Cocuklarımıza olan tutumlarımızda, eski kuşaklara gore bazı değişiklikler olduğunun hepimiz farkındayız. Yetiştirildiğimiz şekilde cocuklarımızı yetiştirmiyoruz, anne ve babalarımızın rollerinden uzaklaşıp yeni roller edinmeye başladık. Bu durumun gerekcesi olarak, cağın gereksinimlerini, teknolojik gelişmeleri, yeniliklerle buyuyen bir nesli gosterebiliriz.
Peki nasıl değiştik?
Oncelikle annelerden başlamak istiyorum. Kadınların iş ve eğitim alanlarında gun gectikce daha da aktif olmasıyla, cocuklarından beklentileri de buyuk oranda arttı. Cocuklarının eğitimleri konusunda yaşadıkları doyumsuzluk, mukemmeliyetci tavırlar, gorunurde daha bilgili ve kulturlu bireyler yetiştirmeye calışılıyor gibi gorunse de diğer taraftan cocukların oyun ve ilgi alanlarına yonelmesini engelleyen ve onların cocukluklarını yaşamalarının onune gecen bir tutum. Cocukların istekleri ve beklentileri ikinci plana atılıyor. Boylelikle de hırcın, inatcı, mutsuz, ders calışmayı sevmeyen cocuklar gundeme geliyor.
Bu durumda babaların daha ılımlı ve olumlu bir tutum izledikleri ve eskiden olduğu gibi cocuk, anne ve okul sorumlulukları ucgeninde daha mesafeli durdukları bir gercek.
Kimi zaman arabulan, kimi zaman annenin sozunu dinleyen, kimi zaman da cocuklarıyla kacamaklar yapmaktan zevk alan babalara donuştuler.
Son yılların ebeveyn tutumlarına baktığımızda aile ici rollerin onemli olcude değiştiğini gormek mumkun. Annelerin iş hayatında ciddi anlamda yer almaya başlamalarından sonra da ev işi ve cocuk sorumluluklarından geri adım atmadıklarını ve yuklerini paylaşmaya yanaşmadıklarını goruyoruz. Hala aynı mukemmeliyetci, ‘kariyer de yaparım, cocuk da yaparım’ tutumu aynı şekilde devam ediyor. Ancak sorumluluklar arttıkca annenin bir kadın olarak pek cok sorumluluk arasında bolunup parcalandığını, sonrasında da bu sorumluluklara yetişememenin ya da kendine gore hakkıyla yapamıyor olmanın verdiği sucluluk nedeniyle ofkelendiğini gormemek mumkun değil.
Anne ve baba olarak gelinen noktaya ben ‘Yeni Nesil Ebeveynlik’ diyorum. Yeni nesil ebeveynler de anne ve babanın rolleri inanılmaz değişim gosterdi. Eskinin otoriter ve kural koyucu, disiplinli babaları gitti, yerine ‘Pamuk Şeker Babalar’ geldi. Sabırlı, esnek ve sorun cozucu anneler yerine de ‘Demir Okceli Anneler’ geldi. Babanın otoritesini yok edip, cocukla arkadaş olan babalar yaratan yeni nesil ebeveynlik, otoriteyi, sınır cizme ve kural koyma işini de anneye yuklemiş durumda. Ama unutulmasın okul sorunlarına, ev odevlerine, ev işlerine ve cocuğun sosyal ve akademik hayatına odaklanan anne tek bir insan. Bir ahtapot ya da robot değil. Her şeyi ustlenen ve altından kalkmaya calışan o anneler bu yoğunluğun ve sorumluluğun altında bir sure sonra bir akademik canavara donuşuyor.
Cocuğunun ilkokula başladığı ilk hafta okumayı yazmayı cozmesini hatta dort işlemi yapmasını bekliyor. Sınav notlarının 100 uzerinden 150 olmasını, oğretmen 5 yıldız veriyorsa cocuğundan 7 yıldız almasını istiyor. Sınav notunu soyleyen cocuğuna sınıftaki en yuksek notun ne olduğunu soruyor.
Cocuğu akşam okuldan eve geldiğinde sırasıyla once elini yuzunu yıkamasını, sonra ustunu değiştirmesini, sonra yemeğini yemesini, sonra odevini yapmasını, sonra test cozmesini, sonra kitap okumasını, sonrasında yatıp uyumasını istiyor. Cocuğunun akşam 17.00’den gece yatana kadar gecen 3- 4 saatlik surede bir robot gibi davranmasını bekliyor. Onun bir cocuk olduğunu, dinlenmeye, eğlenmeye ve oyun oynamaya ihtiyac duyduğunu unutuyor. En cok da anne babasına ihtiyac duyduğunu, onların sevgisi ve ilgisiyle gelişeceğini de unutuyor. Cocuklarımızla sadece komutlarla iletişim kurmaya başladık farkında mısınız?
‘Yemeğini ye, televizyon seyretme, kitap oku, ustunu cıkar, odanı topla, bırak şu telefonu elinden, corabını giy, yatağına git, dersini calış, odevini yap vb.’
Genellikle bu şekilde devam eden bir surecin sonuna gelindiğinde ise uzman yardımı almaya karar veriliyor. Cocuklarının tembelliğinden yada sorumluluk almamasından, ailenin istediği ve doğru bulduğu şeyleri yapmamasından, kimi zaman pasif kimi zaman agresif davranmasından yakınılıyor. İşte buradan sonra cocuklarla birlikte ailelerin de değişmesi gerektiği bir surece giriliyor.
Peki aslında ne olmalı? Bilgili, kulturlu, calışkan, iyi eğitilmiş bireyler olmaları iyi bir şey değil mi? Elbette bunda bir yanlış yok. Ancak cocukların cocukluklarını yaşamasından daha fazla onları zenginleştirecek bir şey de yok. Her şeyin bir yaşı ve zamanı var. Oyunla, arkadaşlarıyla, hobileriyle vakit gecirerek buyuyen bir cocukla; odevle, ne yaparsa yapsın hep daha fazlasını yapmak zorunda kalmakla, zorlamalarla, sınavlarla oyunsuz ve mutsuz buyuyen bir cocuğun arasında o kadar fark var ki. Unutmayın, cocuklar yalnızca bir kere cocuk olurlar, ama eğitimleri hayatları boyunca devam eder. Cocuklar yalnızca bir kere oyun oynarlar ama o zevki buyuduklerinde tadamazlar. Bırakalım cocuklarımız oyunlar oynasın, muzik ve sporla uğraşsın, sınavların birinden duşuk not alsın, eksik olmayı ve başaramamayı tecrube ederek oğrensin. Biz anne babalara duşen en onemli gorev ise, cocuklarımızın en guzel yıllarını ellerinden almadan, dengeyle buyutmek ve her şeyi tadında yaşamak, yaşatmak, topluma sağlıklı bireyler kazandırmaktır.
Yoksa okul ve odev sorumluluklarını cocuklardan daha fazla mesele edinmiş, daha fazla duşunen anne babalar olmak değil.
Şimdi soru şu; oğrenci olan kim, siz mi cocuğunuz mu?

[h=2]İstanbul Psikoloji uzmanlarına ulaşmak icin tıklayın![/h]