olma mucadelesi verirken ya da sigara icerken veyahut spor ve fiziksel aktivite nedir unutmuşken kendimize verdiğimiz zararı hic hesaba katmayız ama alışveriş yaparken yumurtanın organik mi, domatesin doğal mı, etin saf mı olduğu konusunda kafa yorar dururuz.
Terazinin bir kefesine iş stresini, sigarayı, buyukşehrin karmaşasını ve hareketsizliğinizi koyun, obur kefesine de organik, doğal, saf urun tuketimi ile elde edeceğimiz yararları. Hangi taraf daha ağır bastı? Evet, işte bu! Akılcı duşununce doğruyu buldunuz siz de. Yani sigara icmeye devam ederken sizde oluşan zarara 1000 dersek organik pazardan alacağınız sebze-meyveyi tuketerek elde edeceğiniz 1 fayda ile omrunuzu uzatamayacağınız acık.
Organik urun tuketmeyin demediğimi ama var olan zararlı alışkanlıklarınızı veya yaşam tarzınızı değiştirmeden bunları yapmanızın pek de anlamlı ve mantıklı olmadığını ifade etmeye calıştığımı anladınız elbette.
Akılcı olun, sağlıklı kalın, paranızı ona buna kaptırmayın...
*Bitmek: Yetişmek anlamında kullanılmıştır.
*Laf u guzaf: Boş laf.

[h=2]İstanbul Farmakolog uzmanlarına ulaşmak icin tıklayın![/h]